30. RÛM:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

30:1    Elif lâm mîm.

 

Elif, Lâm, Mîm…*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision

 

30:2    Gulibetir rûm (rûmu).

 

Galip gelindi Rûm’a.

 

30:3    Fî ednel ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn (yaglibûne).

 

En alçak bir yerde. Ve onlar ‘Bizanslılar, Perslerin’ galibiyetlerinin ardından, galip olacaklar.

 

30:4    Fî bıd’ı sinîn (sinîne), lillâhil emru min kablu ve min ba’d (ba’du), ve yevme izin yefrahul mu’minûn (mu’minûne).

 

Birkaç seneler içinde. Ki emir ‘hüküm’, Allâh’ındır; önce de, ardından da ve izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü) de,* mutlu olurlar inançlılar.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

30:5    Bi nasrillâh (nasrillâhi), yansuru men yeşâ’ (yeşâu), ve huvel azîzur rahîm (rahîmu).

 

Allâh’ın yardımı ile. Ki yardım eder, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye! Ve O’dur, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!

 

30:6    Va’dallâh (va’dallâhi), lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

Allâh’ın vaadidir ‘bu’! Ki Allâh, ihtilâf etmez vaadine! Ve lâkin ‘bu gerçeği’ insanların birçoğu bilmezler.

 

30:7    Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn (gâfilûne).

 

Ki, bilirler görünen dünya hayatını. Ve onlar âhiretten bihaberlerdir.*

 

>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<

 

30:8    E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ (musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn (kâfirûne).

 

Ve inceden inceye düşünmezler mi, hemcinsleri hakkında? Allâh’ın ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattığı şeylerden, göklerde ve yerde ve bunların arasındaki şeylerde, illâki hak iledir ‘gayeyledir’.* Ve adlandırılmış bir vadeye ‘dek’.* Ve muhakkak ki, insanlardan birçoğu, Rablerine kavuşmayı elbette inkâr edenlerdir.*

 

>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 14:48, 30:8, 78:17<

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

30:9    E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amerûhâ eksera mimmâ amerûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinât (beyyinâti), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn (yazlimûne).

 

Ve dolaşmazlar mı yeryüzünde ki, haydi baksınlar, nasıl oldu âkıbeti, onlardan önceki kimselerden de ‘bazılarına’? Ki, daha şiddetliydiler onlardan, kuvvetçe. Ve yeri deşip, didik didik etmişlerdi (sular, madenler çıkarmak, ekin ekmek, ağaç dikmek için); ve onu imar ettikleri şeylerden çok daha fazla imar etmişlerdi onu. Ve geldi onlara da elçileri, ayan beyan ‘delillerle’. Oysa ki olmadı Allâh’ın onlara zulmetmesi; ve lâkin ‘günaha sebebiyet vererek’, nefslerine zulmediyorlardı.

 

30:10  Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn (yestehziûne).

 

Sonra fena oldu âkıbeti ki, en kötü yalanlayan kimselerin Allâh’ın âyetlerini; ve onunla alay edenlerin.

 

30:11  Allâhu yebdeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn (turceûne).

 

Allâh!.. Başlatandır, örneksiz, yoktan izhar etmeye, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratmayı, sonra rücu eder onu!* Sonra Zât’ı ‘huzuruna’ rücu edilirsiniz!

 

>2:117, 6:101, 21:104, 30:11, 30:27<

 

30:12  Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn (mucrimûne).

 

Ve ‘kıyâmet’ günü, durduğunda saat, ümitsizlerdir ‘günah’ suçluları.

 

30:13  Ve lem yekun lehum min şurekâihim şufeâû ve kânû bi şurekâihim kâfirîn (kâfirîne).

 

Ve olmadı onların ortaklarından (edindikleri ilâhlar), şefaat edenler. Ve oldular ortaklarını inkâr edenler.*

 

>10:18, 29:25, 30:13, 46:6<

 

30:14  Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn (yeteferrakûne).

 

Ve o gün durduğunda saat, izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* dağılırlar (yer gök).*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

>18:99, 30:14, 30:43, 69:14, 73:18, 89:21<

 

30:15  Fe emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun (yuhberune).

 

Fakat o kimseler ise ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; artık onlar çayırda neşelendirilirler.

 

30:16  Ve emmellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhıreti fe ulâike fîl azâbi muhdarûn (muhdarûne).

 

Ve o kimseler ise ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve yalanladılar âyetlerimizi* ve kavuşmayı âhirete. O hâlde işte onlar, azaba âmâde olanlardır.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98,  36:63, 39:8, 40:6<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

30:17  Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn (tusbıhûne).

 

Oysa ki, noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir Allâh!* Akşamladığınız esnada ve sabahladığınız esnada da!

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

30:18  Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn (tuzhırûne).

 

‘Sırf’ Zât’ına dır, ‘esas’ minnet, şükür, göklerde ve yeryüzünde! Ve günbatımı ve öğle vaktine ‘girdiğinizde de’.

 

30:19  Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhrecûn (tuhrecûne).

 

Ki ‘Allâh’, çıkarır canlıyı, cansızdan ve çıkarır cansızı, canlıdan!* Ve canlandırır yeryüzünü, ölümünün ardından. İşte böyle çıkarılırsınız!*

 

(Cansız elementlerin, özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı ve canlandırması.)

 

>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 70:41, 71:18<

 

30:20  Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn (tenteşirûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratması sizleri, topraktan!** Sonra insanoğlu olduğunuzda, ‘yeryüzünde’ dağılırsınız!*

 

>7:143, 7:171, 16:81, 30:20, 36:80<

 

(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)

 

>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<

 

30:21  Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratması sizlere ‘kendi’ cinslerinizden eşler; ki, sükûnet bulmanız için onunla. Ve var etti aranızda sevecenlik ve bahşetmeyi, bağışlamayı, merhametle esirgemeyi. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, inceden inceye düşünen bir toplum için!*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

30:22  Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn (âlimîne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratışı göklerin ve yerin. Ve türlü türlüdür dilleriniz ‘lisanlarınız’ ve renkleriniz. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, ‘anlayıp, kavraya’ bilenler için!*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

30:23  Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlih (fadlihi), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn (yesmeûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, uyumanız geceleyin ve gündüz; ve amaç edinmeniz liyakatinden.** Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir, uyarıları’ dinleyen bir toplum için!

 

>7:54, 10:67, 24:44, 25:47, 25:62, 28:71, 28:72, 28:73<

 

(Gece ve gündüzü, yani dinlenebilmenin veya uğraşılarda görebilmenin kıymetini, ancak onları tanımamış olsaydık iyi anlardık.)

 

30:24  Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, göstermesi sizlere şimşeği, korkarak ve umutla ‘bereket beklentisi için’.* Ve indirir gökten su; ki böylelikle canlandırır onunla yeryüzünü, ölümünün ardından. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, akıl yürüten bir toplum için!*

 

Şimşeklerin yaşamın sürekliliğindeki rolü: – https://ikra.vision

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

30:25  Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih (emrihî), summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn (tahrucûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, durması göklerin ve yerin ‘kaidelerinin’, O’nun emriyle ‘hükmü ile’.* Sonra bir çağırmayla davet ettiğinde sizleri, yeryüzünden çıkarsınız!*

 

Kıyâmetin başlaması: – https://ikra.vision

 

>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 70:41, 71:18<

 

30:26  Ve lehu men fîs semâvâti vel ard (ardı), kullun lehu kânitûn (kânitûne).

 

Ki, Zât’ının dır göklerdeki kimseler* ve yeryüzündeki!* Hepsi de Zât’ına itaat edenlerdir.**

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı: – https://ikra.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

>3:83, 13:15, 16:48, 16:49, 17:44, 17:107, 22:18, 32:15, 41:37, 53:62<

 

(Allâh’ın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

30:27  Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh (aleyhi), ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard (ardı), ve huvel azîzul hakîm (hakîmu).

 

Ve O’dur ki Zât’ı, başlatandır, örneksiz, yoktan izhar etmeye, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratmayı, sonra geri döndürür ‘tekrar eder’ onu.* Ve O’dur ki, ‘bunu halletmek’ önemsizdir Zât’ına. Ki Zât’ı dır, üstünlükte ötesi olmayan emsal, göklerdeki ve yeryüzündeki!* Ve O’dur, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden!

 

>2:117, 6:101, 21:104, 30:11, 30:27<

 

>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<

 

30:28  Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurekâe fî mâ rezaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).

 

‘Allâh’ sizlere, vurgularla emsal verdi hemcinslerinizden: Hiç sizlerce, sahip çıkıp eliniz altındaki beslemeleriniz içinde ortaklarınız var mı, sizleri rızıklandırdığımız şeylerde ki, böylelikle onda, hemcinslerinizden korktuğunuz gibi onlardan da eşit korkasınız?!* İşte böyle detaylandırırız âyetleri ‘hakikat bilgisini’, akıl yürüten bir toplum için!*

 

>5:103, 6:136, 16:56, 16:71, 30:28<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

(Hizmetçileriyle eşitliği kendilerine yakıştıramadıkları hâlde, âciz putları kudretli Allâh’a eşit görüyorlar!)

 

30:29  Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilm (ilmin), fe men yehdî men edallallâh (edallallâhu), ve mâ lehum min nâsırîn (nâsırîne).

 

Yok, uydular zalim kimseler ‘kendi’ isteklerine, bilgisizce. Artık kim yönlendirir, Allâh’ın saptırdığı kişiyi.* Ve yoktur onlara yardımcılardan.

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

30:30  Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ (hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh (halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Bu yüzden uygula, yönelt yüzünü ‘nefsini’, Hanif (yegâne İlâh’a inanan) dîn için!* Ki, Allâh’ın (insan doğasına aşıladığı) fıtratına.* Zât’ı ki, Fâtîr dır onun üzerinde!* Ki, değişiklik yoktur Allâh’ın ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratmasında! İşte bu, kaynak ve dayanak ‘İslâm’ dînidir. Ve lâkin ‘bu gerçeği’ insanların birçoğu bilmezler.

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<

 

>2:138, 7:172, 17:84, 30:30, 49:7, 91:7, 91:8<

 

(Yokluktan dâhili cevher yaratılması, bunun yarılma ile meydana gelmesi, açığa çıkarılması)

 

30:31  Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn (muşrikîne).

 

İçtenlikle yönelin Zât’ına! Ve korunun, O’na ‘karşı gelmekten’! Ve uygulayın takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)!* Ve olmayın ‘Allâh’a’ ortak yakıştıranlardan!*

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<

 

30:32  Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ (şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn (ferihûne).

 

O kimselerden ki, fırkalara ayırdılar dînlerini ‘dîni algılarını’ ve ‘ayrı ayrı’ taraflar oldular. Ki, her taraftar yanındaki şeyle övünürler.*

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

30:33  Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn (yuşrikûne).

 

Ve dokunduğu zaman insanlara, bir mağduriyet, davet ‘dua’ ettiler Rablerine, içtenlikle yönelerek Zât’ına. Sonra tattırdığı zaman ona, Kendisinden bir bahşedilme, merhametle esirgenme, o zaman onlardan bir kısmı, Rablerine bir ortak yakıştırırlar.*

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

30:34  Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).

 

Nankörlük etsinler, onlara verdiğimiz şeylere. Haydi menfaatlenin!* O hâlde kesinlikle artık bilirsiniz ‘âhirette’!*

 

>3:185, 10:23, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 28:61, 57:20<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

30:35  Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn (yuşrikûne).

 

Yoksa indirdik onlara bir delil de,* bunun üzerine o konuşur ki, ortak yakıştırıyorlar olmaları sebebidir.

 

>7:71, 10:68, 12:40, 18:15, 30:35, 34:44, 35:40, 37:156, 37:157, 43:21<

 

30:36  Ve izâ ezaknen nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn (yaknetûne).

 

Ve tattırdığımız zaman insanlara bir bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme, mutluydular onunla.* Ve eğer isabet ederse onlara bir kötülük, elleriyle sundukları şeylerden, o zaman umudu keserler.

 

>12:87, 15:56, 17:83, 29:23, 30:36, 39:53, 41:49<

 

30:37  E ve lem yerev ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir (yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn (yu’minûne).

 

Ve görmüyorlar mı ki, Allâh’ın olduğunu ki, ‘adaleti gereği’ rızkı genişletir kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye ve değerlendirir!* Muhakkak ki işte bunda, elbette âyetler ‘alâmetler vardır, samimi’ inanan bir toplum için!*

 

>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

30:38  Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl (sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn (muflihûne).

 

Öyleyse ver akrabaya ‘bağış payı’ hakkını ve yoksullara ve (yolda mahsur kalana mecazen) yol oğluna!* İşte bunlar, en hayırlısıdır, o kimseler için ki, muratları, Allâh’ın yüzüdür ‘rızasıdır’. Ve işte onlar… Onlar, felâha erenlerdir!

 

>2:219, 17:26, 17:27, 17:28, 17:29, 30:38, 51:19, 68:17, 70:24, 70:25<

 

30:39  Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh (indallâhi), ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn (mud’ıfûne).

 

Ve verdiğiniz şey, kâr payından ki, artması için insanların mallarının; oysa ki, artmaz Allâh’ın katında.* Ve verdiğiniz şey zekâttan ki, muradınız, Allâh’ın yüzüdür ‘rızasıdır’. Ve o hâlde işte onlar… Onlar, kat kat fazlası verilenlerdir!

 

>2:276, 2:178, 3:130, 30:39<

 

30:40  Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’ (şey’in), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).

 

Allâh ki, Zât’ı ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı, sizleri! Sonra rızıklandırdı sizleri! Sonra öldürür sizleri, sonra da canlandırır sizleri!* Ortaklarınızdan (edindiğiniz ilâhlarınızdan)* kim, ifa eder işte bunlardan bir şeylerden?! Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Ve yücedir ortak yakıştırdıkları şeylerden!*

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>2:28, 2:56, 22:66, 39:42, 40:11<

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

30:41  Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn (yerciûne).

 

Bozgun meydana geldi karada ve deryada, insanların elleriyle kazandığı şeylerden. Ki, tattırmak için onlara bazılarını ki o, gayretlerinin. Ki, belki rücu ederler.

 

30:42  Kul sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabl (kablu), kâne ekseruhum muşrikîn (muşrikîne).

 

‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ ‘İsterseniz’ dolaşın yeryüzünde, böylelikle bakın, nasıl oldu âkıbeti, onlardan önceki kimselerin?! “. Onların birçoğu, Allâh’a’ ortak yakıştıranlardı.*

 

>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<

 

30:43  Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn (yassaddeûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Bu yüzden uygula, yönelt yüzünü ‘nefsini’, kaynak ve dayanak ‘İslâm’ dîn için!* Allâh’tan, ‘öyle bir’ gün gelmeden önce ki, olmaz ona geri dönüş. Ki izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* zümre zümre ayrılırlar.*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<

 

30:44  Men kefere fe aleyhi kufruh (kufruhu), ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn (yemhedûne).

 

Kim, ‘hakikat bilgisini’ inkâr ederse, o hâlde aleyhinedir inkârı. Ve kimin gayretleri erdemliyse, ancak nefsleri için hazırlık yaparlar.

 

30:45  Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih (fadlihî), innehu lâ yuhıbbul kâfirîn (kâfirîne).

 

Ki, ‘Allâh’ın’ ödüllendirmesi için liyakatinden, o kimseleri ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir.* Muhakkak ki O, sevmez ‘inkâr edenleri!

 

>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<

 

30:46  Ve min âyâtihî en yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum min rahmetihî ve li tecriyel fulku bi emrihî ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn (teşkurûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, göndermesi rüzgârları müjdeleyiciler olarak; ve tattırmak için sizlere bahşetmesi, bağışlamasından (yağmuru)! Ve akması için gemilerin ki, O’nun emriyle ‘hükmü ile’. Ve gaye edinmeniz içindir, O’nun, liyakatinden. Ve belki şükredersiniz!

 

30:47  Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn (mu’minîne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Ve andolsun ki, gönderdik ‘nice elçileri’ de senden önce, halkına. Öyle ki, getirdiler onlara, ayan beyan ‘deliller’,* (dönmediler zulüm ve inkârdan). Bunun üzerine intikam aldık o kimselerden ki, ‘günah’ suçlularıdır. Ve oldu üzerimize hakkaniyet, ‘samimi’ inananlara yardım.*

 

>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<

 

>10:103, 21:88, 30:47, 39:61, 40:51<

 

30:48  Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terel vedka yahrucu min hılâlih (hılâlihî), fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn (yestebşirûne).

 

Allâh ki, Zât’ı gönderir rüzgârları; böylece sürer nihayet ‘o rüzgârlar’ bulutları. Bunun üzerine genişletir ‘yayar’ gökte nasıl dilerse. Ve ‘bazen de’ kılar onu, ‘dolu’ parçaları.* Böylece görürsün ki, yağmur çıkar ortasından. Böylelikle isabet ettirdiği zaman onu, dilediği kimseye kullarından; o zaman onlar, müjdeleşirler.*

 

>2:266, 17:92, 18:40, 24:43, 30:48, 34:9<

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

30:49  Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn (mublisîne).

 

Ve öncesinden ise, ‘yağmurun’ indirilmesinden önce üzerlerine, elbette ümidi kesilmişlerdi.

 

30:50  Fenzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).

 

Haydi bak eserlerine, Allâh’ın bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesinin! Ki, nasıl canlandırır yeryüzünü, ölümünün ardından. Muhakkak ki işte bunun ‘gibi, âhirette’ canlandırır ölüleri. Ve O’dur, her şey üzerinde irade ettiğini, icraya kudretli!

 

30:51  Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn (yekfurûne).

 

Ve mutlaka eğer gönderdik mi yel ki, gördüklerinde onu, sararmış ‘ekini’,* elbet devam ederler onun ardından, inkâr etmeye (önceden hiç bahşedilmemiş gibi).

 

>30:51, 41:49, 56:63, 56:64, 56:65, 56:66, 56:67<

 

30:52  Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn (mudbirîne).

 

‘Yâ Muhammed!’ O hâlde muhakkak ki sen, duyuramazsın ölülere ve duyuramazsın sağırlara çağrıyı ki, arkalarını dönüp ‘kaçtıkları’ zaman (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

30:53  Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn (muslimûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Ve sen değilsin, körü* ‘Allâh’ın razı olduğu yola’ yönlendiren, sapkınlıklarından! Olsa olsa, ancak âyetlerimize ‘samimi’ inanan kişilere duyurabilirsin! Oysa ki, onlar ‘zaten’ Müslümanlardır (Allâh’a teslimiyeti benimseyen).*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>27:81, 28:52, 28:53, 30:53<

 

30:54  Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh (şeybeten), yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr (kadîru).

 

Allâh ki, Zât’ı ‘oluşumu yapılandırılarak’ zayıf bir şeyden yarattı, sizleri! Ki, ‘doğmanız’ sonrasında, zayıf ‘âciz’ kıldı. Zayıflığın ardından da kuvvetli ki, sonrasında kıldı, kuvvetin ardından zayıf ‘âciz’ ve saç, sakal’ ağarmış. Ki, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratır dilediği şeyi. Ve O’dur, en iyi bilen; irade ettiğini, icraya kudretli!

 

30:55  Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah (sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn (yu’fekûne).

 

Ve ‘kıyâmet’ günü, durduğunda saat, ‘günah’ suçluları (evrim sürecinin, Allâh’ın eseri olmadığını savunanlar) yemin ederler, ki kalmadılar bir saatin dışında.** İşte bunun gibi ‘Allâh’tan’ çevriliyor olanlardı.

 

Kur’ân’da, evrim teorisi: – https://ikra.vision

 

>10:45, 17:52, 36:52, 23:112, 23:113, 23:114, 30:55, 30:56, 46:35, 79:46<

 

30:56  Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).

 

Ve dediler ki, ‘ilhamla’ ilim ve îmân verilen kimseler*: „ Andolsun ki, Allâh’ın kitabında ‘İlâhî esaslarında’ bildirdiği diriltilme gününe dek kaldınız! Nihayet budur, diriltilme günü! Ve lâkin sizler, bilmez oldunuz! “.

 

>3:7, 4:162, 17:107, 29:49, 34:6<

 

30:57  Fe yevmeizin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn (yusta’tebûne).

 

Öyle ki, izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* fayda sağlamaz zalim kimselere mazeretleri ve ne de gönül almalarına ‘izin verilir’.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

30:58  Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel (meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn (mubtılûne).

 

Ve andolsun ki, vurguladık insanlara bu Kur’ân’da, tüm misallerden.* Ve mutlaka eğer sen, getirsen onlara bir âyet, mutlaka derler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Sizler ise, ancak geçersiz ‘şeyler uyduranlarsınız’! “.

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

30:59  Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

İşte böyle mühürler Allâh, yüreklerinin üzerini,* bilmeyen ‘anlamak istemeyen’ kimselerin (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

30:60  Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn (yûkınûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Artık sabret! Muhakkak ki, Allâh’ın vaadi hakikidir! Ve hafife alıp ‘gözünü korkutmaya sürüklemesinler’ seni, kat’i inanmayan kimseler!*

 

>9:73, 30:60<