31. LOKMÂN:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

31:1    Elif lâm mîm.

 

Elif, Lâm, Mîm…*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision

 

31:2    Tilke âyâtul kitâbil hakîm (hakîmi).

 

Bunlar âyetleridir, kitabın (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası);* ki, ‘âdil’ hükmedendir!

 

31:3    Huden ve rahmeten lil muhsinîn (muhsinîne).

 

Yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenmedir;* iffetli, iyilere.

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

31:4    Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhıreti hum yûkinûn (yûkinûne).

 

O kimselerdir, uygulayanlar takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)* ve verenler zekâtı! Ve onlar âhirete kat’i inanırlar!

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

31:5    Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn (muflihûne).

 

İşte onlar, yönlendirilmişlik üzerindedirler Rablerinden.* Ve işte onlar… Onlar, felâha erenlerdir!

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

31:6    Ve minen nâsi men yeşterî lehvel hadîsi li yudılle an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehızehâ huzuvâ (huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn (muhînun).

 

Ve insanlardan kimileri satın alırlar ‘sapkınlığa karşı’ eğlenceli sözleri ki, şaşırtmak için ‘insanları’, Allâh’ın yolundan,* bilgisizce. Ve alay konusu edinerek onu.* İşte onlar ki… Onlaradır alçaltıcı azap!*

 

>7:38, 14:30, 22:9, 25:42, 31:6, 33:68<

 

>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98,  36:63, 39:8, 40:6<

 

31:7    Ve izâ tutlâ aleyhi âyâtunâ vellâ mustekbiren ke en lem yesma’hâ ke enne fî uzuneyhi vakrâ (vakran), fe beşşirhu bi azâbin elîm (elîmin).

 

Ve kıraat edildiği zaman onlara âyetlerimiz, dönüp ‘kaçtı’ kibirlenerek ki, duymuyormuş onu da, iki kulağında da işitme özrü varmış gibidir. ‘Yâ Muhammed!’ Bu yüzden müjdele onu, elem azap ile!*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98,  36:63, 39:8, 40:6<

 

31:8    İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum cennâtun na’îm (na’îmi).

 

Muhakkak o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir… Onlaradır, Naîm has bahçeler ‘cennetler’.

 

>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<

 

31:9    Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ (hakkan), ve huvel azîzul hakîm (hakîmu).

 

Sonsuza ‘dek’ kalıcılardır orada. Allâh’ın vaadi, gerçektir! Ve O’dur, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden!

 

31:10  Halakas semâvâti bi gayri amedin terevnehâ ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve besse fîhâ min kulli dâbbeh (dâbbetin), ve enzelnâ mines semâi mâen fe enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm (kerîmin).

 

‘Allâh’, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı gökleri ki, onu, görebildiğiniz direkler olmaksızın. Ve bıraktı yeryüzünde sağlam ağırlıklar ki, sizlere, ‘Yerkürenizin’ durulma dengelenme ‘sebebidir’!* Ve ‘türetip’ yaydı orada, her türden mahlûkatlar. Ve indirdik gökten su; ki böylelikle nice ‘bitkiler’ yetiştirdik orada, her tür kıymetli ‘zıt cins’ çiftten.

 

Demirin indirildiği ve yerkürenin merkezinin demir ve nikel gibi madenlerden oluştuğu: – https://ikra.vision

 

31:11  Hâzâ halkullâhi fe erûnî mâzâ halakallezîne min dûnih (dûnihî), beliz zâlimûne fî dalâlin mubîn (mubînin).

 

Budur Allâh’ın ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratışı! Haydi gösterin Bana, nedir yarattıkları o ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade! Ki ‘gösteremeyenler’, o zaman zalimlerdir, apaçık şaşkınlık içindeler.

 

31:12  Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete enişkur lillâh (lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih (nefsihî), ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd (hamîdun).

 

Ve andolsun ki, verdik, Lokmân’a idrak ‘yetisi’ ki, şükretsin Allâh’a. Ve kim şükrederse ‘Allâh’a’, artık sadece şükreder kendi nefsi için. Ve kim nankörlük ederse ‘lütuflarına’, o hâlde, şüphesiz ki Allâh, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnidir; minnete, şükre lâyıktır!

 

31:13  Ve iz kâle lukmânu libnihî ve huve yaızuhu yâ buneyye lâ tuşrik billâh (billâhi), inneş şirke le zulmun azîm (azîmun).

 

Ve demişti ki Lokmân, oğluna; ve o, nasihat ederek ona, ki: „ Yâ oğlum! Allâh’a ortak yakıştırma! Muhakkak ki ‘O’na’ ortak yakıştırmak, mutlaka ‘haksız yere’ büyük zulümdür! “.

 

31:14  Ve vassaynel insâne bi vâlideyh (vâlideyhi), hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyk (vâlideyke), ileyyel masîr (masîru).

 

Ve vasiyet ettik insana ki, ebeveynine ‘iyilikle, güzellikle davranmayı’!* Ki, yüklendi (hamile kaldı) ona annesi, zafiyet üstüne zafiyetle. Onun sütten kesilmesi iki, verimli ‘bir süre’* içindedir ki, ‘artık’ şükretsin Bana ve ebeveynine. Ve varış, Bana’dır!

 

>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60, 71:28<

 

>9:37, 12:49, 29:14, 31:14< (Âmin kelimesinin kullanıldığı âyetler.)

 

31:15  Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhıbhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy (ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).

 

Ve eğer mücâdele ederlerse seninle, ortak yakıştırman üzerine ki, hakkında bilgin olmayan bir şeyde; artık itaat etme ikisine de! Ve sahip çık ikisine de; dünyada iyi geçin! Ve uy yoluna, günahı terk edip, Zât’ıma hedeflenen kimsenin! Sonra Bana’dır rücu’nuz! Artık bildiririm sizlere, gayret ediyor olduğunuz şeyleri!*

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

31:16  Yâ buneyye innehâ in teku miskâle habbetin min hardalin fe tekun fî sahretin ev fîs semâvâti ev fîl ardı ye’ti bihâllâh (bihâllâhu), innellâhe latîfun habîr (habîrun).

 

„ Yâ oğlum! Muhakkak ki o ‘yaptığın’, eğer olsa da hardal dânesi ağırlığınca, öyle ki, bir kayanın içinde de olsa göklerde veya yerde; getirir onu Allâh! “. Şüphesiz ki Allâh, hoş, nazik, tüm inceliklere, ayrıntılara nüfuz ederek bilen, lütufkârdır; haberdar, üstün bilgi sahibidir!

 

31:17  Yâ buneyye ekımıs salâte ve’mur bil ma’rûfi venhe anil munkeri vasbir alâ mâ esâbek (esâbeke), inne zâlike min azmil umûr (umûri).

 

„ Yâ oğlum! Uygula takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)!** Ve tembihle meşru olanla ve men et fenalıktan! Ve sabret, sana isabet eden ‘musibete’ karşı! “. Muhakkak ki işte bu, azmedilmeye değer işlerdir.

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

Âdem’dan beri Allâh’ın inananlara emri: – https://ikra.vision

 

31:18  Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardı merahâ (merahan) innellâhe lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr (fehûrin).

 

„ Ve büzme yanağını insanlara (hor görme)! Ve yürüme yeryüzünde kasılarak! “. Muhakkak ki Allâh, sevmez böbürlü, ‘kendisiyle’ iftihar edenlerin tümünü!

 

31:19  Vaksid fî meşyike vagdud min savtik (savtike), inne enkerel asvâti le savtul hamîr (hamîri).

 

„ Ve yürüyüşünde mülayim ol! Ve alçalt sesini! Doğrusu en bet sesler, mutlaka merkeplerin sesidir! “.

 

31:20  E lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh (bâtıneten), ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).

 

Görmez misiniz Allâh’ın ‘eseri’ olduğunu ki, riayet ettirdi (kullanılabilir kıldı) sizlere göklerdeki şeyleri ve yerdeki şeyleri!* Ve mükemmelleştirip yaydı sizlere, görünen ve gizli olan lütuflarını! Ve insanlardan kimileri cebelleşirler, Allâh hakkında, bilgisizce. Ve bir yönlendirilme ‘vesilesi’ olmaksızın ve aydınlatıcı bir kitaba ‘hakikat bilgisine’ dayanmaksızın.*

 

Evrendeki bilinen tüm madenlerin kaynağı Süpernovalar: – https://ikra.vision

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

31:21  Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr (saîri).

 

 

Ve denildiği zaman onlara ‘inkâr edenlere’: „ Uyun, Allâh’ın indirdiği şeye ‘âyetlerindeki hükümlerine’! “; derler ki: „ Yok bizler, uyarız atalarımızı üzerinde bulduğumuz ‘onlardan gördüğümüz’ şeye! “.* Ve eğer şeytan (âsiler) çağırıyor onları olsa da mı; ‘cehennemde’ karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateş azabına?!*

 

>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98,  36:63, 39:8, 40:6<

 

31:22  Ve men yuslim vechehu ilâllâhi ve huve muhsinun fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, ve ilâllâhi âkibetul umûr (umûri).

 

Ve kim, teslim ederse yüzünü Allâh’a (teslimiyeti benimsediyse); ve o, iffetli, iyilerdense; o hâlde, kopmaz sağlam bir kulpa tutunmuş olur.* Ve Allâh’a ‘kalmıştır’ âkıbeti işlerin.*

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 11:106, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 24:24, 28:66, 30:14<

 

31:23  Ve men kefere fe lâ yahzunke kufruh (kufruhu), ileynâ merciuhum fe nunebbiuhum bi mâ amil (amilû), innallâhe alîmun bi zâtis sudûr (sudûri).

 

‘Yâ Muhammed!’ Ve kim, ‘hakikat bilgisini’ inkâr ederse, o hâlde hüzünlendirmesin seni, inkârı! Bizedir rücu’ları! Artık bildiririm onlara, gayret ettikleri şeyleri!* Muhakkak ki Allâh, en iyi bilendir; göğüslerin sahip olduğunu (gönüllerde barındırılan niyetleri)!*

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

31:24  Numettiuhum kalîlen summe nadtarruhum ilâ azâbin galîz (galîzin).

 

Menfaatlendiririz onları biraz ‘dünya yaşamı boyunca’,* sonra dayatırız onlara, katı azabı! “.*

 

>3:185, 10:23, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 28:61, 57:20<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98,  36:63, 39:8, 40:6<

 

31:25  Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnellâh (yekûlunnellâhu), kulil hamdulillâh (hamdulillâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

Ve elbet eğer sorsan onlara ki: „ Kim ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı, gökleri ve yeri?! “.* Elbette derler ki: „ Allâh!.. “.* De ki: „ ‘Esas’ minnet, şükür, ‘sırf’ Allâh’adır! “. Yok onların birçoğu, bilmezler.

 

>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<

 

>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<

 

31:26  Lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard (ardı), innallâhe huvel ganiyyul hamîd (hamîdu).

 

Allâh’ındır, göklerdeki şeyler ve yeryüzündeki! Şüphesiz ki Allâh, O’dur ki, hiçbir şeye muhtaç olmayandır, müstağnidir; minnete, şükre lâyıktır!

 

31:27  Ve lev enne mâ fîl ardı min şeceretin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâh (kelimâtullâhi), innellâhe azîzun hakîm (hakîmun).

 

Ve eğer olsaydı, yeryüzünde ne kadar ağaçlardan ‘varsa’ kalemler ve derya ‘mürekkep’ ki, eklense ona, onun ardından yedi denizler ‘daha’; bitmezdi Allâh’ın kelâmı ‘vukuf hazinesi’.* Şüphesiz ki Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>18:109, 31:27<

 

31:28  Mâ halkukum ve lâ ba’sukum illâ ke nefsin vâhıdeh (vâhıdetin), innallâhe semîun basîr (basîrun).

 

‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratılışınız ve diriltilmeniz ancak bir hemcins (yaratılışı ve diriltilişi) gibidir! Şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!

 

31:29  E lem tere ennallâhe yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli, ve sehhareş şemse vel kamere kullun yecrî ilâ ecelin musemmen ve ennallâhe bi mâ ta’melûne habîr (habîrun).

 

Görmez misin Allâh’ın ‘eseri’ olduğunu ki, sokuyor geceyi gündüze ve sokuyor gündüzü geceye!** Ve riayet ettirdi (hesaplanıp ölçülebilir, kullanılabilir kıldı) güneşi ve ay’ı.* Ki, hepsi cereyan eder* adlandırılmış bir vadeyle.* Ve ‘bilin’ Allâh’ın, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olduğunu!

 

>7:54, 10:67, 24:44, 25:47, 25:62, 28:71, 28:72, 28:73<

 

(Gece ve gündüzü, yani dinlenebilmenin veya uğraşılarda görebilmenin kıymetini, ancak onları tanımamış olsaydık iyi anlardık.)

 

>6:96, 55:5<

 

„Tecrî“ Yüzerek veya akarak hareket etme benzerliği: – https://ikra.vision

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 14:48, 30:8, 78:17<

 

31:30  Zâlike bi ennellâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihil bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr (kebîru).

 

 

İşte bu Allâh, olduğundandır! O’dur, hakikat! Ve muhakkak ki, (kutsallaştırılan zât, put) ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade davet ‘dua’ ettikleri şeyler, asılsızdır.* Ve Allâh’ın… Ki O’nun, üstün, kudretli, ulvi; sınırsız büyük olduğundandır!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

31:31  E lem tere ennel fulke tecrî fîl bahri bi ni’metillâhi li yuriyekum min âyâtih (âyâtihî) inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr (şekûrin).

 

 

Görmez misin Allâh’ın ‘eseri’ olduğunu ki, (kullanılabilir kıldı) gemileri ki, cereyan eder deryada Allâh’ın lütfuyla. Ki, göstermek için sizlere, O’nun âyetlerinden ‘alâmetlerinden’. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, şükredip sabreden her biri için!*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

31:32  Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîn (dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri fe minhum muktesıd (muktesidun), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr (kefûrin).

 

Ve bürüyüp örttüğü zaman onları dalgalar ki, gölgeler gibi, Allâh’a davet ‘dua’ ettiler samimi, dîni ‘algılarını has kılarak’ Zât’ına.* Ne var ki, kurtarınca onları, karaya ‘çıkarıp’ Artık onlardan, ‘bazıları’ ılımlıdır ve mücâdele etmezler âyetlerimize ki, tüm gaddar, inkârcılar dışında ‘kimse’.*

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

31:33  Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â (şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr (garûru).

 

Ey insanlar… Korunun ‘karşı gelmekten’ Rabbinize! Ve ürperin, o günden ‘âhirette’ ki, ceza–ödül görmez ebeveyn, evlâdından ‘yüzünden’. Ve evlâtta, o ebeveynden ceza–ödülden bir şey ‘veremez’!* Muhakkak ki, Allâh’ın vaadi hakikidir! Öyleyse dünya hayatı sizleri aldatmasın! Ve aldatıcılar da sizleri Allâh ile (istismar ederek) aldatmasın!

 

>6:164, 17:15, 29:12, 31:33, 35:18, 39:7, 53:38<

 

31:34  İnnallâhe indehu ilmus sâah (sâati), ve yunezzilul gays (gayse), ve ya’lemu mâ fîl erhâm (erhâmi), ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gadâ (gaden), ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût (temûtu), innallâhe alîmun habîr (habîrun).

 

Muhakkak ki, Allâh’ın katındadır, saatin (kıyâmet’in) bilgisi.* Ve indirir yağmuru. Ve bilir, ne varsa rahimlerde.* Ve anlayamaz bir nefs, ne kazanır yarın. Ve anlayamaz bir nefs, hangi yerde ölür. Şüphesiz ki Allâh, en iyi bilendir; haberdar, üstün bilgi sahibidir!

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<