„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
33:1 Yâ eyyuhen nebiyyuttekillâhe ve lâ tutıil kâfirîne vel munâfikîn (munâfikîne), innallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).
Yâ bildirici ‘Muhammed aleyhisselâm’! Korun Allâh’a ‘karşı gelmekten’! Ve itaat etme ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ve ikiyüzlülük yapanlara! Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
33:2 Vettebi’ mâ yûhâ ileyke min rabbik (rabbike), innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ (habîren).
‘Yâ Muhammed!’, Ve uy, sana vahyolunan şeye (Kur’ân-ı Kerîm) Rabbinden! Şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!
33:3 Ve tevekkel alâllâh (alâllâhi) ve kefâ billâhi vekîlâ (vekîlen).
‘Yâ Muhammed!’, Ve itimat et Allâh’a! Ve kâfidir; Allâh, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!
33:4 Mâ cealallâhu li raculin min kalbeyni fî cevfih (cevfihî), ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhırûne min hunne ummehâtikum, ve mâ ceale ed’ıyâekum ebnâekum, zâlikum kavlukum bi efvâhikum, vallâhu yekûlul hakka ve huve yehdîs sebîl (sebîle).
Yerleştirmedi Allâh bir adamın bedeninde iki yürek, ve kılmadı onlardan annelerinizi ki, onlara zıhar yaptığınız eşlerinizi. Ve kılmadı evlatlıklarınızı oğullarınız. İşte bunlar, ağızlarınızla ‘gevelediğiniz’ sözlerinizdir! Ve Allâh hakkı ‘gerçekleri’ söyler. Ve O’dur, ‘razı olduğu’ yola yönlendiren!*
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
33:5 Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh (indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fîd dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).
Çağırın onları babalarının namıyla! Ki odur Allâh’ın katında, daha adaletli ‘olan’. Fakat eğer bilmiyorsanız babalarını, o hâlde ‘onlar’, dîn kardeşlerinizdir ve müttefikleriniz! Ve değildir üzerlerinize vebal, hata yaptıysanız onunla; ve lâkin kalplerinizde kasıt olmaksızın!* Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>2:225, 2:284, 5:89, 33:5, 66:2<
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
33:6 En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra (mestûren).
Bildirici (tüm peygamberler) daha yeğdir inançlılara ‘kendi’ canlarından da! (Onların, inançlılar üzerindeki hakları, kendileri üzerindeki haklarından önceliklidir!) Ve onun eşleri, onların anneleri ‘sayılır’. Kan bağı sahipleri, onlar birbirlerine ‘vâris olmaya’ daha yeğdir, Allâh’ın kitabında ‘İlâhî esaslarında’; inançlılardan ve ‘Mekke’den Medine’ye’ hicret ‘göç’ edenlerden de. Ki müstesnadır, uygulamanız himaye ettiklerinize makulünü. İşte bu, kitapta ‘Kur’ân-ı Kerîm’de’ satır satır yazılıdır!
33:7 Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ (galîzan).
Ve almıştık bildiricilerden (tüm peygamberden), kesin sözlerini ve senden de ve Nûh ve İbrâhîm ve Mûsâ ve Meryem oğlu Îsâ’dan. Ve almıştık onlardan ‘her birinden’ katı ‘sağlam’ söz.*
>5:109, 7:6, 28:65, 28:75, 33:7, 39:69, 42:13<
33:8 Li yes’eles sâdikîne an sıdkıhim, ve eadde lil kâfirîne azâben elîmâ (elîmen).
Ki sorması için samimilere, sadakatlerini. Ve ‘Allâhû Teâlâ’, hazırlar ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için, elem azap.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
33:9 Yâ eyyuhellezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz câetkum cunûdun fe erselnâ aleyhim rîhan ve cunûden lem terevhâ, ve kânallâhu bimâ ta’melûne basîrâ (basîren).
Ey inançlı kimseler! Yâd edin, Allâh’ın lütfunu üzerlerinizdeki! Ki sizlere geldiği zaman ordular , bu yüzden, gönderdik üzerlerine rüzgâr ve göremediğiniz ordular.* Ve Allâh, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görüyor olandır!
>9:40, 33:9<
33:10 İz câukum min fevkıkum ve min esfele minkum ve iz zâgatil ebsâru ve belegatil kulûbul hanâcire ve tezunnûne billâhiz zunûnâ (zunûnen).
Sizlere geldikleri zaman üstünüzden ve aşağınızdan ve kaçırıldığı zaman görme duyuları ve ulaştığında yürekler gırtlağa (yürekleri ağza getirir). Ve zanna uyuyordunuz Allâh’a, ‘gerçek dışı cahil düşüncesiz’ zanlarla.*
>3:154, 33:10<
33:11 Hunâlikebtuliyel mu’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ (şedîden).
Orada yoklandılar inançlılar; ve sarsıldılar şiddetli sarsıntıyla.
33:12 Ve iz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun mâ vaadenallâhu ve resûluhû illâ gurûrâ (gurûran).
Diyorlardı ki ikiyüzlülük yapanlar ve kalpleri ‘şüphe, inkâr’ hastalıklı kimseler: „ Allâh’ın ve elçisinin vaat ettiği şey, aldanıştan başka değildir! “.*
>8:49, 33:12<
33:13 Ve iz kâlet tâifetun minhum yâ ehle yesribe lâ mukâme lekum ferciû, ve yeste’zinu ferîkun minhumun nebiyye yekûlûne inne buyûtenâ avretun ve mâ hiye bi avreh (avretin), in yurîdûne illâ firârâ (firâran).
Ve demişlerdi ki onlardan bir tayfa: „ Ey Yesrib ahalisi! ‘Burada’ ikâmet yok sizlere, hemen rücu edin! “. Ve izin istiyorlardı onlardan bir kısmı bildiriciden (Muhammed aleyhisselâm’dan) da; demişlerdi ki: „ Muhakkak ki evlerimiz ‘korunmasız’ çıplak! “. Ve değildi o, ‘korunmasız’ çıplak. Eğer ki muradları kaçıştan başka ‘değilse’…
33:14 Ve lev duhılet aleyhim min aktârihâ summe suilûl fitnete le âtevhâ ve mâ telebbesû bihâ illâ yesîrâ (yesîran).
Ve girilseydi onun ‘şehrin’ bucaklarından üzerlerine, sonra da sınanma istemiyle (evlerini korumaları beklenseydi), varırlardı ona ve kalmazlardı ‘bu sefer’ orada illâki kolay kolay.*
>4:141, 4:142, 4:143, 33:13, 33:14, 33:15<
33:15 Ve lekad kânû âhedûllâhe min kablu lâ yuvellûnel edbâr (edbâre), ve kâne ahdullâhi mes’ûlâ (mes’ûlen).
Ve andolsun ki, taahhüt vermişlerdi Allâh’a daha önceleri ki, dönmeyecekler arkalarını (savaştan kaçmayacaklarına).* Ki, taahhüt vermek Allâh’a, mesuliyet olduğu ‘hâlde’.
>3:110, 3:111, 9:56, 9:57, 33:13, 33:14, 63:7<
33:16 Kul len yenfeakumul firâru in ferertum minel mevti evil katli ve izen lâ tumetteûne illâ kalîlâ (kalîlen).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Asla faydası olmaz sizlere firarın ki, eğer kaçıyorsanız ölümden veya (Allâh yolunda) savaşmaktan!* Ve o zaman da, ‘dünyada’ geçindirilmezsiniz ki, birazı dışında! “.
>2:216, 4:77, 4:78, 8:6, 33:16, 62:8<
33:17 Kul men zellezî ya’sımukum minallâhi in erâde bikum sûen ev erâdebikum rahmeh (rahmeten), ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ (nasîren).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Kimdir o kimse ki, korur sizleri Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ ki, muradıysa sizlere kötülüğün ‘başınıza gelmesi’; veya muradıysa sizlere bahşedilmek, bağışlanmak, merhametle esirgenmek?!* Ve bulamazlar kendilerine, Allâh’tan ziyade himayeci ve ne de yardımcı!
>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<
33:18 Kad ya’lemullâhul muavvikîne minkum vel kâilîne li ıhvânihim helumme ileynâ, ve lâ ye’tûnel be’se illâ kalîlâ (kalîlen).
Biliyordu Allâh, sizlerden geride bıraktırıp ‘caydıranları’ ve diyenleri de, onların kardeşleri için ki: „ Buyur edin bizlere! “. Ve ‘onlar’ gelemezler baskı altında kalmaya ki, birazı dışında.
>3:179, 8:37, 36:59<
33:19 Eşıhhaten aleykum fe izâ câel havfu reeytehum yenzurûne ileyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyhi minel mevt (mevti), fe izâ zehebel havfu selekûkum bi elsinetin hıdâdin eşıhhaten alel hayr (hayrı), ulâike lem yu’minû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ (yesîren).
Sizlere karşı ‘her konuda’ çok cimridirler. Fakat korku geldiği zaman, ölümden baygınlık geçiren biri gibi gözleri dönmüş ‘yalvarırcasına’ sana baktıklarını görürsün.* Fakat korku gittiği zaman, ‘ganimet payı paylaşımında ise’ keskin dilleriyle sizleri incitirler. Ki, hayra da cimridirler. İşte onlar inanmamışlardı,* bu yüzden heba etti Allâh, gayretlerini onların.* Ve işte bu, Allâh’a kolay olur!
>3:110, 3:111, 9:56, 9:57, 33:13, 33:14, 63:7<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>2:264, 3:117, 14:18, 18:103, 18:104, 18:105, 24:39, 25:23, 33,19, 47:1<
33:20 Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve in ye’til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fîl a’râbi yes’elûne an enbâikum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû illâ kalîlâ (kalîlen).
‘İkiyüzlülük yapanlar’ sanıyorlar ki, topluluklar ‘düşman birliği, hâlâ’ gitmediler. Ve ‘geri’ gelirlerse de topluluklar, arzularlar ki, keşke olsaydılar bedevilerin içinde ki, sual ederler havadislerinizden. Ve eğer olsalardı içinizde, savaşmazlardı ki, birazı dışında!
33:21 Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).
Andolsun ki, sizlere Allâh’ın elçisinde iyi örnek vardır; Allâh’ı umuyor olan kimse için ve âhir ‘son’ günü. Ve Allâh’ı çokça yâd edene.*
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
33:22 Ve lemmâ real mu’minûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenallâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluhu ve mâ zâdehum illâ îmânen ve teslîmâ (teslîmen).
Ve inançlılar, gördüklerinde toplulukları ‘düşman birliğini’ dediler ki: „ Bu, Allâh’ın ve elçisinin vaat ettiği şeydir! Sözünde samimidir Allâh ve elçisi! “. Ve ‘bu söz, daha da’ ziyade etmedi îmânlarından başka ‘bir şeyi’ ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ teslimiyetten ‘başka’.
33:23 Minel mu’minîne ricâlun sadakû mâ âhedûllahe aleyh (aleyhi), fe minhum men kadâ nahbehu ve minhum men yentezırû ve mâ beddelû tebdîlâ (tebdîlan).
İnançlı ‘cesur’ adamlardan ‘öyleleri vardı ki’, samimilerdi Allâh’a karşı taahhütlerine. Artık onlardan kimileri üzerine olmasına takdir oldu (şehit düşene dek çarpışacağı) antları. Ve onlardan kimileri de ‘bunu’ gözlerler. Ki, değiştirmediler ‘antlarının şartlarını’ değişiklikle.
33:24 Li yecziyallâhus sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibel munâfıkîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne gafûren rahîmâ (rahîmen).
Ki, Allâh’ın ödüllendirmesi için, samimilere, sadakatlerini. Ve azap etmesi, ikiyüzlülük yapanları ki, eğer dilerse.* Veya tövbeyi kabul eyler üzerlerinden.* Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
33:25 Ve reddallâhullezîne keferû bi gayzıhim lem yenâlû hayrâ (hayran), ve kefallâhul mu’minînel kıtâl, ve kânallâhu kaviyyen azîzâ (azîzen).
Ve geri döndürdü Allâh, hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseleri öfkeleriyle ki, bir hayra erişemediler. Allâh kâfidir inançlılara savaşta. Ve Allâh, gücüne, iktidarına güç yetirilemeyen, sağlam, kuvvetli olandır; mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir!
33:26 Ve enzelellezîne zâherûhum min ehlil kitâbi min sayâsîhım ve kazefe fî kulûbihimur ru’be ferîkan taktulûne ve te’sirûne ferîkâ (ferîkan).
Ve ‘Allâhû Teâlâ’ indirdi o kimseleri ki, onlarla dayanışan ‘diğer’ kitapların erbaplarından (Yahudileri) kalelerinden. Ve koydu kalplerine irkilme. Bir kısmını öldürüyorsunuz ve bir kısmını da esir alıyordunuz.
33:27 Ve evresekum ardahum ve diyârehum ve emvâlehum ve ardan lem tetaûhâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ (kadîran).
Ve vâris kıldık sizleri onların yerlerine, diyarlarına ve mallarına ve (ayak basılmamış nice) topraklara ki, işgal edip ezip geçmediğiniz. Ve Allâh, her şey üzerinde irade ettiğini, icraya kudretli olandır!
33:28 Yâ eyyuhen nebiyyu kul li ezvâcike in kuntunne turidnel hayâted dunyâ ve ziynetehâ fe teâleyne umetti’kunne ve userrihkunne serâhan cemîlâ (cemîlen).
Yâ bildirici ‘Muhammed aleyhisselâm’! Söyle eşlerine ki: „ Eğer muradınız dünya hayatı ve onun süsü ‘ihtişamı’ olduysa, gelin menfaatlendireyim sizleri ve serbest bırakayım sizleri, güzelce bir bırakmayla! “.
33:29 Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu veddârel’âhırete fe innallâhe eadde lil muhsinâti minkunne ecren azîmâ (azîmen).
Ve eğer muradınız Allâh ve elçisi olduysa ve âhiret diyarı,* o hâlde muhakkak ki Allâh, hazırlar içinizden ‘kendisini’ koruyan, iyi ‘kadınlar’ için büyük ecir.*
>28:77, 29:64, 33:29<
>2:25, 8:4, 20:15, 22:50, 24:26, 32:17, 33:31, 34:4, 96:3<
33:30 Yâ nisâen nebiyyi men ye’ti min kunne bi fâhışetin mubeyyinetin yudâ’af lehel’azâbu dı’feyn (dı’feyni), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ (yesîran).
Ey bildirici (peygamber) hâtunları! Sizlerden kim, açıkça bir müstehcenlikle gelirse, katlanır ona azap iki kat! Ve işte bu, Allâh’a kolay olur!
33:31 Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrehâ merreteyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ (kerîmen).
Ve kim de, itaat eder, Allâh’a ve elçisine ve gayretleri erdemli ‘olursa’, veririz ona ecrini iki defa (dünyada ve âhirette) ki, hazırladık ona, karşılıksız kıymetli rızık.*
>2:25, 8:4, 20:15, 22:50, 24:26, 32:17, 33:31, 34:4, 96:3<
33:32 Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ (ma’rûfen).
Ey bildirici (peygamber) hâtunları! Sizler ‘diğer’ kadınlardan birisi gibi değilsiniz! Eğer ‘günahlardan’ korunanlarsanız, artık yumuşak edalı konuşmayın sözü! Bu yüzden o kimseler ümit eder ki o, kalbinde ‘şehvet, kötü niyet taşıyan’ hastalıklı. Ve söyleyin sözün makulünü!
33:33 Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh (resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ (tathîran).
Ve karar kılın ‘vakarla oturun’ evlerinizde! Ve sergilemeyin; ilkin cahiliyet ‘İslâm öncesi, ziynetlerin’ (cazip yerlerinin) sergilendiği ‘gibi’! Ve uygulayın takdisi (Allâhû Teâlâ’yı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)* ve verin zekâtı! Ve itaat edin Allâh’a ve elçisine!* Zaten Allâh’ın muradı, giderilsin sizlerden murdarlık, ey ev ahalisi! Ve temizlemek sizleri tertemiz!*
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<
>5:6, 33:33<
33:34 Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeh (hikmeti), innallâhe kâne latîfen habîrâ (habîren).
Ve yâd edin, kıraat edilen şeylerini Allâh’ın âyetlerinden, evlerinizde! Ve hükümleri de (hatırlayın, uygulayın)! Şüphesiz ki Allâh, hoş, nazik, tüm inceliklere, ayrıntılara
nüfuz ederek bilen, lütufkâr olandır; haberdar, üstün bilgi sahibidir!
33:35 İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ (azîmen).
Muhakkak ki, Müslüman (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen) erkekler ve Müslüman kadınlar ve inançlı erkekler ve inançlı kadınlar ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ âmâde erkekler ve âmâde kadınlar ve samimi erkekler ve samimi kadınlar ve sabreden erkekler ve sabreden kadınlar ve ‘Allâhû Teâlâ’dan’ haşyet duyan erkekler ve haşyet duyan kadınlar ve sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar ve mahrem yerlerini muhafaza eden erkekler ve muhafaza eden kadınlar ve Allâh’ı çokça yâd eden erkekler ve yâd eden kadınlara;* ki, hazırlar Allâh, onlara, bağışlanma ve büyük ecir.*
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
>2:25, 8:4, 20:15, 22:50, 24:26, 32:17, 33:31, 34:4, 96:3<
33:36 Ve mâ kâne li mu’minin ve lâ mu’minetin izâ kadallâhu ve resûluhu emren en yekûne lehumul hıyeretu min emrihim, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe kad dalle dalâlen mubînâ (mubînen).
Ve olmaz bir inançlı erkek için ve ne de inançlı kadına, takdir ettiği zaman Allâh ve elçisi, bir işin olmasını onlar için ki, seçim ‘hakkı’ işlerinde! Ve kim de isyan ederse Allâh’a ve elçisine, o hâlde sapmış olur apaçık bir sapkınlıkla!
33:37 Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs (nâse), vallâhu ehakku en tahşâh (tahşâhu), fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ (vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ (mef’ûlen).
‘Yâ Muhammed!’, Demiştin ki o, Allâh’ın üzerine ‘iyi hâl’ bağışladığı ve senin de kendisini bağışladığın ‘kişiye’: „ Tut kendinde eşini ve korun Allâh’a ‘karşı gelmekten’! “. Ve kendine sakladın ki Allâh’ın, onu açıklayacağı şeyi! Ve endişelendin insanlardan; ve ‘asıl’ Allâh, müstahaktır Kendisinden ürperilmeye! Artık icra ettiğinde Zeyd ondan (eşi Zeynep’ten, ayrılma) özlemini; seni eşleştirdik onunla ki, inançlılar üzerinde bir güçlük ‘vebal’ olmasın eşleşmeleri, evlatlıklarının onlardan ‘eşlerinden ayrılma’ özlemi icra ettiğinde.** Ve Allâh’ın emri ‘hükmü’, uygulanmış oldu.
>33:37, 33:50<
(Bu derecedeki akraba evlilikleri ve bunca bayanla evlenme kararı Allâhû Teâlâ’dan değil de, cinsellik arzusuyla olsaydı, onlarca evlâdı olmalı değil miydi? Hâlbuki onları kimsesizlikten, çaresizlikten kendi himayesine alması daha anlamlı!)
33:38 Mâ kâne alen nebiyyi min harecin fîmâ faradallâhu leh, sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl (kablu), ve kâne emrullâhi kaderen makdûrâ (makdûran).
Ve olmaz bildirici (Muhammed aleyhisselâm) üzerine güçlük ‘vebal’ ki Allâh’ın, artık farz ettiği şeyde ona. ‘Bu’ usulüdür Allâh’ın, (İlâhî hüküm)* sizlerden önceki geçmiş kimselere de. Ve Allâh’ın emri ‘hükmü’, olmasına takdir ettiği kaderdi.
>3:137, 8:38, 15:13, 17:77, 18:55, 33:38, 33:62, 35:43, 40:85, 48:23<
33:39 Ellezîne yubelligûne risâlâtillâhi ve yahşevnehu ve lâ yahşevne ehaden illallâh (illallâhe), ve kefâ billâhi hasîbâ (hasîban).
O kimseler ki, tebliğ ederlerdi Allâh’ın bildirilerini. Ve ‘sadece’ O’ndan, haşyet duyarlardı. Ve ürpermezlerdi Allâh dışında, ‘hiç’ bir ‘kimseden’. Ve kâfidir; Allâh, noksansız hesaplayan, saptayandır!
33:40 Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin (nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).
Ve olmadı Muhammed, erkeklerinizden birinin babası. Ve lâkin elçisidir Allâh’ın! Ve mührüdür bildiricilerin (peygamberlerin sonuncusu ve bildirilerini tasdikleyendir)! Ve Allâh, her şeyi en iyi biliyor olandır!
33:41 Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ (kesîran).
Ey ‘samimi’ inanan kimseler! ‘her daim’ hatırda tutun Allâh’ı çokça bir yâd etmeyle!*
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
33:42 Ve sebbihûhu bukreten ve asîlâ (asîlen).
Ve noksanlık, kusur, âcizlikten öte say O’nu, erkenden ve gün sonu!
33:43 Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ (rahîmen).
O’dur ki Zât’ı, takdisi (kutsaması, hürmeti) üzerlerinizedir; ve meleklerinin de!* Ki, çıkarması için sizleri, karanlıklardan (İlâhî esaslar bilgisizliğinden) aydınlığa!* Ve ‘O, samimi’ inananları, esirgeyen, acıyan, bahşediyor olandır!
>13:11, 33:43, 43:80, 50:17, 50:18, 82:10, 82:11, 82:12, 86:4<
>2:257, 5:16, 6:59, 6:122, 14:5, 33:43, 57:9, 65:11<
33:44 Tehiyyetuhum yevme yelkavnehu selâm (selâmun), ve eadde lehum ecren kerîmâ (kerîmen).
Ve esenlik dilekleri, O’nunla karşılaştıkları gün: „ Selâm! “ dır. Ve ‘Allâhû Teâlâ’, hazırlar onlara kıymetli ecir.*
>2:25, 8:4, 20:15, 22:50, 24:26, 32:17, 33:31, 34:4, 96:3<
33:45 Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).
Yâ bildirici ‘Muhammed aleyhisselâm’! Muhakkak ki, biz gönderdik seni ki, şahit,* ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyici ve ‘kıyâmetle’ uyaran ‘olarak’!*
>4:41, 16:84, 16:89, 17:71, 22:78, 33:45<
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
33:46 Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîren).
Ve davetçi ‘olarak’ Allâh’a, O’nun izniyle. Ve çırağ ‘gibi’ aydınlatıcı.
33:47 Ve beşşiril mu’minîne bi enne lehum minallâhi fadlen kebîrâ (kebîren).
‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘cennetle’ müjdele ‘samimi’ inananları! Ki, olduğunu onlara, Allâh’tan büyük bir liyakat!
33:48 Ve lâ tutııl kâfirîne vel munâfikîne veda’ezâhum ve tevekkel alâllâh (alâllâhi), ve kefâ billâhi vekîlâ (vekîlen).
‘Yâ Muhammed!’, Ve itaat etme ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara ve ikiyüzlülük yapanlara! Ve aldırma ezalarına! Ve itimat et Allâh’a! Ve kâfidir; Allâh, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!
33:49 Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nekahtumul mu’minâti summe tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta’teddûnehâ, fe mettiûhunne ve serrihûhunne serâhan cemîlâ (cemîlen).
Ey inançlı kimseler! Nikâhladığınız zaman inançlı kadınları, sonra da boşarsanız onları, dokunmadan önce onlara; öyleyse yoktur sizlere, aleyhlerine adedini sayacağınız ‘bekleme süresi’ (gebelik olamayacağı için)!* Artık onları ‘bir geçimlikle’ menfaatlendirin ve serbest bırakın onları, güzelce bir bırakmayla!*
>2:228, 33:49, 65:4<
>2:237, 33:49<
33:50 Yâ eyyuhen nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrehunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve benâti hâlike ve benâti halâtikellâtî hâcerne meâk (meâke), vemreeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûnil mu’minîn (mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne aleyke harac (haracun), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).
Yâ bildirici ‘Muhammed aleyhisselâm’! Muhakkak ki, helâl ‘caiz’ kıldık sana eşlerini ki o, ecirlerini ‘evlilik bağışını’ verdiğin! Ve (kimsesiz kalan, evlenmeye gönlü olan) yeminine sahip çıkıp elinin altındaki beslemelerin; ki, Allâh’ın ‘senin’ üzerine bağışladıkları!* Ve amcanın kızları ve halanın kızları ve dayının kızları ve teyzenin kızlarını ki o, (kimsesiz kalan, Mekke’den Medine’ye) hicret ‘göç’ eden seninle beraber. Ve inançlı hanımları ki, (evlilik bağışından vazgeçip) kendisini hibe eden bildiriciye (peygambere). Eğer bildiricinin de muradı nikâhlamak ise onu, sana has ‘helâldir, caizdir diğer’ inançlılardan ziyade.* İyi biliyoruz, artık farz ettiğimiz şeyde üzerlerine, eşleri konusunda ve (nikâhladıkları) sahip çıkıp elleri altındaki beslemeleri ‘hakkında, ki bu’, olmaması içindir ‘senin’ üzerine güçlük ‘vebal’. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>4:3, 4:24, 4:25, 16:71, 23:6, 24:33, 24:58, 30:28, 33:50, 33:52<
>33:37, 33:50<
(Bu derecedeki akraba evlilikleri ve bunca bayanla evlenme kararı Allâhû Teâlâ’dan değil de, cinsellik arzusuyla olsaydı, onlarca evlâdı olmalı değil miydi? Hâlbuki onları kimsesizlikten, çaresizlikten kendi himayesine alması daha anlamlı!)
33:51 Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyk (aleyke), zâlike ednâ en tekarre a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yerdayne bimâ âteytehunne kulluhunn (kulluhunne), vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ.
‘Yâ Muhammed!’, Erteleyebilirsin dilediğin ‘rızana uymayan’ kişiyi onlardan ‘eşlerinden’! Ve yanına alabilirsin dilediğin de ‘rızana uyan’ kişiyi de. Ve kimi ‘tekrar, yanına almayı’ amaçlarsan uzaklaştırdıkların kişilerden, artık olmaz vebal üzerine. İşte bu, daha yakın ‘bir çaredir’ gözlerinin aydınlanması ve hüzünlenmemeleri ve kendilerine verdiğin şeyle yetinmeleri için onların hepsinin. Ve Allâh, en iyi bilendir; göğüslerin sahip olduğunu (gönüllerde barındırılan niyetleri)!* Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<
33:52 Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne illâ mâ meleket yemînuk (yemînuke), ve kânallâhu alâ kulli şey’in rakîbâ (rakîben).
‘Yâ Muhammed!’, Ve helâl ‘caiz’ değildir sana ‘başka’ kadınlar, ‘bildirilenin’ ardından! Ve olmaz değiştirmen onlarla eşlerinden ‘birini’; ve imrensen de güzelliklerine! Ki müstesnadır, (kimsesiz kalan, evlenmeye gönlü olan) yeminine sahip çıkıp elinin altındaki beslemelerin.* Ve Allâh, her şey üzerinde gözlemleyen, tespit ediyor olandır!
>4:3, 4:24, 4:25, 16:71, 23:6, 24:33, 24:58, 30:28, 33:50, 33:52<
33:53 Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs (hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakk (hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb (hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn (kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ (ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ (azîmen).
Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Girmeyin, bildiricinin (Muhammed aleyhisselâm’ın) evlerine, izin verilmesi dışında sizlere! Ki ‘o zaman da, ancak’, yemeğin hazırlanmasına bakınmaksızın (yemek vaktine kalmayın)! Ve lâkin ‘yemeğe’ davet edildiğiniz zaman, dâhil olun! Ancak yediğiniz zaman da, hemen dağılın; ve hadise sohbetlerine kalmayın!* Mutlaka işte bunlar, ezadır bildiriciye. Ne var ki, utanıyor sizlerden (ve bir şey söylemiyor)! Ve Allâh, utanmaz Hak’tan ‘inen İlâhî esaslardan yana’. Ve ihtiyacınız ‘olduğu’ zaman onlardan bir geçimlik, artık sual edin onlara bir paravan, örtü ardından!* İşte bu daha temizdir kalplerinizi ve kalplerini ‘şüpheden arındırmak’ için. Ve olmaz sizlerin, eza etmeniz elçisine Allâh’ın! Ve ne de nikâhlamanız onun eşlerini onun ardından, ebedîyen. İşte bunun Allâh’ın katında, ‘önemi, vebali’ büyük olur!
>2:189, 24:27, 24:28, 24:29, 24:61, 33:53<
>33:53, 58:12<
33:54 İn tubdû şey’en ev tuhfûhu fe innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ.
Eğer açıklasanız da bir şeyi veya saklasanız da onu, o hâlde şüphesiz ki Allâh, her şeyi en iyi biliyor olandır!
33:55 Lâ cunâha aleyhinne fî âbâihinne ve lâ ebnâihinne ve lâ ihvânihinne ve lâ ebnâi ihvânihinne ve lâ ebnâi ehavâtihinne ve lâ nisâihinne ve lâ mâ meleket eymânuhun (eymânuhunne), vettekînallâh (vettekînallâhe), innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ (şehîden).
Olmaz vebal (peygamberin eşleri) üzerlerine ki, babaları ve ne de oğulları ve ne de erkek kardeşleri ve ne de erkek kardeşlerinin oğulları ve ne de kız kardeşlerinin oğulları ve ne de kendi kadın ‘arkadaşları’ ve ne de ya sahip çıkıp elleri altındaki beslemeleri hususunda (paravan sız, örtü ardından konuşmaları)! ‘Ey Peygamber hanımları!’ Ve korunun ‘karşı gelmekten’ Allâh’a! Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahit olandır!
33:56 İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).
Şüphesiz ki Allâh ve melekleri,* takdis (kutsayıp, hürmet) ederler üzerine bildiricinin (Muhammed aleyhisselâm). Ey inançlı kimseler! ‘Siz de, namazınızda’ takdis edin üzerine! Ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ teslimiyeti benimseyin tam bir teslimiyetle!*
>13:11, 33:43, 43:80, 50:17, 50:18, 82:10, 82:11, 82:12, 86:4<
>2:136, 3:20, 4:65, 33:56, 39:54, 39:55<
33:57 İnnellezîne yu’zûnallâhe ve resûlehu leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhıreti ve eadde lehum azâben muhînâ (muhînen).
Muhakkak ki, ‘yakışıksız sözleriyle, ayıplamalarıyla’ eza eden kimseler, Allâh’a ve elçisine, ki lânetlemiştir onları Allâh, dünyada ve âhirette de. Ve hazırlar onlara, alçaltıcı azabı.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
33:58 Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mektesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînâ (mubînen).
Ve ‘yakışıksız sözleriyle, ayıplamalarıyla’ eza eden kimseler, inançlı erkekler ve inançlı kadınlara ki, kazanmadıkları ‘hak etmedikleri’ şeyleri, o hâlde yüklenmiş olur bühtanını ‘vebalini’ ve apaçık günah ‘işleyerek’!*
>4:15, 17:36, 24:4, 24:11, 24:12, 24:13, 33:58, 49:6, 49:12<
33:59 Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn (celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn (yu’zeyne) ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).
Yâ bildirici ‘Muhammed aleyhisselâm’! Söyle eşlerine ve kızlarına ve inançlı kadınlara ki: „ Dış elbiselerinden üzerlerine alsınlar! “. İşte bu, daha yakın ‘bir çaredir, iffetli’ tanınmalarına ki, böylelikle eza görmezler.* Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>4:24, 4:25, 24:23, 33:59<
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
33:60 Le in lem yentehil munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun vel murcifûne fîl medîneti le nugriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ kalîlâ (kalîlen).
Mutlaka eğer sonlandırmazlarsa ikiyüzlülük yapanlar ve kalpleri ‘şüphe, inkâr’ hastalıklı kimseler ve gürültülü ‘ses getiren’, sarsıntı yayanlar şehirde; elbet musallat ederiz seni de onlara, sonra da komşu ‘bile’ olamazlar sana ki, birazı dışında.
33:61 Mel’ûnîn (mel’ûnîne), eyne mâ sukıfû uhızû ve kuttılû taktîlâ (taktîlen).
Lânetlenenler, nerede bulunurlarsa yakalanıp ve katliamla öldürülürler!
33:62 Sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl (kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ (tebdîlen).
‘Bu’ usulüdür Allâh’ın, (İlâhî hüküm)* sizlerden önceki geçmiş kimselere de. Ve asla bulamazsın usulünde Allâh’ın, değişiklik.
>3:137, 8:38, 15:13, 17:77, 18:55, 33:38, 33:62, 35:43, 40:85, 48:23<
33:63 Yes’eluken nâsu anis sâah (sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh (indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbâ (karîben).
‘Yâ Muhammed!’, Sual ederler sana, insanlar ‘son’ saatten. De ki: „ Ancak onun ilmi, Allâh’ın katındadır! “. Ne algılayabilirsin ki, belki de o saat yakında olur?!
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
33:64 İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ (saîren).
Muhakkak ki Allâh, lânetlemiştir ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları ve hazırlar onlara, ‘cehennemde’ karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateş.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
33:65 Hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ (nasîren).
Ki, kalıcılardır orada ebedîyen; bulamazlar ‘kendilerine’, himayeci ve ne de yardımcı!
33:66 Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ (resûlen).
O gün ‘âhirette’ evrilip, çevrilir yüzleri ateş içinde de; diyorlar ki: „ Yâ, keşke itaat etseydik Allâh’a ve itaat etseydik elçiye! “.*
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
33:67 Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl (sebîlâ).
Ve dediler ki: „ Rabbimiz… Doğrusu biz, Sâdâtlarımıza ‘Üstatlarımıza’* (çoğul: Sâdât, tekil: Seyyid; Muhammed aleyhisselâm’ın torunu Hz. Hüseyin’in soyu.)* itaat ettik ve büyüklerimize de; ne var ki, saptırdılar bizleri, yoldan!*
Seyyid Kime Denir? | İslam ve İhsan
>7:38, 14:30, 22:9, 25:42, 31:6, 33:68<
33:68 Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ (kebîren).
Rabbimiz… Ver onlara azaptan ki, iki kat!* Ve lânet et onlara… Büyük lânet!*
>2:159, 2:161, 3:85, 3:86, 3:87, 7:38, 29:13<
33:69 Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhâ (vecîhen).
Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Olmayın o kimseler gibi ki, eza ettiler Mûsâ’ya! Ki Allâh, onu arındırdı dedikleri şeylerden. Ve Allâh’ın katında, şerefli oldu.
33:70 Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ (sedîden).
Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Artık korunun Allâh’a ‘karşı gelmekten’! Ve söyleyin sözün doğrusunu!
33:71 Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ (azîmen).
Ki sizlere, gayretlerinizi düzeltsin; ve bağışlasın suçlarınızı. Ve kim, itaat ederse Allâh’a ve elçisine,* artık kurtulmuş olur, büyük başarıyla!
>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<
33:72 İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân (insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ (cehûlen).
Muhakkak ki arz ettik emaneti göklere ve yere ve dağlara. Ne var ki, çekindiler yüklenmeyi onu ve kaçındılar ondan. Ve insan yüklendi onu (bilinçli varlık olarak yaşayıp, şeytana uymamayı ve Allâhû Teâlâ’ya teslimiyet görevini).** Muhakkak ki o, ‘inkâr eden insan’, çok zalim, çok cahil ‘düşüncesiz’ oldu.
>2:30, 2:31, 7:35, 7:172, 7:173, 17:70, 20:115, 33:72, 36:60, 36:61, 36:67, 59:21<
“Dünya’ya gelmem bana sorulmadı!”: – https://ikra.vision
33:73 Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât (mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen).
Allâh’ın (bilinçli varlık olarak yaşayıp, şeytana uymamayı ve Allâhû Teâlâ’ya teslimiyet görevini insana yüklemesinin sebebi)*, azap etmesi için, ikiyüzlülük yapan erkeklere ve ikiyüzlülük yapan kadınlara ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran erkeklere ve ortak yakıştıran kadınlara. Ve tövbeyi kabul eyler üzerinden Allâh, inançlı erkeklerden ve inançlı kadınlardan. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>2:30, 2:31, 7:35, 7:172, 7:173, 17:70, 20:115, 33:72, 36:60, 36:61, 36:67, 59:21<
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<