„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
21:1 Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn (mu’ridûne).
Yakınlaştı insanlara ki, hesaplarının ‘sorgulanması’;* ve onlar, vurdumduymazlık içinde ‘oyalanırlarken, hakikat bilgisine’ aldırış etmeyerek.*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
>10:7, 10:8, 21:1, 21:2, 21:97, 23:63, 51:11, 53:57, 53:58, 53:59<
21:2 Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn (yel’abûne).
Gelmez ki, onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara, hakikat bilgisini’ hatırlatan (bir âyet) Rablerinden ki, güncel; olmasınlar dinleyip, onunla ‘oyalanıp’ oynayarak ‘alay etmemiş’.
21:3 Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn (tubsırûne).
Dikkat dağıtarak ve kalplerinde gizlediler ‘konuşmalarını’ fısıldaşmayla zalim kimseler, ki*: „ Bu mu? ‘Yav bu’, insanoğlundan başka ‘değil’, sizler benzeri! Öyleyse sihre ‘dalavereye’ mi geldiniz; ve siz, göz göre göre?! “.
>2:77, 9:78, 11:103, 17:47, 21:3, 43:80, 58:7, 58:8<
21:4 Kâle rabbî ya’lemul kavle fis semâi vel ardı ve huves semîul alîm (alîmu).
‘Muhammed aleyhisselâm, sabredip’ dedi ki:„ Rabbim bilir sözü, gökte ve yerde! “.* Ve O’dur, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
21:5 Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır (şâırun), fel ye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn (evvelûne).
‘Onlar da’ dediler ki: „ ‘Bunlar’ karmakarışık düşler! Yok, onun uydurmasıdır ki, o bir şair. Yoksa, gelseydi ya bizlere bir âyetle ‘alâmetle’, evvelkilere gönderildiği gibi! “.*
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
21:6 Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn (yu’minûne).
İnanmadılar, onlardan önceki memlekette ‘uygarlıklar’ ki, yok ettik.* Artık onlar mı, inananlardır!?
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
21:7 Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik senden önce de ‘hiçbir elçiyi ki’, kendilerine vahyettiğimiz adamlar dışında!* Öyleyse sual edin ‘bunların kimler olduklarını, hakikat bilgisini’ hatırlayan halka ki, bilmiyorsanız!
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
21:8 Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn (hâlidîne).
Ve kılmadık ki onları ‘hiçbir elçiyi’ cisim ki, yemek yemezler.* Ve olamazlardı ‘ölümsüz’ kalıcılar.
>12:109, 21:8, 21:34, 25:7, 32:11<
21:9 Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknel musrifîn (musrifîne).
Sonra, sadakatliydik onlara vaade ki, bunun üzerine kurtardık onları ve dilediğimiz ‘rızamıza uyan’ kimseleri.* Ve yok ettik ‘uyarılan inkârcı’ israf ‘aşırılık’ edenleri.*
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
21:10 Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).
Andolsun ki, Biz indirdik sizlere bir kitap ki, ondadır ‘hakikat bilgisini’ hatırlatılmanız! Hâlâ akıl yürütmez misiniz!?
21:11 Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn (âharîne).
Ve nicelerini kırıp geçirdik memlekette ‘uyarılan inkârcı halkını’* ki, zulmediyor olan. Ve inşa ettik, ardından başka bir halk.
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
21:12 Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn (yerkudûne).
Ne var ki, sezinlediklerinde baskımızı, o zaman koşup kaçarlar ondan.
21:13 Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn (tus’elûne).
Koşup kaçmayın ve rücu edin, ne varsa şımartıldığınız şeylere ‘dünyevi hazlara’ orada ve meskenlerinize ki, herhâlde ‘kıyâmet günü’ sorgulanırsınız!*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
21:14 Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn (zâlimîne).
‘Zalim toplum’, derler ki: „ Yâ, eyvahlar olsun bizlere; doğrusu olduk zalimler! “.
21:15 Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn (hâmidîne).
Ne var ki, zail olmaz bu çağırışları, ta ki, kıldık onları, hasat ‘edilmiş’, hareketsiz, cansız.
21:16 Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn (lâıbîne).
Ve oluşumunu yapılandırarak yaratmadık, göğü ve yeri ve bunların arasındaki şeyleri ki, oyun ‘olsun’.*
>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<
21:17 Lev erednâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâ’ılîn (fâ’ılîne).
Olsaydı ki muradımız, edinmemiz bir eğlence; elbette edinirdik onu katımızdan ki, Bizler ise, ‘bunu da’ yapabiliriz!
21:18 Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik (zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn (tasıfûne).
Koyarız hakkı ‘İlâhî esasları’, asılsızlık üzerine de,* artık aklını başından alır onun ‘inkârcının’; ki, hâlâ o zaman o, yok olur. Ve vay halinize ki, vasıflandırdığınız şeylerden!
>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<
>16:4, 19:67, 21:18, 36:77<
21:19 Ve lehu men fîs semâvâti vel ard (ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn (yestahsirûne).
Ki, Zât’ının dır göklerdeki kimseler* ve yeryüzündeki!* Ve o kimseler, O’nun katında, kibirlenmezler, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmekten O’na!* Ve usanmazlar!
Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision
>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
21:20 Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn (yefturûne).
Ve noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar; gece ve gündüz aralıksız!
21:21 Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn (yunşirûne).
‘Buna rağmen’ edindiler ya, ‘kutsallaştırılan zât’tan, puttan’ ilâhlar* yeryüzünde ki, onları yayım yapsın!
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:22 Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn (yasıfûne).
Eğer olsaydı onlarda (gökler ve yerde)* ilâhlar ki, Allâh dışında ‘kim olursa’; mutlaka bozguna uğrardılar.* Oysa ki, noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir Allâh! Rabbidir, Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğinin)! Ki yücedir, vasıflandırdıkları şeylerden!
>21:22, 34:22, 42:29<
>10:18, 17:42, 21:22, 23:91<
21:23 Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn (yus’elûne).
Ki, ‘Allâhû Teâlâ’ya’ sorulamaz, ifa ettiği şeylerden! Ve onlar ‘kıyâmet günü’ sorgulanırlar.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:24 Emittehazû min dûnihî âliheh (âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn (mu’ridûne).
‘Buna rağmen’ edindiler ya, ‘kutsallaştırılan zât’tan, puttan’ ilâhlar; ki, O’ndan ziyade.* ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Getirin delilinizi! Bu ‘hakikat bilgisini’ hatırlatmamdır ki, benimle beraber ‘olan’ kişilerin de! Ve hatırlatmasıdır benden önceki kişilerin de! “. Yok onların birçoğu, bilmezler hakkı ‘İlâhî esasları’; buna rağmen ‘hakikat bilgisine’ aldırış etmeyenlerdir.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:25 Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn (fa’budûni).
‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik senden önce de ‘hiçbir’ elçiden ki, kendisine vahyettiğimiz dışında* ki, ‘uyarsınlar, İlâh’ olduğunu O’nun! ‘Zât’ı, der ki’: „ İlâh olamaz Benden başka!* Öyleyse ‘yalnızca’ Bana ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin! “.*
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
21:26 Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh (subhânehu), bel ıbâdun mukremûn (mukremûne).
Ve ‘hakikati örtenler’, derler ki: „ Edindi, sonsuz şefkatle merhamet eden, evlât! “.* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Yok, ikrâm olunan kullardır ‘onlar’!
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
21:27 Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn (ya’melûne).
Önüne geçmezler ‘elçiler’ O’nun, sözle. Ve onlar, O’nun emriyle ‘hükmü ile’ gayret ederler.
21:28 Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn (muşfikûne).
Ki bilir, onların ‘elçilerin de’, önlerindekileri ve arkalarındakileri (geçmiş ve geleceklerini)!* Ve ‘onlar’ şefaat etmezler ki, rızaya ermiş kişi için müstesna. Ve onlar, O’nun haşyetinden titreyenlerdir.
>6:61, 13:11, 17:13, 17:71, 18:49, 21:28, 43:80, 50:17, 50:18, 69:19, 69:25, 82:10, 82:11, 82:12, 84:7, 84:8, 86:4<
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
21:29 Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem (cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn (zâlimîne).
Ve kim der ki, onlardan ‘elçilerden’: „ Muhakkak ki ben, ilâhım; ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade! “. İşte bunları cehennemde cezalandırız! İşte böyle cezalandırırız, zalimleri!
21:30 E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn (yu’minûne).
Ve görmüyorlar mı, inkâr eden kimseler, göklerin ve yerin bitişik olduğunu?* Öyle ki, ayırdık onları. Ve var ettik her canlı şeyi sudan.* Yine de inanmazlar mı?
Dünya’nın yaratılması – ÎKRA.vision
>21:30, 25:54, 31:10, 41:11, 79:27, 79:28, 79:29, 79:30<
21:31 Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn (yehtedûne).
Ve var ettik yeryüzünde sağlam ağırlıklar ki, onlara ‘inkârcıların, kendilerinin de yaşadığı, Yerkürenizin’ durulma, dengelenme ‘sebebidir’!* Ve var ettik orada geniş geçitli yollar!* Ki, belki ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirler!
Demirin indirildiği ve yerkürenin merkezinin demir ve nikel gibi madenlerden oluştuğu – ÎKRA.vision
21:32 Ve cealnes semâe sakfen mahfûzâ (mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn (mu’ridûne).
Ve var ettik göğü, korunmuş ‘bir’ tavan. Ve onlar, O’nun âyetlerine (Kur’ân-ı Kerîm’e), aldırış etmeyenlerdir.
21:33 Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer (kamere), kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, yaratan, geceyi ve gündüzü; ve güneş ve ay’ı ki, hepsi ‘ayrı bir’ yörüngede seyrederler.*
„Tecrî“ Yüzerek veya akarak hareket etme benzerliği – ÎKRA.vision
21:34 Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld (hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn (hâlidûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve belirlemedik insanoğlundan, senden önce de, ‘ölümsüz’ kalıcı!* Öyleyse eğer ki, ölsen, onlar mı kalıcılar?
>12:109, 21:8, 21:34, 25:7, 32:11<
21:35 Kullu nefsin zâikatul mevt (mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh (fitneten), ve ileynâ turceûn (turceûne).
Her can, ölümü tadıcıdır! Ve deneriz sizleri ‘dünyada’, şer ile ve hayır ile sınanma ‘vesileleriyle’!* Ve Bize rücu edilirsiniz!
>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<
21:36 Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ (huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn (kâfirûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve gördükleri zaman seni, o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; illâki alay konusu edinirler seni, ‘derler ki’: „ Bu mu o, ilâhlarınızı zikredip ‘diline dolayan’?! “.* Ve onlar ki, sonsuz şefkatle merhamet edenin ‘hakikat bilgisini’ hatırlatanını (Kur’ân-ı Kerîm’i), inkâr edenlerdir!*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
21:37 Hulikal insânu min acel (acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn (testa’cilûni).
Yaratıldı insan ki, ‘neticesini düşünmeyen’, acele ‘tıynette’. Göstereceğim sizlere âyetlerimi ‘alâmetlerimi’! Hemen acele istemeyin!*
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
21:38 Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).
Ve ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ diyorlar ki: „ Ne zamanmış bu vaat (kıyâmet), eğer samimilerseniz?! “.*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
21:39 Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâre ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).
Keşke bilselerdi o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ne çekilir o zaman yüzlerinden ateş, ne de sırtlarından. Ve onlara yardım olunmaz.
21:40 Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn (yunzarûne).
Yok, gelir onlara ‘kıyâmet saati’ ansızın, öyle ki, şaşakalırlar. Fakat mecal edemezler reddetmeye onu.* Ve onlara göz açtırılmaz ‘süre verilmez’.*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<
21:41 Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn (yestehziûne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve andolsun ki, alay edildi elçilerle, senden önce de! Böylelikle sarıverdi onlardan eğlenen kimseleri, onunla alay etmiş oldukları şey.*
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<
21:42 Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân (rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn (mu’ridûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kim esirger, kayırır gece ve gündüz; Sonsuz şefkatle merhamet edenden ‘başka’?! “. Yok onlar, Rablerinin hakikat bilgisini’ hatırlatan (Kur’ân-ı Kerîm’e), aldırış etmeyenlerdir!
21:43 Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasre enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn (yushabûne).
Yoksa onların, ‘Bize’ mâni olan ilâhları mı ‘var’ ki, Bizden ziyade?! Ve ‘ortak yakıştırdıkları’ mecal edemezler ‘onlara’ yardıma, ‘ne de’ benliklerine.* Ve olmaz onlara, tarafımızdan eşlik.
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
21:44 Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur (umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fehumul gâlibûn (gâlibûne).
Ki, menfaatlendirdik şunları ve atalarını da;* ta ki, onlara uzun gelen bir ömür boyu.* Hâlâ görmüyorlar mı ki, nasıl gelip yeryüzüne, (samimi inananları çoğaltarak, onları da) eksiltiriz etrafından?** Artık onlar mı, galip gelenlerdir!?
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>13:41, 21:44<
Müslüman toplumun gelecekte çoklukta olması – ÎKRA.vision
21:45 Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn (yunzerûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Sadece uyarıyorum sizleri, ‘aldığım’ vahiyle! “.** Ve duymazlar sağırlar çağrıyı, uyarıldıkları zaman (Anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).*
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
21:46 Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn (zâlimîne).
Ve mutlaka eğer bir üfürük dokunsa onlara ‘zalim topluma’,* Rabbinin azabından, mutlaka derler ki: „ Yâ, eyvahlar olsun bizlere; doğrusu olduk zalimler! “.
>21:11, 21:12, 21:13, 21:14<
21:47 Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â (şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn (hâsibîne).
Ve kurarız terazileri ‘mertebelerle değerlendirilmeyi’ hakkaniyetle, kıyâmet günü için. Artık zulmedilmez kimseye ‘hiçbir’ şeyle.* Ve olsa da hardal dânesi ağırlığınca ki, vardık ona. Ve kâfiyizdir; hesaplayan, saptayan ‘olarak’!
>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<
21:48 Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttekîn (muttekîne).
Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya ve Hârûn’a gerçeği itibarsızdan ayıran ‘yeti’ ve ışık ve ‘hakikat bilgisini’ hatırlatan (Tevrât); ‘günahlardan’ korunanlar için.
21:49 Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn (muşfikûne).
O kimseler ki, ürperirler Rablerinden gıyaben. Ve onlar, ‘kıyâmet’ saatinden* titreyenlerdir.
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
21:50 Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh (enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn (munkirûne).
Ve bu da, ‘hakikat bilgisini’ hatırlatan (Kur’ân-ı Kerîm)! İndirdik onu ki, mübarektir!* Hâlâ sizler, onu ret edenler misiniz!?
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
21:51 Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn (âlimîne).
Ve andolsun ki, verdik İbrâhîm’e olgunluğunu, öncesinden. Ve Bizler, onun ‘gidişatını’ bilenlerdik.
21:52 İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn (âkifûne).
Demişti ki, babasına ve halkına: „ Nedir buradaki timsaller ki o, sizlerin ona, ibadete çekildiğiniz?! “.
21:53 Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn (âbidîne).
‘Halkı’ dediler ki: „ Atalarımızda bulduğumuz ‘onlardan gördüğümüz budur’ ki, ona ‘hizmetle, ibadetle’, kulluk edenlerdi! “.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:54 Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn (mubînin).
‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Andolsun ki, olmuşunuz sizler ve atalarınız da apaçık şaşkınlık içinde! “.*
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
21:55 Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn (lâıbîne).
Dediler ki: „ Geldin ki bizlere, hak ile ‘gayeyle, diye’; yoksa oyun mu ‘oynuyorsun’!? “.
21:56 Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn (şâhidîne).
‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Ki Rabbiniz, Rabbidir göklerin ve yerin!* Zât’ı ki, örneksiz, sanat inceliğinde üstün yarattı onları! Ve ben, işte bunun üzerine şahitlerdenim! “.
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
21:57 Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn (mudbirîne).
‘İbrâhîm aleyhisselâm, içinden’ dedi ki: „ Allâh’a yemin olsun ki, mutlaka tuzak kurarım putlarınıza, sonra arkanızı dönüp ‘gittiğinizde’! “.
21:58 Fe cealehum cuzâzen illâ kebîren lehum leallehum ileyhi yerciûn (yerciûne).
Nihayet etti onları ‘paramparça’, büyük bir kısmı dışında onların. Ki, belki ona rücu ederler.
21:59 Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn (zâlimîne).
‘Halkı, olanı gördüklerinde’ dediler ki: „ Kim ifa etti bunu ilâhlarımıza? Doğrusu o, elbette zalimlerden! “.
21:60 Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm (ibrâhîmu).
Dediler ki: „ Duyduk ki, ‘bir’ genç zikredip ‘diline dolamış’ onları! Denilir ona
İbrâhîm! “.
21:61 Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn (yeşhedûne).
Dediler ki: „ Öyleyse getirin onu ki, insanların gözü önüne; ki, belki şahitlik ederler! “.
21:62 Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrahîm (ibrahîmu).
‘Getirip’ dediler ki: „ Sen mi ifa ettin bunu ilâhlarımıza ey İbrâhîm?! “.
21:63 Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn (yentıkûne).
‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Yok, ifa eden onu, bu büyükleridir! Haydi sual edin onlara ki, konuşacak olurlarsa?! “.
21:64 Fe receû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn (zâlimûne).
Artık rücu ettiler hemcinslerine ‘gelip’ de, dediler ki: „ Doğrusu, ‘burayı korumasız bırakıp, asıl’ sizler zalimlersiniz! “.*
>21:59<
21:65 Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn (yentıkûne).
Sonra eğildi başları önüne de ‘dediler ki’: „ Andolsun biliyorsun ki, bunlar konuşamaz! “.
21:66 Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum.
‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Hâlâ mı Allâh’tan ziyade ‘edinilen’ (ilahlara) kulluk ediyorsunuz? Ki, ne zarar verir sizlere ‘hiçbir’ şeyle ve ne de fayda sağlar sizlere!*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:67 Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâh (dûnillâhi), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).
Of! ‘Yazıklar olsun’ sizlere ve Allâh’tan ziyade kulluk ettiğiniz şeylere (ilâhlara)!* Hâlâ akıl yürütmez misiniz!? “.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
21:68 Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn (fâılîne).
‘Getirip’ dediler ki: „ Yakın onu ve yardım edin ilâhlarınıza; eğer ki, ‘düşündüğünüzü’ ifa ederseniz! “.
21:69 Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm (ibrahîme).
Dedik ki: „ Yâ Ateş! Ol serinlik! Selâm İbrâhîm üzerinedir! “.*
>37:108, 37:109, 37:110, 37:111<
21:70 Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn (ahserîne).
Ve muradları, ona tuzak kurmaktı. Derken kıldık onları, en çok hüsrana uğrayanlardan.
21:71 Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn (âlemîne).
Ve kurtardık onu ve Lût’u* ki o, orada cümle âleme bereketlendirdiğimiz yeryüzüne.*
>29:26<
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
21:72 Ve vehebnâ lehu ishâk (ishâka), ve ya’kûbe nâfileh (nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn (sâlihîne).
Ve hibe ettik ona ‘İbrâhîm aleyhisselâm’a’, İshâk ve Yâkub’u (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu) ilâveten. Ve hepsini kıldık erdemli.
21:73 Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh (zekâti), ve kânû lenâ âbidîn (âbidîne).
Ve kıldık onları rehberler ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirirlerdi emrimizle.* Ve vahyettik** onlara ki, hayır işleri ifa etmeyi ve ibadeti uygulamayı* ve verilmesini zekâtın! Ve ‘onlar, sadece’ Bize, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederlerdi!
>2:124, 6:84, 28:5, 32:24<
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
21:74 Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis (habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn (fâsikîne).
Ve Lût, ki verdik ona, idrak ‘yetisi’ ve ‘hakikat bilgisi’ ilmi. Ve kurtardık onu ‘o’ memleketten (Sodom ve Gomorra).* Ki o ‘halkı’, gayret ediyorlardı fenalığa. Muhakkak ki oldular, kötü, fesat bir toplum.
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
21:75 Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn (sâlihîne).
Ve dâhil ettik onu, bahşetmemize, bağışlamamıza, merhametle esirgememize. Muhakkak ki o, erdemlilerdendi.
21:76 Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm (azîmi).
Ve Nûh, daha önceleri nida etmişti, bunun üzerine icabet ettik ona. Böylelikle kurtardık onu ve ahalisini büyük sıkıntıdan.*
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
21:77 Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn (ecmaîne).
Ve yardım ettik ona, o toplumdaki kimselerden ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Muhakkak ki oldular, kötü bir toplum. Derken ‘suda’ boğduk onları topluca.**
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
Hz. Nûh aleyhisselâm’ın halkının inkârı ve yok edilmeleri – ÎKRA.vision
21:78 Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm (kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn (şâhidîne).
Ve Dâvûd ve Süleyman hükmettiklerinde, ekin içinde yayılan, halkının koyunları hakkında ve Bizler, hükümlerine şahitlerdik.
21:79 Fe fehhemnâhâ suleymân (suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr (tayre), ve kunnâ fâılîn (fâılîne).
Artık böylece onu, anlamasını sağladık Süleyman’a. Ve her birine verdik, idrak ‘yetisi’ ve ‘hakikat bilgisi’ ilmi. Riayet ettirdik (hesaplanıp ölçülebilir, kullanılabilir kıldı) Dâvûd’a dağları ki, noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlardı ve kuşlarla. Ve Bizlerdik, ‘bunları’ ifa eden.
21:80 Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn (şâkirûne).
Ve öğrettik ona, ‘zırhlı’ örtünme zanaatını ki, sizlerin korunmanız için darbelerinize ‘karşı’. Artık sizler de, şükredenler misiniz?
21:81 Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn (âlimîne).
Ve Süleyman’aydı esen kasırga ki, akardı onun emriyle ‘kararıyla’, orada bereketlendirdiğimiz yeryüzüne. Ve Bizler, her şeyi bilenlerdik.
21:82 Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik (zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn (hâfızîne).
Ve şeytanlardan (âsiler), dalgıçlık yapanlar ‘vardı’ ona; ve yaparlardı işte bunun dışında gayretler de. Ve Bizlerdik, onları muhafaza eden.
21:83 Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn (râhimîne).
Ve Eyyûb, nida etmişti Rabbine ki: „ Muhakkak ki, dokundu bana mağduriyet.* Ve Sen, inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedenlerin en esirgeyeni, acıyanı, bahşedenisin! “.
>38:41<
21:84 Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn (âbidîne).
Bunun üzerine icabet ettik ona. Öyle ki, giderdik ona mağduriyet şeyden ne varsa. Ve verdik ona, ‘ev’ ahalisinin ve ‘bir’ mislini ‘daha’ beraberlerinde, nezdimizden bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme ‘olarak’. Ve hatıradır ki, ‘sadece Bize, hizmetle, ibadetle’ kulluk edenlere!
21:85 Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl (zelkifli), kullun mines sâbirîn (sâbirîne).
Ve İsmâîl ve İdrîs ve Zu’l-kifl (sorumluluk alan kimse) ki, her biri sabredenlerdendi.
21:86 Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn (sâlihîne).
Ve dâhil ettik onları, bahşetmemize, bağışlamamıza, merhametle esirgememize. Muhakkak ki onlar, erdemlilerdendi.
21:87 Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn (zâlimîne).
Ve Zünnûn (balığın yoldaşı) gittiği zaman hiddetlenerek, artık zannetti ki, asla muktedir olmayız ona. Ne var ki, nida etti ‘Rabbine’ ki, karanlıklar içinde: „ İlâh olamaz Senden başka! Noksanlık, kusur, âcizlikten ötesin! Muhakkak ki, oldum zalimlerden! “.*
>3:140, 3:141, 3:142, 3:143, 3:144, 3:145, 68:48<
21:88 Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm (gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn (mu’minîne).
Bunun üzerine icabet ettik ona. Ve kurtardık onu gamdan. İşte bunun gibidir ‘samimi’ inananları kurtarmamız.*
>10:103, 21:88, 30:47, 39:61, 40:51<
21:89 Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn (vârisîne).
Ve Zekeriyyâ, nida etmişti Rabbine ki: „ Rabbim… Bırakma beni birey ‘olarak’! Ve Sen, vârislerin en hayırlısısın! “.*
>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<
21:90 Festecebnâ leh (lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh (zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ (reheben), ve kânû lenâ hâşiîn (hâşiîne).
Bunun üzerine icabet ettik ve hibe ettik ona Yahyâ’yı* ve ‘gidişatını’ düzelttik ona, eşinin. Muhakkak ki onlar, koşuştururlardı ‘Allâhû Teâlâ’nın rızası için’ hayır işlerinde. Ve ‘onlar, sadece’ Bize, rağbet ederek ve irkilerek davet ‘dua’ ederlerdi. Ve ‘onlar, sadece’ Bizden, haşyet duyarlardı!
>19:4, 19:5, 19:6, 19:7, 19:8, 19:9<
21:91 Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn (âlemîne).
Ve o (Meryem aleyhisselâm)* ki, korudu cinsel uzvunu (bekâretini).* Bunun üzerine üfürdük içine, Ruhumuzdan.** Ve kıldık onu ve oğlunu (Îsâ aleyhisselâm’ı) âyet ‘alâmet’, cümle âlemlere.
Hz. Îsâ a.s. ve annesi Meryem a.s.; ve onun hermafrodit olduğu – ÎKRA.vision
>4:171, 19:17<
>5:110, 16:2, 16:102, 17:85, 58:22, 66:12<
21:92 İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn (fa’budûni).
Muhakkak buradaki ‘peygamberler ve onlara uyanlar da’ ümmetinizdir ki, ‘hepsi bir’ ümmettir; ve Ben Rabbinizim! Öyleyse ‘yalnızca’ Bana ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin! “.*
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
21:93 Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn (râciûne).
Ve ‘ümmetler’ kestiler işlerini aralarında,* ki hepsi Bize rücu edilirler.
>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 35:31, 46:12, 98:94, 98:5<
21:94 Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yih (sa’yihî), ve innâ lehu kâtibûn (kâtibûne).
Artık kim, gayretleri erdemlidir ve o, ‘samimi’ inandıysa, o hâlde örtülmez çabaları. Ve muhakkak ki Biz, onun yazıcısıyız!*
>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<
21:95 Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn (yerciûne).
Ve haramdır ‘caiz olmaz; uyarılan inkârcı’ bir memleket ‘halkına, geri dönüş’* ki, yok ettik.* Muhakkak ki onlar, rücu edemezler.
>2:167, 26:102<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
21:96 Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn (yensilûne).
Ta ki, açıldığı zaman ‘önü’, Ye’cûc ve Me’cûc’ün (18:94 yeryüzünde bozgun çıkaranlar); ve onlar, ‘sanki’ her bir tümsekten kayarlar.*
Ye’cüc ve Me’cüc – ÎKRA.vision
>23:100, 23:101, 78:16, 78:17, 78:18<
Sûr’a üfürülme ile kıyametin başlatılması ve bu sesin çöl kumu sesine benzetilmesi – ÎKRA.vision
21:97 Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn (zâlimîne).
Ve yakınlaştı gerçek vaat. Artık oluverdiği zaman o, bakışlar teşhistedir (olan biteni anlamaya çalışır).*** İnkâr eden kimseler ‘derler ki’: „ Yâ, eyvahlar olsun bizlere ki, olduk vurdumduymazlık içinde bundan!* Yok; olduk zalimler! “.
>14:42, 14:43, 15:14, 15:15, 21:97, 24:37, 52:44, 52:45, 52:46, 52:47, 54:7, 54:8, 99:1, 99:2, 99:3, 99:4<
Dünyanın sonunun muhtemelen bir Meteorit felaketiyle olacağı – ÎKRA.vision
Dünya yaşamının nasıl sona ereceği, ardından yaşam savaşı verileceği – ÎKRA.vision
>10:7, 10:8, 21:1, 21:2, 21:97, 23:63, 51:11, 53:57, 53:58, 53:59<
21:98 İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem (cehenneme), entum lehâ vâridûn (vâridûne).
Muhakkak ki, sizler ve Allâh’tan ziyade ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ettikleriniz,* odunsunuz cehenneme!* Ve sizler ‘reva görülenler’, varanlarsınız ona!*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<
21:99 Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn (hâlidûne).
Eğer olsaydı şunlar, ilâhlar, boylamazlardı onu ‘cehennemi’. Ve hepsi orada kalıcılardır.
21:100 Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn (yesmeûne).
Onlaradır (ilâhlar edinenlere ve putlarına); oradaki harıltı.* Ve onlar ‘cennetlikler’, orada ‘bunu’ duymazlar.
>11:106, 21:100, 21:102, 25:12, 67:7<
21:101 İnnellezîne sebekat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn (mub’adûne).
Ki, muhakkak ‘onlar’, o kimselerdir ki, geçmiştir onlara, güzellik ‘cennet sözü’ Bizden. İşte onlar, ondan ‘bu akıbetten’, uzaklaştırılanlardır.
21:102 Lâ yesme’ûne hasîsehâ, ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn (hâlidûne).
Ki, duymazlar onun ‘cehennemin’ hışırtısını ‘bile’. Ve onlar, canlarının iştahlandıkları şeyler içinde kalıcılardır.
21:103 Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâikeh (melâiketu), hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn (tûadûne).
Hüzünlendirmez onları, ‘cehennemdeki’ daha büyük dehşet ‘bile’. Ve kaydederler onları, melekler, ‘derler’ ki: „ Bu gününüzdür ki o, verilmiş olunan sözdür! “.*
>19:64, 41:30, 97:4<
21:104 Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub (kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduh (nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn (fâılîne).
‘Kıyâmet’ günü, düreriz göğü ki, büküldüğü gibi kitapların rulo tomarları.** Ki, başlattığımız gibi, örneksiz, yoktan var etmeye; ‘yeni bir’ yaratılışa geri döndürürüz ‘tekrar ederiz’ onu.* ‘Bu’ vaadi, üstlendik ve Bizlerdik, ‘bunları’ ifa eden.
>39:67<
Kıyâmet anlatımı kara deliklerle son buluyor – ÎKRA.vision
>2:117, 6:101, 21:104, 30:11, 30:27<
21:105 Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn (sâlihûne).
Ve andolsun ki, yazdık Zebur’da da* ‘hakikat bilgisini’ hatırlatanın ardından, yeryüzüne vâris olurlar ona, erdemli kullarım!*
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
>7:128, 7:129, 7:137, 14:14, 21:105, 24:55, 28:5, 28:6, 44:25, 44:26, 44:27, 44:28<
21:106 İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn (âbidîne).
Muhakkak ki bu, mutlak bir tebliğdir ki, ‘yalnızca Allâhû Teâlâ’ya, hizmetle, ibadetle’ kulluk eden ‘bir’ topluma!
21:107 Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn (âlemîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik seni, bahşetme, bağışlama, merhametle esirgeme ‘vesilesi olman’ dışında, cümle âlemlere!*
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
21:108 Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), fe hel entum muslimûn (muslimûne).
Yâ Muhammed!’, De ki: „ Sadece Bana vahyedilen, İlâhınız tek İlâh, olduğudur! “. Artık sizler de, Müslümanlar mısınız (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen)?
21:109 Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâ’ (sevâin), ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn (tûadûne).
‘Yâ Muhammed!’, Buna rağmen eğer ki, ‘geçmişe’ dönerlerse, o hâlde de ki: „ Tebliğ ettim sizlere aynen! Ve eğer ki anlasam, yakın mı yoksa uzak, verilen söz! (kıyâmet)*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
21:110 İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn (tektumûne).
Şüphesiz ki O, bilir, sözün açıklananını ve bilir, ‘sır olarak’ gizlediğiniz şeyi!*
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
21:111 Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn (hînin).
Ve eğer ki anlasam; ki, belki sınanmadır sizlere* ve menfaat, belli bir süre! “.*
>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
21:112 Kâle rabbıhkum bil hakk (hakkı), ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn (tasıfûne).
‘Muhammed aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Hak ile hükmet! Ve Rabbimiz, sonsuz şefkatle merhamet edendir; medet umulan ‘tek Zât’tır’ vasıflandırdığınız şey üzere! “.*
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9, 21:112<