„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
23:1 Kad eflehal mu’minun (mu’minune).
Felâha ermiştir ‘samimi’ inananlar!
23:2 Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn (hâşiûne).
O kimselerdir ki onlar, ibadetlerinde huşû duyanlardır!
23:3 Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn (mu’ridûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, boş sözlerden vazgeçenlerdir!
23:4 Vellezîne hum liz zekâti fâilûn (fâilûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, safiyeti ifa edenlerdir!
23:5 Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn (hâfizûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, ‘bacak’ arasını ‘teşhirden’ koruyanlardır!
23:6 İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn (melûmîne).
Ki, müstesnadır eşlerine veya sahip çıkıp elleri altındaki ‘beslemelere karşı tutumları’!* O hâlde muhakkak ki onlar, kınanmış değillerdir!
>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:2, 24:3, 24:4, 24:26, 24:32, 24:33, 58:3, 60:10<
23:7 Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn (âdûne).
Ve kimin amacı işte bunun ardındakiler ‘olursa’, o hâlde işte onlar… Onlar, sınır tanımayanlardır!
23:8 Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn (râûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, emanetlerine ve taahhütlerine sadakatlilerdir!
23:9 Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn (yuhâfızûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, ibadetlerine ‘namazlarına’ karşı muhafazakârlardır!*
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
23:10 Ulâike humul vârisûn (vârisûne).
İşte onlar… Onlar, vârislerdir.*
>7:43, 18:107, 19:63, 23:11, 39:74, 43:72, 76:22<
23:11 Ellezîne yerisûnel firdevs (firdevse), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).
O kimselerdir vâris olanlar, Firdevs’e. Onlar, orada kalıcılardır.*
>7:43, 18:107, 19:63, 23:11, 39:74, 43:72, 76:22<
23:12 Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn (tînin).
Ve andolsun ki, oluşumunu yapılandırarak yarattık insanı, kilin özünden!**
(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)
>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<
23:13 Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn (mekînin).
Sonra kıldık onu özümlenmiş damla ki, istikrarlı bir mevkii de.
23:14 Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe´nâhu halkan âhar (âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn (hâlikîne).
Sonra oluşumunu yapılandırarak yarattık özümlenmiş damlayı, sülük pıhtısı. Öyle ki, oluşumunu yapılandırarak yarattık sülük pıhtısından da yumruyu (cenin). Derken oluşumunu yapılandırarak yarattık yumruya kemik parçaları. Böylelikle kapladık kemik parçalarını da etle. Sonra da inşa ettik onu, başka ‘bir’ oluşumu yapılandırılarak yaratılmışlıkla. O hâlde mübârek Allâh, ‘sanat açısından’ en iyi, oluşumunu yapılandırarak yaratıcıdır!
23:15 Summe innekum ba´de zâlike le meyyitûn (meyyitûne).
Sonra muhakkak sizler de, işte bunun ardından elbette ölürsünüz.
23:16 Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn (tub’asûne).
Sonra muhakkak sizler de, o gün diriltilirsiniz!*
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
23:17 Ve lekad halaknâ fevkakum seb´a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn (gâfilîne).
Ve andolsun ki, yarattık üstünüze yedi yol.** Ve değildik yaratmaktan bihaber.
>2:29, 17:44, 23:17, 23:86, 41:12, 65:12, 71:15<
Göklerin 7 katmandan oluşumu – ÎKRA.vision
23:18 Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn (kâdirûne).
Ve indirdik gökten su; ki, takdir ‘miktarınca’. Böylelikle iskân ettik onu yeryüzünde. Ve muhakkak ki Biz, onu gidermeye elbette irade edersek, icraya kudretliyiz!**
>18:7, 18:8, 23:18<
Suların kaybolacağı bilgisi – ÎKRA.vision
23:19 Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâb (a’nâbin), lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûn (te’kulûne).
Böylelikle inşa ettik, sizlere onunla ‘su ile’ hurma ağaçlarından bahçeler ve üzümlerden ki, sizlere orada meyveleri çokça dır. Ve ondan yersiniz.
23:20 Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn (âkilîne).
Ve ‘bir’ ağaç çıkar Sînâ’daki Tur ‘dağından’ ki, yetişir yağlı olarak ve boya ’gibi sürüp’ yiyenlere (Zeytin).
23:21 Ve inne lekum fil en’âmi le ibreh (ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûn (te’kulûne).
Ve muhakkak ki ‘çiftlik’ hayvanları da, sizlere elbette ibrettir. İçiririz sizlere, karnındaki ‘salgılanan’ şeyden. Ve sizleredir orada faydalar, çokça. Ve ondan yersiniz.
23:22 Ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn (tuhmelûne).
Ve üzerlerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
23:23 Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh (gayruhu), e fe lâ tettekûn (tettekûne).
Andolsun ki, gönderdik Nûh’u halkına. Bunun üzerine dedi ki: „ Ey halkım! ‘Yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Hâlâ ‘günahlardan’ korunmaz mısınız!? “.
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
23:24 Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh (melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn (evvelîne).
Ne var ki dediler ki, halkından yetkili, inkâr eden kimseler: „ Bu mu? ‘Yav bu’, insanoğlundan başka ‘değil’, sizler benzeri! Muradı sizlere karşı liyakatli olmak. Ve eğer dileseydi Allâh, elbet indirirdi melekler! Ki, duymadık bunun ‘gibi bir vakayı’ evvelki atalarımızdan da!*
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
23:25 İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn (hînin).
Ki o, ancak bir adam ki o, cinlenmiş!* Yine de gözetleyin onu bir müddete kadar! “.
>7:184, 23:25, 23:70, 34:46<
23:26 Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn (kezzebûni).
‘Nûh aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Yardım et bana! Ki, yalanladıkları şeylerden beni! “.
23:27 Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn (mugrakûne).
Bunun üzerine vahyettik** ona ki, üretmesini gemileri, gözetimimizde ve vahyimizle. Öyle ki, ‘yok etme’ emrimiz geldiği zaman ve kaynayıp köpürdüğünde tandır, hemen sok ‘gemilerin’ içine, her türden ‘zıt cins’ çiftler ve ahalini! Onlardan, üzerlerine ‘suda boğulacaklar’ sözü geçmiş kimseler hariç.* Ve hitap etme Bana, zalim kimseler için!* Muhakkak ki onlar, ‘‘suda’ boğulacaklardandır!
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>11:37, 23:27<
>9:113, 9:114<
23:28 Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Nihayet teşrif ettiğinizde sen ve senin beraberindeki kişiler gemilere, o zaman de ki: „ ‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki Zât’ı, kurtardı bizleri zalimler toplumundan! “.
23:29 Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilîn (munzilîne).
Ve de ki: „ İndir beni bereketli ‘bir meskene’ indirilişle! Ve Sen, ‘merama cevap’ indiricilerin en hayırlısısın! “.
23:30 İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn (mubtelîne).
Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’. Ve Bizler ise, elbette yoklayanlarız!*
>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<
23:31 Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn (âharîne).
Sonra inşa ettik, bunun ardından başka uygarlıklar.*
Hz. Nûh aleyhisselâm soyundan gelen tek nesil İsrailoğulları – ÎKRA.vision
23:32 Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh (gayruhu), e fe lâ tettekûn (tettekûne).
Yine gönderdik içlerinde, ‘görevlendirilmek üzere’ onlardan ‘bir’ elçi.* Ki ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etsinler Allâh’a!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Hâlâ ‘günahlardan’ korunmaz mısınız!?
>2:129, 9:99, 9:103, 28:59<
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
23:33 Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn (teşrabûne).
Ve dediler ki, halkından yetkili, inkâr eden kimseler ve yalanladılar kavuşmayı âhirete ki, dünya hayatında rahat ettirdiklerimiz: „ Bu mu? ‘Yav bu’, insanoğlundan başka ‘değil’, sizler benzeri! Yer ondan ki, yediğiniz şeylerden ve içer içtiğiniz şeylerden!
23:34 Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn (hâsirûne).
Ve mutlaka eğer itaat ederseniz ‘bir’ insanoğluna ki, sizler benzeri; mutlaka sizler o zaman elbette hüsrana uğrarsınız!
23:35 E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn (muhracûne).
Vaat mı ediyor; mutlaka ki sizler, öldüğünüz zaman ve olduğunuzda toprak ve kemik yığını; mutlaka ki sizler, ‘mezardan’ çıkarılırsınız ‘diye’?!*
>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<
23:36 Heyhâte heyhâte limâ tûadûn (tûadûne).
Yazık ki, ne yazık verilen söze (kıyâmet), ‘inanmanız’!*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
23:37 İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn (meb’ûsîne).
Hayatımız ki, o ise, dünya ‘yaşamından’ başka değildir. ‘Burada’ ölürüz ve yaşarız; ve diriltilenlerde değiliz!*
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
23:38 İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn (mu’minîne).
Ki o, ancak bir adam ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı! Ve ona inanmış değiliz! “.
23:39 Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn (kezzebûni).
‘Hûd aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Yardım et bana! Ki, yalanladıkları şeylerden beni! “.
23:40 Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn (nâdimîne).
Dedi ki akabinde: „ Mutlaka olurlar, pişman olanlardan! “.
23:41 Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Bunun üzerine aldı ‘yakaladı’ onları, hakkıyla ‘gereğince’ bir çığlık.* Böylelikle kıldık onları, ‘birer’ atık. Artık uzak olsunlar zalimler toplumu!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
23:42 Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn (âharîne).
Sonra inşa ettik, bunun ardından başka uygarlıklar.
23:43 Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn (yeste’hırûne).
Önüne geçmez ‘engel olamaz, hiç’ bir ümmet, vadesine ‘ömrüne’ ve erteleyemez.
23:44 Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs (ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).
Sonra gönderdik ‘nice’ elçilerimizi peş peşe. Her defasında geldiğinde ‘bir’ ümmete elçisi, yalanladılar onu. Öyle ki, peşine düşürdük birbirlerinin. Ve kıldık onları, hadise. Artık uzak olsunlar inanmayanlar toplumu!
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
23:45 Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn (mubînin).
Sonra gönderdik Mûsâ’yı ve ağabeyi Hârûn’u âyetlerimizle ‘alâmetlerimizle’* ve apaçık delille.
>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<
23:46 İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn (âlîne).
Firavuna ve yetkililerine. Buna rağmen kibirlendiler ve oldular yücelik ‘taslayan’ bir toplum.
23:47 Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn (âbidûne).
Bu yüzden dediler ki: „ İnanalım mı… İki insanoğluna, bizler benzeri?! Ki, toplumları bize ‘hizmetle’ kulluk edenlerken! “.
23:48 Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn (muhlekîne).
Öyle ki, yalanladılar onları; bu yüzden oldular yok edilenler.
23:49 Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûn (yehtedûne).
Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya kitap (Tevrât). Ki, belki ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirler!
23:50 Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn (maînin).
Ve kıldık Meryem oğlunu (Îsâ aleyhisselâm) ve annesini âyet ‘alâmet’. Barındırdık onları bir tepede ki, istikrara sahip ve sulak.
23:51 Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ (sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm (alîmun).
Yâ elçiler! ‘Deyin ki:’ „ Yiyin ki ‘sadece rızkın’ temizinden! Ve erdemli ‘yararlı işlere’ gayret edin! “. Muhakkak ki ben, gayret ettiğiniz şeyleri en iyi bilenim! (Allâhû Teâlâ’nın, tüm peygamberler aracılığıyla insanlara verdiği mesaj!)
23:52 Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûn (fettekûni).
Muhakkak buradaki ‘peygamberler ve onlara uyanlar da’ ümmetinizdir ki, ‘hepsi bir’ ümmettir; ve Ben Rabbinizim! Ki, korunun ancak Bana ‘karşı gelmekten’!
23:53 Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ (zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn (ferihûne).
Ne var ki ‘ümmetler’ kestiler işlerini aralarında, İlâhî sayfalarda ‘çıkarlarına göre’ ki, her taraftar yanındaki şeyle övünürler.
23:54 Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn (hînin).
Artık bırak onları gafletleriyle ki, ‘sürer’ bir müddete kadar!*
>10:7, 10:8, 21:1, 21:2, 21:97, 23:63, 51:11, 53:57, 53:58, 53:59<
23:55 E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn (benîne).
Sanıyorlar mı ki, ianemiz onlara, mal ‘mülkle’ ve oğullar ‘vererek’…
23:56 Nusâriu lehum fîl hayrât (hayrâti) bel lâ yeş’urûn (yeş’urûne).
Koşuşturduğumuz onlara, hayırlı bir işedir! Yok, ‘gerçeğin’ farkına ‘bile’ varmazlar.
23:57 İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn (muşfikûne).
Muhakkak o kimselerdir ki onlar, Rablerinin haşyetinden, titreyenlerdir!
23:58 Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûn (yu’minûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, âyetlerine ‘samimi’ inananlardır!
23:59 Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn (yuşrikûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, Rablerine ortak yakıştırmazlar!
23:60 Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn (râciûne).
Ve o kimselerdir ki onlar, verdiklerinde vereceklerini ve kalpleri tedirgin olur. Ki ‘bilincindedirler’ mutlaka, Rablerine rücu edilir olduklarının!
23:61 Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn (sâbikûne).
İşte onlar, koşuştururlar ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ hayır işlerinde! Ve onlar, onda öne geçenlerdir!
23:62 Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).
Ve yükümlü tutmayız ‘hiçbir’ canı yetisinin dışında! Ve yanımızdaki kitap, hak ile konuşur.* Ve onlar zulmedilmezler.*
>17:11, 17:71, 18:49, 23:62, 45:29<
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
23:63 Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn (âmilûne).
Ki, kalpleri gaflettedir bundan.* Ve onların, işte bundan başka ‘nefsanî dürtülerine, bedensel zaaflarına uydukları’ gayretleri de var; ki onlar, onunla da gayret ederler.
>10:7, 10:8, 21:1, 21:2, 21:97, 23:63, 51:11, 53:57, 53:58, 53:59<
23:64 Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûn (yec’erûne).
Ta ki, alıncaya ‘yakalayıncaya’ kadar* onların refahta olanlarını azap ile.* O zaman da yakarırlar.
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
23:65 Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûn (tunsarûne).
Yakarmayın o gün!* Muhakkak ki, Bizden yardım olunmazsınız!
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>23:65, 23:66, 39:71, 40:11, 40:12, 45:31, 67:9, 67:11<
23:66 Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn (tenkisûne).
Âyetlerim kıraat edilmişti sizlere, buna rağmen topuklarımızın üzerinde gerisin geriye dönüyordunuz!
23:67 Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn (tehcurûne).
Kibirlenerek hakkında, geç vakitlerde ‘sohbetlere’ ayrılıp!
23:68 E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn (evvelîne).
Hâlâ tefekkür etmezler mi sözü. Yoksa onlara, evvelden atalarına gelmeyen bir şey mi geldi.*
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
23:69 Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn (munkirûne).
Ya da, tanımıyorlar mı elçilerini? Buna rağmen onlar, onu ret edenler mi!?
23:70 Em yekûlûne bihî cinneh (cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn (kârihûne).
Yoksa diyorlar mı ki, ona cinlenmiş!* Ki, geldi onlara hak ile ‘gayeyle’; ve onların birçoğu, hak ile ‘inen, İlâhî esaslardan’ hoşlanmayanlardır.
>7:184, 23:25, 23:70, 34:46<
23:71 Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn (hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn (mu’ridûne).
Ve eğer uysaydı varlığı gerçek, sabit ‘Allâhû Teâlâ’; isteklerine, mutlaka bozguna uğrardılar, gökler ve yeryüzü ve onlardaki kimseler.** Ki vardık onlara, ‘hakikat bilgisi’ hatırlatanlarıyla (İlâhî esaslar).* Fakat onlar, ‘hakikat bilgisini’ hatırlatanlarına, aldırış etmeyenlerdir!
>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<
Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision
>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<
23:72 Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn (râzikîne).
‘Yâ Muhammed!’, Yoksa sual mi ediyorsun onlardan, ‘tebliğin için bir’ harç?! O hâlde Rabbinin harcı en hayırlısıdır. Ve O’dur, rızık verenlerin en hayırlısı!
23:73 Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).
‘Yâ Muhammed!’, Ve muhakkak ki sen, elbette davet etmektesin onları, ‘razı olunan’ yol istikâmetine.*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
23:74 Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûn (nâkibûne).
Ve muhakkak o kimseler ki, inanmazlar âhirete;* ‘razı olunan’ yoldan mutlaka saparlar.
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
23:75 Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).
Ve bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgememiz ‘olarak’, giderdiğimizde ise onlardan, mağduriyet şeyden ne varsa. Mutlaka ısrarla devam ederler ki, haddi aşmalarıyla körü körüne bocalarlar.
23:76 Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûn (yetedarreûne).
Ve andolsun ki, aldık ‘yakaladık’ onları, azap ile.* Buna rağmen durulmadılar Rablerine ve yalvarmadılar.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
23:77 Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûn (mublisûne).
Ta ki, açtığımız zamana kadar üzerlerine bir kapı ki, şiddetli azapkârdır.* O zaman orada ümitsiz, çaresizlerdir.
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
23:78 Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh (ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, inşa etti sizlere duyma ve görme duyuları ve gönül ‘idrak kuvveleri’! Ne de az de şükredersiniz!
23:79 Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, türetip saçandır sizleri! Ve Zât’ı ‘huzuruna’ bir araya getirilirsiniz!*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
23:80 Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr (nehâri), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, yaşatır ve öldürür! Ve Zât’ının ‘eseridir’ ihtilâfı ‘zıtlığı’ gece ve gündüzün. Hâlâ akıl yürütmez misiniz!?
23:81 Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn (evvelûne).
Yok ‘hakikat bilgisini örtmeye şartlanmışlar’ derler evvelkilerin söylediklerinin benzeri de…
23:82 Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn (meb’ûsûne).
Derler ki: „ Öldüğümüz zaman mı ve toprak ve kemik yığını olduğumuzda, mutlaka elbet diriltiliriz ‘ha’!? *
>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<
23:83 Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn (evvelîne).
Andolsun vaad edildik biz ve atalarımız da bununla, daha önceleri.* Bu ise, evvelkilerin masallarından başka ‘bir şey’ değildir! “.*
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
23:84 Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kimindir yeryüzü ve ondaki kimseler ki, bir bilmiş olsanız! “.
23:85 Seyekûlûne lillâh (lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn (tezekkerûne).
Diyecekler ki: „ Allâh’ındır!.. “. De ki: „ Hâlâ hatırda tutmaz mısınız!? “.
23:86 Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm (azîmi).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kimdir Rabbi, yedi göklerin;** ve Rabbi, yüce Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliği)?!.. “.*
>2:29, 17:44, 23:17, 23:86, 41:12, 65:12, 71:15<
Göklerin 7 katmandan oluşumu – ÎKRA.vision
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
23:87 Seyekûlûne lillâh (lillâhi), kul e fe lâ tettekûn (tettekûne).
Diyecekler ki: „ Allâh’ındır!.. “. De ki: „ Hâlâ ‘günahlardan’ korunmaz mısınız!? “.
23:88 Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kimdir elinde olan, ‘emre âmâde, uyumlu işleyişin’ hükümranlığı her şeyin?!* Ve O’dur, kavzayan ve kendisi kavzanamayan; ki, bir bilmiş olsanız! “.
23:89 Seyekûlûne lillâh (lillâhi), kul fe ennâ tusharûn (tusharûne).
Diyecekler ki: „ Allâh’ındır!.. “. De ki: „ Buna rağmen nasıl büyüleniyorsunuz!? “.
23:90 Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn (kâzibûne).
Ki vardık onlara, gerçek (İlâhî esaslarla). Ve muhakkak ki onlar, elbette yalancılardır!*
>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<
23:91 Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d (ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn (yasıfûne).
Edinmedi Allâh, evlât! Ve olmadı O’nunla beraber bir ilâh!* O zaman, mutlaka giderdi tüm ilâhlar, oluşumunu yapılandırarak yarattığı şeylere ve elbet üstün ‘olurdu’, onların bazıları bazılarının üzerine. Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir Allâh! vasıflandırdıkları şeylerden de!*
>10:18, 17:42, 21:22, 23:91<
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
23:92 Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).
‘Allâhû Teâlâ’ bilir, algılanamayanı ve şahit olunanı ‘görüneni’!* Öyle ki, yücedir, ortak yakıştırdıkları şeylerden!
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
23:93 Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn (yûadûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Rabbim… Şayet gösterirsen bana*, verilen sözü (dünya azabını veya kıyâmeti)!..*
>10:46, 13:40, 19:75, 23:95, 40:77<
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
23:94 Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Rabbim… Öyleyse kılma beni ‘o’ zalimler toplumu içinde! “.*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
23:95 Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûn (kâdirûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve muhakkak ki Biz, göstermeye sana ki o, onlara verilen sözü (dünya azabını veya kıyâmeti),* elbette irade edersek, icraya kudretliyiz!
>10:46, 13:40, 19:75, 23:95, 40:77<
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
23:96 İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyieh (seyyiete), nahnu a’lemu bi mâ yasıfûn (yasıfûne).
‘Yâ Muhammed!’, Defet onunla ki o, iyi ‘niyetle’ fenalığı! İyi biliyoruz seni vasıflandırdıkları şeyleri.
23:97 Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn (şeyâtîni).
Ve de ki: „ Rabbim… Sığınırım Sana, tahriklerinden şeytanların!*
>7:200, 16:98, 16:99, 16:100, 23:97, 23:98, 41:36, 43:36, 114:1, 114:2, 114:3, 114:4, 114:5, 114:6<
23:98 Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn (yahdurûni).
Ve sığınırım Sana, Rabbim… Katılmalarından bana! “.
>7:200, 16:98, 16:99, 16:100, 23:97, 23:98, 41:36, 43:36, 114:1, 114:2, 114:3, 114:4, 114:5, 114:6<
23:99 Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn (rabbirciûni).
Ta ki, geldiği zaman onlardan birine, ölüm; derse ki: „ Rabbim… Rücu et beni!
23:100 Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn (yub’asûne).
Ki, belki gayretleri erdemli ‘olurum’ bıraktığım şeyde! “. Hayır, doğrusu o kelime odur ki, ‘onun abes’ konuşmasıdır. Ve arkalarında bir berzah ‘vardır’ diriltildikleri güne dek!*
>23:99, 23:100, 25:22, 55:20<
23:101 Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn (yetesâelûne).
Artık üfürüldüğü zaman Sûr’a;* öyle ki, soy bağı olmaz bunların aralarında izin günü (Allâhû Teâlâ’nın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü)* ve birbirlerini sormazlar.*
Sûr’a üfürülme ile kıyametin başlatılması ve bu sesin çöl kumu sesine benzetilmesi – ÎKRA.vision
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>23:100, 23:101, 78:16, 78:17, 78:18<
23:102 Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn (muflihûne).
Artık kimin ağır gelirse terazisi ‘mertebe değeri’, o hâlde işte onlar… Onlar, felâha erenlerdir!
23:103 Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn (hâlidûne).
Ve kimin hafif gelirse terazisi ‘mertebe değeri’, öyleyse işte onlar, o kimselerdir ki, canlarını hüsrana uğratanlardır; cehennemde kalıcılardır.
23:104 Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn (kâlihûne).
Yalar yüzlerini ateş. Ve onlar, orada (pişmiş kelle gibi) sırtaranlardır.
23:105 E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn (tukezzibûne).
‘Allâhû Teâlâ’: „ Olmadı mı ki, âyetlerim kıraat edilirken sizlere, buna rağmen onu yalanlamıştınız! “.
23:106 Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn (dâllîne).
Dediler ki: „ Rabbimiz… Galip geldi aleyhimize sefilliğimiz! Ve bizler, sapmışlar toplumundan olduk!*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
23:107 Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn (zâlimûne).
Rabbimiz… Çıkar bizleri ondan ‘cehennemden’! Buna rağmen eğer ‘inkâra’ dönersek, artık muhakkak ki bizler, zalimleriz! “.*
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
23:108 Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûn (tukellimûni).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Sessiz olun onda ‘bu konuda’! Ve kelâm etmeyin Bana!
23:109 İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn (râhımîne).
Muhakkak ki o, bir kısım olan kullarımdan, diyorlar ki: „Rabbimiz… ‘Samimi’ inandık! Artık bağışla bizleri ve bahşet, merhametle esirge bizleri! Ve Sen, esirgeyen, acıyan, bahşedenlerin en hayırlısısın!“.
23:110 Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn (tadhakûne).
Öyle ki, edindiniz onları, eğlenme konusu! Hatta ‘önemsemeyip’ unutturdu sizlere ‘hakikat bilgisini’ hatırlatanımı (İlâhî esasları)! Ve gülüyordunuz onlara!*
>9:82, 23:110, 53:59, 53:60, 53:61, 83:29<
23:111 İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn (fâizûne).
Muhakkak ki Ben, bugün ödüllerini verdim sabrettikleri sebebiyle. Ve muhakkak ki onlar… Onlar, kazananlardır! “.
23:112 Kâle kem lebistum fil ardı adede sinîn (sinîne).
‘Allâhû Teâlâ, vahiyle cehennemliklere’ dedi ki: „ Nice kaldınız yeryüzünde, adediyle senelerin? “.**
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
23:113 Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn (âddîne).
‘Kimileri’ dediler ki: „ Kaldık bir gün veya günün bir kesimi! Fakat sor onu müdavimlere! “.**
Kur’ân’da, evrim teorisi – ÎKRA.vision
>7:57, 10:45, 17:52, 22:5, 23:112, 23:113, 23:114, 23:115, 29:20, 30:55, 30:56, 46:35, 79:46<
23:114 Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).
Dedi ki: „ Kaldınız ‘dünyada’ ise, ancak biraz!* Ki, keşke sizler, ‘bunu’ olsun bilmiş olsaydınız! “.
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
23:115 E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn (turceûne).
Öyleyse hesapladınız ‘sandınız’ mı ki, sadece oluşumunu yapılandırarak yarattık sizleri ki, abes ‘olsun’?! Ve sizler, Bize rücu edilmez olduğunuzu!?
23:116 Fe teâlallâhul melikul hakk (hakku), lâ ilâhe illâ hû (huve), rabbul arşil kerîm (kerîmi).
Öyle ki, yücedir Allâh; mutlak, gerçek hükümdardır; varlığı gerçek, sabittir! İlâh olamaz O’nun dışında! Rabbidir, kıymetli Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğinin)!*
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
23:117 Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbih (rabbihi), innehu lâ yuflihul kâfirûn (kâfirûne).
Ve kim davet ‘dua’ ederse Allâh ile beraber diğerlerine ilâh ‘diye’ ki, onun, ona ‘bir’ delili olmaksızın, artık sadece Rabbinin katındadır, hesabının ‘sorgulanması’.* Muhakkak ki inkâr edenler, felâha eremezler!*
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
23:118 Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn (râhımîne).
Ve de ki: „ Rabbim… Bağışla ve bahşet, merhametle esirge! Ve Sen, esirgeyen, acıyan, bahşedenlerin en hayırlısısın! “.