10. YÛNUS:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

10:1    Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm (hakîmi).

 

Elif, Lâm, Râ…* Bunlar âyetleridir, kitabın (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası);* ki, ‘âdil’ hükmedendir!

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa – ÎKRA.vision

 

>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<

 

10:2    E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn (mubînun).

 

İnsanlar için tuhaf mı oldu ki, vahyetmemiz onlardan bir adama?** İnsanları ‘kıyâmetle’ uyarması ve ‘cennetle’ müjdelemesi inançlı kimseleri* ki, olduğunu onlara, selâmet mertebesi, Rableri katında! Dediler ki, inkâr edenler: „ Doğrusu bu, mutlaka apaçık ‘dalavereci’ bir sihirbaz! “.

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

10:3    İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr (emre), mâ min şefîin illâ min ba´di iznih (iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa´budûh (fa´budûhu), e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).

 

Muhakkak ki Rabbiniz, Allâh’dır!* Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı, gökleri ve yeri altı günde!* Sonra teşrif etti Arş’a (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğine). Emriyle ‘oluşan her şeyi’ düzenleyip, idare eder, yönetir! Yoktur şefaatçi ki, ardından O’nun izni olmadıkça!* İşte budur Allâh!.. Rabbiniz! Öyleyse ‘yalnızca’ O’na ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Hâlâ hatırda tutmaz mısınız!?

 

>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<

 

„2 gün / 4 gün / 6 gün“ – ÎKRA.vision

 

>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

10:4    İleyhi merciukum cemîâ (cemîan), va´dallâhi hakkâ (hakkan), innehu yebdeul halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti bil kıst (kıstı), vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn (yekfurûne).

 

Zât’ı ‘huzurunadır’ rücu’nuz topluca! Allâh’ın vaadi, gerçektir! Şüphesiz ki O, başlatandır, örneksiz, yoktan, oluşumunu yapılandırarak yaratmayı! Sonra geri döner O’na ki, ödüllendirmesi için o kimseleri ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; hakkaniyetle. Ve o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; onlaradır, kaynar sudan içki ve elem azap,* inkâr ediyor olmaları sebebiyle.

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

10:5    Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile li ta´lemû adedes sinîne vel hisâb (hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ bil hakk (hakkı), yufassılul âyâti li kavmin ya´lemûn (ya´lemûne).

 

O’dur ki Zât’ı, var etti güneşi bir ışık, ay’ı bir aydınlık! Ve belirledi ona ‘ay’a’, menziller ‘yörüngeler’ ki, bilmeniz için, adedini senelerin ve hesabını. Allâh’ın oluşumunu yapılandırarak yarattığı şeyler işte bununla, illâki hak iledir ‘gayeyledir’.* Ki, detaylandırır âyetleri ‘hakikat bilgisini, anlaya’ bilen bir toplum için!*

 

>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

10:6    İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs semâvâti vel ardı le âyâtin li kavmin yettekûn (yettekûne).

 

Muhakkak ki, ihtilâfı ‘zıtlığı’ gece ve gündüzün ve Allâh’ın oluşumunu yapılandırarak yarattığı şeyler, göklerde ve yerde, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir, günahlardan’ korunan bir toplum için!*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

10:7    İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme´ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn (gâfilûne).

 

Muhakkak o kimseler ki, ummazlar buluşmayı Bizimle; ve ‘onlar’ razılardır dünya hayatından ve kanaatkâr olmuştur onunla.* Ve o kimselerdir ki onlar, âyetlerimizden vurdumduymazlardır!*

 

>10:7, 22:11, 89:27, 89:28, 89:29, 89:30<

 

>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<

 

10:8    Ulâike me´vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).

 

İşte onlar ki, varış yerleri ateştir, kazanmış oldukları ‘ceza’ sebebiyle.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

10:9    İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm (naîmi).

 

Muhakkak o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; ki, yönlendirir onları Rableri, inançları sebebiyle ki, akar onların altından nehirler, Naîm has bahçeleri ‘cennetlerinde’.

 

10:10  Da´vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tehiyyetuhum fîhâ selâm (selâmun), ve âhıru da´vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).

 

Çağırışları orada: „ Noksanlık, kusur, âcizlikten ötesin Allâh’ım! “. Ve esenlik dilekleri orada: „ Selâm! “ dır. Ve sonrasında çağırışları: „ ‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki, Rabbidir var olan her şeyin! “.*

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

10:11  Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).

 

Ve eğer Allâh, acele etseydi ‘hakikati örtmeye şartlanmış’ insanlara şerri ‘vermeye’ ki, acele istemelerine hayrı ‘istermişçesine’, elbette bitirilirdi vadeleri. (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* Artık bırakırız o kimseleri ki, ummazlar buluşmayı Bizimle; ki, haddi aşmalarıyla körü körüne bocalarlar.

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

10:12  Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ (kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh (messehu), kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).

 

Ve dokunduğu zaman insana, ‘bir’ mağduriyet, davet ‘dua’ etti Bize, yan gelmiş yatarken veya otururken veya ayaktayken. Ne var ki, giderdiğimizde ondan mağduriyetini, geçer gider davet ‘dua’ etmemiş gibi Bize, ona, dokunan mağduriyetten.* İşte böyle süslendi ‘cazip gösterildi’ israf ‘aşırılık’ edenlere, gayret ediyor oldukları şeyler.

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

10:13  Ve lekad ehleknel kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil kavmel mucrimîn (mucrimîne).

 

Ve andolsun ki, yok ettik ‘uyarılan inkârcı’ uygarlıkları sizlerden önce de, zulmettiklerinde.* Ve geldi onlara elçileri, ayan beyan ‘delillerle’. Ve inanacak olamazlardı ‘öncesinden yalanladıklarını’.* İşte böyle cezalandırırız, ‘günah’ suçluları toplumunu!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

10:14  Summe cealnâkum halâife fîl ardı min ba’dihim li nanzure keyfe ta’melûn (ta’melûne).

 

Sonra kıldık sizleri, halefler (medeniyette yerine geçen) yeryüzünde bunun ardından ki, bakmamız için nasıl gayret ediyorsunuz.

 

10:15  Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena´ti bi kur´ânin gayri hâzâ ev beddilh (beddilhu), kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy (ileyye), innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm (azîmin).

 

Ve kıraat edildiği zaman onlara âyetlerimiz ayan beyan, dediler o kimseler ki, ummazlar buluşmayı Bizimle: „ Bundan başka bir Kur’ân getir veya değiştir onu! “. ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Olmaz değiştirmem onu canımın ‘istediği’ şeyi katarak!* Ki, ancak bana vahyolunan şeye ‘İlâhî esaslara’ uyarım! Muhakkak ki ben, korkarım eğer isyan edersem Rabbime, büyük günün azabından! “.

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

10:16  Kul lev sâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe kad lebistu fîkum umuren min kablih (kablihî), e fe lâ ta´kilûn (ta´kilûne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Eğer dileseydi Allâh, sizlere aktarmazdım onu ‘Kur’ân-ı Kerîm’den’ ve anlatmazdım sizlere onu ‘hakikat bilgisini’! Oysa ki, kaldım aranızda bir ömür, ondan önce!* Hâlâ akıl yürütmez misiniz!? “.

 

>7:157, 10:16, 25:5, 29:48<

 

10:17  Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih (âyâtihî), innehû lâ yuflihul mucrimûn (mucrimûne).

 

O hâlde kimdir daha zalim o kimseden ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı?!* Veya yalanladı âyetlerini ‘hakikat bilgisini’. Muhakkak ki o ‘günah’ suçluları, felâha eremezler!

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

10:18  Ve ya´budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh (indallâhi), kul e tunebbiûnâllâhe bimâ lâ ya´lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard (ardı), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).

 

Ve Allâh’tan ziyade ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederler ‘edindikleri’ (ilahlara).* ‘O’ şeyler ki, ne zarar verir onlara ve ne de fayda sağlar onlara. Ve diyorlar ki: „ Şunlar şefaatçilerimizdir, Allâh’ın katında! “.* ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Yoksa bildiriyor musunuz Allâh’a ki, bilmediği şeyleri göklerde ve yerde?! “.* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Ve yücedir, ortak yakıştırdıkları şeylerden!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>10:18, 30:13<

 

>10:18, 17:42, 21:22, 23:91<

 

10:19  Ve mâ kânen nâsu illâ ummeten vâhideten fahtelefû, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum fîmâ fîhi yahtelifûn (yahtelifûne).

 

Ve olmadı insanlar, bir ümmetten başka, ancak ihtilâf ettiler.* Ve olmasaydı geçmiş bir kelime ‘vadettiği kıyâmet hükmü’, Rabbinden, elbette bitirilirdi ‘vadeleri ve Allâhû Teâlâ’nın hükmü yerine getirilirdi’ onların aralarında ki, hakkında ihtilâf ettikleri o şeyde.*

 

>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 35:31, 46:12, 98:94, 98:5<

 

>7:34, 10:19, 11:110, 20:129, 41:45, 42:14<

 

10:20  Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih (rabbihi), fe kul innemel gaybu lillâhi fentezirû, innî meakum minel muntazirîn (muntazirîne).

 

Ve diyorlar ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’: „ İndirilseydi ya ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, bir âyet ‘alâmet’ Rabbinden! “.* O hâlde ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Algılanamayan ancak Allâh’ın ‘hâkimiyetindedir’!* Artık intizar edin ‘bekleyin’, doğrusu ben de sizlerle beraber intizar edenlerdenim ‘bekleyenim’! “.

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

10:21  Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba´di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ (mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn (temkurûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve tattırdığımız zaman insanlara ‘bir’ bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme ki, onlara ‘bir’ mağduriyet dokunduğunun ardından; onların, âyetlerimiz hakkında düzen kurdukları zaman, de ki: „ Allâh, daha hızlıdır düzen kurmakta (yaptıklarının devamına müsaadesiyle, aleyhlerine oluşturur)! “. Muhakkak ki elçilerimiz, kurduğunuz düzenleri yazıyorlar!*

 

>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<

 

10:22  Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr (bahri), hattâ izâ kuntum fîl fulk (fulki), ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn (dîne), le in enceytenâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn (şâkirîne).

 

O’dur ki Zât’ı, seyir ettirir sizleri karada ve denizde! Hatta gemilerdeydiniz ve yüzüyorlardı onlarla ‘yolcularla’ temiz ‘hoş’ bir esintiyle; ve mutluydular onunla. Geldi ona ‘gemiye’, esen kasırga ve geldi onlara dalgalar, her yerden ve zannettiler ki, kuşatılıyor olduklarını. Allâh’a davet ‘dua’ ettiler samimi, dîni ‘algılarını has kılarak’ Zât’ına ki: „ Elbet eğer kurtarırsan bizleri buradan, mutlaka şükredenlerden oluruz! “.*

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

10:23  Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril hakk (hakkı), yâ eyyuhen nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum ta´melûn (ta´melûne).

 

Ne var ki, kurtardığında ‘Allâhû Teâlâ’ onları, o zaman amaçları yeryüzünde hak dışılıktır. Ey insanlar… Taşkınlığınız, sadece benliklerinize karşıdır dünya hayatının menfaati ‘için yaptığınız’!* Sonra Bizedir rücu’nuz! Artık bildiririz sizlere, gayret ediyor olduğunuz şeyleri!*

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

10:24  İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye´kulun nâsu vel en´âm (en´âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems (emsi), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).

 

Ancak ki, dünya hayatının misali su gibidir ki, indirdik onu gökten. Öyle ki, karışır onunla ‘su ile’ yerin bitkileri. Yerler ‘o’ şeylerden insanlar ve hayvanlar. Hatta yeryüzü onun güzelliğini alıp ve süslendiğinde ve zannettiklerinde onun erbabı, üzerine kudretli olduklarını; geldi ona ‘ansızın’ emrimiz ‘afetimiz’, gece veya güpegündüz. Böylelikle kıldık onu hasat ‘edilmiş’ ki, sanki orada hiç sefa sürülmemiş dün.* İşte böyle detaylandırırız âyetleri ‘alâmetleri’, inceden inceye düşünen bir toplum için!*

 

>2:266, 17:92, 18:40, 24:43, 30:48, 34:9<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

10:25  Vallâhu yed´û ilâ dâris selâm (selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin).

 

Ve Allâh, davet eder esenlik diyarına ve yönlendirir dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘razı olduğu’ yol istikâmetine.*

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

10:26  Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh (zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh (zilletun), ulâike ashâbul cenneh (cenneti), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).

 

İyilik eden kimseleredir güzellik ve ziyadesi. Ve kaplamaz yüzlerini kara leke ve ne de zillet.* İşte onlar, has bahçe ‘cennet’ sahabeleridir; onlar, orada kalıcılardır.

 

>3:106, 3:107, 7:46, 10:26, 47:30, 55:41, 75:22, 80:38, 83:24, 88:8<

 

10:27  Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh (zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim (âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita´an minel leyli muzlimâ (muzlimen), ulâike ashâbun nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).

 

Ve kötülük kazanan kimselerin kötülüklerinin cezası, onun ‘bir’ mislidir. Ve kaplar onları zillet. Yoktur onlara, Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ kurtarıcı! Yüzleri karanlık geceden bölümlere bürünmüş gibidir.* İşte onlar, ateş ‘cehennem’ sahabeleridir; onlar, orada kalıcılardır.

 

>3:106, 7:48, 10:27, 39:60, 67:27, 75:24, 80:40, 88:2<

 

10:28  Ve yevme nahsuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrekû mekânekum entum ve şurekâukum, fe zeyyelnâ beynehum, ve kâle şurekâuhum mâ kuntum iyyânâ ta´budûn (ta´budûne).

 

Ve o gün* bir araya getirdiğimizde onları topluca, sonra deriz ki, ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran kimselere: „ Sizler yerlerinize ve ortak yakıştırdıklarınız da! “. Artık birbirinden ayırdık onların aralarını. Ve derler ki, ortak yakıştırdıkları: „ Sizler yalnızca bizlere ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmiyordunuz (şeytana uyup, hayallerinize tapıyordunuz)!*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<

 

10:29  Fe kefâ billâhi şehîden beynenâ ve beynekum in kunnâ an ibâdetikum le gâfilîn (gâfilîne).

 

Artık Allâh kâfidir; her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir; sizin ve bizim aramızda. Bizler ise, ibadet ettiğinizden elbette bihaberdik! “.*

 

>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<

 

10:30  Hunâlike teblû kullu nefsin mâ eslefet ve ruddû ilallâhi mevlâhumul hakkı ve dalle anhum mâ kânû yefterûn (yefterûne).

 

Orada yoklanır her benlik geçmişte ‘dünyada’ yaptıklarıyla. Ve geri döndürülürler, Allâh’a ki, sahipleri, koruyucularıdır; varlığı gerçek, sabittir! Ve saptı (hatırdan, gönülden çıkarıldı) onlardan, uydurmuş oldukları şeyler (edindikleri ilâhları).*

 

>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<

 

10:31  Kul men yerzukukum mines semâi vel ardı emmen yemlikus sem´a vel ebsâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve men yudebbirul emr (emre), fe se yekûlûnâllâh (yekûlûnâllâhu), fe kul e fe lâ tettekûn (tettekûne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kim, rızıklandırıyor sizleri, gökten ve yerden?! Veya kim, hükümdardır duyma ve görme duyularına?! Ve kim çıkarır canlıyı, cansızdan ve çıkarır cansızı, canlıdan?!* Ve kim emriyle ‘oluşan her şeyi’ düzenleyip, idare eder, yönetir? “. O zaman diyecekler ki: „ Allâh!.. “. O hâlde, de ki: „ Hâlâ ‘günahlardan’ korunmaz mısınız!? “.

 

(Cansız elementlerin, özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı ve canlandırması.)

 

10:32  Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk (hakku), fe mâzâ ba´del hakkı illed dalâl (dalâlu), fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).

 

O hâlde işte budur Allâh!.. Rabbiniz! Varlığı gerçek, sabittir! Artık nedir varlığı gerçek, sabit ‘olandan’ sonrası, sapkınlıktan başka? Buna rağmen nasıl savuşturuluyorsunuz?

 

10:33  Kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne fesekû ennehum lâ yu’minûn (yu’minûne).

 

Böylelikle gerçekleşmiştir Rabbinin kelimesi ‘vadettiği hükmü’, fesat kimseler üzerlerine ki: „ Muhakkak ki onlar, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar! “.*

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

10:34  Kul hel min şurekâikum men yebdeul halka summe yu´îduh (yu´îduhu), kulillâhu yebdeul halka summe yu´îduhu fe ennâ tu´fekûn (tu´fekûne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Ortaklarınızdan (edindiğiniz ilâhlarınızdan)* kim, başlatandır, örneksiz, yoktan, oluşumunu yapılandırarak yaratmayı, sonra ‘çıkarıp’ geri döndürür ‘tekrar eder’ onu?! “. De ki: „ Allâh!.. Başlatandır, örneksiz, yoktan, oluşumunu yapılandırarak yaratmayı, sonra ‘çıkarıp’ geri döndürür ‘tekrar eder’ onu! “. Buna rağmen nasıl ‘Allâhû Teâlâ’dan’ çevriliyorsunuz?

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

10:35  Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk (hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn (tahkumûne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Ortaklarınızdan (edindiğiniz ilâhlarınızdan)* kim yönlendirir, hakka ‘İlâhî esaslara’?! “. De ki: „ Allâh!.. Yönlendirir, hakka ‘İlâhî esaslara’! O hâlde, o kimse ‘gibi’ midir ki, varlığı gerçek, sabit ‘olan’, yönlendiren uyulmaya müstahak, yoksa o kimse mi ki, yönlendirilmedikçe yönlenemez? “. Öyleyse sizlere ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

10:36  Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ (zannen), innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â (şey´en), innallâhe alîmun bimâ yef´alûn (yef´alûne).

 

Ve ‘gerçekte’ uymazlar onların birçoğu, zandan başkasına. Muhakkak ki zan, yarar sağlamaz ‘gerçeği yansıtmaz’ Hak’tan ‘inen İlâhî esaslardan yana’ bir şey. Şüphesiz ki Allâh, en iyi bilendir; ifa ettikleri şeyleri!

 

10:37  Ve mâ kâne hâzel kur´ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ reybe fîhi min rabbil âlemîn (âlemîne).

 

Ve olmadı ‘olamaz’ bu Kur’ân uydurulmuş, Allâh’tan ziyade ‘birilerince’!* Ve lâkin tasdikler, o kimselerin ellerindeki ‘diğer mukaddes kitapları’. Ve detaylı kitap (Kur’ân-ı Kerîm) ki, kuşku yoktur onda; var olan her şeyin Rabbindendir!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

10:38  Em yekûlûnefterâh (yekûlûnefterâhu), kul fe´tû bi sûretin mislihî ved´û menisteta´tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn (sâdikîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Yoksa diyorlar mı ki, onu ‘âyetleri’, uydurdu?!* De ki: „ Haydi getirin onun benzeri bir sûre!** Ve çağırın mecal edebildiğiniz kişileri de, Allâh’tan ziyade, eğer samimilerseniz! “.

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

>2:23, 10:38, 11:13, 17:88, 52:34<

 

Kur’ân’ın taklit edilemeyecek kadar mucizevi oluşu – ÎKRA.vision

 

10:39  Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye´tihim te´vîluh (te´vîluhu), kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne âkibetuz zâlimîn (zâlimîne).

 

Yok, yalanladılar ilmini kavrayamadıkları şeyi;* ve onlara ‘Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği’ neticesi gelmedikçe ‘inanmazlar da’.* İşte bunun gibi yalanladılar ‘peygamberlerini’, onlardan önceki kimseler de. Haydi bak, nasıl oldu âkıbeti zalimlerin!?*

 

>6:98, 10:39, 20:110, 20:114<

 

>7:53, 10:39, 25:11, 45:32, 50:5<

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

10:40  Ve minhum men yu´minu bihî ve minhum men lâ yu´minu bih (bihi), ve rabbuke a´lemu bil mufsidîn (mufsidîne).

 

Ve onlardan kimileri ‘samimi’ inanır ona (Kur’ân-ı Kerîm’e).* Ve onlardan kimileri de inanmazlar ona.* Rabbin, en iyi bilendir; bozguncuları.

 

>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

10:41  Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum, entum berîûne mimmâ a´melu ve ene berîun mimmâ ta´melûn (ta´melûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve eğer yalanlarlarsa seni, o hâlde de ki: „ Benim gayretim bana ve sizlerin gayretleriniz sizlere! Sizler, alâkasızsınız gayret ettiğim şeylerden ve ben de alâkasızım gayret ettiğiniz şeylerden! “.

 

10:42  Ve minhum men yestemiûne ileyk (ileyke), e fe ente tusmius summe ve lev kânû lâ ya´kilûn (ya´kilûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve onlardan kimileri seni dinlerler! Fakat sen, duyurabilir misin sağırlara? (Anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Ve eğer akıl yürütmez oldularsa?

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

10:43  Ve minhum men yanzuru ileyk (ileyke), e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubsırûn (yubsırûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve onlardan kimileri sana bakarlar! Fakat sen, yönlendirebilir misin körleri? Ve eğer görmez (idrak etmek istemez) oldu iseler?*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

10:44  İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey´en ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn (yazlimûne).

 

Muhakkak ki Allâh, zulmetmez insanlara ‘hiçbir’ şeyle; ve lâkin insanlar, ‘günaha sebebiyet vererek, kendi’ benliklerine zulmederler.

 

10:45  Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn (muhtedîne).

 

Ve o gün ‘Allâhû Teâlâ’,* bir araya getirir onları, (evrim sürecinin, Allâhû Teâlâ’nın eseri olmadığını savunanları)!* Ki, gündüzden bir saatten başka kalmamışlar gibi ‘sanırlar’.* Tanışışlar bunlar ‘bu tezi savunanlar’, aralarında.* Hüsrana uğradılar o kimseler ki, yalanladılar Allâh’a kavuşmayı; ve olamazlardı ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmişler.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

Kur’ân’da, evrim teorisi – ÎKRA.vision

 

>7:57, 10:45, 17:52, 22:5, 23:112, 23:113, 23:114, 23:115, 29:20, 30:55, 30:56, 46:35, 79:46<

 

10:46  Ve immâ nurîyenneke ba’dellezî naıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ merciuhum summallâhu şehîdun alâ mâ yef’alûn (yef’alûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve şayet gösterseydik sana bazılarını ki o, onlara verdiğimiz sözü (dünya azabını veya kıyâmeti), veya ‘bundan önce’ vefat ettirsek seni,* nihayet Bizedir rücu’ları! Sonra Allâh şahittir; uyguladıkları şeyler üzerinde!

 

>10:46, 13:40, 19:75, 23:95, 40:77<

 

10:47  Ve likulli ummetin resûl (resûlun), feizâ câe resûluhum kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn (yuzlamûne).

 

Ve her ümmet için, elçi vardır.* Geldiği zaman elçileri, bitirildi ‘Allâhû Teâlâ’nın hükmü yerine getirildi’ onların aralarında hakkaniyetle. (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* Ve onlar zulmedilmezler.*

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

10:48  Ve yekûlûne metâ hâzel va´du in kuntum sadıkîn (sadıkîne).

 

Ve ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ diyorlar ki: „ Ne zamanmış bu vaat (kıyâmet), eğer samimilerseniz?! “.*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

10:49  Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef´an illâ mâ şâallâh (şâallâhu), li kulli ummetin ecel (ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ yeste´hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn (yestakdimûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Sahip değilim canıma, zararı ‘önlemeye’ ve ne de fayda ‘sağlamaya’ ki, müstesnadır Allâh’ın dilediği şey! “. Her ümmet için, vade vardır. Geldiği zaman vadeleri, ne bir saat ertelenirler ve ne de öne alınırlar.*

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<

 

10:50  Kul ereeytum in etâkum azâbuhu beyâten ev nehâren mâzâ yesta´cilu minhul mucrimûn (mucrimûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Bakar mısınız, eğer gelse sizlere ‘ansızın’ azabı, geceleyin veya güpegündüz! Nedir ‘olmasını’ acele istedikleri ‘günah’ suçlularının, O’ndan? “.*

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

10:51  E summe izâ mâ vakaa âmentum bih (bihi), âl´âne ve kad kuntum bihî testa´cilûn (testa´cilûne).

 

‘Kıyâmet’ vaki olduğu zamandan sonra mı inandınız O’na; şimdi!? Ve olmasını onun, acele istiyordunuz?*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

10:52  Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huld (huldi), hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn (teksibûne).

 

Sonra denildi ki, ‘cehennemde’ zalim kimselere: „ Tadın kalıcı azabı!* Başka bir şeyle mi cezalandırılırsınız ki, kazanmış olduğunuz şeylerden?! “.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<

 

10:53  Ve yestenbiûneke ehakkun hû (hûve), kul î ve rabbî innehu le hakkun ve mâ entum bi mu’cizîn (mu’cizîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve açıklanmasını isterler senden: „ O ‘vaatler’, gerçek midir? “. De ki: „ Evet, Rabbime andolsun! Mutlaka ki o ‘vaatler’, elbette gerçek! “.* Ve değilsiniz ‘hükmün yerine getirilmesinde, Allâhû Teâlâ’yı’ âciz bırakanlar!

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

10:54  Ve lev enne li kulli nefsin zalemet mâ fîl ardı leftedet bih (bihi), ve eserrun nedâmete lemmâ reevul azâb (azâbe), ve kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).

 

Ve eğer olsaydı ‘günaha sebebiyet vererek’, benliklerine zulmetmiş her benliğin, yeryüzündeki şeyler, ‘kurtulmak için’ mutlaka feda ederlerdi onları. Ve gizlediler pişmanlıklarını ki, görünce ‘kıyâmet gününün’ azabını. Ve bitirildi ‘Allâhû Teâlâ’nın hükmü yerine getirildi’ onların aralarında, hakkaniyetle.* Ve onlar zulmedilmezler.*

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

10:55  E lâ inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard (ardı), e lâ inne va´dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya´lemûn (ya´lemûne).

 

Değil mi ki, muhakkak ki Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve yerde?! Değil mi ki, muhakkak ki, Allâh’ın vaadi, gerçektir?! Ve lâkin onların birçoğu, bilmezler.

 

10:56  Hûve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi turceûn (turceûne).

 

O’dur ki, yaşatır ve öldürür! Ve Zât’ı ‘huzuruna’ rücu edilirsiniz!

 

10:57  Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev´ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu´minîn (mu´minîne).

 

Ey insanlar… Gelmiştir sizlere nasihat, Rabbinizden ve göğüslerdeki şeye ‘gönüllere’ şifa!* Ve yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenme, ‘samimi’ inananlara!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

10:58  Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn (yecmeûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh’ın liyakati ile ve bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi ile artık mutlu olsunlar! O, en hayırlısıdır ‘dünyada’ topladıkları şeylerden! “.*

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

10:59  Kul e reeytum mâ enzelâllâhu lekum min rızkın fe cealtum minhu harâmen ve halâlâ (halâlen), kul allâhu ezine lekum em alallâhi tefterûn (tefterûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Bakar mısınız, Allâh’ın indirdiği şeylere sizlere, rızık olarak ki, belirlediniz onlardan ‘bir kısmını’ haram ‘caiz olmaz’ ve ‘bir kısmını’ helâl ‘caiz’! “. De ki: „ Allâh, izin mi verdi sizlere? Yoksa Allâh ‘adına’ mı uyduruyorsunuz? “.*

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

10:60  Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel kıyâmeh (kıyâmeti), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn (yeşkurûne).

 

Ve zanları nedir uyduran kimselerin ki, Allâh ‘adına’ yalanı,* kıyâmet günü ‘hakkında’? Şüphesiz ki Allâh, elbette liyakat sahibidir insanlara! Ve lâkin onların birçoğu, şükretmezler.

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

10:61  Ve mâ tekûnu fî şe´nin ve mâ tetlû minhu min kur´ânin ve lâ ta´melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne, fîh (fîhi) ve mâ ya´zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgare min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).

 

Ve olmazsın bir işle meşgul ve kıraat etmezsin ondan, Kur’ân’dan ve bir gayret yapmazsınız ki, ona daldığınız zaman üzerlerinize şahitler olmayalım!* Ve kaçmaz Rabbinden, zerre ağırlığınca ‘bir şey’, yerde ve ne de gökte!* Ve olmaz daha küçüğü ve bundan daha büyüğü ki, olmasın apaçık ‘İlâhî esasları açıklayan’ kitapta (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!*

 

>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<

 

10:62  E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).

 

Değil mi ki, muhakkak ki, Allâh’ın himaye ettiklerine, korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!

 

10:63  Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn (yettekûne).

 

O kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve ‘günahlardan’ korunuyor olanlar!

 

10:64  Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh (âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh (kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm (azîmu).

 

Onlaradır müjdeler, dünya hayatında ve âhirette de. Ki, değişme yoktur Allâh’ın kelimelerinde (hükümlerinde)! İşte budur o, büyük başarı.

 

10:65  Ve lâ yahzunke kavluhum, innel izzete lillâhi cemîâ (cemîan), huves semîul alîm (alîmu).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve hüzünlendirmesin seni, onların sözleri! Şüphesiz ki, mutlak yücelik, itibar tamamen Allâh’ındır! O’dur, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!

 

10:66  E lâ inne lillâhi men fîs semâvâti ve men fîl ard (ardı), ve mâ yettebiullezîne yed´ûne min dûnillâhi şûrekâ (şûrekâe), in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn (yahrusûne).

 

Değil mi ki, muhakkak ki Allâh’ındır, göklerdeki kimseler* ve yeryüzündeki kimseler?!* Ve ‘gerçekte’ uymazlar, Allâh’tan ziyade ‘edindikleri’ ortaklara (ilâhlara), davet ‘dua’ eden kimseler ki, ancak zanna uyarlar!* Ve olsa olsa ancak ‘gelişigüzel’ serpiştirirler.

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

10:67  Huvellezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ (mubsıren), inne fî zâlike leâyâtin li kavmin yesmeûn (yesmeûne).

 

O’dur ki Zât’ı, kıldı sizlere geceyi, onda sükûnet bulmanız için ve gündüzü görmeye.* Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, dinleyen bir toplum için!*

 

>6:1, 10:67, 28:71, 28:72, 32:26, 32:27<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

10:68  Kâlûttehazallâhu veleden subhâneh (subhânehu), huvel ganiy (ganiyyu), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard (ardı), in indekum min sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).

 

‘Hakikati örtenler’, derler ki: „ Edindi Allâh, evlât! “.* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! O’dur, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni! Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Değilse, yanınızda buna ait bir delil ‘yok ta’,* Allâh ‘adına’ bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?!*

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

>7:71, 10:68, 12:40, 18:15, 30:35, 34:44, 35:40, 37:156, 37:157, 43:21<

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

10:69  Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ yuflihûn (yuflihûne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki uyduran kimseler ki, Allâh ‘adına’ yalanı,* felâha eremezler! “.

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

10:70  Metâun fîd dunyâ summe ileynâ merciuhum summe nuzîkuhumul azâbeş şedîde bimâ kânû yekfurûn (yekfurûne).

 

‘Onlaradır’ menfaatlendirilme dünyada.* Sonra Bizedir rücu’ları! Sonra da tattırırız onlara şiddetli azabı,* inkâr ediyor olmaları sebebiyle.

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

10:71  Vetlu aleyhim nebe´e nûh (nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû ileyye ve lâ tunzirûn (tunzirûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve kıraat et onlara, havadisini Nûh’un! Demişti ki, halkına: „ Ey halkım! Eğer ‘gözünüze’ büyüyorsa konumum ve hatırlatmam Allâh’ın âyetlerini, ki artık Allâh’a itimat ettim; haydi toplanın emriniz ‘hükmünüz’ ve ortaklarınızla! Sonra olmasın emriniz ‘hükmünüz’ üzerlerinize ukde! Sonra da uygulayın bana ve göz ‘bile’ açtırmaksızın!

 

10:72  Fe in tevelleytum fe mâ se’eltukum min ecr (ecrin), in ecriye illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn (muslimîne).

 

Buna rağmen eğer ‘hakikat bilgisinden’ dönerseniz ‘kendinizedir’! Oysa ki, sual etmedim sizlerden ‘tebliğime’ bir ücret! Varsa da ücretim, ancak Allâh’a ‘kalmıştır’! Ve emrolundum ki, Müslüman (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen) olmamla! “.

 

10:73  Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul munzerîn (munzerîne).

 

Ne var ki yalanladılar onu ‘Nûh aleyhisselâm’ı’. Bunun üzerine kurtardık onu ve beraberindeki kimseleri gemilerde.* Ve kıldık onları, halefler (medeniyette yerine geçen). Ve ‘suda’ boğduk o kimseleri ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Haydi bak, nasıl oldu âkıbeti uyarılanların!?*

 

>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

Hz. Nûh aleyhisselâm’ın halkının inkârı ve yok edilmeleri – ÎKRA.vision

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

10:74  Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fe mâ kânû li yu’minû bimâ kezzebû bihî min kabl (kablu), kezâlike natbeu alâ kulûbil mugtedîn (mugtedîne).

 

Sonra harekete geçirdik bunun ardından, ‘nice’ elçileri halkına.* Öyle ki, getirdiler onlara, ayan beyan ‘deliller’. Ne var ki, inanacak olamazlardı, öncesinden yalanladıkları sebebbiyle.* İşte böyle mühürleriz kalplerinin üzerini,* aşırılık edenlerin (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!*

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

10:75  Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn (mucrimîne).

 

Sonra harekete geçirdik onların ardından, Mûsâ ve Hârûn’u Firavuna ve yetkililerine, âyetlerimizle ‘alâmetlerimizle’.* Buna rağmen kibirlendiler ve oldular ‘günah’ suçluları toplumu.

 

>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<

 

10:76  Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun mubîn (mubînun).

 

Ne var ki, geldiğinde onlara nezdimizden gerçek, dediler ki: „ Mutlaka bu elbet apaçık ‘bir’ sihir ‘dalavere’! “.

 

10:77  Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sâhırûn (sâhırûne).

 

Dedi ki, Mûsâ: „ Hak ile geldiğinde sizlere, ‘İlâhî esaslara’ mı diyorsunuz: „bu bir sihir mi?“ “. Ve ‘oysa ki’, sihirbazlar felâha eremezler!

 

10:78  Kâlû e ci’tenâ li telfitenâ ammâ vecednâ aleyhi âbâenâ ve tekûne lekumel kibriyâu fîl ard (ardı), ve mâ nahnu lekumâ bi mu’minîn (mu’minîne).

 

Dediler ki, ‘Firavun ve yetkililer’: „ Geldin ki bizlere, kösteklemek için mi bizleri, atalarımızı üzerinde bulduğumuz ‘onlardan gördüğümüz’ şeyden?* Ve sizlere kalsın yeryüzünde ululuk ‘hükmediş’! Ve ikinize de inanmış değiliz! “.*

 

>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

10:79  Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm (alîmin).

 

Ve dedi ki, Firavun: „ Getirin bana hepsini, en bilgili sihirbazların! “.

 

10:80  Fe lemmâ câes seharetu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn (mulkûne).

 

Artık geldiğinde sihirbazlar, dedi ki onlara, Mûsâ: „ Sizler atacağınız şeyleri ‘ortaya’ atın! “.

 

10:81  Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr (sihru), innallâhe se yubtiluh (yubtiluhu), innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn (mufsidîne).

 

Nihayet ‘yere’ attıklarında, Mûsâ dedi ki: „ Getirdiğiniz şey sihirdir ki, mutlaka Allâh, onu geçersizleştirecektir! “. Muhakkak ki Allâh, düzeltmez bozguncuların gayretini!

 

10:82  Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn (mucrimûne).

 

Ve Allâh, gerçekleştirir hakkı ‘İslâm’ı’ (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyet) kelimeleriyle ‘hükümleriyle’!* Ve ‘günah’ suçluları ‘bundan’ hoşlanmasalar da.

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

10:83  Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne leâlin fîl ard (ardı) ve innehu le minel musrifîn (musrifîne).

 

Ne var ki, inanmadı Mûsâ’ya, halkından ‘yeni bir’ soy dışında. Ki, korkusundan Firavundan ve yetkililerinden, onları fitneye ‘zarara’ düşürmesinden. Ve muhakkak ki Firavun, o yerde yüceltildi. Ve muhakkak ki o, israf ‘aşırılık’ edenlerdendi.

 

10:84  Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi tevekkelû in kuntum muslimîn (muslimîne).

 

Ve dedi ki, Mûsâ: „ Ey halkım! Eğer ki, inandıysanız Allâh’a, artık Zât’ına itimat edin, eğer Müslümanlarsanız (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! “.

 

10:85  Fe kâlû alallâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn (zâlimîne).

 

O zaman ‘halkı’ dediler ki: „ Allâh’a itimat ettik! Rabbimiz… Kılma bizleri, zalim topluma sınanma ‘vesilesi’!

 

10:86  Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn (kâfirîne).

 

Ve kurtar bizleri, bahşedip, merhametin esirgemen ile inkârcı toplumundan! “.

 

10:87  Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve akîmus sâlah (sâlate), ve beşşiril mu’minîn (mu’minîne).

 

Ve vahyettik** Mûsâ’ya ve ağabeyine: „ Halkınız için yerleşin Mısır’a evlere; ve kılın evlerinizi kıble! Ve uygulayın ibadeti!* Ve ‘samimi’ inananları ‘cennetle’ müjdele! “.

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri – ÎKRA.vision

 

10:88  Ve kâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve melâhu zîneten ve emvâlen fîl hayâtid dunyâ rabbenâ li yudıllû an sebîlik (sebîlike), rabbenatmis alâ emvâlihim veşdud alâ kulûbihim fe lâ yu’minû hattâ yerevul azâbel elîm (elîme).

 

Ve dedi ki, Mûsâ: „ Rabbimiz… Muhakkak ki, Sen verdin, Firavun ve yetkililerine süs ‘ihtişam’ ve mallar, dünya hayatında! Rabbimiz… Şaşırtsın onları ‘o ihtişam’, Senin yolundan!* Rabbimiz… Mahvet onların mallarını ve pekiştir kalplerinin üzerini!* Artık inanmazlar, ta ki, elem azabı görürler! “.*

 

>5:25, 6:34, 7:89, 10:88, 12:110, 14:15, 71:24<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

10:89  Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni sebîlellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’* dedi ki: „ Davetinize ‘duanıza’ icabet edildi! Artık istikamette ‘dürüst’ olun! Ve uymayın Benden ‘uzaklaştıran’, bilmeyen ‘anlamak istemeyen’ kimselerin yoluna (onların buyruklarına boyun eğme)! “.

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

10:90  Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ (adven), hattâ izâ edrekehul gareku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn (muslimîne).

 

Ve geçirdik İsrâîloğullarını denizden. Hemen peşlerine düştü Firavun ve ordusu haddi aşarak ve düşmanca. ‘Suyun’ onu boğacağı zaman dedi ki: „ İnandım muhakkak olduğuna O’nun, ki, ilâh olamaz başka ‘kimse’, İsrâîloğullarının inandığından!* Ve ben de Müslümanlardanım (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! “.

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

10:91  Âl’âne ve kad asayte kablu ve kunte minel mufsidîn (mufsidîne).

 

‘Allâhû Teâlâ’: „ Şimdi oldun! ‘Öyle mi’? Ve sen, öncesinde isyan etmiştin.** Ve sen, bozgunculardan idin!

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

10:92  Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh (âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn (gâfilûne).

 

Öyleyse bugün kurtarırız seni ‘cansız’ bedeninle ki, olman için ‘gelecek olan’ arkandaki kişiler için âyet ‘hadise’! “. Ve muhakkak ki, insanlardan birçoğu âyetlerimizden elbette vurdumduymazlardır!*

 

>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<

 

10:93  Ve lekad bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sıdkın ve razaknâhum minet tayyibât (tayyibâti), femahtelefû hattâ câehumul ilm (ilmu), inne rabbeke yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi yahtelifûn (yahtelifûne).

 

Ve andolsun ki, yerleştirdik İsrâîloğullarını, selâmet bir yerleşime. Ve rızıklandırdık onları, temizinden. Oysa ki, ihtilâf etmediler gelinceye kadar onlara ‘hakikat bilgisi’ ilmi. Muhakkak ki Rabbin, değerlendirir onların aralarında kıyâmet günü, hakkında ihtilâf ediyor oldukları şeyleri.*

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

10:94  Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakreûnel kitâbe min kablik (kablike), lekad câekel hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterîn (mumterîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Buna rağmen eğer şüphe içinde olursan, sana indirdiğimiz şeyden ‘vahyedilen havadislerden’, öyleyse ‘istersen’ sor senden önceki okuyan kimselere kitabı ‘bu bilgileri içeren hakikat bilgisini’!* Andolsun ki, geldi sana, hak ‘İlâhî esaslar’, Rabbinden!* O hâlde ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma kuruntu edenlerden!*

 

>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<

 

10:95  Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû bi âyâtillâhi fe tekûne minel hâsirîn (hâsirîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma o kimselerden ‘yana’ ki, yalanladılar Allâh’ın âyetlerini!* Bu yüzden olursun hüsrana uğrayanlardan!

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<

 

10:96  İnnellezîne hakkat aleyhim kelimetu rabbike lâ yu’minûn (yu’minûne).

 

Muhakkak o kimseler ki, gerçekleşmiştir üzerlerine Rabbinin kelâmı ‘hükmü’ ki: „ İnanmazlar! “.

 

10:97  Ve lev câethum kullu âyetin hattâ yerevûl azâbel elîm (elîme).

 

Ve eğer ki, gelse de onlara tüm âyetler ‘alâmetler’, ta ki, elem azabı görürler.*

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

10:98  Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnus (yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn (hînin).

 

Ancak oysa ki, olsaydı ya bir memleket ki, ‘halkı, azabımız gelmeden’ inanan, böylelikle inancı ona fayda sağlayan; ki, Yûnus’un halkı dışında! ‘Samimi’ inandıklarında, giderdik onlardan dünya hayatında rüsva’lık azabını ve menfaatlendirdik onları, belli bir süre.

 

10:99  Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ (cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn (mu’minîne).

 

Ve eğer dileseydi Rabbin, ‘insanı tercihsiz kılmayı’, elbette inanırlardı yeryüzündeki kimselerin her biri onların, topluca.* Fakat sen, zorlayabilir misin insanları, inançlılar oluncaya kadar?

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

10:100 Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh (iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn (ya’kılûne).

 

Ve olmadı ‘olamaz’ bir benliğin ‘samimi’ inanması, olmaksızın Allâh’ın izni! Ve kılar ‘Allâhû Teâlâ’, murdarlığı akıl yürütmeyen ‘müstahik’ kimselerin üzerlerine.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

10:101 Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard (ardı), ve mâ tugnîl âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Bakın, neler var göklerde ve yeryüzünde! “.* Ve yarar sağlamaz âyetler ‘alâmetler’ ve uyarılar, inanmayan topluma!

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

10:102 Fe hel yentezırûne illâ misle eyyâmillezîne halev min kablihim, kul fentezırû innî meakum minel muntezirîn (muntezirîne).

 

Artık ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ intizar mı ederler ‘beklerler’? İllâki benzerini mi ‘o’ günlerin, onlardan önceki geçmiş kimselerin ‘başlarına gelenin’?! ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Artık intizar edin ‘bekleyin’, doğrusu ben de sizlerle beraber intizar edenlerdenim ‘bekleyenim’! “.

 

10:103 Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik (kezâlike), hakkan aleynâ nuncil mu’minîn (mu’minîne).

 

Sonra kurtarırız elçilerimizi ve inançlı kimseleri. İşte bunun gibi, üzerimize hakkaniyettir ‘samimi’ inananları kurtarmamız.*

 

>10:103, 21:88, 30:47, 39:61, 40:51<

 

10:104 Kul yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî şekkin min dînî,fe lâ a’budullezîne ta’budûne min dûnillâhi, ve lâkin a’budullâhellezî yeteveffâkum, ve umirtu en ekûne minel mu’minîn (mu’minîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ey insanlar… Eğer şüphe içindeyseniz dînimden, ancak ‘bilin ki, hizmetle, ibadetle’ kulluk etmem, Allâh’tan ziyade kulluk ettiğiniz kimselere ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’!* Ve lâkin, sizleri vefat ‘bilinçsiz’ ettiren Allâh’a, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederim!* Ve emrolundum ki, ‘samimi’ inananlardan olmamla! “.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

10:105 Ve en ekim vecheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne).

 

Ve yöneltmekle yüzünü ‘benliğini, diye’, Hanif (yegâne İlâh’a inanan) dîn için!* Ve ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan ‘yana’!*

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<

 

10:106 Ve lâ ted’u min dûnillâhi mâ lâ yenfeuke ve lâ yadurruk (yadurruke), fe in fealte fe inneke izen minez zâlimîn (zâlimîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve davet ‘dua’ etme, Allâh’tan ziyade ‘edindikleri’ (ilahlara)! ‘O’ şeyler ki, ne zarar verir sana ve ne de fayda sağlar sana! Buna rağmen eğer ifa edersen; doğrusu o zaman elbette zalimlerdensin!

 

10:107 Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ hû (hûve), ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih (fadlihi), yusîbu bihî men yeşâu min ibâdih (ibâdihi), ve huvel gafûrur râhîm (râhîmu).

 

Ve eğer dokundurursa sana Allâh ‘bir’ zarar, artık yoktur gideren onu, O’nun dışında ‘kimse’! Ve eğer muradı sana, ‘bir’ hayırsa, o hâlde yoktur reddeden liyakatini!* Ki, isabet ettirir onu, kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye. Ve O’dur, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

10:108 Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih (nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl (vekîlin).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Ey insanlar… Gelmiştir sizlere, hak ‘İlâhî esaslar’, Rabbinizden!* Nihayet kim, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönelmişse, artık sadece kendi benliği için yönelmiştir. Ve kim saptıysa, artık sadece aleyhine şaşırmıştır.* Ve değilim üzerlerinize ‘savunan’ yetkili! “.*

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<

 

>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<

 

10:109 Vettebi’ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ yahkumallâh (yahkumallâhu), ve huve hayrul hâkimîn (hâkimîne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve uy, sana vahyolunan şeye ‘İlâhî esaslara’! Ve sabret Allâh hükmedinceye kadar! Ve O’dur, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedenlerin en hayırlısı!