4. NİSÂ:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

4:1      Ey insanlar… Korunun ‘karşı gelmekten’ Rabbinize! Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı sizleri, ‘bir’ candan ‘hücreden’!* Ve oluşumunu yapılandırarak yarattı ondan ‘aynısından’, eşini de. Ve ‘türetip’ yaydı onlardan birçok erkekler ve dişiler. Ve korunun Allâh’a ‘karşı gelmekten’! O ki, Zât’ını ‘anarak’ birbirinize ‘haklarınızı’ sorarsınız ve akrabaların ‘haklarını’ da. Şüphesiz ki Allâh, üzerlerinizde gözlemleyen, tespit ediyor olandır!

 

İnsanın tek hücrelilerden meydana geldiği – ÎKRA.vision

 

4:2      Ve verin yetimlere mallarını! Ve değiştirmeyin ‘sizlere ait’ kötüyü ‘onlara ait’ temiziyle! Ve yemeyin onların mallarını kendi mallarınıza ‘katıp’! Muhakkak ki o, olur büyük cürüm.

 

4:3      Ve eğer korkarsanız hakkaniyetli olamamaktan yetimlere, o hâlde ‘isterseniz’ nikâhlayın sizlere uygun bayanlardan ikişer ve üçer ve dörder! Fakat eğer korkarsanız, ‘onlara da’ adil olamamaktan, o hâlde biriyle, veya sahip çıkıp eliniz altındaki ‘beslemelerle yetinin’!* İşte bu, daha yakın ‘bir çaredir’ hakkaniyetten şaşmamanıza.

 

>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:2, 24:3, 24:4, 24:26, 24:32, 24:33, 58:3, 60:10<

 

4:4      Ve verin bayanlara, evlilik bağışlarını nezaketle! Fakat eğer gönülden koparak ondan bir şeyi sizlere ‘verirlerse, isterseniz’ yiyin onu gönül rahatlığıyla, afiyetle!

 

4:5      Ve vermeyin akıl erdirmekten yoksunlara ‘geçim kaynağı’ mallarınızı! Ki onu, belirledi Allâh sizlere, ayakta kalma ‘aracı, geçim kaynağı’. Ve rızıklandırın onları ondan ve giydirin onları! Ve söyleyin onlara sözün makulünü!

 

4:6      Ve yoklayın yetimleri nikâh ‘çağına’ ulaşıncaya kadar! Artık eğer fark ederseniz onlarda bir olgunluk, o hâlde geri verin mallarını onlara! Ve yemeyin onu ‘mallarını savurganlıkla’ israf ederek çabucak, büyüyünce ‘geri alırlar diye’! Ve ‘yetimin malını idare eden’ zengin olan kimse, o hâlde edepli olsun! Ve fakir olan kimse, o hâlde ‘isterse’ yesin makul olarak! Nihayet geri verdiğiniz zaman onlara mallarını, öyle ki, şahit bulundurun üzerlerine! Ve kâfidir; Allâh, noksansız hesaplayan, saptayan ‘olarak’!

 

4:7      Erkekleredir bir nasip ‘miras, geriye’ bıraktıkları şeylerden ebeveynlerin ve akrabaların! Ve bayanlara da bir nasip ‘miras vardır, geriye’ bıraktıkları şeylerden ebeveynlerin ve akrabaların! ‘Bırakılan’ şeyden ‘mirastan’ ki, ondan az veya çok belirli ‘bir’ hisse!

 

4:8      Ve hazır olduğu zaman, paylaşımda ‘miras düşmeyen’ akrabalara ve yetimlere ve meskensizlere ‘yoksullara’, o hâlde rızıklandırın onları da ondan ‘mirastan’! Ve söyleyin onlara sözün makulünü!

 

4:9      Ve endişelensinler ‘yetimin malını idare eden’ kimseler! ‘Nasıl ki, zulmedilmesinden endişelenirlerdi’, eğer bıraksalardı arkalarında onların zayıf ‘âciz olmalarından’ korktukları soy. Artık korunsunlar Allâh’a ‘karşı gelmekten’! Ve söylesinler sözün doğrusunu!

 

4:10    Muhakkak o kimseler ki, yerler yetimlerin mallarını ‘haksız yere’ zulümle. Fakat yedikleri, karınlarına ateştir. Ve (âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle)* maruz bırakılacaklar harlı bir ateşe.*

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:11    Allâh, bağlar sizleri, evlâtlarınızın ‘mirası’ hakkında ki: Erkeğe, iki bayanın payları kadardır! Fakat eğer bayanlar ikiden fazla olursalar, o hâlde bırakılan şeyin ‘mirasın’ üçte ikisi onlarındır! Ve eğer o, tek ise, o hâlde yarısı onundur! Eğer ‘ölenin’ evlâdı varsa, onun ebeveyninin her biri için, bıraktığı şeyden ‘mirasın’ altıda bir ‘hissedir’! Fakat onun evlâdı yoksa ve ‘sadece’ ebeveyni mirasçı oluyorsa, o hâlde üçte biri annesinindir ‘kalan babasınındır’! Fakat eğer ölenin kardeşleri varsa, o hâlde altıda biri annesinindir! ‘Bunlar’ borcu ödenip ve vasiyeti yerine getirilmesinin ardındandır! Atalarınızdan ve oğullarınızdan, onların, hangisi faydada sizlere daha yakın olduğunu bilemezsiniz. ‘Bu hisseleri vermek’ zorunlu kılındı Allâh’tan! Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:12    Ve sizlerindir, yarısı bırakılan şeylerin ‘mirasın’ eşlerinizin ki, eğer yoksa onların ‘kadınların’ evlâtları! Fakat eğer evlâtları varsa, o hâlde sizlerindir, dörtte biri bıraktıkları şeylerden ‘mirastan’! ‘Bunlar’ yapılan vasiyet veya ‘üzerindeki’ borç ödendikten sonradır! Ve onlarındır ‘kadınlarındır’, dörtte biri bıraktığınız şeylerden, eğer sizin evlâdınız yoksa, fakat eğer evlâdınız varsa, o hâlde onlarındır ‘kadınlarındır’, bıraktığınız şeylerden sekizde biri! ‘Bu’, yaptığınız vasiyet veya borç ‘ödendikten’ sonradır! Ve eğer miras bırakan erkek, babasız, çocuksuz ise, veya ‘miras bırakan’ kadının; erkek kardeş veya kız kardeşe o hâlde, her birine altıda bir ‘hissedir’! Fakat eğer bundan daha çoksalar, o hâlde onlar üçte bire ortaktırlar! ‘Bunlar, vasiyet yerine getirilmesinin ardındandır veya kimseyi’ darlığa düşürmeksizin borcu ödendikten ‘sonra’! ‘Bu hisseler, bir’ vasiyettir Allâh’tan! Ve Allâh, en iyi bilendir; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranandır!

 

4:13    Bunlar, sınırlarıdır Allâh’ın! Ve kim, itaat ederse Allâh’a ve elçisine*, onu dâhil eder has bahçelere ‘cennetlere’ ki, akar onun altından nehirler. Sonsuza ‘dek’ kalıcılardır orada. Ve işte budur büyük başarı.

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

4:14    Ve kim de isyan eder Allâh’a ve elçisine, ve aşarsa O’nun sınırlarını, dâhil eder onu ateşe ki, sonsuza ‘dek’ kalıcı olanlardır orada. Ve onadır alçaltıcı azap.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:15    Ve onlar, müstehcenlik yaparlarsa hâtunlarınızdan, öyleyse şahitler edinin aleyhlerine, sizlerden dört ‘tane’! Ancak eğer ‘dördü de’ şahitlik ederlerse, artık tutun onları evlerde! Ta ki, vefat ‘bilinçsiz’ ettirir ölüm, onları veya Allâh, belirler onlara bir yol.

 

4:16    Ve o müstehcenliği ‘erkekler’ yaparlarsa sizlerden, öyleyse eziyet edin onlara! Fakat eğer tövbe ederler ve ‘gidişatı’ düzeltirlerse, artık vazgeçin onlardan ‘endişelenmekten’! Şüphesiz ki Allâh, itaate dönenin tövbesini kabul eyleyen, cezadan vazgeçiyor olandır; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

4:17    Ancak ‘makbul’ tövbe Allâh’a, o kimseleredir ki, gayretlenirler bir kötülüğe cahillikle ‘düşüncesizce’, sonra da tövbe ederler yakınken. O hâlde işte onlar ki, tövbeyi kabul eyler Allâh, üzerlerinden.* Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:18    Ve değildir ‘makbul’ tövbe, o kimselere ki, gayretlenirler kötülüğe ta ki, hazır olduğu zaman onlardan birine ölüm; derse ki: „ Muhakkak ki, şimdi tövbe ettim! “. Ve o kimselerden de ‘tövbe kabul’ eylenmez; ve onlar inkârcılardır ‘öldüklerinde de’.* İşte onlar ki, hazırladık onlara, elem azap.*

 

>2:161, 3:90, 9:84, 9:113<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:19    Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Helâl ‘caiz’ değildir sizlere, vâris olmanız bayanlara (ölen yakının karısına ve malına) zoraki! Ve sıkıştırmayın onları, bazı şeyler gidermek ‘geri almak’ için ki, verdiğinizin ‘evlilik bağışını’ onlara, ayan beyan müstehcenlik yapmadıkça! Ve onlarla makul olarak geçinin! Ne var ki, eğer hoşlanmadıysanız onlardan, o hâlde ola ki, hoşlanmadığınız bir şeyde kılar Allâh, onda çokça hayır.

 

4:20    Ve eğer muradınız değişmekse bir eşin yerine ‘başka’ bir eşi ve verdinizse onlardan birine kantarlarca ‘evlilik bağışı, boşadığınızda’ artık almayın ondan bir şeyi!* Onu, alır mısınız bühtanla ve apaçık günah ‘işleyerek’?!

 

>2:229<

 

4:21    Ve nasıl alırsınız ki, onu? Ve birbirinizle kaynaşmıştınız ve onlar almışken sizlerden kat’i söz.

 

4:22    Ve nikâhlanmayın, babalarınızın nikâhladığı hâtunlardan! Ki, müstesnadır geçmişte olan şeyler. Muhakkak ki o, olur müstehcenlik; ve kızdıran ve kötü bir yoldur!

 

4:23    Haram ‘caiz olmaz’ kılındı üzerlerinize ‘şu kadınlarla evlenmeniz’: Anneleriniz ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek kardeşin kızları ve kız kardeşin kızları ve ‘süt’ anneleriniz ki, onlar emzirdi sizleri ve sütanneden kız kardeşleriniz ve anneleri hâtunlarınızın ve üvey kızlarınız ki, evlerinizde kendileriyle birleştiğiniz hâtunlarınızdan ‘olan’! Ancak, eğer onlarla ‘anneleriyle’ henüz birleşmediyseniz, artık ‘üvey kızlarınızla evlenmenizde’ olmaz vebal üzerlerinize! Ve oğullarınızın hanımları ‘caiz olmaz’ ki, onlar sizin soyunuzdan ‘öz’ ve bir arada toplamanız ‘nikâhlamanız’ iki kız kardeşi! Ki, müstesnadır geçmişte olan şeyler. Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:24    Ve hâtunlardan, ‘kendisini’ koruyan bakire ‘veya’ iffetli kadınlar da! Müstesnadır sahip çıkıp eliniz altındaki ‘beslemeler’!* ‘Bunlar’, Allâh’ın yazdıklarıdır ‘zorunlu kıldıklarıdır’ üzerlerinize! Ve helâl ‘caiz’ kılındı sizlere, işte bunların ardından amaç edinme ‘evliliğe’ mallarınızla ki, gayrı meşru ilişkisiz ‘kendisini’ koruyan, iyilerle!* Artık istifade etmeden, ki o ‘nikâha’ onlardan ‘eşlerden’, o hâlde verin, zorunlu kılınan evlilik bağışlarını! Ve olmaz vebal üzerlerinize, murad ettiğiniz şeyleri zorunlu evlilik bağışını ki o ‘nikâhın’, ardından ‘vermeniz’! Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:2, 24:3, 24:4, 24:26, 24:32, 24:33, 58:3, 60:10<

 

>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<

 

4:25    Ve kim mecal edemezse sizlerden, varlıkla nikâhlanmaya, ‘kendisini’ koruyan bakire ‘veya’ iffetli kadınlar ‘ve samimi’ inanan kadınlarla; o hâlde, sahip çıkıp eliniz altındaki ‘beslemeler olan’ genç kızlarınızdan, ‘samimi’ inananla ‘nikâhlansın’! Ve Allâh, en iyi bilendir; inancınızı! Sizler birbirinizin ‘soylarındansınız’. O hâlde ‘isterseniz’ nikâhlayın onları, ‘ev’ ahalisinin izniyle ve verin onlara evlilik bağışlarını meşru olarak!* Ki, gayrı meşru ilişkisiz ‘kendisini’ koruyan bakire ‘veya’ iffetli kadınlardır ve gizli dost edinmeyen!* Ne var ki, evlendirildiği zaman artık ‘seçilen eşler’ müstehcenlikle gelirlerse, o hâlde kendilerine, ‘kendisini’ koruyan bakire ‘veya’ iffetli kadınlar ‘bilinen, ama zina yapan’ kadınlara uygulanan şeye, azaptan yarısını ‘uygulayın’! İşte bunlar, sizlerden, ‘ahlâki’ sıkıntıya haşyet duyan kişi içindir. Ve sabretmeniz en hayırlısıdır sizlere! Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>2:221, 4:3, 4:23, 4:24, 4:25, 5:5, 17:32, 24:2, 24:3, 24:4, 24:26, 24:32, 24:33, 58:3, 60:10<

 

>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:26    Allâh’ın muradı, ‘caiz ve yasak olanı’ beyan etmek sizlere! Ve ‘razı olduğu yola’ yönlendirmek sizleri ki, sizlerden önceki kimselere ‘uygulanan’ sünnetleriyle (İlâhî hüküm). Ve tövbeyi kabul eylemeyi sizlerden! Ve Allâh, en iyi bilendir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:27    Ve Allâh murad eder ki, tövbeyi kabul eylemeyi sizlerden! Ve murad ederler ki, şehvetlerine ‘nefsanî dürtülerine, bedensel zaaflarına’ uyan kimseler, sizlerin büyük bir meyille ‘kötü arzuların esiri olup, tutkularınıza’ gönül vermenizi.

 

4:28    Allâh’ın muradı, ‘tövbelerinizin kabulüyle, vicdanınızı’ hafifletmek sizlerden! Ve yaratıldı insan ki, ‘tutkularına’ zayıf!

 

4:29    Ey inançlı kimseler! Yemeyin mallarınızı aranızda, asılsız ‘sebeplerle’! Ki, müstesnadır bir ticarette olmanız, murad edip sizlerden! Ve öldürmeyin hemcinslerinizi!* Şüphesiz ki Allâh, sizlerden inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşediyor olandır!

 

>6:151, 17:31, 17:33, 25:68<

 

4:30    Ve kim, ifa ederse işte bunu ‘yasaklananı’, düşmanca ve ‘haksız yere’ zulümle, o hâlde, (âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle)* kesinlikle maruz bırakacağız onu, ateşe.* Ve işte bu, Allâh’a kolay olur!*

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

4:31    Eğer kaçınırsanız büyüklerinden, ondan men edildiğiniz şeylerin, örteriz sizlerden kötülüklerinizi ‘günahlarınızı’ ve dâhil ederiz sizleri kıymetli bir yere.

 

4:32    Ve temenni etmeyin, Allâh’ın liyakatli kıldığı şeyleri onunla, bazılarınızı bazılarının üzerine! Erkekleredir bir nasip, kazandıkları şeylerden ve bayanlara da bir nasip ‘vardır’ kazandıkları şeylerden. Ve isteyin Allâh’tan, liyakatinden! Şüphesiz ki Allâh, her şeyi en iyi biliyor olandır!

 

4:33    Ve her biri için ‘erkek ve kadını’ mirasçılar kıldık bıraktıkları şeylerden ebeveynlerin ve akrabaların. Ve o kimselere ki, yeminlerinizle ‘güvencenizle’ sözleştiniz, artık verin onlara nasiplerini! Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahit olandır!

 

4:34    Erkekler, hâtunları üzerinde kollayıcılardır ki, liyakatli kılması sebebiyledir Allâh’ın, onların, bazılarını bazılarının üzerine; ve mallarından ‘aile geçimi için’ harcamaları sebebiyle.* Bu yüzden erdemli kadınlar âmâdedirler; ‘kocalarının’ gıyabında ‘mahremiyetini’ muhafaza edendir ki, Allâh’ın ve onların ‘haklarını’, muhafaza ettiği sebebiyle. Onların ‘kadınların’ geçimsizliklerinden korkarsanız o zaman nasihat edin onlara! Ve ‘ısrar ederlerse’ uzaklaşın onlara yataklarda! Ve ‘yine de itaat etmezlerse, isterseniz’ vurun onlara! Fakat eğer sizlere itaat ederlerse, artık aramayın aleyhlerine, bir yol ‘ileri sürerek bahane’! Şüphesiz ki Allâh, üstün, kudretli, ulvi olandır; sınırsız büyüktür!

 

>4:34, 6:165, 17:21, 17:70, 43:32<

 

4:35    Ve eğer korkarsanız onların ‘erkek ve kadının’ arasında bir kopukluktan, o hâlde harekete geçirin bir hakem onun ‘erkeğin, ev’ ahalisinden ve bir hakem onun ‘kadının, ev’ ahalisinden! Eğer murad ederlerse uzlaşmayı, Allâh muvaffak eder onları ‘kendi’ aralarında ‘barışmayı’. Şüphesiz ki Allâh, en iyi biliyor olandır; haberdar, üstün bilgi sahibidir!

 

4:36    Ve ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Ve ortak yakıştırmayın O’na, bir şeyi! Ve ebeveynlere iyilikle ‘davranın’! Ve akrabalara ve yetimlere ve meskensizlere ‘yoksullara’ ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yoldaşına ve (yolda mahsur kalana çaresiz, imkânsız veya mekânsız kişi ve çocuklara mecazen) yol oğluna ve sahip çıkıp eliniz altındaki ‘beslemelere de’!* Muhakkak ki Allâh, sevmez böbürlü, ‘kendisiyle’ iftihar ediyor olan kimseyi!

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60<

 

4:37    O kimseler ki, cimridirler ve tembihlerler cimriliği, insanlara. Ve ‘sır olarak’ gizlerler, onlara verdiği şeyleri, Allâh’ın, liyakatinden. Ve hazırladık ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için, alçaltıcı azabı.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:38    Ve o kimseler ki, bağış yaparlar mallarını insanlara gösteriş ‘için’! Ve ‘samimi’ inanmazlar, Allâh’a ve ne de âhir ‘son’ güne!* Ve kime olursa şeytan, ona yakın, ne var ki ‘bu’, kötü yakınlıktır.*

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

4:39    Ve ne ‘olurdu’, onlar da ‘samimi’ inansalardı Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! Ve Allâh’ın ‘rızası için’ bağış yapsalardı, onları rızıklandırdığından! Ve Allâh, onları en iyi biliyor olandır!

 

4:40    Muhakkak ki Allâh, zulmetmez zerre ağırlığı ‘bile’! Ve eğer bir iyilik olursa o, defalarcadır. Ve verir katından büyük ecir.

 

4:41    Artık ‘hâlleri’ nasıl ‘olur’ getirdiğimiz zaman,* her ümmetten bir şahit?* ‘Yâ Muhammed!’, Ve getirdik seni de şunların aleyhlerine, şahit olarak!

 

>7:8, 7:9, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14, 82:19<

 

>17:71<

 

4:42    İzin günü (Allâhû Teâlâ’nın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü)* arzularlar, o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve âsiler, elçiye, kendilerinin dümdüz yerle ‘bir’ olmalarını.* Ve ‘sır olarak’ gizleyemezler Allâh’tan, ‘inkâr ettikleri hiçbir’ sözü.*

 

>7:8, 7:9, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14, 82:19<

 

>6:27, 25:26, 25:27, 25:28, 33:66, 33:67, 33:68, 43:36, 43:37, 89:23, 89:24<

 

4:43    Ey inançlı kimseler! Yakınlaşmayın ibadete ‘namaza’, ve sizler sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar! Ve ne de cünüp iken ki, müstesnadır yolcu olmanız, boy abdesti alıncaya kadar! Ve eğer hasta olduysanız veya yolculuk üzere veya sizlerden biriniz, tuvaletten geldi veya ‘cinsel ilişki yoluyla’ hâtunlara dokundunuz, fakat su bulamadıysanız, o hâlde niyetlenin temiz çorak toprakla, böylelikle onu hafifçe sürün yüzlerinize ve ellerinize! Şüphesiz ki Allâh, affedici olandır; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:44    Baksana o kimselere (Yahudiler) ki, kitaptan ‘hakikat bilgisinden’ verildi bir nasip! Satın alıyorlar sapkınlığı ve murad ediyorlar şaşırmanızı, yoldan.

 

4:45    Ve Allâh, en iyi bilendir; düşmanlarınızı! Ve Allâh kâfidir; himayeci ‘olarak’. Ve Allâh kâfidir; yardımcı ‘olarak’.

 

4:46    Kimi Yahudiler, tahrif ederler ‘manalarını bozarlar, Tevrât’taki’ kelimeleri yerlerinden ‘değiştirip’* ve diyorlar ki: „ İşittik ve âsiyiz! “. Ve işit, işitmez olası dillerini eğip bükerek ve dîni ‘dîni algıları’ yererek ‘yine diyorlardı ki’: „ ‘Ve Râi-nâ’ gözet bizleri! “. (İbranicede: ahmak, davar gibi güdülmek) Ve keşke olsa da, deselerdi ki: „ İşittik ve itaat ettik!* Ve ‘Rabbimiz…’ İşit ve ‘Unzur-nâ’ bak bizlere! “, elbette olurdu onlara ‘daha’ hayırlı ve daha sağlam. Ve lâkin lânetledi onları Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmaları sebebiyle. Artık ‘samimi’ inanmazlar, birazı dışında!*

 

>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

>4:153, 6:109, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

4:47    Ey o kimseler ki, kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen (Yahudiler ve Hristiyanlar)! İnanın, indirdiğimiz şeye (Kur’ân-ı Kerîm’e)!* Ki, onaylayandır beraberinizdeki sebebi (Tevrât ve İncîl); yüzleri silmemizden, böylelikle onları arkalarına döndürmemizden önce (Âhirette yaşananların gösterilip, tekrar bilinçlerin silinip önceki hâllerine döndürülmesi.). Veya lânetlemeden önce onları da, Cumartesi’ni (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl eden, Yahudi’ sahabelerini lânetlediğimiz gibi.* Ve Allâh’ın emri ‘hükmü’, uygulanıyor olur.

 

>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<

 

>2:65, 4:154, 16:124<

 

4:48    Muhakkak ki Allâh, bağışlamaz O’na ortak yakıştırılmasını!* Ve bağışlar, işte bunun dışındaki şeyleri, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye. Ve kim, ortak yakıştırırsa Allâh’a, o hâlde, uydurmuş olur büyük günah ‘işleyerek’!*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

4:49    Baksana o kimselere ki, hemcinslerini arındırırlar!* Yok ‘ancak’ Allâh, arındırır dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘cehaletten, günahlardan’.* Ve zulmedilmezler, hurma çekirdeğinin ince lifi ‘kadar bile’!*

 

>2:54, 4:66<

 

>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 57:20, 64:11<

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

4:50    Bak nasıl da uyduruyorlar, Allâh ‘adına’ yalanı!* Ve kâfidir ‘bu onlara’ apaçık günah ‘olarak’.

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

4:51    Baksana o kimselere (Yahudiler) ki, kitaptan ‘hakikat bilgisinden’ verildi bir nasip! Cibte (kâhinler, mabutlar, ilâhlar ve uydurma her şey) ve tâğut’a (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler) inananlardır; ve diyorlar o kimseler için ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır: „ Şunlar, inançlı kimselerden daha doğru bir yola yönlenmiştir! “.

 

4:52    İşte onlar, o kimselerdir ki, lânetledi onları Allâh. Ve kimi lânetlerse Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yardımcı.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

4:53    Yoksa onların bir nasibi mi var saltanat, hükümranlıktan? Oysa ki o zaman, vermezlerdi insanlara hurma çekirdeğinin üzerindeki oyuğu dolduracak ‘kadar bile bir rızık’.

 

4:54    Yoksa çekememezlik mi ediyorlar? İnsanlara, Allâh’ın, liyakatinden, onlara verdiği şeyleri. Ne var ki, verdik, İbrâhîm ailesine kitap ‘hakikat bilgisi’ ve idrak ‘yetisi’. Ve verdik onlara büyük saltanat, hükümdarlık.

 

4:55    Artık onlardan kimileri ona ‘hakikat bilgisine’, ‘samimi’ inandı ve onlardan kimileri de ondan alıkoymaktadır. Ve kâfidir ‘hakikat inkârcılarına’ cehennemin karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateşi.

 

4:56    Muhakkak ki, âyetlerimizi inkâr eden kimseleri,* kesinlikle maruz bırakacağız onları, ‘cehennemde’ ateşe.* Her defasında kavruldukça derileri, onları değiştiririz başka derilerle ki, azabı tatmaları için. Şüphesiz ki Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>4:56, 17:98, 90:19<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:57    Ve o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; ki, dâhil edeceğiz onları has bahçelere ‘cennetlere’ ki, akar onun altından nehirler. Sonsuza ‘dek’ kalıcılardır orada ebedîyen. Onlaradır, orada ak pak eşler; ve dâhil ederiz onları, gölgelendirecek bir gölgeye.

 

4:58    Muhakkak ki Allâh, emrediyor sizlere ki, teslim etmenizi emanetleri ahalisine! Ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi.* Muhakkak ki Allâh, ne güzel nasihat ediyor sizlere onunla. Şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; her hâliyle görendir!

 

>2:282, 4:58, 16:76, 16:90, 49:9<

 

4:59    Ey inançlı kimseler! İtaat edin Allâh’a! İtaat edin elçiye!* Ve sizlerden ‘hüküm veren’ emir sahiplerine de! Artık eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, o hâlde geri döndürün onu Allâh’a ve elçiye! Eğer ‘samimi’ inanıyorsanız Allâh’a ve âhir ‘son’ güne. İşte bu en hayırlısıdır ve neticede ‘daha’ iyidir.

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

4:60    ‘Yâ Muhammed!’, Baksana o kimselere ki, zannederler inanmış olduklarını sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm’e); ve senden önceki indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’! Ve murad ederler ki, muhakeme olunmayı tâğut’tan (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler); ve inkâr etmekle emredildikleri ‘hâlde’. Ve muradı şeytan’ın, şaşırtmak onları* ki, uzak ‘geri dönülmez’ bir sapkınlıkla.

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

4:61    ‘Yâ Muhammed!’, Ve denildiği zaman onlara ‘hakikati örtmeye şartlanmışlara’: „ ‘İtaate’ gelin, indirdiği şeye ‘âyetlerindeki hükümlerine’ Allâh’ın ve elçiye! “; görürsün ki, ikiyüzlülük yapanlar alıkoyarlar senden ‘o fikri, insanları’ engelleyerek.

 

4:62    ‘Yâ Muhammed!’, Öyleyse, nasıl olur da bir musibet isabet ettiği zaman onlara, elleriyle sundukları şeylerden sonra (Ömer aleyhisselâm’ın öldürdüğü iki yüzlünün diyetini istemek için), sana gelirler de, ‘yalandan’ yemin ederek Allâh’a ‘derler ki’: „ Muradımız ancak ki, iyilik ve muvaffakiyetten başka değildir! “.

 

4:63    ‘Yâ Muhammed!’, İşte onlar, o kimseler ki, biliyor Allâh, kalplerindeki şeyi. Artık aldırma onlara! Nasihat et onlara ve söyle onlara benlikleri için etkileyici söz!

 

4:64    ‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik ‘hiçbir’ elçiden ki, Allâh’ın izniyle ‘kendilerine’ itaat edilmesi dışında!* Ve keşke olsaydı ki, zulmettikleri zaman hemcinslerine, sana gelip, bu yüzden istiğfar etmeleri Allâh’a; ve istiğfar etseydi elçi de onlara, elbette bulurlardı Allâh’ı, itaate dönenin tövbelerini kabul eyleyen, cezadan vazgeçen; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

4:65    ‘Yâ Muhammed!’, Fakat hayır; ve Rabbin ‘adına’ ki… İnanmazlar, ta ki, seni hakem yapıp onların arasındaki tartıştıkları şeyden sonra icrandan, benlikleri için güçlük bulmadan! Ve ‘Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimsemedikçe tam bir teslimiyetle!

 

4:66    Ve eğer ki, üzerlerine yazsaydık ‘zorunlu kılsaydık’ hemcinslerinizi öldürün! Veya diyarınızdan çıkın! uygulamazlardı onu, onlardan birazı dışında.* Ve keşke olsa da, uygulasalardı onunla ‘kendilerine’ öğüt verilen şeyi, elbette olurdu onlara ‘daha’ hayırlı ve ‘inançlarının’ sabitliği de daha şiddetli ‘olurdu’.

 

>2:28, 2:54, 2:243, 4:66<

 

4:67    Ve o zaman elbette verirdik onlara, katımızdan büyük ecir.

 

4:68    Ve elbette yönlendirirdik onları, ‘razı olunan’ yol istikâmetine.*

 

>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 57:20, 64:11<

 

4:69    Ve kim, itaat ederse Allâh’a ve elçiye*, o hâlde işte onlar, beraberlerdir o kimselerle ki, ‘iyi hâl’ bağışladığı Allâh’ın, üzerlerine, bildiricilerden (peygamber) ve samimiler ve şehitler ve erdemlilerdir. Ve ne iyi refakatçidir işte onlar!

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

4:70    İşte bu liyakat, Allâh’tandır! Ve Allâh kâfidir; en iyi bilen ‘olarak’.

 

4:71    Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Alın silahlarınızı, artık seferber olun bölükler hâlinde veya topluca seferber olun!

 

4:72    Ve mutlaka sizlerden bazıları ki, elbette ‘o’ kişiler, mutlaka ‘savaşa katılmakta’ yavaştır. Sonra da eğer isabet ederse sizlere bir musibet, der ki: „ Bağışladı Allâh beni de, o zaman olmadım onlarla beraber şehit! “.

 

4:73    Ve mutlaka eğer isabet etse sizlere Allâh’tan bir liyakat ‘zafer’, elbette der ki, sizlerle ve onun arasında bir sevecenlik olmamış gibi: „ Yâ, keşke ben de onlarla beraber olsaydım da, böylelikle büyük başarı kazansaydım! “.*

 

>6:27, 25:26, 25:27, 25:28, 33:66, 33:67, 33:68, 43:36, 43:37, 89:23, 89:24<

 

4:74    Artık savaşsınlar Allâh’ın yolunda, o kimseler ki, satarlar dünya hayatının ‘geçici menfaatini’, âhiret ‘karşılığında’!* Ve kim, savaşır da Allâh’ın yolunda, bu yüzden öldürülür veya galip gelirse, o hâlde kesinlikle vereceğiz ona, büyük ecir!*

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

>2:154, 3:169, 3:195, 9:111, 22:58, 47:4<

 

4:75    Ve ne oluyor da sizlere, savaşmıyorsunuz Allâh’ın yolunda? Ve zayıf ‘âciz’ erkeklerden ‘oluşan’ ve bayanlar ve çocuklar ‘için’. O kimseler diyorlar ki: „ Rabbimiz… Çıkar bizleri buradan ki, ahalisi zalim memleket; ve kıl bizlere, katından bir himayeci ve kıl bizlere, katından bir yardımcı! “.

 

4:76    İnançlı kimseler, savaşırlar Allâh’ın yolunda. Ve o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; savaşırlar yolunda tâğut’un (Allâhû Teâlâ’yı hiddetlendirenler). O hâlde savaşın şeytanın himayecileriyle! Doğrusu şeytan, tuzağı zayıf ‘âciz’ olandır.*

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

4:77    Baksana o kimselere ki, ‘Mekke’de savaş istediklerinde’ denildi ki, onlara: „ Ellerinizi ‘savaştan’ çekin! Ve uygulayın ibadeti ‘namazı’!* Ve verin zekâtı! “. Nihayet ‘Medîne’de’ yazılınca ‘zorunlu kılınınca’ üzerlerine savaş, o zaman onlardan bir kısmı, ‘İslâm düşmanı’ insanlardan, ürperirler Allâh’tan haşyet duyar gibi veya daha şiddetli bir haşyetle ve dediler ki: „ Rabbimiz… Neden üzerimize yazdın ‘zorunlu kıldın’ savaşı, bizleri erteleseydin olmaz mıydı yakın ‘bir’ vadeye?! “.* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Dünyada menfaat azdır ve âhiret ve ‘oradaki menfaatlendirilme’ en hayırlısıdır ‘günahlardan’ korunan kişi için! “.* Ve zulmedilmezsiniz hurma çekirdeğinin ince lifi ‘kadar bile’!*

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

>2:216, 4:77, 8:5<

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

4:78    Nerede olursanız da, yetişir sizlere ölüm!** Ve yükseklerde yıldız kümelerinde olsanız bile.* Ve eğer isabet ederse onlara bir iyilik, derler ki: „ Bu, Allâh’ın katındandır! “. Ve eğer isabet ederse onlara bir kötülük, derler ki: „ Bu senin yüzünden! “. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Hepsi Allâh’ın katındandır! “.* Fakat ne oluyor bu topluma ki, neredeyse ‘hiçbir’ sözü derinden kavramıyorlar?

 

>3:145, 3:154, 4:78, 6:2, 28:15, 39:42<

 

Kader – ÎKRA.vision

 

>15:16, 25:61, 85:1<

 

4:79    Ne isabet ederse sana iyilikten, ancak Allâh’tandır! Ve ne isabet ederse sana kötülükten, o hâlde o, nefsindendir (İlâhî adalet gereği iyiliği ve kötülüğü var edendir; seçim, hakkı insana verilmiştir)!* ‘Yâ Muhammed!’, Ve gönderdik seni insanlara elçi ‘olarak’!* Ve Allâh kâfidir; her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!

 

Allâh’ın İlâhî adaleti – ÎKRA.vision

 

>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<

 

4:80    Kim itaat ederse elçiye, ancak Allâh’a itaat etmiş olur.* Ve kim ‘geçmişe’ dönerse, o hâlde ‘Yâ Muhammed!’, Seni göndermedik üzerlerine muhafız!

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

4:81    Ve diyorlar ki: „ İtaat ettik ‘Baş üstüne’! “.* ‘Yâ Muhammed!’, Ne var ki, yanından çıktıkları zaman, geceleyin niyetlenirler onlardan bir tayfa, o, söylediğinden başkasına!* Ve Allâh, yazıyor geceleyin niyetlendikleri şeyi.* Artık aldırma onlara! Ve Allâh’a itimat et! Ve Allâh kâfidir; her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

>4:81, 4:108, 27:49<

 

>16:105, 18:49, 22:76, 23:105, 25:11, 27:83, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 52:11, 69:49<

 

4:82    Hâlâ Kur’ân’ı tefekkür etmezler mi? Ve eğer olsaydı Allâh katından gayrı, elbette bulurlardı içinde birçok ihtilâflar.

 

4:83    Ve geldiği zaman onlara ‘bir duyu’ ki, emniyet veya korkuya ‘dair bir karar’ emri, onu yayarlar. Ve döndürselerdi onu elçiye ve onlardan emir verenlere, onlardan onun ‘o haberin’ iç yüzünü araştıran kimseler elbette ‘gerçeği’ bilirlerdi. Ve olmasaydı Allâh’ın liyakati, üzerlerinize ve bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi, elbette uyardınız şeytana, birazı dışında!

 

4:84    ‘Yâ Muhammed!’, Öyleyse savaş, Allâh’ın yolunda! Ki, yükümlü tutulmazsın canından başka ‘bir şeyden’! Ve teşvik et ‘samimi’ inananları da! Ola ki, Allâh, çeker baskılarını ‘üzerlerinizden’ o kimselerin ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır. Ve ‘ancak’ Allâh, baskısı ‘daha’ şiddetlidir ve yaptırımı ‘daha’ şiddetlidir!

 

4:85    Kim, bir iyiliğe şefaatle ‘iyi bir davaya aracı olup’ şefaat ederse, ona bir nasip olur ondan ‘sevaptan’. Ve kim, bir kötülüğe bir şefaatle ‘günah işlenmesine’ şefaat ederse, ona bir paylaşım olur ondan ‘günahtan’. Ve Allâh, her şey üzerinde karşılığını veren, koruyup kollayan, yarattıklarına rızıklarını ulaştırıyor olandır!

 

4:86    Ve dirlik, esenlik ile ‘selâmlandığınız’ zaman, o hâlde, ondan daha iyisiyle dirlik, dilekleriyle ‘selâmlayın’, veya onu ‘aynen’ geri döndürün!* Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde noksansız hesaplayan, saptıyor olandır!

 

>4:86, 24:27, 24:29, 24:61<

 

4:87    Allâh ki, ilâh olamaz O’nun dışında!* Elbette toplar sizleri kıyâmet gününde ki, kuşku yoktur onda!* Ve kimdir ki, Allâh’tan daha doğru sözlü?

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

>7:8, 7:9, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14, 82:19<

 

4:88    O hâlde ne oluyor da sizlere, ikiyüzlülük yapanlar için iki birlik oldunuz. Ve Allâh, tepetaklak etti ‘inkâra çevirdi’ onları kazandıkları ‘günahlar’ sebebiyle. Muradınız yönlendirmek mi, Allâh’ın saptırdığı kişiyi? Ve ‘müstahik’ kimi şaşırttıysa Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yol.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

4:89    Arzularlar ki, inkâr etseniz ‘kendilerinin’ inkâr ettikleri gibi ki, bu yüzden olursunuz ‘onlarla’ eşit. Artık himayeciler edinmeyin onlardan, ta ki, hicret ‘göç’ ederler Allâh’ın yolunda! Buna rağmen eğer ki, ‘geçmişe’ dönerlerse, artık alın ‘yakalayın’ onları ve öldürün onları bulduğunuz yerde!* Ve himayeci edinmeyin onlardan ve ne de yardımcı!*

 

>2:190, 2:193, 4:76, 8:39, 9:12, 9:29, 9:123, 60:8, 60:9<

 

>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<

 

4:90    Müstesnadır ‘dokunulmazdır’ o kimseler ki, vasıl oldular bir topluma, sizlerin ve onların arasında da kesin söz ‘anlaşmalı olan’; veya gelirler sizlere, göğüsleri daralmış savaşmaktan sizlerle veya savaşmaktan kendi toplumlarıyla! Ve dileseydi Allâh, elbette salardı onları üzerlerinize de, o zaman elbette savaşırlardı sizlerle. Fakat eğer soyutlanır da sizlerden, artık savaşmazlar sizlerle ve ‘rahat’ bırakırlarsa sizleri teslimiyetle, o hâlde belirtmedi Allâh sizlere, onlara ‘saldırmaya’ bir yol!

 

4:91    Bulacaksınız başkalarını da, ki muratları, sizlerden de emin olmak ve kendi toplumlarından da emin olmak! Her defasında ‘sapkınlığa’ geri döndürülseler, fitne ‘kargaşa’ içine dalarlar. Öyleyse eğer soyutlanmazlar da sizlerden ve ‘rahat’ bırakmazlar sizleri, teslimiyetle ve çekmezlerse ellerini, artık alın ‘yakalayın’ onları ve öldürün onları ‘sizlerle savaşanları’ bulduğunuz yerde!* Ve işte belirttik sizlere, onlara ‘saldırmaya’ apaçık salahiyet.

 

>2:190, 2:193, 4:76, 8:39, 9:12, 9:29, 9:123, 60:8, 60:9<

 

4:92    Ve olmadı ‘olamaz’ bir inançlı için, bir inançlıyı öldürmesi, hatayla ‘olması’ dışında! Ve kim, katlederse bir inançlıyı hatayla, o hâlde hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi ve diyet muaf edilmelidir! Ki, müstesnadır ‘ölenin, ev’ ahalisinin ‘o diyeti’, sadaka ‘olarak’ bağış yapmaları. Fakat, eğer sizlere düşman bir toplumdan olup ve o ‘hatayla öldüren’, inançlılardan ise, o hâlde hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi! Ve eğer bir toplumdansa, sizlerin ve onların arasında kesin söz ‘anlaşmalı olan’, o hâlde diyet muaf edilmelidir ‘ölenin, ev’ ahalisine! Ve hürriyete kavuşturmalıdır inançlı bir köleyi! Fakat kim ‘bunu’ bulamazsa, öyleyse oruç tutmalıdır iki ay artarda, Allâh’a tövbe olarak! Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:93    Ve kim, öldürürse bir inançlıyı kasıtlı, o hâlde cezası, cehennemdir ki, içinde sonsuza ‘dek’ kalıcı olanlardır. Ve hiddetlenmiştir Allâh, üzerine ve lânetlemiştir onu. Ve hazırladı ona, büyük azap.

 

4:94    Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Vuruşmaya ‘sefere’ çıktığınız zaman Allâh’ın yolunda, artık belli edin ‘inançlıyı inançsızdan’! Ve demeyin. Sizlere selâm bırakan ‘veren’ kişi için: „ ‘Samimi’ inançlı değilsin! “. Ki, geçici menfaatini rağbet ederek dünya hayatının.* Çünkü Allâh’ın katında, ganimetler çokça dır. İşte bunun gibiydiniz sizler de daha önceleri. Ne var ki, Allâh ‘lâyık görüp’ minnettar kıldı sizleri de, ‘idrak ettiniz’. O hâlde ‘iyice araştırıp’ belli edin! Şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

4:95    Eşit olmazlar inançlılardan özür sahibi olmaksızın oturanlarla ‘seferden geri kalanlarla’ ve cihâd (kararlılıkla İslâm’ı yaşama mücâdelesi) edenler Allâh’ın yolunda, mallarıyla ve canlarıyla. Liyakatli kıldı Allâh, cihâd (kararlılıkla İslâm’ı yaşama mücâdelesi) edenleri mallarıyla ve canlarıyla, oturanlara karşı mertebece. Ve hepsine vadetti Allâh, en güzelini.* Ve liyakatli kıldı Allâh, Mücâhitleri (Allâhû Teâlâ uğrunda savaşanlar) oturanlara karşı, büyük ecirle.*

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<

 

>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<

 

4:96    Ki, Mertebeler Kendisindendir ve bağışlanma; ve bahşedilme, merhametle esirgenme de. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:97    Muhakkak o kimseleri ki, vefat ettirirken onları melekler, benliklerine zulmedenleri; derler ki: „ Ne yapıyor, ne ediyordunuz? “. ‘Onlar da’ derler ki: „ Bizler, âciz kimselerdik yeryüzünde! “. ‘Melekler’ derler ki: „ Allâh’ın yeryüzü, geniş değil miydi? O hâlde orada ‘bir yerden bir yere’ hicret ‘göç’ etseydiniz. “. O hâlde işte onlar ki, varış yerleri cehennemdir.* Ve kötü bir varış!

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:98    Müstesnadır zayıf ‘âciz’ erkeklerden ‘oluşan’ ve bayanlar ve çocukların ‘göçü’ ki, ‘onlar, hiçbir’ çareye mecal edemezler ve bir yola yönlenemezler!

 

4:99    O hâlde işte onlar, ola ki, Allâh, affeder onları. Ve Allâh, affedici olandır; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:100  Ve kim, hicret ‘göç’ ederse Allâh’ın yolunda, bulur yeryüzünde göç edilecek yerler, birçok geniş ‘imkânlar’. Ve kim, çıkar da evinden, hicret ‘göç’ etmek için Allâh’a ve elçisi ‘uğruna’, sonra yetişirse ona ölüm, artık vaki oldu onun ecri, Allâh’a. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:101  Ve vuruşmaya ‘sefere’ çıktığınız zaman yeryüzünde, artık değildir üzerlerinize vebal, ibadetten ‘namazdan’ kısaltmanız; ki, eğer korkarsanız o kimselerden ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; sizlere fitnelik ‘zarar’ edeceklerinden! Muhakkak ki ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmış olanlar, sizlere apaçık düşmandır.

 

4:102  ‘Yâ Muhammed!’, Ve olduğunda onların arasında, uygulattığında onlara ibadeti, öyleyse ‘namaza’ dursun onlardan bir tayfa seninle beraber ve alsınlar silahlarını da ‘yanlarına’! Böylelikle ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ yere kapandıkları zaman, ‘diğerleri’ hemen arkanızda olurlar. Ve gelsin diğer ibadet etmemiş ‘namaz kılmamış’ tayfa da, öylece ibadetlerini etsinler seninle beraber. Ve alsınlar koruma tedbirlerini ve silahlarını! Arzularlar o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; keşke bihaber olsanız da silahlarınızdan ve mühimmatınızdan, nihayet hücuma gayretlenseler üzerlerinize bir hamleyle. Ve olmaz vebal üzerlerinize, eğer sizlere rahatsızlık olurda yağmurda veya hastalanırsanız, bırakmanızda silahlarınızı. Ve ‘yine de’ alın tedbirlerinizi! Muhakkak ki Allâh, hazırladı ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için, alçaltıcı azabı.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:103  Nihayet icra ettiğinizde ibadeti ‘namazı’, artık yâd edin Allâh’ı! Ayaktayken ve otururken ve yan üstü uzanmışken de! Nihayet güvenliğe kavuştuğunuzda, artık uygulayın ibadeti ‘namazı’!* Muhakkak ki ibadet ‘namaz’,* ‘samimi’ inananlara vakitleri belirlenmiş olarak, yazıldı ‘zorunlu kılındı’!*

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri – ÎKRA.vision

 

4:104  Ve yılmayın toplumca amaçtan. Eğer sizler acı çekecek olursanız, ne var ki, muhakkak ki onlar da ‘inkârcı düşmanınız da’ acı çekiyorlar sizlerin acı çektiğiniz gibi. Ve ‘en azından, alacağınıza’ umuyorsunuz Allâh’tan ki, onların ummadıkları şey. Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:105  ‘Yâ Muhammed!’, Muhakkak ki, Biz indirdik sana, kitabı (Kur’ân-ı Kerîm), hak ile ‘gayeyle’!* Ki, hükmetmen için insanlar arasında, Allâh’ın, sana gösterdiği şeylerle! Ve olma hainlere savunucu!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 16:102, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<

 

4:106  ‘Yâ Muhammed!’, Ve istiğfar et Allâh’a! Şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:107  ‘Yâ Muhammed!’, Ve müdâfaa etme ‘günaha sebebiyet vererek’ hemcinslerine ihanet eden kimseleri! Muhakkak ki Allâh, sevmez ihanette ısrarcı, günahkâr olan kimseyi!

 

4:108  ‘Onlar’ saklarlar insanlardan ve saklayamazlar Allâh’tan. Ve O’dur, onlarla beraber ki, geceleyin niyetlendikleri şeylerde, hoşnut olmadığı sözün ‘söylendiğinde’.* Ve Allâh, gayret ettikleri şeyleri kuşatıp, kavrıyor olandır!

 

>4:81, 4:108, 27:49<

 

4:109  İşte sizler busunuz! Ki, müdâfaa ettiniz onları dünya hayatında. Oysa ki, ‘onları’ kim müdâfaa eder Allâh’a ‘karşı’, kıyâmet günü; veya kim olur onları ‘savunan’ yetkili?

 

4:110  Ve kim, gayretlenir kötülüğe veya ‘günaha sebebiyet vererek’ benliğine zulmeder, sonra Allâh’a istiğfar ederse, bulur Allâh’ı, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:111  Ve kim, bir günah kazanırsa, artık sadece benliğine kazanır onu. Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:112  Ve kim, bir hatayla ‘suç işler’ veya günah kazanırsa, sonra da atar onu alâkasız ‘bir suçsuza’, o hâlde yüklenmiş olur bühtanın ‘vebalini’ ve apaçık günah ‘işleyerek’!

 

4:113  ‘Yâ Muhammed!’, Ve olmasaydı Allâh’ın liyakati, üzerine ve bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi, elbette yeltenecekti onlardan bir tayfa seni şaşırtmaya!* Ve ‘aslında’ şaşırtamazlar benliklerinden başkasını.* Ve sana zarar veremezler ‘hiçbir’ şeyle. Ve indirdi Allâh, sana, kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) ve hükümlerini!* Ve sana öğretti biliyor olmadığın şeyleri! Ve Allâh’ın liyakati, üzerinde, büyük oldu!

 

>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<

 

>14:30<

 

>2:2, 7:52, 10:38, 16:102, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<

 

4:114  Hayır yoktur çoğunda, ‘hainlerin’ fısıldaşmalarında ki, müstesnadır sadakayı tembihleyen kimsenin konuşması; veya meşru ‘olanı’ veya uzlaştırmayı insanların arasında. Ve kim, ifa ederse işte bunu ki, amaçlayarak Allâh’ın hoşnutluğunu, o hâlde kesinlikle vereceğiz ona, büyük ecir!

 

4:115  Ve kim karşı gelirse elçiye ki, ona belli olmasının ardından yönlendirilmeye ‘vesile’; ve uyarsa ‘samimi’ inançlıların yolundan başkasına, onu döndürürüz döndüğü şeye ‘inkâra’.* Ve onu maruz bırakırız ‘inkârı sebebiyle’ cehenneme.* Ve kötü bir varış!

 

>3:179, 4:13, 4:14, 4:69, 8:13, 8:29, 9:63, 24:47, 33:36, 58:5, 58:20<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:116  Muhakkak ki Allâh, bağışlamaz O’na ortak yakıştırılmasını!* Ve bağışlar, işte bunun dışındaki şeyleri, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye. Ve kim ortak yakıştırırsa Allâh’a, o hâlde sapmış olur uzak ‘geri dönülmez’ bir sapkınlıkla.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

4:117  ‘Onlar’ ise, davet ‘dua’ etmekle ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade; dişilere (dişi olarak tanımladıkları tanrıça putlar: Lât, Menât, Uzza vs.) ve ancak davet ‘dua’ etmemiş ‘olurlar’, ölçüyü aşan şeytandan başkasına.*

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

4:118  Lânetledi Allâh onu ‘şeytanı’. Ve ‘şeytan’ dedi ki: „ Elbette, kullarından belirli bir nasip edinirim!*

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

4:119  Ve mutlaka şaşırtırım onları! Ve mutlaka hayallere ‘kapılmalarını hoş gösteririm’ onlara!* Ve mutlaka emrederim onlara ki, bu yüzden onlar, mutlaka ‘çiftlik’ hayvanlarının kulaklarını yararlar!* Ve emrederim onlara ki, böylelikle mutlaka karıştırırlar, oluşumunu yapılandırarak Allâh’ın yarattığını! “. Ve kim Allâh’tan ziyade, şeytanı himayeci edinirse,* artık, olmuştur hüsrana uğrayan, apaçık ‘bir’ hüsranla.

 

>34:20, 34:21<

 

Klonlama, ürünlerin genlerini değiştirme – ÎKRA.vision

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

4:120  ‘Şeytan’ onlara vadeder ve onları hayallere (kapılmalarını hoş gösterir). Ve vadettiği şeyler onlara, şeytanın, aldanıştan başka değildir.*

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

4:121  İşte onlar ki, varış yerleri cehennemdir.* Ve bulamazlar ondan kaçış.

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:122  Ve o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; ki, dâhil edeceğiz onları has bahçelere ‘cennetlere’ ki, akar onun altından nehirler. Sonsuza ‘dek’ kalıcılardır orada ebedîyen. Allâh’ın vaadi, gerçektir! Ve kimdir ki, Allâh’tan daha doğru diyen?

 

4:123  Değildir sizlerin hayallerinizle ve ne de ‘diğer’ kitapların erbaplarının (Yahudiler ve Hristiyanlar) hayalleriyledir. Kim, gayretlenirse bir kötülüğe, onunla cezalandırılır.* Ve bulamaz kendisine Allâh’tan ziyade, himayeci ve ne de yardımcı!

 

>16:119<

 

4:124  Ve kimin, gayretleri erdemliyse, erkeklerden veya bayan; ve o, ‘samimi’ inandıysa, o hâlde işte onlar, dâhil edilirler has bahçe ‘cennete’. Ve zulmedilmezler hurma çekirdeğinin üzerindeki oyuğu dolduracak kadar ‘bile’.*

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

4:125  Ve kimdir dînen ‘dîni algılarında daha’ iyi o kimseden ki, teslim etti yüzünü ‘benliğini’ Allâh’a! Ve o, ‘kendisini’ koruyan, iyilerdendir ve uydu, İbrâhîm’in milletine Hanif (yegâne İlâh’a inanan) ‘olarak’!* Ve edindi Allâh, İbrâhîm’i dost.

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<

 

4:126  Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh, her şeyi kuşatan, kavrayandır!

 

4:127  ‘Yâ Muhammed!’, Ve fetva ‘açıklama’ istiyorlar senden, bayanlar hakkında; de ki: „ Allâh, fetva veriyor sizlere ki, onların ‘mirasları’ hakkında! Ve kıraat edilen şeylerde sizlere, kitapta (Kur’ân-ı Kerîm), yetim kızlar hakkında, onlara yazılmış şeyleri ‘zorunlu kılınan mirası’ vermeyip ve rağbet ettiğinizde onları nikâhlamayı; ve zayıf ‘âciz’ çocuklar ‘hakkında’! Ve uygulamanızı yetimler için! “. Ve ‘rızası için’ ne ifa ederseniz hayırdan, o hâlde şüphesiz ki Allâh, onu en iyi biliyor olandır!

 

4:128  Ve eğer bir kadın, korktuysa kocasının geçimsizliğinden veya aldırış etmemesinden, artık olmaz vebal üzerlerine, onların ‘kendi’ aralarında ‘gidişatı’ düzeltip uzlaşmalarında; ve uzlaşma en hayırlısıdır. (Kadının ailesine bir Mesaj niteliğindedir. Ve ilk aşamada karışılmaması öngörülüyor.)* Ve hazır kılınmıştır ‘elverişli yaratılmıştır’ benlikler bencilliğe. Ve eğer iyilikle ‘davranır’ ve ‘günahlardan’ korunursanız, o hâlde şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!

 

>4:35<

 

4:129  Ve asla mecal edemezsiniz hâtunlar arasında adil olmaya, hırslanasıya çabalasanız da!* Öyleyse ‘biriyle’ tüm ilgiyle ilgilenmeyin, ‘eğer ki’ hemen bırakırsanız onu ‘bir diğerini’ muallakta gibi! Ve eğer uzlaşırsanız ve ‘günahlardan’ korunursanız, o hâlde şüphesiz ki Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>4:3<

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:130  Ve eğer ‘karı-koca’ ayrılırlarsa, Allâh, geniş ‘imkânlarından’ her birini gani eder. Ve Allâh, ilmi, kudreti, lütufları geniş, her şeyi kapsıyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

4:131  Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve andolsun ki, vasiyet ettik o kimselere ki, sizlerden önceki kitap ‘hakikat bilgisi’ verilen ‘Yahudiler ve Hristiyanlara’ ve sizlere de, korunmalarını Allâh’a ‘karşı gelmekten’! Ve eğer inkâr ederseniz, ne var ki ‘ziyanı kendinizedir’!* Muhakkak ki Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni olandır; yüceltilmeye, övgüye lâyıktır!

 

>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<

 

4:132  Ve Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh kâfidir; her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!

 

4:133  Eğer dilerse, sizleri giderir ‘yok eder’, ey insanlar! Ve getirir başkalarını.* Ve Allâh, bunun üzerinde irade ettiğini, icraya kudretli olandır!

 

>6:133, 10:14, 14:19, 35:16<

 

4:134  Muradı, dünya sevabı ‘kazancı edinmek’ olan kimse, o hâlde ‘bilsin ki’, Allâh’ın katındadır, dünya sevabı ‘kazancı’ ve âhiret ‘mükâfatı da’!* Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; her hâliyle görendir!

 

>2:200, 10:7, 10:8, 11:15, 11:16, 17:18, 17:19, 17:20, 42:20<

 

4:135  Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Kollayıcılar olun hakkaniyeti, şahitlerken Allâh için! Ve olsa da benliklerinize karşı veya ebeveynlere ve akrabalara ki, zengin veya fakir de olsalar. Çünkü Allâh ‘hakkaniyeti’, onlardan daha revadır. Öyleyse uymayın isteklerinize, adil olun! Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz ‘sözü değiştirirseniz’ veya vazgeçerseniz, o hâlde şüphesiz ki Allâh, gayret ettiğiniz şeylerden haberdar, üstün bilgi sahibi olandır!

 

4:136  Ey ‘Yahudilerden’ inançlı kimseler!* ‘Samimi’ inanın, Allâh’a ve elçisine ve kitaba (Kur’ân-ı Kerîm)! Ki Zât’ı, indirdi elçisine.* Ve ‘diğer mukaddes’ kitaba (İncîl) ki o, daha ‘ondan’ önce indirdiği! Ve kim, inkâr ederse Allâh’ı ve meleklerini ve kitaplarını ve elçilerini ve âhir ‘son’ günü, o hâlde sapmış olur uzak ‘geri dönülmez’ bir sapkınlıkla.

 

>4:162, 5:43, 7:157, 28:52<

 

>2:41, 2:89, 2:91, 2:101, 4:47, 5:48, 6:91, 9:30, 9:31, 21:50, 35:31, 46:12, 98:5<

 

4:137  Mutlaka ‘Yahudilerden’ inançlı kimseler, sonra ‘buzağıya tapınıp’ nankörlük ettiler. Sonra ‘tövbe edip Tevrât’a’ inandılar sonra ‘Îsâ aleyhisselâm’ı’ inkâr ettiler. Sonra da nankörlüklerini ziyade ettiler.* Allâh, (âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle)* bağışlamaz onları; ve ne de ‘razı olduğu’ yola yönlendirir onları.

 

>3:90, 3:105, 3:106, 4:137, 16:106<

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

4:138  ‘Yâ Muhammed!’, Müjdele ikiyüzlülük yapanları ki, olduğunu onlara, elem azap!*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:139  O kimseler ki, ‘ikiyüzlülük yapanlar’, himayeciler edinirler ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları ki, ‘samimi’ inananlardan ziyade!* Gayeleri yanlarında itibar mı? Ancak şüphesiz ki, mutlak yücelik, itibar tamamen Allâh’ındır!

 

>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<

 

4:140  Ve indirilmişti sizlere, kitapta (Kur’ân-ı Kerîm): „ Duyduğunuz zaman Allâh’ın âyetlerini, onun inkâr edildiği ve alay edildiğinde onunla, artık oturmayın onlarla beraber, ondan başka bir hadiseye dalıncaya kadar! O zaman, mutlaka sizler de onlara benzersiniz. “. Şüphesiz ki Allâh, toplayandır; ikiyüzlülük yapanların ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların topluca cehennemde.

 

4:141  O kimseler ki, ‘ikiyüzlülük yapanlar’, gözetlerler sizleri ki, nihayet Allâh’tan bir zafer ‘nasip’ olunca dediler ki: „ Bizler, olmadık mı sizlerle beraber? “. Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara bir nasip olduğunda ise, dediler ki: „ Siper olmadık mı üzerlerinize? Ve sizlere inançlılardan ‘gelecek tehlikeye’ mâni olduk ya! “. Artık Allâh, hükmeder aranızda kıyâmet günü.* Ve asla belirlemedi Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara, ‘samimi’ inananlar aleyhine bir yol.

 

>9:109, 9:110, 10:19<

 

4:142  Doğrusu ikiyüzlülük yapanlar, ‘zanlarınca’ kandırırlar Allâh’ı. Ve O’dur, kandıran onları (yaptıklarının devamına müsaadesiyle, aleyhlerine oluşturur)! Ve onlar, ibadete ‘namaza’ kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve yâd etmezler Allâh’ı, birazı dışında!

 

4:143  Bocalayıp dururlar ‘ikiyüzlülük yapanlar’, işte bunların ‘inançlıların ve inkârcıların’ arasında. Ne şunlarla olurlar ve ne de şunlarla olurlar. Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık asla bulamazsın ona, bir yol.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

4:144  Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Himayeciler edinmeyin ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları ki, ‘samimi’ inananlardan ziyade!* Kılmak mı istersiniz Allâh’a ki, aleyhinize apaçık delil?

 

>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<

 

4:145  Muhakkak ki ikiyüzlülük yapanlar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve asla bulamazsın onlara yardımcı.

 

4:146  Müstesnadır o kimseler ki, tövbe ettiler ve ‘gidişatı’ düzelttiler ve sımsıkı tutundular Allâh’a ‘teslimiyete’ ve has kıldılar dînlerini ‘dîni algılarını’ Allâh’a. O hâlde işte onlar, ‘samimi’ inananlarla beraberlerdir. Ve Allâh, kesinlikle verecek ‘samimi’ inananlara, büyük ecir!

 

4:147  İfa etmez Allâh, sizlere azaplandırmasını ki, eğer ‘verilen imkânlara’ şükrederseniz ve ‘samimi’ inanırsanız! Ve Allâh, şükrün karşılığını cömertçe veriyor olandır; en iyi bilendir!

 

4:148  Allâh, sevmez açık olarak ‘söylenen’ kötü sözü ki, müstesnadır zulmedilen kişinin ‘söylemesi’! Ve Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet ediyor olandır; en iyi bilendir!

 

4:149  Eğer açıklarsanız bir hayrı veya saklasanız onu, veya affederseniz bir kötülüğü, o hâlde şüphesiz ki Allâh, affedici olandır; irade ettiğini, icraya kudretlidir!

 

4:150  Mutlaka o kimseler ki, inkâr ediyorlar Allâh’ı ve elçilerini de. Ve muratları, ayırım yapmak Allâh ve elçileri arasında. Ve diyorlar ki: „ İnanırız bir kısmına ve inkâr ederiz bir kısmını! “. Ve isterler ki, edinsinler işte bunların ‘inanmakla inkârın’ arasında bir yol.

 

4:151  İşte onlar… Onlar, hakkı ‘İlâhî esasları’ inkâr edenlerdir! Ve hazırladık ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için, alçaltıcı azabı.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:152  Ve o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır Allâh’a ve elçilerine ve ayırmazlar ‘hiç’ birini onlardan. İşte onlar ki, kesinlikle verilecek onlara, ecirleri. Ve Allâh, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlıyor olandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

4:153  Sual ederler ki, senden ‘diğer’ kitabın erbapları ‘Yahudiler’, indirmeni onlara gökten bir kitap. Oysa ki Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü sual etmişlerdi de, dediler ki: „ O hâlde göster bizlere Allâh’ı açıkça! “.* Bu yüzden onları aldı bir çarpılma ki, zulümleri sebebiyle. Sonra edindiler buzağıyı ‘tanrı’ ki, onlara ayan beyan ‘deliller’ gelmesinin ardından. Buna rağmen affettik onları bundan. Ve verdik Mûsâ’ya apaçık delil.

 

>4:153, 6:109, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

4:154  Ve yükselttik üstlerine Tur’u (Sînâ’daki Tur dağının düşen parçalarının mağara oluşturup, gölgelik olması)** kesin sözleri sebebiyle. Ve dedik ki, onlara (Tîh sahrasından çıktıktan sonra): „ Girin kapıdan ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ yere kapanarak! “. Ve dedik ki, onlara: „ Sınırları aşmayın, Cumartesi’leri (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl ederek’! “. Ve aldık onlardan kat’i söz.

 

>7:143, 7:171, 16:81<

 

Sînâ’daki Tur dağının mağara olması – ÎKRA.vision

 

4:155  Ancak ‘lânetlendiler’ ki, bozmaları sebebiyle kesin sözlerini ve inkâr etmelerinden, Allâh’ın âyetlerini* ve katletmelerini bildiricileri (peygamber) haksız yere ve ‘şu’ sözleri ki: „ Kalplerimiz katmanlı ‘lâzım değil’! “. Ki mühürledi Allâh, kalplerinin üzerini, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmaları sebebiyle (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Artık ‘samimi’ inanmazlar, birazı dışında!*

 

>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>4:153, 6:109, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

4:156  Ve örtüyor olmaları ‘İlâhî esasları’ ve ‘gayrimeşru evlât doğurdu’ sözleri Meryem’e, büyük bühtandır.

 

4:157  Ve ‘uydurmadır’ sözleri: „ Muhakkak ki, bizler katlettik! “. Ki, Mesih, Meryem oğlu Îsâ, elçisidir Allâh’ın! Ve katletmediler onu ve asmadılar onu. Lâkin ‘Îsâ aleyhisselâm’a’ benzetildi ‘asılan kişi’ onlara.* Ve muhakkak o kimseler ki, ihtilâf ettiler, onda ‘bu konuda’ elbette şüphedeler ondan. Yoktur onların, hakkında bir bilgileri ki, zanna uymaktan başka! Ve katiyen katletmediler onu!

 

>3:55, 3:145, 4:157, 6:2, 7:34, 11:104, 13:38, 15:4, 15:5, 17:13, 18:49, 19:30<

 

4:158  Yok Allâh, yükseltti onu Zât’ına.* Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>2:154, 3:169, 3:195, 9:111, 22:58, 47:4<

 

4:159  Ve illâki ‘diğer’ kitapların erbaplarından (Yahudiler ve Hristiyanlar) ‘hiçbiri’ kalmaksızın mutlaka inanırlar ona ‘Îsâ aleyhisselâm’a’, ölmeden önce. Ve kıyâmet günü de aleyhlerine, şahit olur ‘Îsâ aleyhisselâm’.*

 

>16:89<

 

4:160  Böylelikle zulümlerinden, Yahudi kimselere haram ‘caiz olmaz’ kıldık üzerlerine, temizlerinden helâl ‘caiz’ kılınanı onlara* ve alıkoymalarından, onların ‘halkının’ birçoğunu Allâh’ın yolundan.*

 

>3:93, 4:160, 6:146<

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

4:161  Ve almaları kâr payı ve ondan men edilmiş oldukları ‘hâlde’ ve yerler insanların mallarını asılsız ‘sebeplerle’.* Ve hazırladık onlardan ‘hakikat bilgisini’ inkâr edenlere, elem azap.*

 

>2:276, 2:178, 3:130, 30:39<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:162  ‘Yâ Muhammed!’, Lâkin onlardan ‘ilham verdiklerimizden’, ilimde derinliğe vukuflar* ve inançlılardır; ki, ‘samimi’ inananlardır sana indirilen şeye (Kur’ân-ı Kerîm’e); ve senden önceki indirilen şeye ‘diğer mukaddes kitaplara’! Ve uygulayanlardır ibadeti ‘namazı’* ve verenlerdir zekâtı ve ‘samimi’ inananlardır Allâh’a ve âhir ‘son’ güne! İşte onlar ki, vereceğiz onlara büyük ecir!

 

>3:7, 4:162, 17:107, 29:49, 34:6<

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

4:163  ‘Yâ Muhammed!’, Muhakkak ki, vahyettik* sana da ki, vahyettiğimiz gibi Nûh’a ve onun ardındaki bildiricilere (peygamber)! Ve vahyettik, İbrâhîm’e ve İsmâîl’e ve İshâk’a ve Yâkub’a (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu) ve ‘onun’ torunlarına ve Îsâ’ya ve Eyyûb’a ve Yûnus’a ve Hârûn’a ve Süleymân’a. Ve verdik Dâvûd’a, Zebur.*

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

4:164  ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘vahyettiğimiz nice’ elçiler oldu, kıssa ettik ‘bahsettik’ onları sana, daha önce de!* Ve ‘nice’ elçileri de, kıssa etmedik ‘bahsetmedik’ onları sana! Ve konuştu Allâh, Mûsâ’ya ‘vahiyle’ kelâmı.*

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

4:165  Elçiler, ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyiciler ve ‘kıyâmetle’ uyarıcılardır.* Ki, olmaması için insanların, Allâh’a ‘kullanabilecekleri’ kanıt, elçilerden sonra. Ve Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

4:166  ‘Yâ Muhammed!’, Lâkin Allâh, şahitlik eder sana, indirdiği şeye ‘âyetlerine’ ki, sana onu, ilmiyle indirdi!* Ve melekler de şahitlik ederler. Ve Allâh kâfidir; her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 16:102, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195, 32:2<

 

4:167  Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve alıkoyarlar Allâh’ın yolundan.* ‘Onlar, iyice’ sapmış oldular uzak ‘geri dönülmez’ bir sapkınlıkla.

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

4:168  Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır ve zulmederler.* Allâh, (âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle)* bağışlamaz onları; ve ne de ‘örnek’ yola yönlendirir onları.

 

>3:90, 3:105, 3:106, 4:137, 16:106<

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

 

4:169  Ki, müstesnadır cehenneme yol. Sonsuza ‘dek’ kalıcılardır orada ebedîyen. Ve işte bu, Allâh’a kolay olur!*

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

4:170  Ey insanlar… Gelmiştir sizlere elçi ki, hak ile ‘gayeyle’, Rabbinizden! O hâlde ‘samimi’ inanın ‘bu, daha’ hayırlıdır sizlere! Ve eğer inkâr ederseniz, ne var ki ‘ziyanı kendinizedir’!* Muhakkak ki Allâh’ındır, ne varsa göklerde ve yerde! Ve Allâh, en iyi biliyor olandır; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<

 

4:171  Ey ‘diğer’ kitabın erbapları ‘Hristiyanlar’! Abartmayın dîninizde ‘dîni algılarınızda’! Ve söylemeyin Allâh ‘adına’, gerçeklerden başka ‘bir şey’. Ki, Mesih, Meryem oğlu Îsâ, sadece elçisidir Allâh’ın! Ve kelimesidir ‘vadettiği hükmüdür’ ki, bıraktığı ona, Meryem’e; ve bir ruhtur, Kendisinden. O hâlde ‘samimi’ inanın, Allâh’a ve elçilerine! Ve söylemeyin: „ Üçtür! “. (Teslis; uknum: Baba Allâh, oğul Allâh ve Kutsal Ruh Allâh), sonlandırın!* ‘Bu daha’ hayırlıdır sizlere. Allâh, ancak tek İlâhtır! Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O!* ‘Olamaz’ olması, Zât’ının evlâdı! Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve Allâh kâfidir; her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilendir!

 

>4:172, 5:72, 6:101, 6:102, 19:30, 43:59, 66:12<

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

4:172  Asla çekinmez Mesih ‘Îsâ aleyhisselâm’, Allâh’a kulluk etmekten ve ne de ‘Allâhû Teâlâ’ya’ yakınlaştırılan melekler de.* Ve kim, çekinir de O’na ibadet etmekten ve kibirlenirse, nihayet bir araya getirecek onları, Zât’ı ‘huzuruna’ topluca!*

 

>3:45, 4:72, 56:10, 56:11, 56:12, 56:13, 56:14, 56:88, 56:89, 83:21, 83:28<

 

>7:8, 7:9, 11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14, 82:19<

 

4:173  Fakat o kimseler ise ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; artık ‘olanca’ vefa edilir ecirlerine. Ve ‘Allâhû Teâlâ’, ziyade eder onlara, liyakatinden. Ve o kimseler ise ki, ‘ibadet etmekten’ çekinen ve kibirlenenler; bu yüzden azap edilir onlara, elem azap ile.* Ve bulamazlar kendilerine Allâh’tan ziyade himayeci ve ne de yardımcı!

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

4:174  Ey insanlar… Gelmiştir sizlere delil, Rabbinizden! Ve indirdik sizlere, apaçık aydınlık ‘İlâhî esasları’!

 

4:175  Fakat o kimseler ise, Allâh’a ‘samimi’ inananlardır ve sımsıkı tutunanlar O’na ‘teslimiyete’. Öyle ki, dâhil edecek onları, bahşetmesine, bağışlamasına, merhametle esirgemesine ve liyakate. Ve yönlendirir onları, Zât’ına ‘razı olduğu’ yol istikâmetine.*

 

>2:256, 5:16, 7:178, 13:27, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 57:20, 64:11<

 

4:176  ‘Yâ Muhammed!’, Fetva ‘açıklama’ istiyorlar senden; de ki: „ Allâh, fetva veriyor sizlere ki: Babasız, çocuksuz, ölen erkek ise, onun evlâdı yoksa ve onun kız kardeşi varsa, o hâlde onundur ‘kadınındır’ yarısı bırakılan şeylerin ‘mirasın’! Ve o ‘erkek, kız kardeş öldüğünde’ ise vâristir ona ki, eğer onun ‘kız kardeşin’ evlâdı yoksa! Fakat ‘ölenin’ eğer iki kız kardeşi varsa, o hâlde onlarındır üçte ikisi, bıraktığını şeyden! Ve eğer erkek ve bayanın birçok kardeşleri olduysa, o hâlde erkeğinki iki bayanın payları kadardır! “. Beyan eder Allâh, sizlere ki, şaşırırsanız! Ve Allâh, her şeyi en iyi bilendir!