17. İSRÂ:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

17:1    Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr (basîru).

 

Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir ‘Allâhû Teâlâ’! Ki, geceleyin esaret aldı kulunu ‘Muhammed aleyhisselâm’ı’ hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethaneden (Kâbe) en uzak ibadethaneye ki, çevresini bereket kaynağı kıldık;* göstermemiz için ona ‘Muhammed aleyhisselâm’a’, âyetlerimizden ‘alâmetlerimizden’! Şüphesiz ki O… O’dur ki, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; her hâliyle gören!

 

>17:60<

 

17:2    Ve âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ (vekîlen).

 

Ve verdik Mûsâ’ya kitap (Tevrât). Ve kıldık onu, İsrâîloğullarına yönlendirilmeye ‘vesile’ ki, ‘savunan’ yetkili edinmeyin ‘kutsallaştırılan zât’ı, putu,’ Benden ziyade!

 

17:3    Zurriyyete men hamelnâ mea nûh (nûhin), innehu kâne abden şekûrâ (şekûren).

 

‘Ey’ Nûh ile beraber ‘gemilere’ yüklediğimiz kimselerin soyu! (İsrâîloğulları!)* Muhakkak ki o, çok şükreden bir kuldu!

 

Hz. Nûh aleyhisselâm soyundan gelen tek nesil İsrailoğulları – ÎKRA.vision

 

17:4    Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merreteyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ (kebîren).

 

Ve icra ettik İsrâîloğullarına, kitapta ‘bildirdik ki’: „ Mutlaka bozgun çıkarırsınız yeryüzünde, iki defa! Ve mutlak galip gelirsiniz, büyük bir üstünlükle! “.**

 

>5:64, 7:167, 14:7, 16:61, 17:5, 17:6, 17:7, 17:8<

 

İsrailoğullarının, muhtemelen 2163 senesinde sonları – ÎKRA.vision

 

17:5    Fe izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ibâden lenâ ulîbe’sin şedîdin fe câsû hılâled diyâr (diyâri), ve kâne va’den mef’ûlâ (mef’ûlen).

 

Artık geldiği zaman vaadi, onlardan birincisinin ‘çıkaracağınız bozgunun’, harekete geçirdik üzerlerinize kullarımızı ki, baskı altına almaya ehil, şiddetli. Öyle ki, aradılar diyarların ortasında. Ve vadedilen uygulanmış oldu.

 

17:6    Summe redednâ lekumul kerrete aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ (nefîren).

 

Sonra geri döndürdük sizleri, tekrar ‘işgalcilerin’ aleyhlerine. Ve iane ettik sizlere, maldan ‘mülkten’ ve oğullar ‘vererek’. Ve kıldık sizlerden, birçok seferi.

 

17:7    İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhıreti li yesûu vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ (tetbîren).

 

Eğer iyilikle ‘davranırsanız’, iyiliğiniz benlikleriniz içindir. Ve eğer kötü olursanız, ancak onadır ‘o da, kendi benliğinizedir’. Artık geldiği zaman vaadi, sonraki ‘çıkaracağınız bozgunun’ yüzünüzü karartsınlar ki, ‘insanların yüzüne bakamaz olun’! Ve girsinler Mâbed’e (Mescid-i Aksâ’ya) ki, girdikleri gibi evvelki defasında. Ve dumura uğratmaları için, üstünlük sağladıkları şeyleri, tüketerek.*

 

>5:64, 7:167, 14:7, 16:61, 17:5, 17:6, 17:7, 17:8<

 

17:8    Asâ rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâ (hasîren).

 

‘Önceki yaşamınızdan vazgeçerseniz’, ola ki, Rabbiniz, sizleri bahşedip, bağışlar, merhametle esirger! Ve eğer ki, ‘geçmişe’ dönerseniz, Biz de ‘cezalandırmaya’ döneriz! Ve var ettik cehennemi, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için ‘bir’ hasır.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

17:9    İnne hâzel kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâ (kebîren).

 

Muhakkak ki, bu Kur’ân, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirir ki, o… O, daha sağlamdır!* Ve müjdeliyor ‘samimi’ inanan kimseleri ki, gayretleri erdemlidir; ki, olduğunu onlara, büyük ecir!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

17:10  Ve ennellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).

 

Ve muhakkak o kimseler ki, inanmazlar âhirete;* hazırladık onlara, elem azap.*

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

17:11  Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr (hayri), ve kânel insânu acûlâ (acûlen).

 

Davet ‘dua’ eder ‘inkârcı’ insan, şerre, daveti ‘duası’ hayırmışçasına. Ve insan, ‘neticesini düşünmeyen’, aceleci oldu!*

 

>17:11, 17:67, 17:100, 18:54, 25:55<

 

17:12  Ve cealnel leyle ven nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel hisâb (hisâbe), ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâ (tafsîlen).

 

Ve kıldık geceyi ve gündüzü iki âyet ‘alâmet’. Ancak, sildik gecenin âyetini ve kıldık gündüzün âyetini görünür ki, gaye edinmeniz içindir liyakat, Rabbinizden. Ve bilmeniz için, adedini senelerin ve hesabını. Ve her şeyi detaylandırdık detaylı.*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

17:13  Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh (unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ (menşûren).

 

Ve her bir insanın talihini ‘gayretlerinin neticesini’, bağladık boynuna.* Ve çıkarırız ona, kıyâmet günü bir kitap ki, koyulur ona ‘önüne’, yayılmış ‘olarak’.*

 

Kader – ÎKRA.vision

 

>7:131, 17:13, 25:23, 27:47, 36:18, 36:19, 52:3<

 

17:14  Ikra’ kitâbek (kitâbeke), kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ (hasîben).

 

Oku! ‘Dünyadaki gidişat’ kitabını ki, kâfidir benliğin bugün aleyhine hesaplayan, saptayan ‘olarak’!*

 

>17:11, 17:71, 18:49, 23:62, 45:29<

 

17:15  Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih (nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ (resûlen).

 

Kim, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönelmişse, artık sadece benliği için yönelmiştir. Ve kim saptıysa, artık sadece aleyhine şaşırmıştır.* Ve taşımaz ‘bir günah’ taşıyan, diğer bir taşıyanın ‘günahını’.* Ve değildik azap edici, ta ki, harekete geçiririz ‘bir’ elçi.*

 

>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<

 

>6:164, 17:15, 29:12, 31:33, 35:18, 39:7, 53:38<

 

>9:115, 17:15, 26:209, 28:59<

 

17:16  Ve izâ erednâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhel kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ (tedmîren).

 

Ve dilediğimiz zaman ‘halkının inkârları sebebiyle’ yok etmeyi bir memleketi, emrettik onun refahta olanlarına da, artık orada bozgun çıkardılar.* Nihayet söz gerçekleşti üzerlerine.* Böylelikle harap ettik onu ‘kendini değiştirmeyen şehir halkını’, darmadağın ederek.*

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

>7:94, 7:95, 7:96<

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

17:17  Ve kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûh (nûhin) ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîren basîrâ (basîren).

 

Ve nicelerini yok ettik ‘uyarılan inkârcı’ uygarlıklardan, Nûh’un ardından.* Ve kâfidir Rabbin, kullarının suçlarından haberdar, üstün bilgi sahibi; her hâliyle gören ‘olarak’!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

17:18  Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennem (cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ (medhûren).

 

Muradı, çar çabuk ‘dünya kazancı’ olan kimseye ki, acele ettik ona orada, dilediğimiz şeyi, murad ettiğimiz kişi için.* Sonra var ettik ona, (âhiret mükâfatına değer vermeyip şeytana uyduğu sebebiyle)* cehennemi ki, maruz bırakılır ona, hor görülmüş, ‘Allâhû Teâlâ’nın merhametinden’ kovulmuş ‘olarak’.*

 

>2:200, 10:7, 10:8, 11:15, 11:16, 17:18, 17:19, 17:20, 42:20<

 

>7:16, 7:17, 7:18, 14:22, 34:20, 34:21, 72:6<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

17:19  Ve men erâdel âhırete ve saâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ (meşkûren).

 

Ve kim âhireti murad etti ve çabası da ona, ‘âhiret mükâfatına lâyık’ çabaysa ve o, ‘samimi’ inandı, o hâlde işte onların, çabaları şükre değer olmuştur.*

 

>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<

 

17:20  Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik (rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ (mahzûren).

 

Her birine iane ederiz şunlara ve bunlara ‘dünya kazancı veya âhiret mükâfatı’. Ki, Rabbinin vergisidir ‘lütfudur’. Ve olmadı Rabbinin vergisi, sakıncalı.

 

17:21  Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’d (ba’dın), ve lel âhıretu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâ (tafdîlen).

 

Bak nasıl, liyakatli kıldık onların ‘insanların’, bazılarını bazılarının üzerine.* Ve elbette âhiret, daha büyüktür mertebelerce ve daha büyük nitelikli.

 

>4:34, 6:165, 17:21, 17:70, 43:32<

 

17:22  Lâ tec’al meallâhi ilâhen âhare fe tak’ude mezmûmen mahzûlâ (mahzûlen).

 

‘Ey insanoğlu!’, Kılma, Allâh ile beraber diğerlerini ilâh! Bu yüzden kalırsın hor görülmüş, ayıplanmış ‘olarak’!*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

17:23  Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâ (ihsânen), immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ (kerîmen).

 

 

Ve olmasına takdir etti Rabbin ki, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmeyin, ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’! Müstesnadır yalnızca O ‘Allâhû Teâlâ’!* Ve ebeveyne iyilikle ‘davranmayı’!* Eğer ulaşırsalar yanında yaşlılığa, onlardan birisi veya onların her ikisi de, o zaman deme, onlara ki: „ Of! “ ‘bıktım’! Ve azarlama onları ve söyle onlara kıymetli söz!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60, 71:28<

 

17:24  Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ (sagîren).

 

Ve ger onlara ‘kol’ kanadını mütevaziâne, merhametle esirgeyerek! Ve ‘duanda’ de ki: „ Rabbim… Bağışla, merhametle esirge onları! Nasıl ki, beni yetiştirdiler küçükken. “.

 

17:25  Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ (gafûren).

 

Rabbiniz, en iyi bilendir; içinizdeki şeyleri!* Eğer olursanız erdemlilerden, o hâlde şüphesiz ki O, tövbekâr olana, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

17:26  Ve âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ (tebzîren).

 

‘Ey samimi inanan!’, Ve ver akrabaya ‘bağış payı’ hakkını ve yoksullara ve (yolda mahsur kalana mecazen) yol oğluna!* Ve ‘mallarını’ savurganlıkla savurma!*

 

>2:219, 17:26, 17:27, 17:28, 17:29, 25:67, 30:38, 51:19, 70:24, 70:25<

 

>6:141, 7:31<

 

17:27  İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn (şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâ (kefûren).

 

Mutlaka savurganlar, olurlar (faydasız şeylere, haksızlığa ve bozgun çıkarmaya harcayarak), şeytanların kardeşleri (yandaşlar).* Ve oldu şeytan, Rabbine ‘karşı’ nankörleşen.

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

17:28  Ve immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâ (meysûren).

 

Ve şayet ‘imkânsızlıklar yüzünden’ vazgeçersen onlardan ‘muhtaçlardan’, umduğun bahşetmeyi bağışlamak gayesiyle ki, Rabbinden, öyleyse söyle onlara yumuşak söz!*

 

>2:263<

 

17:29  Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ (mahsûren).

 

Ve kılma elini boynuna bağlamış (Arapça eli sıkılık)! Ve tümüyle de eli açık ‘savurgan’!* Yoksa kalırsın kınanmış, (depresyonlarda) donakalmış!

 

>17:27, 25:67<

 

17:30  İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir (yakdiru), innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ (basîran).

 

Şüphesiz ki Rabbin, ‘adaleti gereği’ rızkı genişletir, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye* ve ‘dilediğine de’ değersizleştirir! Şüphesiz ki O, kullarından haberdar, üstün bilgi sahibi olandır; her hâliyle görendir!

 

>11:52, 13:12, 13:13, 13:26, 17:30, 24:43, 71:11, 71:12<

 

17:31  Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâk (imlâkın), nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ (kebîren).

 

Ve öldürmeyin evlâtlarınızı yokluk korkusuyla! Ki, yalnızca Biz rızıklandırırız onları ve sizleri de! Muhakkak ki, ‘kasıtlı’ katledilmeleri büyük suçtur.*

 

>6:137, 6:151, 17:31, 81:8, 81:9<

 

17:32  Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh (fâhışeten), ve sâe sebîlâ (sebîlen).

 

Ve yakınlaşmayın zinaya!* Muhakkak ki o, olur müstehcenlik; ve kötü bir yoldur!

 

>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<

 

17:33  Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk (hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl (katli), innehu kâne mensûrâ (mensûran).

 

Ve öldürmeyin ‘hiçbir’ canı ‘sebepsiz yere’ ki onu, Allâh haram ‘caiz olmaz’ kıldığı; ki, müstesnadır haklı olmak!* Ve kim, katledilirse mazlum ‘haksız yere’, artık kıldık himayecisini salahiyetli! Ne var ki, israf ‘aşırılık’ etmesin katletmekte (misilleme diye de dayatmasın)!* Mutlaka o, ‘alacaklı yetkisiyle’ yardım görmüş olandır.

 

>6:151, 17:31, 17:33, 25:68<

 

>2:178, 2:179, 4:92, 5:32, 5:45, 17:33, 25:68<

 

17:34  Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh (eşuddehu), ve evfû bil ahd (ahdi), innel ahde kâne mes’ûlâ (mes’ûlen).

 

Ve yakınlaşmayın yetimin malına, onunla ki o, iyi ‘niyetle’ olmaksızın ki, gücüne ulaşıncaya kadar! Ve vefa edin taahhüde! Muhakkak ki, taahhüt mesuliyettir.

 

17:35  Ve evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîm (mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ (te’vîlen).

 

Artık vefa edin ölçeğe; ölçtüğünüzde terazide, hakkaniyetli istikâmet ‘üzere olun’! İşte bu en hayırlısıdır ve neticede ‘daha’ iyidir.

 

17:36  Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm (ilmun), innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ (mes’ûlen).

 

Ve ardına düşme ‘dedikodunun’ ki, hakkında bilgin olmayan şeyin! Mutlaka duyma ve görme duyuları ve gönül ‘idrak kuvveleri’, her biri işte onların, ondan mesuldür.

 

17:37  Ve lâ temşi fîl ardı merehâ (merehan), inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ (tûlen).

 

Ve yürüme yeryüzünde kasılarak! Muhakkak ki sen, ‘çalımlı baskınla’ yeri asla delemezsin! Ve asla ulaşamazsın dağlara boyca!*

 

>6:44, 11:10, 17:37, 30:36, 31:18, 31:19, 39:49, 57:20<

 

17:38  Kullu zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûha (mekrûhen).

 

Tümden işte bunlar, kötülüğüdür onun ‘yapanın’. Rabbinin katında nahoştur.

 

17:39  Zâlike mimmâ evhâ ileyke rabbuke minel hikmeh (hikmeti), ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhare fe tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâ (medhûren).

 

‘Yâ Muhammed!’, İşte bunlar, vahyettiği şeylerdir Rabbinin, sana idrak ‘verenden’! ‘Ey insanoğlu!’, Ve kılma, Allâh ile beraber diğerlerini ilâh! Bu yüzden atılırsın cehenneme, kınanmış ‘Allâhû Teâlâ’nın merhametinden’ kovulmuş ‘olarak’!*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

17:40  E fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâ (inâsen), innekum le tekûlûne kavlen azîmâ (azîmen).

 

Ayırdı mı ki Rabbiniz sizlere, oğulları ve edindi meleklerden kızlar? Doğrusu sizler, elbette büyük söz söylüyorsunuz!*

 

>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<

 

17:41  Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrâ (nufûren).

 

Ve andolsun ki, sarf ettik bu Kur’ân’da, ‘tüm misalleri’ ki, hatırda tutsunlar!* Ve ziyade etmedi ‘bu açıklamalar’ onlara, nefret dışında ‘bir şey’.*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:42  Kul lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâ (sebîlen).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Eğer olsaydı O’nunla beraber ‘başka’ ilâhlar ki, söyledikleri gibi, o zaman mutlaka ‘onların da’ amaçları, Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğinin) sahibinin yolu ‘rızasına erişmek olurdu’! “.*

 

>10:18, 17:42, 21:22, 23:91<

 

17:43  Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ (kebîren).

 

Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Ve yücedir, söyledikleri şeylerden! Ulvidir; sınırsız büyüktür!

 

17:44  Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn (fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ (gafûren).

 

Noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayar ‘yalnızca’ Zât’ını, yedi gökler** ve yeryüzü ve onlardaki kimseler.** Ve ‘hiçbir’ şey ise olmaz ki, noksanlık, kusur, âcizlikten öte saymasınlar, yücelterek, överek O’nu! Ve lâkin derinden kavrayamazsınız noksanlık, kusur, âcizlikten öte saymalarını!** Şüphesiz ki O, hemen cezalandırmayan, ılımlı davranıyor olandır; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*

 

>2:29, 17:44, 23:17, 23:86, 41:12, 65:12, 71:15<

 

Göklerin 7 katmandan oluşumu – ÎKRA.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision

 

>3:83, 13:15, 16:48, 16:49, 17:44, 17:107, 22:18, 32:15, 41:37, 53:62<

 

(Allâhû Teâlâ’nın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

>5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

17:45  Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ (mestûren).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve okuduğun zaman Kur’ân, kıldık senin aranla onların arasına o kimselerin ki, inanmazlar âhirete;* gizli bir örtü!

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

17:46  Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ (vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ (nufûren).

 

Ve kıldık kalplerine kılıflar ki,* anlamalarına ‘karşı’ onu (Kur’ân-ı Kerîm). Ve kulaklarında işitme özrü vardır (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* ‘Yâ Muhammed!’, Ve yâd ettiğin zaman Rabbini, Kur’ân’da, ‘O’nun’ tekliğini, arkalarını dönerler nefretle!

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

17:47  Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâ (meshûran).

 

‘Yâ Muhammed!’, İyi biliyoruz ki, seni dinledikleri şeyleri, onu senden ‘ne’ sebeple dinlediklerini! Ve fısıldaşarak dedikleri zaman zalimler: „ Peşine düştüğünüz ise, illâki büyülenmiş ‘bir’ adam! “.*

 

>2:77, 9:78, 11:103, 17:47, 21:3, 43:80, 58:7, 58:8<

 

17:48  Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ (sebîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Bak nasıl da, vurguladılar sana emsalleri! Ne var ki, ‘hakikati örtmeye şartlandıkları için’ saptılar da, artık mecal edemezler ‘varmaya, Allâh’ın razı olduğu’ yola.*

 

>11:20, 17:48, 18:101, 41:15, 41:28, 68:43, 89:23, 89:24<

 

17:49  Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ (cedîden).

 

Ve ‘hakikat bilgisini örtmeye şartlanmışlar’ derler ki: „, Kemik yığını ve kalıntı olduğumuz zaman mı, mutlaka elbet diriltiliriz, yeniden yaratılışla ‘ha’!? “.*

 

>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<

 

17:50  Kul kûnû hicâreten ev hadîdâ (hadîden).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Olunsa da, taş veya demir!

 

17:51  Ev halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdun (yuîdunâ), kulillezî fetarakum evvele merreh (merretin), fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûv (hûve), kul asâ en yekûne karîbâ (karîben).

 

Veya ‘başka bir’ yaratılış ki, büyür göğsünüzde ‘gönlünüzde, hayal ettiğiniz abartılı bir yaratık gibi’ şeylerden! “.* Bunun üzerine diyecekler ki: „ Kimmiş, bizi ‘hayata’ geri döndüren? “. De ki: „ O!… ‘Nasıl ki’ evvelki defasında sizleri, örneksiz, sanat inceliğinde üstün yarattı! “. ‘Yâ Muhammed!’, Bunun üzerine ‘alaycı tavırla’ sana başlarını sallayarak ve derler ki: „ Ne zamanmış o ‘hayata geri döndürülme’? “. De ki: „ Ola ki, olması yakındır! “.*

 

Fosil dinozorlar – ÎKRA.vision

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

17:52  Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ (kalîlen).

 

O gün* ‘Allâhû Teâlâ’, sizleri davet eder de, hemen icabet edersiniz yücelterek, överek O’nu! Ve zannedersiniz ki, kaldınız ‘dünyada’ ise, ancak biraz!*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<

 

17:53  Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsen (ahsenu), inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ (mubînen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve de kullarıma ki, söylesinler ‘konuşunca’ onunla ki o, iyi ‘niyetle, yoksa’ mutlaka şeytan kışkırtır, ‘bozar’ onların aralarını! Muhakkak ki şeytan, insana apaçık düşman oldu.*

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

17:54  Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ (vekîlen).

 

Rabbiniz, en iyi bilendir; ‘reva gördüğünü’ sizlere! Eğer dilerse, bahşedip, bağışlar, merhametle esirger sizleri veya eğer dilerse azap eder sizlere! ‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik seni, onlara ‘savunan’ yetkili!*

 

>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<

 

17:55  Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard (ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ (zebûren).

 

Ve Rabbin, en iyi bilendir; göklerdeki kimseleri* ve yeryüzündeki!* Ve andolsun ki, liyakatli kıldık bazı bildiricileri (peygamber) bazılarının üzerine. Ve verdik Dâvûd’a, Zebur.*

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı – ÎKRA.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

17:56  Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ (tahvîlen).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Davet ‘dua’ edin, zannettiğiniz ‘kutsallaştırılan her türlü zât’a, puta’ ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade! Ne var ki, ehil değillerdir gidermeye ‘bir’ mağduriyeti sizlerden ve ne de değişmeye! “.*

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

17:57  Ulâikellezîne yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrebu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbeh (azâbehu), inne azâbe rabbike kâne mahzûrâ (mahzûren).

 

İşte onlar, o kimseler ki, davet ‘dua’ ettikleri (kutsallaştırılan her türlü zât, put), gaye edinirler bir yakınlık vesilesine Rablerine ki, onların hangisi ‘rızasını kazanır’. Ve umarlar bahşedilip, bağışlanmaya, merhametle esirgenmeye ve korkarlar azabından. Şüphesiz ki azabı Rabbinin, sakıncalı olandır!

 

17:58  Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâ (şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ (mestûran).

 

Ve ‘hiç’ bir memleketten ise ‘olmaz’ ki, Biz olmayalım onun yok edicisi,* kıyâmet gününden önce;* veya onun ‘halkını’ şiddetli azapla azaplandırıcıları. İşte bu, kitapta ‘Kur’ân-ı Kerîm’de’ satır satır yazılıdır!

 

>7:94, 12:109, 14:4, 15:4, 17:58, 26:208<

 

Kıyâmetin başlaması – ÎKRA.vision

 

17:59  Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihel evvelûn (evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ (tahvîfen).

 

Ve mâni olan şey, âyetleri ‘alâmetleri’ göndermemize, ancak ki, evvelkilerin onu ‘alâmetleri’ yalanlamalarıdır.* Ve verdik Semûd’a, (Sâlih aleyhisselâm’ın halkı) dişi deve ‘alâmeti’ ki, görünür. Ne var ki, zulmettiler ona.* Ve göndermeyiz ki âyetleri ‘alâmetleri’, korkutmak ‘amaçlı’ olmaksızın.

 

>6:37, 7:146, 29:50, 29:51<

 

>7:73, 7:77<

 

17:60  Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâs (nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân (kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ (kebîren).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve demiştik ki sana, şüphesiz ki Rabbin, ‘ilmen’ kuşattı insanları!* Ve kılmadık o gösterdiğimiz rüyayı sana, insanlara sınanma ‘vesilesi’ dışında!* Ve ‘zakkum’ ağacını ki, lânetlenmiştir Kur’ân’da!* Ve korkutuyoruz onları; fakat ‘bu açıklamalar’ onlara ziyade etmedi, büyük haddi aşmak dışında ‘bir şey’.*

 

>17:60, 18:49, 65:12, 72:28<

 

>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<

 

>37:62, 37:63, 37:64, 44:43, 44:44, 56:52<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:61  Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs (iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ (tînen).

 

Ve dediğimiz zaman meleklere ki: „ ‘Saygı ile’ yere kapanın, Âdem için! “. Hemen ‘her biri, saygı ile’ yere kapandılar ki, İblis (ümidi kesilmiş olan) hariç; ‘o’ dedi ki: „ ‘Saygı ile’ yere mi kapanayım? O kişi için ki, oluşumunu yapılandırarak yarattın, kilden! “.**

 

(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)

 

>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<

 

17:62  Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley (aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ (kalîlen).

 

Dedi ki: „ Bakar mısın şuna; ki o, üzerime onurlu kıldığına? Mutlaka eğer beni ertelersen kıyâmet gününde, elbette gemlerim onun soyunu ki, birazı dışında! “.

 

17:63  Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ (mevfûren).

 

‘Allâhû Teâlâ’: „ Git! “ dedi; „ Öyleyse kim uyduysa sana, onlardan ‘insanlardan’, artık mutlaka cehennemdir cezanız ki, noksansız ‘bir’ ceza!

 

17:64  Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ (gurûren).

 

Ve kışkırt onlardan ‘insanlardan’, kime mecal edebilirsen, sesinle ’vesvesenle’! Ve yaygarayla üzerlerine ‘aban’, atlılarınla ve yayalarınla. Ve ortak ol onlara, mallarda ve evlâtlarda. Ve ‘yalan yere’ vadet onlara! Ve vadettiği şeyler onlara, şeytanın, aldanıştan başka değildir.*

 

>7:16, 15:39, 15:42, 26:94, 26:95, 26:224, 28:63, 37:32<

 

17:65  İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultân (sultânûn), ve kefâ bi rabbike vekîlâ (vekîlen).

 

Doğrusu kullarım üzerinde sana ‘hiç’ bir salahiyet yoktur! “.* Ve kâfidir Rabbin, her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilen ‘olarak’!

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

17:66  Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlih (fadlihî), innehu kâne bi kum rahîmâ (rahîmen).

 

Rabbiniz, ki Zât’ı, sevk ettirendir sizlere gemileri denizde! Ki, gaye edinmeniz içindir, liyakatinden. Şüphesiz ki O, sizlerden inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşediyor olandır!

 

17:67  Ve izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâh (iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ilel berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ (kefûren).

 

Ve dokunduğu zaman sizlere bir darlık denizde, saptı (hatırdan, gönülden çıkarıldı) davet ‘dua’ ettiğiniz kimseler (kutsallaştırılan zât, put)!* Ki, müstesnadır yalnızca O ‘Allâhû Teâlâ’! Fakat kurtarınca sizleri karaya ‘çıkarıp’, vazgeçersiniz! Ve insan, ‘Rabbine karşı’ nankörleşen oldu!**

 

>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

>17:11, 17:67, 17:100, 18:54, 25:55<

 

17:68  E fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâ (vekîlen).

 

Öyleyse emin misiniz ‘olmayacağından ki, Allâhû Teâlâ’nın’, çökertmesinden sizleri, kara tarafında?!* Veya gönderir de üzerlerinize hortum? Sonra da bulamazsınız sizleri, ‘savunan’ yetkili!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

17:69  Em emintum en yuîdekum fîhi târeten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâ (tebîan).

 

Emin misiniz ‘olmayacağından ki, Allâhû Teâlâ’nın’, geri döndürmesinden sizleri, oraya ‘denize’, diğer bir defa daha, böylece gönderir de üzerlerinize, kasırgayı eserek ki, hemen sizleri nankörlüğünüze ‘karşılık, suda’ boğar. Sonra da bulamazsınız sizleri, aleyhimize ‘müdafaa eden, davanın’ peşine düşen!

 

17:70  Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).

 

Ve andolsun ki, onurlu kıldık Âdemoğullarını. Ve yükledik onları ‘vasıtalara’, karada ve denizde.** Ve rızıklandırdık onları, temizinden. Ve liyakatli kıldık onları; kimi yarattıklarımızdan birçoğunun üzerine, nitelikli.*

 

>16:8, 17:70, 36:41, 36:42, 43:12<

 

Binek araçları – ÎKRA.vision

 

>4:34, 6:165, 17:21, 17:70, 43:32<

 

17:71  Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ (fetîlen).

 

O gün* davet ederiz tüm insanları rehberleriyle. Artık kime verilirse ‘dünyadaki gidişat’ kitabı sağından, hemen onlar, okurlar kitaplarını.* Ve zulmedilmezler, hurma çekirdeğinin ince lifi ‘kadar bile’.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>17:11, 17:71, 18:49, 23:62, 45:29<

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

17:72  Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ (sebîlen).

 

Ve burada ‘dünyada, idrak etmeyip’ kör olan kimse, artık o, âhirette de kördür.* Ve yoldan daha da sapmıştır.

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

17:73  Ve in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayreh (gayrehu) ve izen lettehazûke halîlâ (halîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve eğer ‘uysaydın, onlara’, mutlaka fitneye ‘sapmaya’ düşürürlerdi seni ondan, sana vahyettiğimizden başkasıyla, uydurman için, Aleyhimize! Ve o zaman, elbette seni dost edinirlerdi.*

 

>17:76<

 

17:74  Ve lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâ (kalîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve olmasaydı sabitlemememiz seni, andolsun ki, neredeyse meylederdin onlara az bir şey!*

 

>5:48, 5:49, 11:12, 11:112, 11:113, 17:74, 28:87<

 

17:75  İzen le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ (nasîran).

 

‘Yâ Muhammed!’, O zaman, elbette tattırırdık sana iki kat, hayata ‘karşı’ zayıflığını ‘âcizliğini’; ve iki kat da ölüme ‘karşı’ zayıflığını ‘âcizliğini! Sonra bulamazsın kendine, aleyhimize ‘müdafaa eden’ yardımcı!

 

17:76  Ve in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâ (kalîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve eğer neredeyse ‘ikna olmayınca da’, elbette kovuyorlardı ‘o’ yerden ki, oradan ‘Mekke’den’ çıkarmak için seni!* Ve o zaman da, ‘orada’ kalamazlar ardından biraz dışında.

 

>17:73<

 

17:77  Sunnete men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâ (tahvîlen).

 

‘Yâ Muhammed! Uygulanan’ sünnet (İlâhî hüküm), ‘aynı’ oldu, kimi gönderdiysek senden önce de elçilerimizden!* Ve bulamazsın sünnetimizde bir değişme.

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

17:78  Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr (fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ (meşhûden).

 

‘Yâ Muhammed!’, Uygula ibadeti ‘namazı’!* Güneşin aşağı sarkmasından (ikindi), gecenin kararmasına kadar (akşam)! Ve Kur’ân ‘oku’ şafakta (sabah), mutlaka ki Kur’ân, şafakta şahit olunandır!

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

17:79  Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ (mahmûden).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve gecenin bir kısmında artık ara ver onunla (Kur’ân-ı Kerîm ile), ilâveten sana (yatsı ve isteğe bağlı gece namazı)! Ola ki, harekete geçirir seni Rabbin, övülen bir makama!

 

>17:79, 73:20<

 

17:80  Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ (nasîren).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve de ki: „ Rabbim… Dâhil et beni, selâmet bir girdirişle ve çıkar beni, selâmet bir çıkarışla! Ve ‘nasip’ kıl bana katından, yardımcı delil! “.

 

17:81  Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl (bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ (zehûkan).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve de ki: „ Geldi hak ‘İlâhî esaslar’; ve sona erdi asılsız! “.* Mutlaka ki asılsız, sona ermiş olandır!

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

17:82  Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ (hasâran).

 

Ve indiriyoruz Kur’ân’dan ‘hakikat bilgisini’ ki o, ‘gönüllere’ şifadır! Ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenme ‘vesilesidir, samimi’ inananlara!* Ve ziyade etmez, zalimlere hüsrandan dışında ‘bir şey’.

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

17:83  Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâbi cânibih (cânibihî), ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ (yeûsen).

 

Ve lütuflandırdığımız zaman ‘hakikat bilgisiyle’ insanı, aldırış etmez ve çekilir yana ‘yan çizer’. Ve dokunduğu zaman ona, bir şer, umudu kesik olur.*

 

>12:87, 15:56, 17:83, 29:23, 30:36, 39:53, 41:49<

 

17:84  Kul kullun ya’melu alâ şâkiletih (şâkiletihî), fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâ (sebîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Her türün, şekli (doğasına aşılanması) üzeredir gayreti! “.* Öyleyse Rabbiniz, en iyi bilendir; kimdir ki o, daha doğru bir yola yönlenmiştir!

 

>2:138, 7:172, 17:84, 30:30, 49:7, 91:7, 91:8<

 

17:85  Ve yes’elûneke anir rûh (rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ (kalîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve soruyorlar sana, ruhtan; de ki: „ Ruh, Rabbimin emrindendir! “. Ve verilmedi sizlere, ‘buna dair’ ilimden, birazı dışında!

 

17:86  Ve lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ (vekîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve mutlaka eğer dileseydik, elbette giderirdik ‘âyetleri’ ki, vahyettik** onu sana!* Sonra bulamazsın, onunla aleyhimize ‘savunan’ yetkili!

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

>2:106, 3:44, 3:179, 4:163, 6:19, 6:145, 11:12, 11:49, 12:3, 12:102, 16:123, 17:39<

 

17:87  İllâ rahmeten min rabbik (rabbike), inne fadlehu kâne aleyke kebîrâ (kebîren).

 

‘Yâ Muhammed! İlâhî esaslar’, ancak bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenmedir Rabbinden. Muhakkak ki liyakati, üzerinde büyük oldu!

 

17:88  Kul leinictemeâtil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzel kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ (zahîran).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Mutlaka eğer toplansalar, ins (tüm insan türleri)* ve cin (görünmeyen varlıklar), getirmek üzere benzerini bu Kur’ân’ın, getiremezler onun bir benzerini ve eğer olsalar da onların bazıları, bazılarına dayanışan! “.*

 

İnsan neslinin değişimleri – ÎKRA.vision

 

>2:23, 10:38, 11:13, 17:88, 52:34<

 

17:89  Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ (kufûran).

 

Ve andolsun ki, sarf ettik insanlara bu Kur’ân’da, tüm misallerden.* Buna rağmen karşı çıktı insanların birçoğu, illâda nankörlükte.*

 

>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:90  Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ (yenbûan).

 

Ve dediler ki: „ Asla inanmayız sana, fışkırtmadıkça bizlere yerden bir pınar kaynağı!

 

17:91  Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufeccirel enhâre hılâlehâ tefcîrâ (tefcîren).

 

Veya olsun senin bir bahçen, hurma ağaçlarından ve üzümlükten; öyle ki, nehirler ortasından fışkırıyor!

 

17:92  Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ (kabîlen).

 

Veya göğü düşüresin zannettiğin ‘zanda bulunduğun’ gibi üzerimize ‘dolu’ parçaları!* Veya getirirsin Allâh’ı ve melekleri karşıya!*

 

>2:266, 17:92, 18:40, 24:43, 30:48, 34:9<

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:93  Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâ (semâi), ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakreuh (nakreuhu), kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâ (resûlen).

 

Veya olsun senin, sana ait bir evin, mücevherden! Veya yükselirsin göğe; ve asla inanmayız senin ‘bu’ çıkışına da, ta ki, indiresin üzerimize bir kitap ki, okuruz onu! “.* ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir Rabbim… Ben, insanoğlu elçi olmaktan başka ‘değilim ki, yapabileyim’! “.

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:94  Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ (resûlen).

 

Ve mâni olan şey, insanların inanmalarına, onlara geldiği zaman yönlendirilmeye ‘vesile’, ancak demeleridir ki: „ Allâh, insanoğlu elçi mi harekete geçirdi!? “.

 

17:95  Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ (resûlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ ‘Bana vahyolunan şu ki’, eğer olsaydı yeryüzünde olanlar, melekler ki, kanaat olmuş gezinen; elbette indirirdik üzerlerine gökten melek elçi! “.*

 

>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<

 

17:96  Kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîren basîrâ (basîren).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh kâfidir; şahittir; benim ve sizlerin arasında! “. Şüphesiz ki O, kullarından haberdar, üstün bilgi sahibi olandır; her hâliyle görendir!

 

17:97  Ve men yehdillâhu fe huvel muhted (muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih (dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ (summen), me’vâhum cehennem (cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ (saîren).

 

Ve ‘rızasına uyan’ kimi yönlendirirse Allâh, artık o’dur, ‘razı olduğu yola’ yönlendirilmiş.* Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa, artık bulamazsın onlara himayeciler ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade.* Ve bir araya getirdiğimizde onları ‘idrak etmek istemeyenleri’, kıyâmet günü yüzüstü, kör olarak ve dilsiz ve sağır.* Ki, varış yerleri cehennemdir.* Her defasında sönmeye yüz tutunca, ziyade ederiz onlara, karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateşi.

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

17:98  Zâlike cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ (cedîden).

 

İşte bu cezalarıdır ki, inkâr ettikleri sebebiyledir âyetlerimizi.* Ve ‘hakikat bilgisini örtmeye şartlanmışlar’ derler ki: „ Kemik yığını ve kalıntı olduğumuz zaman mı, mutlaka elbet diriltiliriz, yeniden yaratılışla ‘ha’!? “.*

 

>4:56, 17:98, 90:19<

 

>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<

 

17:99  E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka mislehum ve ceale lehum ecelen lâ reybe fîh (fîhi), fe ebâz zalimûne illâ kufûrâ (kufûren).

 

Ve görmüyorlar mı ki, Allâh’ın Zât’ı olduğunu, oluşumunu yapılandırarak yarattığı şeyleri, göklerde ve yerde. Ki irade ettiğini, icraya kudretlidir, yaratmaya da bir mislini daha onların! Ve belirledi onlara ‘bir’ vade ki, kuşku yoktur onda!* Buna rağmen direttiler zalimler, ancak inkâr ederek.

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<

 

17:100 Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâk (infâkı), ve kânel insânu katûrâ (katûren).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Eğer siz sahip olsaydınız, Rabbimin bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi hazinelerine, o zaman mutlaka ‘sıkıca’ tutardınız harcanma korkusuyla! “. Ve insan, ‘çok eli’ sıkı oldu!*

 

>17:11, 17:67, 17:100, 18:54, 25:55<

 

17:101 Ve lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ (meshûren).

 

Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya dokuz ayan beyan âyetler ‘alâmetler’.* Haydi ‘istersen’ sor İsrâîloğullarına! Ki geldiği zaman onlara, bunun üzerine dedi ki ona, Firavun: „ Doğrusu mutlaka zannediyorum ki, büyülenmişsin, yâ Mûsâ! “.

 

>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<

 

17:102 Kâle lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâir (basâire), ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ (mesbûran).

 

‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Andolsun biliyorsun ki, indirmedi şu ‘alâmetleri’ ki, Rabbidir göklerin ve yerin;* dışında ‘kimse’ ki, basiretler ‘idrak vesilesi olsun’! Ve doğrusu mutlaka zannediyorum ki, yıkıma uğramışsın ey Firavun! “.

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

17:103 Fe erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâ (cemîan).

 

Ne var ki murad etti ki, kovmayı ‘o’ yerden ‘çıkarmak için’ onları. Derken ‘suda’ boğduk onu ve beraberindekileri de topluca.

 

17:104 Ve kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhıreti ci’nâ bikum lefîfâ (lefîfen).

 

Ve dedik bunun ardından, İsrâîloğullarına ki: „ İskân olun, yeryüzünde! Artık geldiği zaman vaadi, sonraki ‘çıkaracağınız bozgunun’, getiririz sizleri dürerek! “.**

 

>5:64, 7:167, 14:7, 16:61, 17:5, 17:6, 17:7, 17:8<

 

İsrailoğullarının, muhtemelen 2163 senesinde sonları – ÎKRA.vision

 

17:105 Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezel (nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ (nezîren).

 

Ve hakkı ‘İlâhî esasları’ ki, Biz indirdik onu! Ve hak ile ‘gayeyle’ indi! ‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik seni, ‘olman’ dışında ki, ‘cennetle’ müjdeleyici ve ‘kıyâmetle’ uyaran!*

 

>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<

 

17:106 Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ (tenzîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve Kur’ân… Ki, kesimlere böldük onu, duraklayarak okuman için onu insanlara; ve indirdik onu, peyderpey ‘bir’ indirişle!*

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

17:107 Kul âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtul ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâ (succeden).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ ‘İster’ inanın ona (Kur’ân-ı Kerîm’e), veya inanmayın!* Mutlaka o kimseler ki, ondan önce ‘ilhamla’ ilim verilenlerdir;* kıraat edildiği zaman onlara (bu alâmetleri anlayana) ‘âyetler, Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ düşerler çenelerine, yere kapanarak!

 

>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<

 

>3:7, 4:162, 17:107, 29:49, 34:6<

 

17:108 Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ (mef’ûlen).

 

Ve diyorlar ki: „Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir Rabbimiz! Eğer ki, vadettiyse Rabbimiz, mutlaka uygulanmış olur!“ “.*

 

>18:99, 30:14, 30:43, 69:14, 73:18, 89:21<

 

17:109 Ve yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ (huşûan).

 

Ve (bu alâmetleri anlayanlar) ‘Allâhû Teâlâ’nın huzurunda’ düşerler çenelerine, ağlayarak. Ve ‘bu’, ziyade eder huşûlarını.*

 

>16:16, 17:107, 17:109, 20:3, 25:73<

 

17:110 Kulid’ullâhe evid’ur rahmân (rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ (sebîlen).

 

‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Allâh ‘diye’ davet ‘dua’ edin veya sonsuz şefkatle merhamet eden ‘diye’ davet ‘dua’ edin! Hangisiyle davet ‘dua’ etseniz, ancak Zât’ının dır, ‘tüm’ güzel isimler! “. Ve haykırma, ibadetinde ‘namazında’* ve onu ‘sesini’ kısma; ve gaye edin, işte bunların arasında bir yol!

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

17:111 Ve kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâ (tekbîren).

 

Ve de ki: „ ‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki Zât’ı, edinmez evlât! Ve olmadı Zât’ının, bir ortağı saltanat, hükümranlıkta! Ve olmadı Zât’ının, ‘kurtaran’ bir himayecisi ki, zilletten ‘ötedir’! “. Ve O’nu yücelt tekbirle! ‘Allâhû Ekber!’