13. RA’D:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

13:1    Elif lâm mim râ tilke âyâtul kitâb (kitâbi), vellezî unzile ileyke min rabbikel hakku ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu’minûn (yu’minûne).

 

Elif, Lâm, Mîm, Râ…* Bunlar âyetleridir, kitabın (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!* ‘Yâ Muhammed!’, Ve Rabbinden sana indirilen ‘Kur’ân-ı Kerîm’, gerçektir! Ve lâkin insanların birçoğu inanmazlar!*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa – ÎKRA.vision

 

>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<

 

>6:7, 10:33, 13:1, 26:198, 26:199, 41:44<

 

13:2    Allâhullezî refeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alel arşı ve sehhareş şemse vel kamer (kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ (musemmen), yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn (tûkınûne).

 

Allâh ki, Zât’ı yükseltti gökleri, onu, görebildiğiniz direkler olmaksızın. Sonra teşrif etti Arş’a (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğine). Ve riayet ettirdi (hesaplanıp ölçülebilir, kullanılabilir kıldı) güneşi ve ay’ı.* Ki, hepsi akar adlandırılmış ‘bir’ vadeyle.* Emriyle ‘oluşan her şeyi’ düzenleyip, idare eder, yönetir! Detaylandırır âyetleri ‘alâmetleri’;* ki, belki Rabbinize kavuşmaya kat’i inanırsınız!

 

>6:96, 55:5<

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

13:3    Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ (enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr (nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).

 

Ve O’dur ki Zât’ı, uzattı ‘yaydı’ yeryüzünü! Ve var etti içinde sağlam ağırlıklar* ve nehirler.* Ve her türden mahsuller kıldı orada, ‘zıt cinsten’ çifter çifter. Bürünüp örtülür gece, gündüzle. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, inceden inceye düşünen bir toplum için!*

 

Demirin indirildiği ve yerkürenin merkezinin demir ve nikel gibi madenlerden oluştuğu – ÎKRA.vision

 

Dünyanın merkezindeki ağırlıklarının, volkanik depremlere yol açtığı ve bu nedenle yollar ve akarsu yataklarının oluşumu – ÎKRA.vision

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

13:4    Ve fîl ardı kıtaun mutecâvirâtun ve cennâtun min a’nâbin ve zer’un ve nahîlun sınvânun ve gayru sınvânin yuskâ bi mâin vâhid (vâhidin), ve nufaddılu ba’dehâ alâ ba’dın fîl ukul (ukuli), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).

 

Ve yeryüzünde birbirine komşu ‘ancak farklı’ kıtalar. Ve bahçeler, üzümlerden ve ‘meyve-sebze’ ekinleri ve hurma ağaçları ki, budaklı ve budaksız. ‘Onca türe rağmen’ sulanır bir su ile. Ve latif kılarız onların bazılarını bazılarının üzerine, yenmesinde. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, akıl yürüten bir toplum için!*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

13:5    Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd (cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).

 

Ve eğer ‘bunca hârikanın bir yaratıcısı olmadığına inanmak’ tuhafsa, öyleyse onların (hakikat bilgisini örtmeye şartlanmışların), ‘asıl şu’ sözleri tuhaf: „ Toprak olduğumuz zaman mı, mutlaka elbet yeniden yaratılış içinde ‘ha’!? “.* İşte onlar, inkâr eden kimselerdir Rablerini. Ve işte onlar ki, halkalar boyunlarındadır onların. Ve işte onlar, ateş ‘cehennem’ sahabeleridir; onlar, orada kalıcılardır.

 

>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<

 

13:6    Ve yesta’cilûneke bis seyyieti kablel haseneti ve kad halet min kablihimul mesulât (mesulâtu), ve inne rabbeke lezû magfiretin lin nâsi alâ zulmihim, ve inne rabbeke le şedîdul ıkâb (ıkâbi).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve acele istiyorlar senden, ‘vadedilen’ kötülüğün ‘olmasını’ ki, iyilikten önce!* Ve gelip geçmişti onlardan önce de, ‘emsallerine ibretlik’ yaptırımlar. Ve şüphesiz ki Rabbin, elbette bağışlamanın sahibidir insanlar için; ki, zulmetmelerine karşı ‘rağmen’. Ve şüphesiz ki Rabbinin, elbette ezası şiddetlidir!

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

13:7    Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih (rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd (hâdin).

 

Ve derler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ İndirilseydi ya ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, bir âyet ‘alâmet’ Rabbinden! “.* Sen sadece ‘kıyâmetle’ uyaransın!* Ve her toplumu yönlendiren ‘Allâhû Teâlâ’dır’!

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<

 

13:8    Allâhu ya’lemu mâ tahmilu kullu unsâ ve mâ tegîdul erhâmu ve mâ tezdâd (tezdâdu), ve kullu şey’in indehu bi mıkdâr (mıkdârin).

 

Allâh bilir, ‘gebelikte’ ne yüklendirilir her dişi! Ve rahimlerde ney çekilir ve ney ziyade olur!* Ve her şey, O’nun katında, miktar ‘ölçü’ iledir.*

 

Memelilerde ovulasyon – ÎKRA.vision

 

>43:11, 54:49, 55:7<

 

13:9    Âlimul gaybi veş şehâdetil kebîrul muteâl (muteâli).

 

‘Allâhû Teâlâ’ bilir, algılanamayanı ve şahit olunanı ‘görüneni’!* Sınırsız büyüktür; üstünlüğü, kudreti her şeyin ötesindedir!

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

13:10  Sevâun minkum men eserrel kavle ve men cehere bihî ve men huve mustahfin bil leyli ve sâribun bin nehâr (nehâri).

 

‘Zât’ı için’ eşittir sizlerden, sözü gizleyen kimse ve onu açıkça söyleyen kimse de; ve kimdir ki o, geceleyin ‘karanlıkta’ saklı, gündüz yoluna devam eden.

 

13:11  Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh (emrillâhi), innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim, ve izâ erâdallâhu bi kavmin sûen fe lâ meredde leh (lehu), ve mâ lehum min dûnihî min vâl (vâlin).

 

Onadır denetleyen ‘melekler’ önünde ve arkasında; muhafaza ederler onu ki, Allâh’ın emrinden ‘çıkmazlar’.** Muhakkak ki Allâh, değiştirmez bir toplumdaki şeyi, ta ki ‘onlar’, değiştirmedikçe nefslerinde olan şeyi ‘gidişatı’!* Ve murad ettiği zaman Allâh, bir topluma kötülük ‘ceza’, artık olmaz ona geri dönüş! Ve yoktur onlara, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade himayeci!

 

>13:5, 13:6, 13:7, 13:9, 13:10, 13:11, 21:28, 43:80, 50:17, 50:18, 82:9, 82:10, 82:11, 82:12, 86:4<

 

Meleklerin, sevap ve günahları kaydediyor olmaları – ÎKRA.vision

 

>8:53, 13:11<

 

13:12  Huveellezî yurîkumul berka havfen ve tamean ve yunşius sehâbes sikâl (sikâle).

 

O’dur ki Zât’ı, gösterir sizlere şimşeği, korkarak ve özlemle ‘bereket beklentisi için’. Ve inşa eder ağır bulutları!*

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

13:13  Ve yusebbihur ra’du bi hamdihî vel melâiketu min hîfetih (hîfetihî), ve yursilus savâıka fe yusîbu bihâ men ye?âu ve hum yucâdilûne fillâh (fillâhi), ve huve ?edîdul mihâl (mihâli).

 

Ve noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar gök gürültüsü, yücelterek, överek O’nu! Ve melekler de, korkusundan O’nun. Ve gönderir yıldırımları, böylelikle isabet ettirir onlarla ‘lütfunu’ dilediği kişiye.** Ve onlar, cebelleşiyorlar Allâh hakkında. Ve O’dur, ‘cezası, yıldırımlardan’ daha şiddetli, karşı koyulması mümkün olmayan!

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

Şimşeklerin yaşamın sürekliliğindeki rolü – ÎKRA.vision

 

13:14  Lehu da’vetul hakk (hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh (bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl (dalâlin).

 

Zât’ına dır, hakkıyla ‘titizlikle, gereğince’ davet ‘dua’! Ve o kimseler ki, davet ‘dua’ ederler O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’.* İcabet edilmez onlara ‘ortak yakıştıranlara, hiç’ bir şeyle. Ki, ağzına ulaşması için suya doğru avuçlarını uzatan ‘birinden’ başkasına benzemiyorlar; ve o ‘su’ ona ulaşacak değildir. Ve değildir ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların daveti ‘duası’ şaşkınlıktan başka ‘bir şey’.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

13:15  Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl (âsâli).

 

Ve Allâh’a ‘huzurunda’ yere kapanırlar, göklerdeki kimseler* ve yeryüzünde, gönüllü ve zoraki; ve onların (Allâhû Teâlâ’ya ortak yakıştıranlar ve kutsallaştırdıkları putlar) gölgeleri de, erkenden ve gün sonu!**

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

>3:83, 13:15, 16:48, 16:49, 17:44, 17:107, 22:18, 32:15, 41:37, 53:62<

 

(Allâhû Teâlâ’nın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

13:16  Kul men rabbus semâvâti vel ard (ardı), kulillâh (kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ (darren), kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr (nûru), em cealû lillâhi şurekâe halakû ke halkıhî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr (kahhâru).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kimdir Rabbi, göklerin ve yerin?! “.* De ki: „ Allâh!.. “. De ki: „ Buna rağmen edindiniz ya, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade ‘kutsallaştırılan zât’tan, puttan’ himayeciler! Ki, ehil olmayan benlikleri için ‘bile’ fayda ‘sağlamaya’ ve ne de zararı ‘önlemeye’! “.* De ki: „ Hiç eşit olur mu kör ve gören? Veya hiç eşit olur mu karanlıklar ve aydınlık? “.* Yoksa Allâh’a kıldılar da, O’nun, yarattığı gibi, yaratan ortaklar (edindikleri ilâhlarını) da, artık ‘bu’ yaratılış onlara ‘göre, ayırt edilemeyecek kadar mı’ benzedi?* De ki: „ Allâh, oluşumunu yapılandırarak yarattı her şeyi! “. Ve O’dur, tek; yegâne kahredici!*

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>40:16<

 

13:17  Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden râbiyâ (râbiyen), ve mimmâ yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun misluh (misluhu), kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl (bâtıle), fe emmez zebedu fe yezhebu cufâ’ (cufâen), ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusufîl ard (ardı), kezâlike yadrıbullâhul emsâl (emsâle).

 

‘Allâhû Teâlâ’, indirdi gökten su; ki, böylelikle akar vadilere takdir ‘miktarınca’. Böylelikle yüklenir ‘götürür’ sel, kabaran köpüğü. Ve üzerinde ateş içindeki, takı veya menfaat ‘eşyası yapmak’ amacıyla körükledikleri şeylerin köpüğü de onun benzeridir. İşte bunun gibi vurgular Allâh, hak ve asılsızı!* Ama ne var ki, köpük çözülür, dağılır hemen gider ve böylelikle insanlara fayda sağlayan şey, artık yeryüzünde kalır. İşte bunun gibi vurgular Allâh, emsallerle!

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

13:18  Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bih (bihî), ulâike lehum sûul hısâbi ve me’vâhum cehennem (cehennemu), ve bi’sel mihâd (mihâdu).

 

Rablerine icabet edenleredir en güzeli.* Ve o kimseler ki, ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ icabet etmezler Zât’ına. Eğer olsaydı onların, yeryüzündeki şeyler topluca ve bir misli daha onunla beraber, feda ederlerdi onları. İşte onlar ki, onlaradır, hesabın en kötüsü. Ve varış yerleri cehennemdir.* Ve ne kötü ‘bir’ döşek!

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

13:19  E fe men ya’lemu ennemâ unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a’mâ, innemâ yetezekkeru ûlul elbâb (elbâbi).

 

‘Yâ Muhammed!’, O hâlde, o kimse ‘gibi’ midir ki bilen, sana indirilenin (Kur’ân-ı Kerîm) Rabbinden gerçek olduğunu; kimdir ki o, kör gibi?* (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!* ‘Bunu’, ancak aklı ve gönlü işleyen, derin kavrayış sahipleri hatırda tutarlar!*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

13:20  Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk (misâka).

 

O kimseler ki, vefa ederler Allâh’ın ‘adına verdikleri’. Ve kesin sözlerini bozmazlar.

 

13:21  Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).

 

Ve o kimseler, vasıl edenlerdir, Allâh’ın, onunla vasıl olmasını emrettiği şeyi (iyiliği, sevap kazanmayı). Ve ürperirler Rablerinden ve korkarlar kötü hesaptan.

 

13:22  Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr (dâri).

 

Ve o kimseler, sabrettiler gaye edinerek Rablerinin yüzünü ‘rızasını’; ve uygularlar ibadeti ‘namazı’!* Ve bağış yaparlar onları rızıklandırdığımız şeylerden, sırlarda ve aşikâr! Ve savarlar iyilik ile kötülüğü. İşte onlar ki, onlaradır ‘esenlik’ diyarı âkıbeti.*

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

13:23  Cennâtu adnin yedhulûnehâ ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim vel melâiketu yedhulûne aleyhim min kulli bâb (bâbin).

 

Adn has bahçeleri ‘cennetleri’ ki, dâhil edilirler ona. Ve kim de erdemliyse, atalarından ve eşlerinden ve soylarından. Ve melekler yanlarına girerler, kapıların her birinden.

 

13:24  Selâmun aleykum bi mâ sabertum fe ni’me ukbed dâr (dâri).

 

‘Ve derler ki’: „ Selâmun aleykum! ‘Esenlik üzerinize!’ sabretmeniz sebebiyle! “. Artık en güzelidir ‘esenlik’ diyarı âkıbeti!*

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

13:25  Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr (dâri).

 

O kimseler ki, ‘fesatlar’, bozarlar Allâh’ın ‘adına verdikleri’ taahhüdü’, kesin sözlerinin ardından. Ve keserler, Allâh’ın onunla vasıl olmasını emrettiği şeyi (iyiliği, sevap kazanmayı). Ve bozgun çıkarırlar yeryüzünde.* İşte onlar ki, onlaradır lânet; ve onlaradır, diyarın kötüsü.

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

13:26  Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir (yakdiru), ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mal hayâtud dunyâ fîl âhıreti illâ metâ’u (metâun).

 

Allâh, ‘adaleti gereği’ rızkı genişletir, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye* ve ‘dilediğine de’ değersizleştirir! Ve ‘fesatlar’ mutludurlar dünya hayatı ile. Ve dünya hayatı, âhirete ‘göre’ illâki ‘geçici’ bir menfaattir.*

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

13:27  Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih (rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb (enâbe).

 

Ve derler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ İndirilseydi ya ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, bir âyet ‘alâmet’ Rabbinden! “.* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Muhakkak ki Allâh, şaşırtır dilediği ‘müstahik’ kişiyi;* ve yönlendirir ‘razı olduğu yola’ günahı terk edip, Zât’ına hedeflenen kişiyi de! “.*

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

13:28  Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh (zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb (kulûbu).

 

O kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve kanaat olmuştur kalpleri, Allâh’ı yâd etmekle.* Değil mi ki, kalpler ‘ancak’ Allâh’ı yâd etmekle kanaat olur?!*

 

>2:152, 2:200, 2:239, 3:135, 4:103, 6:118, 20:14, 33:41, 62:9, 62:10<

 

>10:7, 22:11, 89:27, 89:28, 89:29, 89:30<

 

13:29  Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb (meâbin).

 

O kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; ki, göz aydınlığı onlaradır ve güzel vaziyet!

 

13:30  Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân (rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ hû (hûve), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb (metâbi).

 

‘Yâ Muhammed!’, İşte böylelikle gönderdik seni bir ümmetin içine ki, gelip geçmiş ondan önce olan ümmetlerde olduğu gibi ki, sana vahyettiğimizi** ‘hakikat bilgisini’ kıraat etmen için onlara!* Ve onlar, inkâr ediyorlar sonsuz şefkatle merhamet edeni. De ki: „ O’dur, Rabbim! Ki, ilâh olamaz O’nun dışında!* Zât’ına itimat ettim; ve Zât’ına dır, makbul tövbem! “.*

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

13:31  Ve lev enne kur’ânen suyyiret bihil cibâlu ev kuttıat bihil ardu ev kullime bihil mevtâ, bel lillâhil emru cemîâ (cemîan), e fe lem ye’yesillezîne âmenû en lev yeşâullâhu le heden nâse cemîâ (cemîan),ve lâ yezâlullezîne keferû tusîbuhum bi mâ sanaû kâriatun ev tehullu karîben min dârihim hattâ ye’tiye va’dullâh (va’dullâhi), innallâhe lâ yuhliful mîâd (mîâde).

 

Ve eğer olsaydı Kur’ân, onunla dağların yürütüldüğü* veya onunla yerin biçildiği* veya onunla ölülerin konuşturulduğu ‘bir kitap’;* ki, ‘İlâhî esaslar günü’ tamamen emir ‘hüküm’, Allâh’ındır!* Hâlâ umudu kesmezler mi, ‘samimi’ inanan kimseler ‘inanmayacaklarından’?* Eğer dilerse Allâh, ‘insanı tercihsiz kılmayı, ilhamla, idrak ettirerek’, elbette yönlendirir insanları topluca.* Ve zail olmaz o kimselerden ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; isabet etmesi ürettikleri şeylerin ‘etkilerinin’, şiddetli gürültülerle çarpan felâket ‘oluşturması’ veya siner diyarlarının yakınına ki, gelinceye kadar Allâh’ın vaadi.* Muhakkak ki Allâh, ihtilâf etmez miada!

 

>18:47, 52:10, 81:3<

 

>19:90, 56:5, 69:14, 99:2<

 

>2:73, 15:2, 25:27, 32:12, 40:11, 99:3<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

>6:111<

 

(İnkârcıların beklentilerinin aslında Kur’ân-ı Kerîm’de birçok kez bildirildiği, ancak gerçekliğine delil arayana, içeriğinde ve bu âyette beklentilerine karşılık bulabileceği!)

 

13:32  Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe emleytu lillezîne keferû summe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb (ıkâbi).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, alay edildi elçilerle, senden önce de!* Buna rağmen mühlet verdim o kimselere ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır. Sonra onları aldım ‘yakaladım’.* Artık ‘bakın’, nasıl oldu eziyetim!

 

>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

13:33  E fe men huve kâimun alâ kulli nefsin bi mâ kesebet, ve cealû lillâhi şurekâ’ (şurekâe), kul semmûhum, em tunebbiûnehu bi mâ lâ ya’lemu fîl ardı em bi zâhirin minel kavl (kavli), bel zuyyine lillezîne keferû mekruhum ve suddû anis sebîl (sebîli), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).

 

O hâlde, kimdir ki O, kollayan, gözeten; üzerine, her nefsi kazandığı şeylerle?! Ve kıldılar Allâh’a ortaklar (edindiler ilâhlar). ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ İsimlendirin onları ‘ki, icabet edilecek misiniz’!?* Yoksa bildiriyor musunuz O’na, bilmediği şeyleri yeryüzünde?! Veya görünüşte sözün ‘maksadı ney’? “.* Yok süslendi ‘cazip gösterildi, o kimselere ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; kurdukları düzenleri ve alıkondular ‘doğru’ ‘düzgün’ yoldan. Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık yoktur ona, bir yönlendirici.*

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>10:18, 17:42, 21:22, 23:91<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

13:34  Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhıreti eşakk (eşakku), ve mâ lehum minallâhi min vâk (vâkın).

 

Onlaradır, dünya hayatında azap. Ve mutlak ki, âhiret azabı daha meşakkatlidir. Ve yoktur onlara, Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ kılıf!

 

13:35  Meselul cennetilletî vuidel muttekûn (muttekûne), tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukbellezînettekav ve ukbel kâfirînen nâr (nâru).

 

Emsali has bahçe ‘cennetin, günahlardan’ korunanlara vadedilen: Akar onun altından nehirler ve meyvesi daimîdir ve gölgesi de. Bunlar, âkıbetidir ‘günahlardan’ korunanların.* Ve âkıbeti ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların, ateştir.

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

13:36  Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah (ba’dahu), kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih (bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi meâb (meâbi).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verdiklerimiz onlara ‘Yahudiler ve Hristiyanlardan bazıları’, mutlu olurlar sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm’e).* Topluluklardan ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların bazılarına da, de ki: „ Emrolundum ki, ancak ‘hizmetle, ibadetle’ Allâh’a kulluk etmemle;* ve O’na, ortak yakıştırmam! Ki, ’yalnızca’ Zât’ına davet ‘dua’ ederim ve O’nadır ‘tüm’ vaziyet! “.

 

>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

13:37  Ve kezâlike enzelnâhu hukmen arabiyyâ (arabiyyen), ve le initteba’te ehvâehum ba’de mâ câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ vâk (vâkın).

 

İşte böyle, Biz indirdik onu, Arapça, bir hüküm! ‘Yâ Muhammed!’, Ve elbette eğer uyarsan ‘onların’ isteklerine ki, sana ne geldiyse ilim ‘hakikat bilgisi’ ardından, yoktur sana Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ himayeci ve ne de kılıf!

 

13:38  Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh (zurriyyeten), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, gönderdik ‘nice’ elçileri senden önce de!* Ve belirledik onlara da eşler ve soylar. Ve olmadı ‘olamaz’ ‘bir’ elçinin bir âyet ‘alâmet’ getirmesi, olmaksızın Allâh’ın izni! Her vade için ‘vardır’ bir kitap (yazgı, kader).*

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<

 

13:39  Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit (yusbitu), ve indehu ummul kitâb (kitâbi).

 

İmha eder Allâh, dilediği şeyi ve ‘dilediğini de, sağlam’ bağlar.* Ve O’nun katındadır ana kitap (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!*

 

>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<

 

13:40  Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel belâgu ve aleynel hisâb (hisâbu).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve şayet gösterseydik sana bazılarını ki o, onlara verdiğimiz sözü (dünya azabını veya kıyâmeti), veya ‘bundan önce’ vefat ettirsek seni,* nihayet sadece üzerindeki ‘sorumluluk, İlâhî esasları’ tebliğ etmektir! Ve hesaplamak, saptamak, Bizim üzerimizedir!

 

>10:46, 13:40, 19:75, 23:95, 40:77<

 

13:41  E ve lem yerev ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, vallâhu yahkumu lâ muakkıbe li hukmih (li hukmihî), ve huve serîul hısâb (hısâbi).

 

Ve görmüyorlar mı ki, nasıl gelip yeryüzüne, (samimi inananları çoğaltarak, onları da) eksiltiriz etrafından?** Ve Allâh, hükmeder de, denetlenemez O’nun hükmü! Ve O’dur, tez, noksansız hesaplayan, saptayan!

 

>13:41, 21:44<

 

Müslüman toplumun gelecekte çoklukta olması – ÎKRA.vision

 

13:42  Ve kad mekerellezîne min kablihim fe lillâhil mekru cemîâ (cemîan), ya’lemu mâ teksibu kullu nefs (nefsin), ve se ya’lemul kuffâru li men ukbed dâr (dâri).

 

Ve düzen kurmuşlardı onlardan önceki kimseler de. Ne var ki, Allâh’ın ‘hâkimiyetindedir’ kurulan düzenler, tamamen (yaptıklarının devamına müsaadesiyle, aleyhlerine oluşturur)! Ki hepsini bilir, kazandığı şeyi (muvaffakiyet; ceza), her benliğin!* Ve bilecekler ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar, kim içindir ‘esenlik’ diyarı âkıbeti!*

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

13:43  Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ (murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb (kitâbi).

 

Ve derler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Sen, gönderilmiş ‘elçi’ değilsin! “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh kâfidir; şahittir; benim ve sizlerin arasında! “. Ve kitap ‘hakikat bilgisi’ ilmi yanındaki kimseler de!