„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
6:1 Elhamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr (nûra), summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn (ya’dilûne).
‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı, gökleri ve yeri! Ve yarattı karanlıkları ve aydınlığı!* Sonra da o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; Rablerine ‘Zât’ının yarattıklarını’ müsavi tutarlar.*
>6:1, 10:67, 28:71, 28:72, 32:26, 32:27<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:2 Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ (ecelen), ve ecelun musemmen ındehu summe entum temterûn (temterûne).
O’dur ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı sizleri, kilden!** Sonra olmasına takdir etti, bir vade.** Ve ‘bir’ vade ki, adlandırılmıştır O’nun katında (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!* Sonra da sizler, kuruntu ediyorsunuz!
(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)
>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<
>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<
6:3 Ve huvellâhu fîs semâvâti ve fîl ard (ardı), ya’lemu sirrakum ve cehrekum ve ya’lemu mâ teksibûn (teksibûne).
Ve O’dur, Allâh, göklerde ve yerde! Ki bilir, sırrınızı ve açıkladığınızı ve bilir, kazanacağınız şeyi (muvaffakiyet; ceza)!*
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
6:4 Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’rıdîn (mu’rıdîne).
Ve gelmemiştir onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara, bir’ âyet ‘alâmet’ ki, Rablerinin âyetlerinden ki, olmasınlar ona aldırış etmemiş.
6:5 Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim enbâû mâ kânûbihî yestehziûn (yestehziûne).
O zaman yalanlamışlardı hakkı ‘İlâhî esasları’, geldiğinde onlara. O hâlde kesinlikle gelecek onlara, havadisleri, onunla alay etmiş oldukları şeyin.*
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<
6:6 E lem yerev kem ehleknâ min kablihim min karnin mekkennâhum fîl ardı mâ lem numekkin lekum ve erselnes semâe aleyhim midrâren ve cealnâl enhâre tecrî min tahtihim fe ehleknâhum bi zunûbihim ve enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn (âharîne).
Görmüyorlar mı ki, nicelerini yok ettik, onlardan önceki ‘uyarılan inkârcı’ uygarlıklardan? İmkânlandırdık onları yeryüzünde ki, sizleri imkânlandırmadığımız şekilde. Ve gönderdik gökten, üzerlerine bolluk. Ve var ettik nehirler ki, akardı onların altından. Böylelikle yok ettik onları ‘uyarılan inkârcıları’, suçları ‘sebebiyle’.* Ve inşa ettik, bunun ardından başka uygarlıklar.
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
6:7 Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi eydîhim le kâlelezîne keferû in hâzâ illâ sihrun mubîn (mubînun).
‘Yâ Muhammed!’, Ve ola ki, indirseydik sana ‘İlâhî esasları’, kâğıt üzerine yazılmış kitap; öyle ki, mutlaka dokunsalar ona elleriyle de, mutlaka derdi o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Bu ancak apaçık sihir ‘dalavere’! “.*
>6:7, 10:33, 13:1, 26:198, 26:199, 41:44<
6:8 Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi melek (melekun), ve lev enzelnâ meleken, le kudıyel emru summe lâ yunzarûn (yunzarûne).
Ve dediler ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’: „ İndirilseydi ya ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, bir melek! “.* Ve ola ki, indirseydik ‘bir’ melek, elbette bitirilirdi emir ‘kıyâmet hükmü yerine getirilirdi’. (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* Sonra da göz açtırılmaz ‘süre verilmez’.*
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
6:9 Ve lev cealnâhu meleken le cealnâhu raculen ve le lebesnâ aleyhim mâ yelbisûn (yelbisûne).
Ve eğer onu ‘istedikleri elçiyi’ kılsaydık ‘bir’ melek ki, onu mutlaka adam ‘insanoğlu’ var ederdik. Ve elbette karmaşaya düşürürdük onların karmaşalarını.*
>6:9, 7:38, 27:66<
6:10 Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn (yestehziûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, alay edildi elçilerle, senden önce de! Böylelikle sarıverdi onlardan eğlenen kimseleri, onunla alay etmiş oldukları şey.*
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<
6:11 Kul sîrû fîl ardı summenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn (mukezzibîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ ‘İsterseniz’ dolaşın yeryüzünde, sonra bakın, nasıl oldu âkıbeti ‘hakikat bilgisini’ yalanlayanların! “.
6:12 Kul li men mâ fîs semâvâti vel ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihir rahmeh (rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ reybe fîh (fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kimindir, ne varsa göklerde ve yerde?.. “. De ki: „ Allâh’ındır!.. “. ‘Kaide olarak’ yazdı, Zât’ına ki, ‘yarattıklarına’ bahşetmeyi, bağışlamayı, merhametle esirgemeyi! Mutlaka toplar sizleri kıyâmet gününde ki, kuşku yoktur onda!* O kimselerdir ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’, canlarını hüsrana uğratanlardır. Artık onlar, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar!*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
6:13 Ve lehu mâ sekene fîl leyli ven nehâr (nehâri), ve huves semîul alîm (alîmu).
Ve Zât’ının dır, gecede ve gündüzde sükûn şeyler! Ve O’dur, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!
6:14 Kul e gayrallâhi ettehızu veliyyen fâtırıs semâvâti vel ardı ve huve yut’ımu ve lâ yut’am (yut’amu), kul innî umirtu en ekûne evvele men esleme ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Allâh’tan gayrı mı himayeci edineyim? “. Ki, örneksiz, sanat inceliğinde üstün yarattı gökleri ve yeri! Ve O’dur, besleyen ve beslenmeyen! De ki: „ Muhakkak ki ben, emrolundum ki, öncüsü olmamla ‘Allâhû Teâlâ’ya’ teslimiyeti benimseyen kişilerin! Ve ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan ‘yana’!*
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<
6:15 Kul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm (azîmin).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki ben, korkarım eğer isyan edersem Rabbime, büyük günün azabından! “.
6:16 Men yusraf anhu yevme izin fe kad rahımeh (rahımehu), ve zâlikel fevzul mubîn (mubînu).
Kim ki, savuşturuldu ondan ‘azap’, izin günü (Allâhû Teâlâ’nın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* o hâlde ona, bahşetmiş, bağışlamış, merhametle esirgemiştir. Ve işte budur apaçık başarı.
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
6:17 Ve in yemseskellâhu bi durrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yemseske bi hayrın fe huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).
Ve eğer dokundurursa sana Allâh ‘bir’ zarar, artık yoktur giderecek onu, O’nun dışında ‘kimse’! Ve eğer dokundurursa sana ‘bir’ hayır, o hâlde O’dur, her şey üzerinde irade ettiğini, icraya kudretli!
6:18 Ve huvel kâhiru fevka ıbâdih (ıbâdihî), ve huvel hakîmul habîr (habîru).
Ve O’dur, kullarının üstünde yegâne kahredici! Ve O’dur, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden; haberdar, üstün bilgi sahibi!
6:19 Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh (şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag (belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed (eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn (tuşrikûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Hangi şey daha büyüktür şahitlikte? “. De ki: „ Allâh şahittir; benim ve sizlerin arasında! Ve vahyedildi ki, bana bu Kur’ân, onunla ‘kıyâmetle’ uyarmam için sizleri ve kime ulaştıysa ‘onu da’.* Doğrusu sizler, elbette şahitler misiniz, Allâh ile beraber diğer ilâhlar olduğuna? “.* De ki: „ Ben şahitlik yapmam! “. De ki: „ Ancak O’dur, tek İlâh! Ve muhakkak ki, alâkasızım ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştırdığınız şeylerden! “.
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:20 Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).
O kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdiklerimiz onlara ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, tanırlar onu ‘Muhammed aleyhisselâm’ı, kendi’ oğullarını tanıdıkları gibi.* O kimselerdir ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’, canlarını hüsrana uğratanlardır. Ve artık onlar, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar!*
>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
6:21 Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih (âyatihî), innehu lâ yuflihuz zâlimûn (zâlimûne).
Ve kimdir daha zalim o kimseden ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı?!* Veya yalanladı âyetlerini ‘hakikat bilgisini’. Muhakkak ki, zalimler, felâha eremezler!
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
6:22 Ve yevme nahşuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrakû eyne şurekâukumullezîne kuntum tez’umûn (tez’umûne).
Ve o gün* bir araya getirdiğimizde onları topluca, sonra deriz ki, ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran kimselere: „ Nerede ortaklarınız (ilâhlarınız), o kimseler ki, zanda bulunmuş olduğunuz?! “.*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:23 Summe lem tekun fitnetuhum illâ en kâlû vallâhi rabbinâ mâ kunnâ muşrikîn (muşrikîne).
Sonra olmadı fitneleri ‘zararları’, demelerinden başka ki: „ Vallâhi Rabbimiz… Değildik, ‘Sana’ ortak yakıştıranlar! “.
6:24 Unzur keyfe kezebû alâ enfusihim ve dalle anhum, mâ kânû yefterûn (yefterûne).
Bak nasıl, yalan söylediler benlikleri aleyhine! Ve saptı (hatırdan, gönülden çıkarıldı) onlardan, uydurmuş oldukları şeyler (edindikleri ilâhları).*
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
6:25 Ve minhum men yestemiu ileyk (ileyke), ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ (vakran), ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minû bihâ, hattâ izâ câuke yucâdilûneke yekûlullezîne keferû in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn (evvelîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve onlardan kimileri seni dinlerler! Ve kıldık kalplerine kılıflar ki,* anlamalarına ‘karşı’ onu (Kur’ân-ı Kerîm). Ve kulaklarında işitme özrü vardır (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Ve eğer görseler de tüm âyetleri ‘alâmetleri’, inanmazlar ona.* Hatta geldikleri zaman sana, cebelleşirler seninle de, derler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Bu ise, evvelkilerin masallarından başka ‘bir şey’ değildir! “.*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:26 Ve hum yenhevne anhu ve yen’evne anh (anhu), ve in yuhlikûne illâ enfusehumve mâ yeş’urûn (yeş’urûne).
Ve onlar, men ederler ondan (Kur’ân-ı Kerîm) ve uzaklaşırlar ‘kendileri de’ ondan. Ve eğer mahvederlerse de benliklerinden başkasını değil.* Ve ‘bunun’ farkında ‘bile’ değillerdir.
>14:30<
6:27 Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel mu’minîn (mu’minîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve bir görseydin, durduruldukları zaman ateşin üzerinde! O zaman derler ki: „ Yâ, keşke geri döndürülsek ve yalanlamayıp âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ Rabbimizin ve olalım ‘samimi’ inananlardan! “.*
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
6:28 Bel bedâ lehum mâ kânû yuhfûne min kabl (kablu),ve lev ruddû le âdû li mâ nuhû anhuve innehum le kâzibûn (kâzibûne).
Yok, ‘böyle söylüyorlar ki’ başladılar ‘anlamaya’, öncesinden saklıyor oldukları şeyleri ‘cezayı’. Ve ‘bilinçleri yenilenip, dünyaya’ geri döndürülselerdi, mutlaka geri dönerlerdi ondan men edildikleri şeylere.* Ve muhakkak ki onlar, elbette yalancılardır!*
>6:109, 6:110, 6:111, 7:53<
>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<
6:29 Ve kâlû in hiye illâ hayatuned dunyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn (meb’ûsîne).
Ve derler ki: „ Hayatımız ki, o ise, dünya ‘yaşamından’ başka değildir. Ve diriltilecek te değiliz! “.*
>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<
6:30 Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil hakk (hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn (tekfurûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve bir görseydin, durduruldukları zaman Rableri huzurunda! Denir ki: „ Bu ‘diriliş’ gerçek değil midir? “. Derler ki: „ Yok ‘gerçek’ ve Rabbimiz hakkı için! “.* ‘Melek’ der ki: „ O hâlde tadın azabı!* İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden. “.*
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
6:31 Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh (likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn (yezirûne).
Hüsrana uğradılar o kimseler ki, yalanladılar Allâh’a kavuşmayı. Ta ki, o saat (kıyâmet)* ansızın geldiği zaman onlara, derler ki: „ Ah içimiz sızlıyor, orada ‘dünyada’ ihmâl ettiğimiz şeyler üzere. “.* Ve onlar, yüklendirilirler taşıdıkları ‘günahlarıyla’ sırtları üzerinde. Ne kötü değil mi, taşıdıkları şey?!
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
6:32 Ve mâl hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehv (lehvun), ve led dârul âhiretu hayrun lillezîne yettekûn (yettekûne), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).
Ve değildir dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka. Ve elbette âhiret diyarı en hayırlısıdır ‘günahlardan’ korunan kimselere.* Hâlâ akıl yürütmez misiniz!?
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
6:33 Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn (yechadûne).
‘Yâ Muhammed!’, Biliyorduk ki, mutlaka o, elbet hüzünlendiriyor seni, onların söyledikleri! Ne var ki, muhakkak ki onlar ‘aslında’ seni yalanlamıyorlar ve lâkin zalimler, Allâh’ın âyetlerine mücâdele ediyorlar.*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
6:34 Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li kelimâtillâh (kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil murselîn (murselîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, yalanlandı ‘diğer’ elçiler senden önce de!* Fakat sabrettiler yalanlandıkları şeylere ve uğradıkları eziyetlere ki, onlara gelinceye kadar yardımımız. Ve değiştirebilecek yoktur, Allâh’ın kelâmını ‘hakikat bilgisini’! Ve andolsun ki, geldi sana ‘bazı yalanlanan’ gönderilmiş ‘elçilerin’ havadisinden!
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<
6:35 Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyeh (âyetin), ve lev şâallâhu le cemeahum alel hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn (câhilîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve büyük ‘ağır’ gelirse sana, ‘çağrıya’ aldırış etmemeleri, haydi mecal edeceksen amacına, yere ‘inebileceğin’ bir delik ‘aç’ veya göğe ‘tırmanacağın’ basamaklı bir merdiven ‘koy’, böylelikle getir onlara bir âyet ‘alâmet’! Ve eğer dileseydi Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı, ilhamla, idrak ettirerek’ yönlendirilmeye ‘vesile’ üzerinde, elbette toplardı onları.* O hâlde ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma cahillerden ‘düşüncesizlerden yana’!*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<
6:36 İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn (yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn (yurceûne).
Ancak ki ‘çağrıya’, duyan kimseler icabet ederler. Ve ölüleri ‘ise’, diriltir onları Allâh.* Sonra Zât’ı ‘huzuruna’ rücu edilirler.
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
6:37 Ve kâlû lev lâ nuzzile aleyhi âyetun min rabbih (rabbihî), kul innallâhe kâdirun alâ en yunezzile âyeten ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
Ve dediler ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’: „ İndirileydi ya ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, bir âyet ‘alâmet’ Rabbinden! “.* ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Şüphesiz ki Allâh, irade ettiğini, icraya kudretlidir! Ki, indirmeye de bir âyet ‘alâmet’! “. Ve lâkin onların birçoğu, bilmezler.
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
6:38 Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn (yuhşerûne).
Ve yoktur yeryüzünde ‘hiç’ bir mahlûkatlardan ve ne de kanatlarıyla uçan kuşlar ki, sizler emsali ümmet olmasınlar! İhmâl etmedik kitapta ‘Kur’ân-ı Kerîm’de, hiçbir’ şeyden! Sonra Rableri ‘huzuruna’ bir araya getirilirler.*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
6:39 Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz zulumât (zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).
Ve o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Onlar, idrak etmek istemedikleri için’ sağırdır ve dilsizdir karanlıklar ‘İlâhî esaslar bilgisizliği’ içinde.* Kime dilerse Allâh, ‘hakikati örtmeye şartlandığı için’ şaşkın bırakır onu* ve kime dilerse de, kılar onu ‘razı olduğu’ yol istikâmeti üzere.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
6:40 Kul e reeytekum in etâkum azâbullâhi ev etetkumus sâatu e gayrallâhi ted’ûn (ted’ûne), in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’ de ki: „ Bakın ki, eğer gelse sizlere ‘ansızın’ azabı Allâh’ın, veya geldiğinde sizlere o saat (kıyâmet),* Allâh’tan gayrısına mı davet ‘dua’ edersiniz ‘itiraf edin’, eğer samimilerseniz?! “.
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
6:41 Bel iyyâhu ted’ûne fe yekşifu mâ ted’ûne ileyhi in şâe ve tensevne mâ tuşrikûn (tuşrikûne).
Yok yalnızca O’na davet ‘dua’ edersiniz. Artık giderir davet ‘dua’ ettiğiniz şeyi Zât’ına, eğer dilerse. Ve ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştırdığınız şeyleri unutursunuz.
6:42 Ve lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe ehaznâhum bil be’sâi ved darrâi leallehum yetedarraûn (yetedarraûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, gönderdik ümmetlere ‘nice elçileri’ senden önce de!* Öyle ki, aldık ‘sınadık’ onları ‘halkını’ baskı altında ve darlıkla ki, belki yalvarırlar!
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
6:43 Fe lev lâ iz câehum be’sunâ tedarraû ve lâkin kaset kulûbuhum ve zeyyene lehumuş şeytânu mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ancak oysa ki, geldiği zaman onlara baskımız, yalvarsalardı ya. Ve lâkin kalpleri katılaştı. Ve süsledi ‘cazip gösterdi’ şeytan onlara, gayret ediyor oldukları şeyleri.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
6:44 Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî fetahnâ aleyhim ebvâbe kulli şey’ (şey’in), hattâ izâ ferihû bimâ ûtû ehaznâhum bagteten fe izâhum mublisûn (mublisûne).
Artık ‘önemsemeyip’ unuttuklarında ki, o ‘hakikat bilgisiyle’ hatırlatıldıkları şeyi, açtık onlara her şeyin kapılarını ta ki, ‘kendileriyle’ iftihar ettikleri zaman, verildikleri şeylerle ‘imkânlarla’,* aldık ‘yakaladık’ onları ansızın.* Öyle ki, o zaman ümitsiz, çaresizlerdir.
>6:44, 11:10, 17:37, 30:36, 31:18, 31:19, 39:49, 57:20<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
6:45 Fe kutia dâbirul kavmillezîne zalemû, vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).
Böylelikle kesildi arkası, zalim kimseler toplumunun. Ve ‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki, Rabbidir var olan her şeyin!*
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
6:46 Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih (bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’ de ki: „ Bakar mısınız, eğer alsa Allâh, duyma ve görme duyularınızı ve mühürlese kalplerinizin üzerini, kimdir ‘o’ ilâh ki, Allâh’tan gayrı, sizlere ‘geri’ getirecek onu?! “*. Bak nasıl ayrıntılarıyla açıklıyoruz âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Sonra da onlar, ‘hakikat bilgisinden’ dönüp gidiyorlar.
>6:1, 10:67, 28:71, 28:72, 32:26, 32:27<
6:47 Kul e reeytekum in etâkum azâbullâhi bagteten ev cehreten hel yuhleku illel kavmuz zâlimûn (zâlimûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’ de ki: „ Bakın ki, eğer gelse sizlere ansızın Allâh’ın azabı, veya açıkça, zalimler toplumundan başkası mı mahvedilir!? “.*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
6:48 Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn (munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Ve göndermeyiz, gönderilmiş elçileri, ‘olmaları’ dışında ki, ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyiciler ve ‘kıyâmetle’ uyaranlar.* Ancak kim, ‘samimi’ inanır ve ‘gidişatı’ düzeltirse, artık korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
6:49 Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ yemessuhumul azâbu bimâ kânû yefsukûn (yefsukûne).
Ve o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Ki, dokunur onlara azap,* fesat olmaları sebebiyle.
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
6:50 Kul lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu lekum innî melek (melekun), in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy (ileyye), kul hel yestevîl a’mâ vel basîr (basîru),e fe lâ tetefekkerûn (tetefekkerûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Demiyorum sizlere, yanımdadır Allâh’ın hazineleri ve bilmiyorum algılanamayanı ve demiyorum sizlere ki, muhakkak ki ben, bir meleğim. Ki, ancak bana vahyolunan şeye ‘İlâhî esaslara’ uyarım! “. De ki: „ Hiç eşit olur mu kör ve gören? Hâlâ inceden inceye düşünmez misiniz? “.*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
6:51 Ve enzir bihillezîne yehâfûne en yuhşerû ilâ rabbihimleyse lehum min dûnihî veliyyun ve lâ şefîun leallehum yettekûn (yettekûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve uyar onunla ‘kıyâmetle’!* Rableri ‘huzuruna’ bir araya getirilmekten korkan kimseleri.* Yoktur onlara, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade; himayeci ve şefaat eden!* Ki, belki ‘günahlardan’ korunurlar!
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
6:52 Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vecheh (vechehu), mâ aleyke min hısâbihim min şey’in ve mâ min hısâbike aleyhim min şey’in fe tatrudehum fe tekûne minez zâlimîn (zâlimîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘fakir inançlıları’ kovma! O kimseler, davet ‘dua’ ederler Rablerine erkenden ve günbatımı ki, muratları, O’nun yüzüdür ‘rızasıdır’. Senin üzerine olmaz ki, onların hesabından bir şey ‘sorumluluk ki, onları kovman gereksin’; ve olmaz senin hesabından da onların üzerine bir şey. Artık onları kovarsan, bu yüzden olursun zalimlerden!
6:53 Ve kezâlike fetennâ ba’dahum bi ba’din li yekûlû e hâulâi mennallâhu aleyhim min beyninâ, e leysallâhu bi a’leme biş şâkirîn (şâkirîne).
Ve böylelikle sınadık onların bazılarını bazılarıyla ‘Kureyş’in seçkinlerini, fakirlerle’, ki, söylemeleri için: „ Şunlar mı aramızdan, onları ‘lâyık görüp’ Allâh’ın minnettar kıldıkları? “. Değil midir ki Allâh, şükredenleri en iyi bilen?!
6:54 Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm (rahîmun).
‘Yâ Muhammed!’, Ve geldikleri zaman sana, o kimseler ki, inananlardır âyetlerimize; o hâlde de ki: „ Selâmun aleykum! ‘Esenlik üzerinize!’ “.* ‘Kaide olarak’ yazdı Rabbiniz, Zât’ına ki, ‘yarattıklarına’ bahşetmeyi, bağışlamayı, merhametle esirgemeyi! Oldu ki, sizlerden kim, gayretlenir bir kötülüğe cahillikle ‘düşüncesizce’, sonra da tövbe eder de bunun ardından ve ‘gidişatı’ düzeltirse, o hâlde O ‘Allâhû Teâlâ’, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>4:86<
>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
6:55 Ve kezâlike nufassılul âyâti ve li testebîne sebîlul mucrimîn (mucrimîne).
Ve işte böyle detaylandırırız âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Ve belirir ‘günah’ suçlularının yolu.
6:56 Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâh (dûnillâhi), kul lâ ettebiu ehvâekum kad dalaltu izen ve mâ ene minel muhtedîn (muhtedîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki ben, men edildim ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmekten onlara ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’ ki, davet ‘dua’ ediyorsunuz Allâh’tan ziyade! “.* De ki: „ Uymam isteklerinize ki, o zaman, sapmış olurum ve olmam ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmiş. “.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<
6:57 Kul innî alâ beyyinetin min rabbî, ve kezzebtum bih (bihî), mâ indî mâ testa’cilûne bih (bihî), inil hukmu illâ lillâh (lillâhi), yakussul hakka ve huve hayrul fâsılîn (fâsılîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki ben, bir beyan üzerineyim ‘hakikat bilgisine dayanıyorum’* Rabbimden ve sizler yalanladınız onu! Yanımda değil onun ‘olmasını’ acele istediğiniz şey ‘kıyâmet bilgisi’!* Hüküm, ancak Allâh’ındır!* Ki, gerçeği kıssa eder ‘bahseder’! “. Ve O’dur, ‘hakkı: İlâhî esasları, asılsızlıktan’ aşama aşama ayıranların en hayırlısı!*
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
>6:57, 6:62, 12:40, 12:67, 28:70, 28:88, 40:12, 42:10<
>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<
6:58 Kul lev enne indî mâ testa’cilûne bihî le kudıyel emru beynî ve beynekum, vallâhu a’lemu biz zâlimîn (zâlimîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Eğer olsaydı yanımda, onun ‘olmasını’ acele istediğiniz şey ‘kıyâmet bilgisi’, elbette bitirilirdi emir ‘kıyâmet hükmü yerine getirilirdi’ benim ve sizlerin arasında! “ (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* Ve Allâh, en iyi bilendir; zalimleri!
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
6:59 Ve indehu mefâtihul gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu mâ fîl berri vel bahr (bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).
Ve O’nun katındadır kilit altında, algılanamayan ki, bilmez onu O’nun dışında ‘kimse’! Ve bilir, ne varsa karada ve denizde!* Ve düşmez bir yaprak ki, onu biliyor olmasın. Ve dâne yoktur yerin karanlıkları içinde ve nemli ve kuru ‘canlı cansız’ ki, olmasın apaçık ‘İlâhî esasları açıklayan’ kitapta (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!*
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<
6:60 Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli ve ya’lemu mâ cerahtum bin nehâri summe yeb’asukum fîhi li yukdâ ecelun musemmâ (musemmen), summe ileyhi merci’ukum summe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, vefat ‘bilinçsiz’ ettirir sizleri geceleyin!* Ve bilir, tesir ettiğiniz şeyleri gündüzün!* Sonra diriltir sizleri onda ki, icra edilmesi için adlandırılmış ‘bir’ vadenin.** Sonra da Zât’ı ‘huzurunadır’ rücu’nuz! Sonra bildirir sizlere, gayret ediyor olduğunuz şeyleri!*
>2:28, 2:56, 6:60, 39:42, 40:11<
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
6:61 Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah (hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn (yuferritûne).
Ve O’dur, kullarının üstünde yegâne kahredici! Ve gönderir üzerlerinize muhafaza eden ‘melekler’.* Ta ki, geldiği zaman sizlerden birinize ölüm, vefat ettirir onu, elçilerimiz.* Ve onlar ‘görevlerinde’ kusur etmezler.
>6:61, 13:11, 17:13, 17:71, 18:49, 21:28, 43:80, 50:17, 50:18, 69:19, 69:25, 82:10, 82:11, 82:12, 84:7, 84:8, 86:4<
>4:97, 6:60, 6:61, 6:93, 7:37, 8:50, 16:28, 16:32, 47:27<
6:62 Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk (hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn (hâsibîne).
Sonra geri döndürülürler, Allâh’a ki, sahipleri, koruyucularıdır; varlığı gerçek, sabittir! Değil mi ki, ‘ancak’ Zat’ınındır hüküm?!* Ve O’dur, en tezi, noksansız hesaplayan, saptayanların!
>6:57, 6:62, 12:40, 12:67, 28:70, 28:88, 40:12, 42:10<
6:63 Kul men yuneccîkum min zulumâtil berri vel bahri ted’ûnehu tedarruan ve hufyeh (hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn (şâkirîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kim kurtarır sizleri, karanlıklardan karanın ve denizin?! “. O’na davet ‘dua’ edersiniz, yalvararak ve gizlice ki: „ Elbet eğer kurtarırsan bizleri buradan, mutlaka şükredenlerden oluruz! “.*
>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<
6:64 Kulillâhu yuneccîkum minhâ ve min kulli kerbin summe entum tuşrikûn (tuşrikûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ ‘Ancak’ Allâh kurtarır sizleri, ondan ‘karanın ve denizin sıkıntılarından’ ve tüm ezadan! Sonra sizler ‘Zât’ına yine’ ortak yakıştırıyorsunuz! “.*
>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<
6:65 Kul huvel kâdiru alâ en yeb’ase aleykum azâben min fevkıkum ev min tahti erculikum ev yelbisekum şiyean ve yuzîka ba’dakum be’se ba’d (ba’dın), unzur keyfe nusarrıful âyâti leallehum yefkahûn (yefkahûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ O’dur, irade ettiğini, icraya kudretli! Ki, üzerlerinize karşı harekete geçirmeye de, azap; üstünüzden veya ayaklarınızın altından veya ‘düşman edip’ katar sizleri ‘ayrı ayrı’ taraflara ve tattırmaya bazılarınızın baskısını, bazılarına! “. Bak nasıl, ayrıntılarıyla açıklıyoruz âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Ki, belki derinden kavrarlar!
6:66 Ve kezzebe bihî kavmuke ve huvel hakk (hakku),kul lestu aleykum bi vekîl (vekîlin).
Ve yalanladı onu (Kur’ân-ı Kerîm) senin halkın ve o, gerçektir!* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Değilim, üzerlerinize ‘savunan’ yetkili! “.*
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<
6:67 Likulli nebein mustekar (mustekarrun), ve sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).
Her havadis için karar kılınan ‘yer vardır’. Ve kesinlikle bileceksiniz!*
>6:67, 38:87, 38:88<
6:68 Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum hattâ yahûdû fî hadîsin gayrih (gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş şeytânu fe lâ tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Ve gördüğün zaman o kimseleri ki, ‘alaycı’ konuşmaya dalarlar âyetlerimiz hakkında; artık aldırış etme onlara, ondan başka bir hadiseye dalıncaya kadar! Ve şayet unutturursa sana şeytan, artık oturma hatırladıktan sonra, ‘o’ zalimler toplumuyla beraber!*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
6:69 Ve mâ alellezîne yettekûne min hısâbihim min şey’in ve lâkin zikrâ leallehum yettekûn (yettekûne).
Ve yoktur ‘günahlardan’ korunan kimseler üzerine, onların ‘alaycıların’ hesabından bir şey ‘sorumluluk’! Ve lâkin ‘hakikat bilgisini’ hatırlatmadır! Ki, belki ‘günahlardan’ korunurlar!
6:70 Ve zerillezînettehazû dînehum leiben ve lehven ve garrethumul hayâtud dunyâ ve zekkir bihî en tubsele nefsun bimâ kesebet, leyse lehâ min dûnillâhi veliyyun ve lâ şefî’ (şefîun), ve in ta’dil kulle adlin lâ yu’haz minhâ, ulâikellezîne ubsilû bimâ kesebû, lehum şarâbun min hamîmin ve azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn (yekfurûne).
Ve bırak o kimseleri ki, edindiler dînlerini ‘dîni algılarını’ oyun ve eğlence! Aldattı onları dünya hayatı ‘geçici bir menfaat’.* Ve hatırlat onunla ki, tutulmuştur nefs, kazandığı şeylerle!* Yoktur ona, Allâh’tan ziyade himayeci ve şefaat eden!* Ve eğer ‘kurtulmak için’ adilce tüm denklikleri ‘ödemeye kalkışsa da’ ondan alınmaz. İşte onlar, o kimselerdir ki, tutulmuşlardır kazandıkları şeylerle. Onlaradır, kaynar sudan içki ve elem azap,* inkâr ediyor olmaları sebebiyle.
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
>6:70, 20:15, 32:17, 40:17, 45:22, 74:38<
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
6:71 Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn (âlemîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Davet mi ‘dua mı’ edelim Allâh’tan ziyade ‘edinilen’ (ilahlara)?!* ’O’ şeyler ki, ne fayda sağlar bizlere ve ne de zarar verir bizlere! Ve döndürülelim ‘dîni algılarımızdan’ topuklarımızın üzerinde, yönlendirdikten sonra bizleri Allâh? Ki, şeytanların yeryüzünde kandırdıkları kimseler gibi sersemce. Sahabelerinin de davet ederek onu, ki: „gel bizlere, yönlendirilmeye“ ‘diye’! “. De ki: „ Muhakkak ki, Allâh’ın yönlendirmesi, o, ‘tek, gerçek’ yönlendirilmedir! Ve emredildik ki, teslimiyeti benimsemekle, var olan her şeyin Rabbine! “.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:72 Ve en ekîmûs salâte vettekûh (vettekûhu), ve huvellezî ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne).
Ve uygulamakla ibadeti ‘namazı’!* Ve korunun, O’na ‘karşı gelmekten’! Ve O’dur ki Zât’ı… Zât’ı ‘huzuruna’ bir araya getirilirsiniz!*
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
6:73 Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk (hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn (yekûnu), kavluhul hakk (hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr (sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh (şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr (habîru).
Ve O’dur ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı, gökleri ve yeri hak ile ‘gayeyle’!* Ve ‘o’ gün diyor ki: „ Ol! “; ‘o şey’ hemen ‘harekete geçer, vaktiyle de’ olur! Ki, sözü gerçektir! Ve hükümranlık Zât’ının dır, Sûr’a üfürüldüğü gün!** Ki, en iyi bilendir; algılanamayanı ve şahit olunanı ‘görüneni’!* Ve O’dur, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden; haberdar, üstün bilgi sahibi!
>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<
>23:100, 23:101, 78:16, 78:17, 78:18<
Sûr’a üfürülme ile kıyametin başlatılması ve bu sesin çöl kumu sesine benzetilmesi – ÎKRA.vision
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
6:74 Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen âliheh (âliheten), innî erâke ve kavmeke fî dalâlin mubîn (mubînin).
Ve demişti ki İbrâhîm, babası Azer’e: „ Putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben görüyorum ki, seni ve toplumunu apaçık şaşkınlık içinde. “.
6:75 Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn (mûkınîne).
Ve işte böyle gösteriyorduk İbrâhîm’e, ‘emre âmâde, uyumlu işleyişin’ hükümranlığını, göklerde ve yerde; ve olması için kat’i inanlardan.
6:76 Fe lemmâ cenne aleyhil leylu reâ kevkebâ (kevkeben), kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle lâ uhıbbul âfilîn (âfilîne).
Nihayet kapladığında gece ‘karanlığı’ üzerini, gördü bir gezegen; ‘inkârcılarla dalga geçme amaçlı’ dedi ki: „ Budur Rabbim! “. Fakat kaybolunca ‘batınca’ dedi ki: „ Kaybolanları sevmem. “.*
>16:120, 16:123, 21:51<
6:77 Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn (dâllîne).
Derken gördüğünde ay’ı doğarken, ‘yine dalga geçerek’ dedi ki: „ Budur Rabbim! “. Fakat kaybolunca ‘batınca’ dedi ki: „ Elbet eğer Rabbim yönlendirmezse beni, mutlaka olurum ‘ben de sizler gibi’ sapmışlar toplumundan. “.*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
6:78 Fe lemmâ reeş şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî,hâzâ ekber (ekberu), fe lemmâ efelet kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ tuşrikûn (tuşrikûne).
Yine gördüğünde güneşi doğarken, dedi ki: „ Budur Rabbim ki, bu daha büyüktür! “. Fakat kaybolunca ‘batınca’ dedi ki: „ Ey halkım! Muhakkak ki, alâkasızım ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştırdığınız şeylerden!
6:79 İnnî veccehtu vechiye lillezî fatares semâvâti vel arda hanîfen ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne).
Muhakkak ki ben, yönelttim yüzümü ‘benliğimi’ Zât’ına ki, örneksiz, sanat inceliğinde üstün yarattı gökleri ve yeri Hanif (yegâne İlâh’a inanan) ‘olarak’*! Ve değilim, ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan! “.*
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<
>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<
6:80 Ve hâccehu kavmuh (kavmuhu), kâle e tuhâccûnnî fîllâhi ve kad hedân (hedâni), ve lâ ehâfu mâ tuşrıkûne bihî illâ en yeşâe rabbî şey’â (şeyen), vesia rabbî kulle şey’in ilmâ (ilmen), e fe lâ tetezekkerûn (tetezekkerûne).
Ve tartıştı onunla halkı. ‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Tartışıyorsunuz musunuz benimle, Allâh hakkında ve yönlendirmişken beni? Ve korkmuyorum O’na ortak yakıştırdığınız şeylerden ki, müstesnadır Rabbimin ‘aksi’ bir şeyi dilemesi. Kapsamıştır Rabbim, her şeyi ilimle!* Hâlâ hatırda tutmaz mısınız!?
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
6:81 Ve keyfe ehâfu mâ eşrektum ve lâ tehâfûne ennekum eşrektum billâhi mâ lem yunezzıl bihî aleykum sultânâ (sultânen), fe eyyul ferîkayni ehakku bil emn (emni), in kuntum ta’melûn (ta’melûne).
Ve nasıl korkarım, ortak yakıştırdığınız şeylerden? Ve sizler korkmuyorsunuz da Allâh’a ortak yakıştırdığınızı ki, sizlere hakkında ‘Allâhû Teâlâ’nın’ bir delil indirmediği bir şeye ‘rağmen’.* Artık iki kesimden hangisi emniyette olmaya müstahaktır ki, bir bilmiş olsanız?! “.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:82 Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn (muhtedûne).
O kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve karıştırmayanlar inançlarını ‘haksız yere’ zulümle. İşte onlar ki, onlardır emin ‘olanlar’. Ve onlar ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirmişlerdir.
6:83 Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih (kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’ (neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm (alîmun).
Ve bunlar, kanıtlarımızdır İbrâhîm’e ki, verdik ona, halkı aleyhine. Yükseltiriz mertebelerini dilediğimiz ‘rızamıza uyan’ kimselerin. Şüphesiz ki Rabbin, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir; en iyi bilendir!
6:84 Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ (nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn (hârûne) ve kezâlike neczîl muhsinîn (muhsinîne).
Ve hibe ettik ona ‘İbrâhîm aleyhisselâm’a,’ İshâk ve Yâkub’u (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu). Hepsini yönlendirdik. Ve Nûh ki, öncesinden yönlendirmiştik; ve onun soyundan Dâvûd ve Süleymân ve Eyyûb ve Yûsuf ve Mûsâ ve Hârûn’u da.** Ve işte böyledir ödülü, ‘kendisini’ koruyan, iyilere!
>2:124, 6:84, 28:5, 32:24<
Hz. Nûh aleyhisselâm soyundan gelen tek nesil İsrailoğulları – ÎKRA.vision
6:85 Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs (ilyâse), kullun mines sâlihîn (sâlihîne).
Ve Zekeriyyâ ve Yahyâ ve Îsâ ve İlyâs hepsi erdemlilerdendi.
6:86 Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ (lûtan), ve kullen faddalnâ alel âlemîn (âlemîne).
Ve İsmâil ve Elyesâ ve Yûnus ve Lût ve hepsini liyakatli kıldık cümle âlemlere.
6:87 Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).
Ve onların atalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de. Ve seçtik onları ve yönlendirdik onları da, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu’ yol istikâmetine.*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
6:88 Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih (ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
İşte bu, Allâh’ın yönlendirmesidir! Ki, yönlendirir onunla kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi.* Ve eğer ‘onlar da, Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştırsalardı, elbette boşa çıkardı gayret ediyor oldukları şeyler.*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
6:89 Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh (nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn (kâfirîne).
İşte onlar, o kimselerdir ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdik onlara, ve idrak ‘yetisi’ ve bildiricilik (peygamberlik). Buna rağmen eğer ‘insanlar’, inkâr ederlerse onu, artık yetkilendiririz ona bir toplumu ki, nankörlük etmez ona!*
>3:81, 3:85, 4:163, 4:164, 4:165, 6:157<
6:90 Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ (ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn (âlemîne).
İşte onlar ki, Allâh’ın yönlendirdikleri kimselerdir. ‘Yâ Muhammed!’, Öyleyse onların ‘peygamberlerin’ yönlendirdiğine uy! De ki: „ Sual etmiyorum sizlerden, ‘tebliğime’ karşı bir ücret! “. Ki o, ancak ‘hakikat bilgisini’ hatırlatmadır cümle âlemlere!
6:91 Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhualâ beşerin min şey (şey’in), kul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve huden lin nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ (kesîran), ve ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim yel’abûn (yel’abûne).
Ve ‘Yahudiler’ takdir edemediler Allâh’ı hakkıyla ‘gereğince’, O’nun kudretini ki, dedikleri zaman: „ Allâh’ın indirdiği şey ‘âyetler bu, ha’? İnsanoğluna! “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Kim indirdi kitabı? (Tevrât) ki o, Mûsâ’nın insanlara getirdiği aydınlığı ‘İlâhî esasları görmeye’ ve yönlendirilmeye ‘vesile olarak’! Kâğıtlara belirliyorsunuz onu, açıklıyorsunuz onu ve saklıyorsunuz birçoğunu da. Ve ‘onunla’ öğretildi sizlere bilmediğiniz şeyler ve atalarınıza da! “.* De ki: „ Allâh!.. “. Sonra bırak onları, daldıkları içinde ‘oyalanıp’ oynasınlar!*
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 35:31, 46:12, 98:94, 98:5<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:92 Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun musaddıkullezî beyne yedeyhi ve li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bil âhireti yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn (yuhâfizûne).
Ve bu kitap (Kur’ân-ı Kerîm), indirdik onu ki, mübarektir!* Onaylayandır ellerindeki ‘diğer mukaddes kitapları’; ve uyarman içindir şehirlerin anası ‘Mekke’ ve çevresindekileri! Ve o kimseler ki, inananlardır âhirete, ona da ‘Kur’ân-ı Kerîm’e de’ inananlardır ve onlar, ibadetlerine ‘namazlarına’ karşı muhafazakârlardır.*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
6:93 Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kâle ûhıye ileyye ve lem yûha ileyhi şey’un ve men kâle seunzilu misle mâ enzelallâh (enzelallâhu), ve lev terâ iziz zâlimûne fî gamerâtil mevti vel melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum, el yevme tuczevne azâbel hûni bimâ kuntum tekûlûne alâllâhi gayrel hakkı ve kuntum an âyâtihi testekbirûn (testekbirûne).
Ve kimdir daha zalim o kimseden ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı?!* Veya der ki: „ Vahyedildi bana! “. Ve vahyolunmadı ona bir şey. Ve kim, derse ki: „ İndireceğim benzerini, Allâh’ın indirdiği şeyin ‘âyetlerin’! “. ‘Yâ Muhammed!’, Ve bir görseydin, o zaman zalimleri, ölümün sancısı içinde! Ve melekler uzatarak ellerini* ‘onlara derlerken’: „ Çıkarın canlarınızı! Bugün alçaltıcı azap ile cezalandırılırsınız* ki, söylüyordunuz Allâh ‘adına’ gerçek dışı şeyler; ve sizler, O’nun âyetlerine (Kur’ân-ı Kerîm’e) kibirleniyordunuz! “.
>4:97, 6:60, 6:61, 6:93, 7:37, 8:50, 16:28, 16:32, 47:27<
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
6:94 Ve lekad ci’timûnâ furâdâ kemâ halaknâkum evvele merretin ve terektum mâ havvelnâkum verâe zuhûrikum, ve mâ nerâ meakum şufeâekumullezîne zeamtum ennehum fîkum şurekâ’ (şurekâû), lekad tekattaa beynekum ve dalle ankum mâ kuntum tez’umûn (tez’umûne).
Ve andolsun ki, geldiniz Bize bireyler ‘olarak’, oluşumunu yapılandırarak yarattığımız gibi sizleri, evvelki defasında! Ve bıraktınız sizlere verdiğimiz şeyleri ki, ardına ‘atıp’ sırtınızı ‘çevirerek’.* Ve görmüyoruz beraberinizde şefaatçilerinizi* (edindiğiniz ilâhlarınızı) ki, onların ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak olduğunu zannettiğiniz!* Andolsun ki, kesildi araları sizlerle ve saptılar sizlerden, ‘şefaatçi’ zannettiğiniz şeyler (edindiğiniz ilâhlarınız)!*
>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
6:95 İnnallâhe fâlikul habbi ven nevâ, yuhrıcul hayye minel meyyiti ve muhricul meyyiti minel hayy (hayyi), zâlikumullâhu fe ennâ tu’fekun (tu’fekune).
Şüphesiz ki Allâh, yarıp çıkarandır; ‘başak’ dânesini ve çekirdeği ‘filizlendirendir! Ki, işte bunun gibi’ çıkarır canlıyı, cansızdan ve çıkarandır cansızı, canlıdan!* İşte budur Allâh!.. Buna rağmen nasıl ‘Allâhû Teâlâ’dan’ çevriliyorsunuz?
(Cansız elementlerin, özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı ve canlandırması.)
6:96 Fâlikul ısbâh (ısbâhı), ve cealel leyle sekenen veş şemse vel kamere husbânâ (husbânen), zâlike takdîrul azîzil alîm (alîmi).
Yarıp çıkarandır; sabahı ‘gecenin karanlığından’! Ve kıldı geceyi sükûnet vakti ve güneşi ve ay’ı hesaplanıp ‘kullanılabilir’. İşte bu, buyruğudur mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; en iyi bilenin!
6:97 Ve huvellezî ceale lekumun nucûme li tehtedû bihâ fî zulumâtil berri vel bahr (bahri), kad fassalnal âyâti li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, var etti sizlere yıldızları ki, yönlenirsiniz onunla karanlıklarında, karanın ve denizin! Ki, detaylandırmıştık âyetleri ‘hakikat bilgisini, anlaya’ bilen bir toplum için!*
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
6:98 Ve huvellezî enşeekum min nefsin vâhıdetin fe mustekarrun ve mustevda’ (mustevdaun), kad fassalnal âyâti li kavmin yefkahûn (yefkahûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, inşa etti sizleri ‘bir’ candan ‘hücreden’!* Nihayet ‘sizleredir’ karar kılınan ‘yer’ ve emanet ‘yeri’. Ki, detaylandırmıştık âyetleri ‘hakikat bilgisini’, derinden kavrayan bir toplum için!*
İnsanın tek hücrelilerden meydana geldiği – ÎKRA.vision
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
6:99 Ve huvellezî enzele mines semâi mâ’ (mâen), fe ahrecnâ bihî nebate kulli şey’in fe ahrecnâ minhu hadıran nuhricu minhu habben muterâkibâ (muterâkiben), ve minen nahli min tal’ıhâ kınvânun dâniyetun ve cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayre muteşâbih (muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere ve yen’ıh (yen’ıhî), inne fî zâlikum le âyâtin li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, indirdi gökten su; ki, böylelikle çıkardık onunla her şeyin ‘türlü’ bitkisinden ki, böylelikle çıkardık ondan da bir yeşillik. Çıkarırız ondan da üst üste ‘başak’ dânesi ve hurma ağacının tomurcuklarından sarkan salkımları ve birbirine benzeyen ve benzemeyen üzümlerden ve zeytinler ve nar bahçeleri. Bakın mahsulüne, mahsul verdiğinde ve ‘bir de’ olgunlaştığında! Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir, samimi’ inanan bir toplum için!*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
6:100 Ve cealû lillâhi şurekâel cinne ve halakahum ve harakû lehu benîne ve benâtin bi gayri ilm (ilmin), subhânehu ve teâlâ ammâ yasifûn (yasifûne).
Ve kıldılar Allâh’a ortaklar, cinleri (görünmeyen varlıkları edindiler ilâhlar).* Ve ‘Allâhû Teâlâ’ yarattı onları da! Ve uydurdular Zât’ına oğullar* ve kızlar, bilgisizce.* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Ve yücedir, vasıflandırdıkları şeylerden!
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
>4:117, 17:40, 37:149, 37:150, 52:39<
6:101 Bedîus semâvâti vel ard (ardı), ennâ yekûnu lehu veledun ve lem tekun lehu sâhıbeh (sâhıbetun), ve halaka kulle şey’ (şeyin), ve huve bikulli şey’in alîm (alîmun).
‘Allâhû Teâlâ’, başlatandır, örneksiz, yoktan var etmeye; gökleri ve yeri!* Nasıl olur, Zât’ının evlâdı?! Ve olmamışken Zât’ına ‘bir’ eş? Ve oluşumunu yapılandırarak yarattı her şeyi! Ve O’dur, her şeyi en iyi bilen!
>2:117, 6:101, 21:104, 30:11, 30:27<
6:102 Zâlikumullâhu rabbukum, lâ ilâhe illâ huve, hâliku kulli şey’in fa’budûh (fa’budûhu),ve huve alâ kulli şey’in vekîl (vekîlun).
İşte budur Allâh!.. Rabbiniz! Ki ilâh olamaz O’nun dışında!* Ki, oluşumunu yapılandırarak yarattı her şeyi! Öyleyse ‘yalnızca’ O’na ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Ve O’dur, her şey üzerinde her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilen!
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
6:103 Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr (ebsâru) ve huvel lâtîful habîr (habîru).
Görme duyuları O’na yetişemez ‘nüfuz edemez’!* (Allâhû Teâlâ’nın gözle görülemeyip ancak âhirette Zât’ının görülebilmesi); Ve O’dur, görme duyularına yetişen. Ve O’dur, hoş, nazik, tüm inceliklere, ayrıntılara nüfuz ederek bilen, lütufkâr; haberdar, üstün bilgi sahibi!
>6:103, 14:8, 20:108, 39:68, 39:69, 56:61, 56:89, 75:22, 75:23, 75:30, 83:15, 89:22<
6:104 Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li nefsih (nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi hafîz (hafîzin).
Gelmiştir sizlere (Kur’ân-ı Kerîm ile), basiretler ‘idrak vesilesi’, Rabbinizden! Nihayet kim ‘kalp gözüyle’ görürse, ancak kendi benliği içindir. Ve kim de kör kalıp ‘idrak etmek istemezse’, o hâlde ‘sorumluluğu’ aleyhinedir.* ‘Artık inkârda ısrarcının, elçimizden duyacağı’: „ Ve değilim üzerlerinize muhafız! “.*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<
6:105 Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).
Ve işte böyle, ayrıntılarıyla açıklıyoruz âyetleri ‘hakikat bilgisini’! ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ söylesinler ki: „ Sen ders almış ‘bunları bir yerden öğrenmişsin’! “. Ve onu beyan etmemiz için, ‘hakikat bilgisini, anlaya’ bilen bir toplum için!*
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
6:106 İttebi’ mâ uhıye ileyke min rabbik (rabbike), lâ ilâhe illâ huve, ve a’rıd anil muşrikîn (muşrikîne).
‘Yâ Muhammed!’, Uy, Rabbinden sana vahyedilen şeye ‘İlâhî esaslara’! Ki, ilâh olamaz O’nun dışında!* Ve aldırış etme, ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlara!
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
6:107 Ve lev şâallâhu mâ eşrekû, ve mâ cealnâke aleyhim hafîzâ (hafîzan), ve mâ ente aleyhim bi vekîl (vekîlin).
Ve eğer dileseydi Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı’, ortak yakıştıramazlardı!* ‘Yâ Muhammed!’, Ve belirlemedik seni üzerlerine muhafız ve sen değilsin onları ‘savunan’ yetkili!*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<
6:108 Ve lâ tesubbûllezîne yed’ûne min dûnillâhi fe yesubbûllâhe adven bi gayri ilm (ilmin), kezâlike zeyyennâ li kulli ummetin amelehum summe ilâ rabbihim merciuhum fe yunebbiuhum bimâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ve sövmeyin, o kimselerin davet ‘dua’ ettikleri Allâh’tan ziyade ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’!* Yoksa düşmanlıkla, bilgisizce Allâh’a söverler. İşte böyle, süsledik ‘cazip gösterdik’ her ümmet için, gayretlerini. Sonra Rablerinedir rücu’ları. Artık bildirir onlara, gayret ediyor oldukları şeyleri.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
6:109 Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câethum âyetun le yu’minunne bih (bihâ), kul innemel ayâtu indallâhi ve mâ yuş’irukum ennehâ izâ câet lâ yu’minûn (yu’minûne).
Ve yemin ettiler Allâh’a, olanca yeminleriyle ki, mutlaka eğer gelirse onlara bir âyet ‘alâmet’, elbette inanırlar ona. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Âyetler ‘alâmetler’ ancak Allâh’ın katındadır! “. Ve bilincinde varmaz mısınız ‘alâmet’ geldiğinde de inanmayacak olduklarına?!*
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
6:110 Ve nukallibu ef’idetehum ve ebsârehum kemâ lem yu’minû bihî evvele merretin ve nezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).
Ve ‘alâmetleri gösterecek olsak ta’ döndürür, çeviririz gönüllerini ‘idrak kuvvelerini’ ve ‘kalp gözüyle’ görmelerini ki, inanmadıkları gibi ona, evvelki defasında (Âhirette yaşananların gösterilip, tekrar bilinçlerin silinip önceki hâllerine döndürülmesi.). Ve bırakırız onları ki, haddi aşmalarıyla körü körüne bocalarlar.
6:111 Ve lev ennenâ nezzelnâ ileyhimul melâikete ve kellemehumulmevtâ ve haşernâ aleyhim kulle şey’in kubulen mâ kânû li yu’minû illâ en yeşâallâhu ve lâkinne ekserehum yechelûn (yechelûne).
Ve eğer olsaydı ki, indirmemiz onlara melekleri ve konuşsaydı onlarla ölüler ve bir araya getirseydik onlara her şeyi karşılarına, inanacak olamazlardı ‘öncesinden yalanladıklarını’.* Ki, müstesnadır Allâh’ın dilemesi. Ve lâkin onların birçoğu, cahillik ‘düşüncesizlik’ ederler.*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
6:112 Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ (gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn (yefterûne).
Ve işte bunun gibi, kıldık bildiricilerin (peygamber) hepsine ‘düşmanlığına müsaade ederek’ insan ve cin şeytanları düşman.* Onlar, birbirlerini aldatarak ışıltılı sözler telkin ederler. Ve eğer dileseydi Rabbin ‘insanı tercihsiz kılmayı’, ifa edemezlerdi onu.* Artık bırak onları ve uydurdukları şeylerle (edindikleri ilâhlarıyla)!*
>6:123, 17:16, 25:30, 34:34, 43:23<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:113 Ve li tesgâ ileyhi ef’idetullezîne lâ yu’minûne bil âhıreti ve li yerdavhu ve li yakterifû mâ hum mukterifûn (mukterifûne).
Ve kapılsın ona ‘cazip sözlere’, gönülleri o kimselerin ki, inanmazlar âhirete;* ve ondan hoşlansınlar. Ve işledikleri şeylerini ‘günahlarını’ işlesinler.
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
6:114 E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassala (mufassalan), vellezîne âteynâhumul kitâbe ya’lemûne ennehu munezzelun min rabbike bil hakkı fe lâ tekûnenne minel mumterîn (mumterîne).
‘Yâ Muhammed! De ki’: „ Artık Allâh’tan gayrı mı hükmeden, hakkı yerine getiren gaye edincem!? Ve O’dur ki Zât’ı, indirdi sizlere kitabı (Kur’ân-ı Kerîm), detaylı! “.* Ve o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdiklerimiz onlara ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, biliyorlar onun, Rabbinden, hak ile ‘gayeyle’ indirilmiş olduğunu.* O hâlde ‘bazılarına ne yapsan inanmazlar’,* olma kuruntu edenlerden!*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
>10:95, 10:105, 11:109, 28:86, 28:87<
6:115 Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla (adlen), lâ mubeddile li kelimâtih (kelimâtihî), ve huves semîul alîm (alîmu).
Ve tamamlandı, Rabbinin kelimesi ‘vadettiği hükmü’ samimi ve adaletle!* Ve değiştirebilecek yoktur kelâmını ‘hakikat bilgisini’ O’nun! Ve O’dur, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
6:116 Ve in tutı’ eksere men fîl ardı yudıllûke an sebîlillâh (sebîlillâhi), in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn (yahrusûne).
Ve eğer itaat edersen birçoğuna yeryüzündeki kimselerin, şaşırtırlar seni Allâh’ın yolundan ki, ancak zanna uyarlar! Ve olsa olsa ancak ‘gelişigüzel’ serpiştirirler.
6:117 İnne rabbeke huve a’lemu men yadıllu an sebîlih (sebîlihi), ve huve a’lemu bil muhtedîn (muhtedîne).
Şüphesiz ki Rabbin… Ki O’dur, en iyi bilen; yolundan şaşıran kimseyi! Ve O’dur, en iyi bilen; ‘razı olduğu yola’ yönlendirilmişleri de!
6:118 Fe kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi in kuntum bi âyâtihî mu’minîn (mu’minîne).
O hâlde yiyin, üzerine Allâh’ın adı ‘besmele ile’ yâd edilen şeylerden!* Ki, eğer âyetlerine ‘samimi’ inananlarsanız!
>22:28, 22:34, 22:36<
6:119 Ve mâ lekum ellâ te’kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi ve kad fassale lekum mâ harreme aleykum illâ madturirtum ileyh (ileyhi), ve inne kesîren le yudıllûne bi ehvâihim bi gayri ilm (ilmin), inne rabbeke huve a’lemu bil mu’tedîn (mu’tedîne).
Ve ne oluyor da sizlere, yemiyorsunuz üzerine Allâh’ın adı ‘besmele ile’ yâd edilen şeylerden?* Ve detaylandırılmıştı sizlere, üzerlerinize haram ‘caiz olmaz’ kıldığı şeyleri ki, darda kalıp ona mecbur olduğunuz şeyler hariç! Ve muhakkak ki, birçoğu elbette ‘insanları’ şaşırtıyorlar isteyerek, bilgisizce. Şüphesiz ki Rabbin… Ki O’dur, aşırılık edenleri en iyi bilen!
>22:28, 22:34, 22:36<
6:120 Ve zerû zâhirel ismi ve bâtıneh (bâtınehu), innellezîne yeksibûnel isme seyuczevne bimâ kânû yakterifûn (yakterifûne).
Ve bırakın görünen günahı ve gizlisini de! Muhakkak ki günah kazananlar, cezalandırılacaklar işlemiş oldukları ‘günahlar’ sebebiyle.*
>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<
6:121 Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk (fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn (muşrikûne).
Ve yemeyin o şeylerden ki, üzerine Allâh’ın adı ‘besmele ile’ yâd edilmeyen! Ve muhakkak ki o, elbette fesat ‘çıkarmaktır’. Ve muhakkak ki şeytanlar, elbette telkin ederler himaye ettiklerine ki, ‘caiz ve yasaklar hakkında’ cebelleşmeleri için sizlerle.* Ve eğer itaat ederseniz onlara, doğrusu sizler de, elbette ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan ‘farksız olursunuz’!*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<
6:122 E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ve ‘ruhen’ ölü olan kimse ki, artık yaşattık onu ve kıldık onda aydınlık ‘İlâhî esasları görebilmeyi’ insanlar içinden ki, onunla yürür. Emsali onun, ‘hiç’ o kimse gibi midir ki, karanlıklar ‘İlâhî esaslar bilgisizliği’ içindedir, ondan çıkacak ta değildir?!* İşte böyle süslendi ‘cazip gösterildi, hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara, gayret ediyor oldukları şeyler.
>2:257, 6:122, 24:40<
6:123 Ve kezâlike cealnâ fî kulli karyetin ekâbire mucrimîhâ li yemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bi enfusihim ve mâ yeş’urûn (yeş’urûne).
Ve işte bunun gibi, belirledik her memlekette ‘günah’ suçlularını orada düzen kurmaları için ekâbir (önder, yönetici).* Ve ‘bunlar, aslında’ düzen kurmazlar benliklerinden başkasına.* Ve ‘bunun’ farkında ‘bile’ değillerdir.
>6:123, 17:16, 25:30, 34:34, 43:23<
>14:30<
6:124 Ve izâ câethum âyetun kâlû len nu’mine hattâ nu’tâ misle mâ ûtiye rusulullâh (rusulullâhi), allâhu a’lemu haysu yec’alu risâleteh (risâletehu), seyusîbullezîne ecremû sagârun indallâhi ve azâbun şedîdun bimâ kânû yemkurûn (yemkurûne).
Ve geldiği zaman onlara ‘bildirildiğinde, günahkârlara’ bir âyet, dediler ki: „ Asla inanmayız verilene kadar bizlere de, verilen şeyin bir benzeri Allâh’ın elçilerine! “.* Allâh, en iyi bilendir; ki, kimi belirler, bildirisinin ‘tebliğini’! İsabet edecek ‘günah’ suçu işleyen kimselere ki, Allâh’ın katından bir küçümseme ve şiddetli azap, kuruyor oldukları düzenler sebebiyle.
>6:124, 10:76, 20:133, 28:48, 53:36, 53:37, 74:52, 87:18, 87:19<
6:125 Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm (islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).
Artık ‘rızasına uyan’ kime murad ederse Allâh, ‘razı olduğu’ yola yönlendirmeyi onu, açar göğsünü İslâm’a (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyete).* Ve kime murad ederse de ‘hakikati örtmeye şartlandığı için’ şaşırtmayı, eder göğsünü daracık, sanki güçlükle tırmanıyor gibi göğe.* İşte bunun gibi kılar Allâh, murdarlığı, ‘müstahik’ o kimselerin üzerlerine ki, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar.*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
Göğe doğru yükseldikçe göğsün daralması – ÎKRA.vision
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
6:126 Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm (mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn (yezzekkerûne).
Ve bu, Rabbinin ‘razı olduğu’ yol istikâmetidir.* Ki, detaylandırmıştık âyetleri ‘hakikat bilgisini’, hatırda tutacak bir toplum için!*
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
6:127 Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Onlaradır (Allâhû Teâlâ’nın razı olduklarına) esenlik diyarı, Rableri katında! Ve O’dur, himayecisi ‘yararlı işlere’ gayret ediyor oldukları şeylerde!
6:128 Ve yevme yahşuruhum cemîa (cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins (insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm (alîmun).
Ve o gün ‘Allâhû Teâlâ’,* bir araya getirir onları, topluca ‘ve der ki’: „ Ey cin (görünmeyen varlıklar) bireyleri!* ‘İnkârcı’ insanlarla sayınızı daha da çoğalttınız! “.* Ve der ki onlara, insanlardan ‘olan’ himayecileri: „ Rabbimiz… Birilerimiz birilerimizden istifade ettik ve ulaştık vademizin sonuna ki o, bize belirlediğin vadedir! “. ‘Melek’ der ki: „ Kaldığınız yer ateştir; kalıcılarsınız orada ki, müstesnadır Allâh’ın dilediği şey! “.** Şüphesiz ki Rabbin, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir; en iyi bilendir!
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>46:29, 72:1<
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
>6:28, 32:13, 39:71, 40:6, 41:25, 46:18<
6:129 Ve kezâlike nuvellî ba’daz zâlimîne ba’dan bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).
Ve işte böyle döndürürüz ‘dost yaparız’ zalimlerin bazılarını bazılarına, kazanmış oldukları ‘ceza’ sebebiyle.
6:130 Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn (kâfirîne).
‘Melekler’: „ Ey cin (görünmeyen varlıklar) bireyleri ve insan! Gelmedi mi sizlere, sizlerden elçiler?* Ki, kıssa eden ‘bahseden’ sizlere âyetlerimi ‘hakikat bilgisini’ ve ‘kıyâmetle’ uyaran sizleri, kavuşulan bu gününüzle! “. Derler ki: „ ‘Evet’, benliklerimiz aleyhine şahidiz! “.* Aldattı onları dünya hayatı ‘geçici bir menfaat’.* Ve şahitlerdir benlikleri üzerine ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar olduklarına.*
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
>24:24, 36:65<
6:131 Zâlike en lem yekun rabbuke muhlikel kurâ bi zulmin ve ehluhâ gâfilûn (gâfilûne).
İşte bu, Rabbinin ‘haksız yere’ yok edici olmamasındandır, şehirleri zulümle ve ahalisi bihaberlerken.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
6:132 Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbukebi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).
Ve her tür için vardır mertebeler; gayretlerine. Ve değildir Rabbin bihaber, gayret ettikleri şeylerden!
6:133 Ve rabbukel ganiyyu zur rahmeh (rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn (âharîne).
Ve Rabbin, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnidir; bahşetmenin, bağışlamanın, merhametle esirgemenin sahibidir! Eğer dilerse, sizleri giderir ‘yok eder’ ve halef eder ardınızdan dilediğini ki, inşa ettiği gibi sizleri, başka bir toplumun soyundan.**
>6:133, 10:14, 14:19, 35:16, 56:62<
İnsan neslinin değişimleri – ÎKRA.vision
6:134 İnne mâ tûadûne le âtin ve mâ entum bi mu’cizîn (mu’cizîne).
Muhakkak ki, verilen söz (kıyâmet), elbette gelir!* Ve değilsiniz, ‘hükmün yerine getirilmesinde Allâhû Teâlâ’yı’ âciz bırakanlar.
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
6:135 Kul yâ kavmi’melû alâ mâ kânetikum innî âmil (âmilun), fe sevfe ta’lemûne men tekûnu lehu âkıbetud dâr (dâri), innehu lâ yuflihuz zâlimûn (zâlimûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Ey halkım! Olanca şey üzere gayret edin! Mutlaka ben de ‘vazifeme’ gayret ediciyim! O hâlde kesinlikle bileceksiniz, kimin ‘lehine’ olur ‘esenlik’ diyarı âkıbetinin! “.* Muhakkak ki, zalimler, felâha eremezler!
>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<
6:136 Ve cealû lillâhi mimmâ zeree minel harsi vel en’âmi nasîbenfe kâlû hâzâ lillâhi bi za’mihim ve hâzâ li şurekâinâ, fe mâ kâne li şurekâihim fe lâ yasılu ilâllahi ve mâ kâne lillâhi fe huve yasilu ilâ şurekâihim, sâe mâ yahkumûn (yahkumûne).
Ve belirlediler Allâh için, ‘O’nun’ türetip saçtığı şeylerden ki, ekinlerden ve ‘çiftlik’ hayvanlarından bir nasip.* Bunun üzerine dediler ki: „ Bu Allâh için! “. Zanlarınca: „ Ve bu da ortaklarımız için! “. Fakat ortakları (edindikleri ilâhları) için ‘olan hisse’, vasıl olmadı ‘olmaz’ Allâh’a (Allâhû Teâlâ’nın rızasını kazandırmaz). Fakat o, Allâh için ‘olan hisse’, ortaklarına vasıl olur (kendileri yaratılan, yaratmaktan âciz olan ilâhlarına pay ayırmak, onları ortaklarına yakınlaştırır). Ne kötü, hükmettikleri şey!
>5:103, 6:136, 16:56, 16:71, 30:28<
6:137 Ve kezâlike zeyyene li kesîrin minel muşrikîne katle evlâdihim şurekâuhum li yurdûhum ve li yelbisû aleyhim dînehum, ve lev şâellâhu mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn (yefterûne).
Ve bunun gibi süsledi ‘cazip gösterdi, Allâh’a’ ortak yakıştıranlardan birçoğuna (vesvese veren, insan ve cin şeytanlar) evlâtlarını katletmeyi,* ortaklarına ‘kurban etmeyi’.* Ki, onları mahvetmek için ve karıştırmaları için onlara dînlerini ‘dîni algılarını’. Ve eğer dileseydi Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı’, ifa edemezlerdi onu.* Artık bırak onları ve uydurdukları şeylerle (edindikleri ilâhlarıyla)!*
>6:137, 6:151, 17:31, 81:8, 81:9<
>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:138 Ve kâlû hâzihi en’âmun ve harsun hicrun lâ yat’amuhâ illâ men neşâu bi za’mihim ve en’âmun hurrimet zuhûruhâ ve en’âmun lâ yezkurûnesmallâhi aleyhaftirâen aleyh (aleyhi) se yeczîhim bimâ kânû yefterûn (yefterûne).
Ve dediler ki: „ Buradaki ‘çiftlik’ hayvanları ve ekinler haramdır ‘caiz olmaz’, onları yemeyin ki, dilediğimiz ‘rızamıza uyan’ kimseler hariç! “. Zanlarınca: „ Ve ‘çiftlik’ hayvanlarının sırtlarına ‘yüklemek’ haram kılındı! “. Ve ‘bazı çiftlik’ hayvanlarını da üzerine Allâh’ın ‘besmele ile’ yâd etmezler adını, ki, Zât’ının ‘emridir’ uydurmasıyla!* ‘Allâhû Teâlâ’, onları cezalandıracak, uydurmuş oldukları sebebiyle.
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
6:139 Ve kâlû mâ fî butûni hazihil en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fe hum fîhi şurekâu, se yeczîhim vasfehum, innehu hakîmun alîm (alîmun).
Ve dediler ki: „ Buradaki ‘çiftlik’ hayvanlarının karınlarının içindeki şey ‘yavrular, canlı doğarsa’ oğlanlarımıza hastır ve eşlerimize haramdır ‘caiz olmaz’. Ve eğer ölü olursa, o hâlde onlar ‘erkek ve kadınlar’ onda ‘onu yemekte’ ortaktırlar. “. ‘Allâhû Teâlâ’, onları cezalandıracak, ‘bu’ vasıflandırmaları sebebiyle.* Şüphesiz ki O, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir; en iyi bilendir!
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
6:140 Ve kad hasirellezîne katelû evlâdehum sefehan bi gayri ilmin ve harremû mâ rezekahumullâhuftirâen alâllâh (alâllâhi), kad dallû ve mâ kânû muhtedîn (muhtedîne).
Hüsrana uğradılar o kimseler ki, katlettiler evlâtlarını akılsızca, bilgisizce. Ve haram ‘caiz olmaz’ kıldılar Allâh’ın onları rızıklandırdığı şeyleri ki, uydurarak Allâh ‘adına’!* ‘Onlar’, sapmış olanlardı; ve olmadılar ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmişler.
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
6:141 Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin ven nahle vez zer’a muhtelifen ukuluhu vez zeytûne ver rummâne muteşâbihen ve gayre muteşâbih (muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn (musrifîne).
Ve O’dur ki Zât’ı, inşa etti ‘yerde yetişen’ gövdeli ve ‘ağaçta yetişen’ gövdesiz ‘mahsulün’ bahçelerini ve hurmaları ve yenilen o türlü türlü ‘meyve-sebze’ ekinlerini ve zeytinleri ve narları ki, birbirine benzeyen ve benzemeyenlerdir! ‘İsterseniz’ yiyin, mahsulünü, mahsul verdiğinde! Ve verin ‘bağış payı’ hakkını, hasat günü!* Ve israf etmeyin!* Muhakkak ki O, sevmez israf ‘aşırılık’ edenleri!
>2:219, 17:26, 17:27, 17:28, 17:29, 25:67, 30:38, 51:19, 70:24, 70:25<
>6:141, 7:31<
6:142 Ve minel en’âmi hamûleten ve ferşâ (ferşan), kulû mimmâ rezekakumullâhu ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân (şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn (mubînun).
‘Çiftlik’ hayvanlarından yükleneni ve ‘kesim için’ yere yatırılanı da ‘yaratan Allâhû Teâlâ’dır’ ki yiyin, Allâh’ın rızıklandırdığı şeylerden sizleri! Ve ‘yasaklanmayanı yemeyerek’ uymayın adımlarına şeytanın! Mutlaka o ‘şeytan’, sizlere apaçık düşmandır!*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
6:143 Semâniyete ezvâc (ezvâcin), minad da’nisneyni ve minel ma’zisneyn (ma’zisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn (unseyeyni), nebbiûnî bi ilmin in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).
Sekiz ‘zıt cinsten’ çift ki, koyundan iki ve keçiden iki. ‘Yâ Muhammed! İftira edenlere’ de ki: „ ‘Allâhû Teâlâ, bunların’ erkeklerini mi haram ‘caiz olmaz’ kıldı, yoksa dişilerini mi!? Ya da, dişilerin rahimlerinin kapsadıkları ‘yavruları’ mı? Bildirin bana ilim ‘tanıklığı ile’, eğer samimilerseniz! “.
6:144 Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn (bakarisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn (unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm (ilmin), innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn (zâlimîne).
Ve deveden iki ve inekten iki. ‘Yâ Muhammed! İftira edenlere’ de ki: „ ‘Allâhû Teâlâ, bunların’ erkeklerini mi haram ‘caiz olmaz’ kıldı yoksa dişilerini mi!? Ya da, dişilerin rahimlerinin kapsadıkları ‘yavruları’ mı? Yoksa oldunuz mu şahitler ki, bunları sizlere vasiyet ettiği zaman Allâh? “. O hâlde kimdir daha zalim o kimseden ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı?!* Ki, şaşırtmak için insanları, bilgisizce. Muhakkak ki Allâh, ‘hakikati örtmeye şartlandıkları için, razı olduğu yola’ yönlendirmez zalimler toplumunu!*
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
6:145 Kul lâ ecidu fî mâ ûhiye ileyye muharremen alâ tâimin yat’amuhu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfûhan ev lâhme hinzîrin fe innehu ricsun ev fıskan uhille li gayrillâhi bih (bihî), fe menidturra gayre bâgın ve lâ âdin fe inne rabbeke gafûrun rahîm (rahîmun).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Bulamıyorum bana vahyolunan şeyler ‘İlâhî esaslar’ içinde yenilen yiyecekler üzerinde haram ‘caiz olmaz’ olan ki, olması dışında: Leş veya akıtılmış kan veya domuz eti; çünkü muhakkak ki o, murdardır! Veya fesat ‘çıkararak’ helâl ‘caiz hayvanı’ onu, Allâh’tan gayrısı için ‘adlandırmayı’! Ancak kim darda kalırsa, haddi aşmaksızın ve sınırsız olmaksızın ‘yer’! “. O hâlde şüphesiz ki Rabbin, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
6:146 Ve alellezîne hâdû harremnâ kulle zî zufur (zufurin), ve minel bakari vel ganemi harremnâ aleyhim şuhûmehumâ illâ mâ hamelet zuhûruhumâ evil havâyâ ev mahteleta bi azm (azmin), zâlike cezeynâhum bi bagyihim ve innâ le sâdikûn (sâdikûne).
Ve Yahudi kimseler üzerlerine haram ‘caiz olmaz’ kıldık, tırnaklı ‘hayvanların’ hepsini! Ve ineklerden ve koyunlardan da haram ‘caiz olmaz’ kıldık onlara, onların iç yağlarını ki, sırtlarında yüklendikleri şey ‘yağlar’ veya bağırsaklarındaki veya kemiğe karışmışlar hariç! İşte böyle cezalandırdık onları, taşkınlık etmeleri sebebiyle.* Ve muhakkak ki Biz, elbette samimileriz!
>3:93, 4:160, 6:146<
6:147 Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin vâsi’ah (vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil mucrimîn (mucrimîne).
‘Yâ Muhammed!’, Artık eğer yalanlarlarsa seni, o hâlde de ki: „ Rabbiniz, bahşetmenin, bağışlamanın, merhametle esirgemenin sahibidir! “. Ve geri döndürülemez O’nun baskısı, ‘günah’ suçluları toplumundan.
6:148 Seyekûlullezîne eşrekû lev şâallâhu mâ eşreknâ ve lâ âbâunâ ve lâ harremnâ min şey’ (şey’in), kezâlike kezzebellezîne min kablihim hattâ zâkû be’senâ, kul hel indekum min ilmin fe tuhricûhu lenâ, in tettebiûne illez zanne ve in entumillâ tahrusûn (tahrusûne).
Diyecekler ki ‘Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıran kimseler: „ Eğer dileseydi Allâh, ortak yakıştırmazdık ve ne de atalarımız;* ve ‘hiçbir’ şeyi haram ‘caiz olmaz’ kılmazdık! “.* İşte bunun gibi yalanladılar ‘peygamberlerini’, onlardan önceki kimseler de, baskımızı tadıncaya kadar. ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Var mı yanınızda bilgiden bir şey? O hâlde çıkarın onu bizlere! Peşine düştüğünüz ise, illâki zan! Ve olsa olsa ancak ‘gelişigüzel’ serpiştiriyorsunuz! “.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
6:149 Kul fe lillâhil huccetul bâligah (bâligatu), fe lev şâe le hedâkum ecmaîn (ecmaîne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Öyleyse Allâh’ındır ulaşmış kanıt (İlâhî esaslar)!* O hâlde eğer dileseydi ‘Allâhû Teâlâ, ‘insanı tercihsiz kılmayı, ilhamla, idrak ettirerek’, elbette yönlendirirdi sizleri topluca! “.*
>4:174, 13:31<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
6:150 Kul helumme şuhedâekumullezîne yeşhedûne ennallâhe harreme hâzâ, fe in şehidû fe lâ teşhed meahum, ve lâ tettebi’ ehvâellezîne kezzebû bi âyâtinâ vellezîne lâ yu’minûne bil âhireti ve hum bi rabbihim ya’dilûn (ya’dilûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Buyur edin şahitlerinizi ki, şahitlik eden, Allâh’ın olduğunu bunu haram ‘caiz olmaz’ kılanın! “.* Hâlâ eğer şahitlik ederlerse, öyleyse onlarla beraber şahitlik etme! Ve uyma isteklerine, o kimselerin ki, yalanladılar âyetlerimizi!* Ve o kimseler ki, inanmazlar âhirete;* ve onlar, Rablerine ‘Zât’ının yarattıklarını’ müsavi tutarlar.*
>42:21<
>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
6:151 Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â (şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ (ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak (imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan (batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk (hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Gelin, kıraat edeyim haram ‘caiz olmaz’ kıldığı şeyleri, Rabbinizin sizlere: „ O’na, ortak yakıştırmayın bir şeyi! Ve ebeveyne iyilikle ‘davranın’!* Ve öldürmeyin evlâtlarınızı yokluktan!* Ki, yalnızca Biz rızıklandırırız sizleri ve onları da! Ve yakınlaşmayın müstehcenliğe (kolay kazanca, kötü arzuların esiri olmaya ve günaha) ki, ondan görünene ve gizlisine de!* Ve öldürmeyin ‘hiçbir’ canı ‘sebepsiz yere’ ki onu, Allâh haram ‘caiz olmaz’ kıldığı; ki, müstesnadır haklı olmak!* İşte bunlar, ‘Allâhû Teâlâ’nın’ onunla vasiyet ettikleridir sizlere! Ki, belki akıl yürütürsünüz!
>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60, 71:28<
>6:137, 6:151, 17:31, 81:8, 81:9<
>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<
>6:151, 17:31, 17:33, 25:68<
6:152 Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).
Ve yakınlaşmayın yetimin malına, onunla ki o, iyi ‘niyetle’ olmaksızın ki, gücüne ulaşıncaya kadar! Ve vefa edin ölçeğe ve ölçüye hakkaniyetle! Yükümlü tutmayız ‘hiçbir’ canı yetisinin dışında! Ve söylediğiniz zaman artık adil olun ve eğer olsa da akraba! Ve Allâh’ın ‘adına verdiğiniz’ taahhüde, vefa edin! İşte bunlar, ‘Allâhû Teâlâ’nın’ onunla vasiyet ettikleridir sizlere ki, belki hatırda tutarsınız!
6:153 Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh (fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih (sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).
Ve muhakkak ki bu, ‘idrak etmişlik’ üzerine yol istikâmetimdir!* O hâlde uyun ona, ve uymayın ‘başka’ yollara! Oysa ki, fırkalara ayırır ‘çelişkiler’ sizleri, O’nun yolundan“. İşte bunlar, ‘Allâhû Teâlâ’nın’ onunla vasiyet ettikleridir sizlere! “. Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
>6:153, 12:108, 15:41, 16:9, 92:12<
6:154 Summe âteynâ mûsel kitâbe tamâmen alellezî ahsene ve tafsîlen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten leallehum bi likâi rabbihim yu’minûn (yu’minûne).
Sonra verdik Mûsâ’ya kitap (Tevrât), tamamlayıcı olarak ki o, iyiler üzerine; ve detaylı her şeyi ve yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenmedir. Ki, belki Rablerine kavuşmaya inananlardır!
6:155 Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûn (turhamûne).
Ve bu kitap (Kur’ân-ı Kerîm), indirdik onu ki, mübarektir!* O hâlde uyun ona, ve korunun ‘günahlardan’! Ki, belki bahşedilip, bağışlanıp, merhametle esirgenirsiniz!
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
6:156 En tekûlû innemâ unzilel kitâbu alâ tâifeteyni min kablinâ ve in kunnâ an dirâsetihim le gâfilîn (gâfilîne).
Ki, demeyesiniz: „ Kitap ‘hakikat bilgisi’, sadece bizlerden önceki iki tayfaya ‘Yahudi ve Hristiyanlara’ indirildi. Ve bizler ise, onların derslerinden ‘öğretilerinden’ elbette bihaberdik! “.*
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
6:157 Ev tekûlû lev ennâ unzile aleynel kitâbu le kunnâ ehdâ minhum, fe kad câekum beyyinetun min rabbikum ve huden ve rahmeh (rahmetun), fe men azlemu mimmen kezzebe bi âyâtillâhi ve sadefe anhâ, se neczîllezîne yasdifûne an âyâtinâ sûel azâbi bimâ kânû yasdifûn (yasdifûne).
Veya demeyesiniz: „ Eğer bizlere de kitap indirilseydi, elbette onlardan daha doğru yönlenmiş olurduk. “. İşte gelmiştir sizlere ayan beyan ‘deliller’ Rabbinizden ve yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenme!* O hâlde kimdir daha zalim o kimseden ki, yalanladı Allâh’ın âyetlerini ve yüz çevirdi ondan? Cezalandıracağız, âyetlerimizden dönüp giden kimseleri, azabın en kötüsüyle ki, dönüp gidiyor olmaları sebebiyle.
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
6:158 Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbik (rabbike), yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ (hayran), kul intezırû innâ muntezırûn (muntezırûne).
‘Hakikati örtmeye şartlanmışlar, neyi’ gözlerler ki? İllâki gelmesini mi onlara, melekler;* veya gelir Rabbinin ‘azabı’ veya gelir Rabbinden bazı âyetler ‘alâmetler’? (Mesele kapanır, peygambere ihtiyaç kalmaz, işleri Allâhû Teâlâ’ya kalır).* O gün gelir ki,* bazı âyetler ‘alâmetler’ Rabbinden, bir fayda sağlamaz benliğine inancı ki, öncesinden inanmış veya inancıyla ‘eyleme dönüşmeyip’ bir hayır kazanmamışsa. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ İntizar edin ‘bekleyin’, doğrusu bizler de intizar edenleriz ‘bekleyenleriz’! “.
>4:97, 6:60, 6:61, 6:93, 7:37, 8:50, 16:28, 16:32, 47:27<
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
6:159 İnnellezîne ferrekû dînehum ve kânû şiyean leste minhum fî şey’ (şey’in), innemâ emruhum ilâllâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn (yef’alûne).
Muhakkak o kimseler ki, fırkalara ayırdılar dînlerini ‘dîni algılarını’ ve ‘ayrı ayrı’ taraflar oldular.* Sen, bir şeyde ‘bu hususta’ onlardan değilsin. Fakat işleri Allâh’a ‘kalmıştır’.* Sonra bildirir onlara, ifa etmiş oldukları şeyleri!*
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 35:31, 46:12, 98:94, 98:5<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
6:160 Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).
Kim, ‘Allâhû Teâlâ’nın huzuruna’ iyilikle gelirse, o hâlde onadır, ‘sevabının’ on misli. Ve kim kötülükle gelirse, artık cezalandırılmaz onun ‘günahının bir’ mislinden başka. Ve onlar zulmedilmezler.*
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
6:161 Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn (muşrikîne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Muhakkak ki Rabbim, yönlendirdi beni, ‘razı olduğu’ yol istikâmetine!* Dînen ki, ‘kıyâmete kadar’ ayakta kalan, İbrâhîm’in milletine, Hanif (yegâne İlâh’a inanan) ‘olarak’! “.* Ve olmadı ‘İbrâhîm aleyhisselâm, Allâhû Teâlâ’ya’ ortak yakıştıranlardan.*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<
>6:79, 6:121, 6:137, 9:6, 30:31, 60:4<
6:162 Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Muhakkak ki ibadetlerim ‘namazlarım, bağışlarım’ ve hizmetlerim, yaşamım ve ölümüm, Allâh’adır! Ki, Rabbidir var olan her şeyin!*
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4< “.
6:163 Lâ şerîke leh (lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelul muslimîn (muslimîne).
Yoktur ortağı Zât’ının! Ve işte bununla emredildim. Ve ben, öncüsüyüm Müslümanların (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)! “.
6:164 Kul e gayrallâhi ebgî rabben ve huve rabbu kulli şey’ (şey’in), ve lâ teksibu kullu nefsin illâ aleyh (aleyhâ), ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn (tahtelifûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh’tan gayrı mı Rab gaye edineyim sizlere!? Ve O’dur, her şeyin Rabbi! “. Ve kazanmaz her bir benlik, aleyhine ‘olan vebalden’ başkasını. Ve taşımaz ‘bir günah’ taşıyan, diğer bir taşıyanın ‘günahını’.* Sonra Rabbinizedir rücu’nuz! Artık bildirir sizlere, ihtilâf ediyor olduğunuz şeyleri!*
>6:164, 17:15, 29:12, 31:33, 35:18, 39:7, 53:38<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
6:165 Ve huvellezî cealekum halâifelardı ve refea ba’dakum fevka ba’dın derecâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîul ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm (rahîmun).
Ve O’dur ki Zât’ı, kıldı sizleri halefler (medeniyette yerine geçen) yeryüzünde! Ve yükseltti bazılarınızın mertebelerini bazılarının üstüne, denemek için sizleri ki, verdiği şeylerle sizlere!* Şüphesiz ki Rabbinin, ezası tezdir. Ve şüphesiz ki O, elbette fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<
>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<