19. MERYEM:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

19:1    Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.

 

Kâf, Hâ, Yâ, ‘Ayn, Sâd…*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision

 

19:2    Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.

 

Yâd edilmesidir Rabbinin, bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesinin, kulu Zekeriyyâ’yı.

 

19:3    İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ (hafiyyen).

 

Ki, nida etmişti Rabbine, gizlice nidayla.

 

19:4    Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî şakıyyâ (şakıyyen).

 

Dedi ki: „ Rabbim… Muhakkak ki ben… Ki, dayanıksız ‘oldu’ bendeki kemikler. Ve saçıldı başa ağartı. Ve olmadım Rabbim, davet ‘dua’ etmekle Sana, bedbaht!

 

19:5    Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke veliyyâ (veliyyen).

 

Ve muhakkak ki korkum, ‘yerimi alacak olan’ arkamdaki ortaklardan. Ve karım da kısır oldu. Bu yüzden hibe et bana, katından, bir himayeci!

 

19:6    Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ (radıyyen).

 

Ki, vâris olsun bana ve vâris olsun Yâkub hanedanına. Ve kıl onu Rabbim, razı olunan ‘kullarından’! “.

 

19:7    Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ (semiyyen).

 

‘Melekler, sonradan ona dediler ki’: „ Yâ Zekeriyyâ! Doğrusu sana müjdeliyoruz bir oğlan ki, ismi Yahyâ!* Kılmadık ona, öncesinden adaş! “.

 

>3:39, 4:164, 42:51<

 

19:8    Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ (ıtiyyen).

 

‘Zekeriyyâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Nasıl olur oğlum? Ve karım da kısır oldu. Ve ulaşmışken yaşlılıkta son raddeye! “.

 

19:9    Kâle kezâlik (kezâlike), kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â (şey’en).

 

‘Melek, sonradan ona vahiyle’ dedi ki: „ İşte böyledir! Rabbin der ki: „O, bana basittir!* Ve oluşumunu yapılandırarak yaratmıştım öncesinden seni ve olmadan ‘anılmaya değer’ bir şey!“ “.

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

19:10  Kâle rabbic’al lî âyeh (âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ (seviyyen).

 

‘Zekeriyyâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Kıl benim için ‘gerçekleşeceğine dair’ bir âyet ‘alâmet’! “. ‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’** dedi ki: „ Senin âyetin ‘alâmetin’, üç gece insanlarla konuşmamandır ‘doğru’ düzgün! “. (Sebebi, ses kısılması olabilir.)

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

19:11  Fe harece alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ (aşiyyen).

 

Derken, çıktı halkı karşısına ibadet yerinden ki, hemen ‘işaretleşme ile’ vahyetti onlara, noksanlık, kusur, âcizlikten öte saymalarını erkenden ve günbatımı ‘Rablerini, yâd ederek’.*

 

>3:41<

 

19:12  Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh (kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ (sabiyyen).

 

‘Yahyâ aleyhisselâm’a, vakti gelince, vahiyle** denildi ki’: „ Yâ Yahyâ! Benimse kitabı (Tevrât) kuvvetle! “. Ve verdik ona, idrak ‘yetisi’ küçük çocukken.

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)

 

19:13  Ve hanânen min ledunnâ ve zekâh (zekâten), ve kâne tekıyyâ (tekıyyen).

 

Ve ‘verdik’ naziklik, katımızdan ve safiyet. Ve dindardı.

 

19:14  Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ (asıyyen).

 

Ve dürüsttü ebeveynine;* ve olmadı âsi, zorba.

 

>4:36, 6:151, 16:90, 17:23, 28:77, 55:60, 71:28<

 

19:15  Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ (hayyen).

 

Ve esenlik üzerinedir, doğduğu gün ve öleceği gün ve diriltildiği gün, canlı ‘olarak’.

 

19:16  Vezkur fil kitâbı meryem (meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ (şarkıyyen).

 

Ve zikret ‘bu’ kitapta Meryem’i! Ki, çekilmişti ‘ev’ ahalisinden ‘ayrılıp’ doğuda bir yere.*

 

>19:22<

 

19:17  Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ (seviyyen).

 

Öyle ki, edindi onlardan ziyade bir ‘mahremiyet’ bir paravanı, örtüsü. Bunun üzerine gönderdik ona, Ruhumuzu (Kutsal Ruh; Melek) ki, o zaman benzetildi ona düzgün, insanoğlu.*

 

>5:110, 16:2, 16:102, 17:85, 58:22, 66:12<

 

19:18  Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ (tekıyyen).

 

‘Meryem aleyhisselâm’ dedi ki: „ Muhakkak ki, sığınırım sonsuz şefkatle merhamet edene senden; eğer dîndar isen! “.

 

19:19  Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ (zekiyyen).

 

‘Kutsal Ruh’ dedi ki: „ Ben, sadece elçisiyim Rabbinin ki, ‘geldim’ hibe etmem için sana, saf bir oğlan! “.*

 

>5:110, 16:2, 16:102, 17:85, 58:22, 66:12<

 

19:20  ‘Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ (bagıyyen).

 

Meryem aleyhisselâm’ dedi ki: „ Nasıl olur oğlum? Ve dokunmadı bana ki, ‘hiçbir insanoğlu ve olmadım azgın! “.*

 

Hz. Îsâ a.s. ve annesi Meryem a.s.; ve onun hermafrodit olduğu: – https://ikra.vision

 

19:21  Kâle kezâlik (kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin (heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ (makdıyyen).

 

‘Kutsal Ruh, ona’ dedi ki: „ İşte böyledir! Rabbin der ki: „O, bana basittir!* Ve kılmamız için onu, insanlara bir âyet ‘alâmet’ ve bahşetme, bağışlama, merhametle esirgeme ‘olarak’ Bizden!“. Ve emir ‘hüküm’, mukadder oldu. “

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

19:22  Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ (kasıyyen).

 

Derken yüklendi (hamile kaldı) ona ‘bebek Îsâ’ya’. Bunun üzerine çekildi ‘ev ahalisinden ayrılıp’ onunla, kuytu bir yere.*

 

>3:45, 3:46, 3:47, 3:48, 3:49, 19:17, 19:18, 19:19, 19:20, 19:21, 19:22<

 

19:23  Fe ecâe hel mehâdû ilâ ciz’ın nahleh (nahleti), kâlet yâ leytenî mittu kable hâzâ ve kuntu nesyen mensiyyâ (mensiyyen).

 

Derken mecbur etti onu doğum sancısı, bir hurma ağacı gövdesine ‘yaslanmaya. Ve’ dedi ki: „ Yâ, keşke ölseydim bundan önce de ve unutularak unutulmuş olsaydım! “.

 

19:24  Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ (seriyyen).

 

Derken nida etti ona, onun altından: „ Hüzünlenme! Rabbin ki, var etmiştir senin altından su arkı! “.*

 

(Bebek Îsâ’ya refakat eden, Kutsal Ruh, doğum sonrası bebeğinin ve kendisinin temizlenmesi gerektiğini düşünen hüzünlü anneye)

 

19:25  Ve huzzî ileyki bi ciz’ın nahleti tusâkıt aleyki rutaben ceniyyâ (ceniyyen).

 

‘Kutsal Ruh’: „ Ve silkele hurma ağacı gövdesini kendine ‘doğru’ ki, döksün sana körpe hasılı! “.

 

19:26  Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ (aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ (insiyyen).

 

‘Kutsal Ruh’: Artık ye ve iç; ve gözün aydın! Ne var ki, şayet görürsen insanoğlundan bir kimseyi, hemen ‘onlara bildirmesi için’ de ki: „ Muhakkak ki ben, adadım sonsuz şefkatle merhamet edene ‘susma’ orucu. Bu yüzden asla konuşmam bugün ‘hiçbir’ insanla! “.

 

19:27  Fe etet bihî kavmehâ tahmiluh (tahmiluhu), kâlû yâ meryemu lekad ci’ti şey’en feriyyâ (feriyyen).

 

Böylece geldi, onu ‘kucağında’ yüklenip halkına. ‘Halkı’ dediler ki: „ Yâ Meryem! Andolsun ki, ‘bir de’ getirdin peydahlanan şeyi!*

 

>4:156<

 

19:28  Yâ uhte hârûne mâ kâne ebûkimrae sev’in ve mâ kânet ummuki begıyyâ (begıyyen).

 

Yâ Hârûn’un ‘ırki’ bacısı! Olmadı baban kötü adam ve değildi annen azgın! “.

 

19:29  Fe eşâret ileyh (ileyhi), kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ (sabiyyen).

 

Bunun üzerine ‘Meryem aleyhisselâm’ ona (bebek Îsâ’ya) işaret etti. Dediler ki: „ Nasıl konuşuruz beşikte, sabi olan kimseyle?! “.**

 

>3:46, 5:110, 19:29<

 

Hz. Îsâ a.s.’ın kundaktayken konuşmasına mantıklı delil: – https://ikra.vision

 

19:30  Kâle innî abdullâh (abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ (nebiyyen).

 

‘Bebek Îsâ’ dedi ki: „ Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum!* Ki, bana da verdi kitap (yazgı, kader).* Ve belirledi beni bildirici (peygamber)!

 

>4:172, 5:72, 6:101, 6:102, 19:30, 43:59, 66:12<

 

>3:55, 3:145, 4:157, 6:2, 7:34, 11:104, 13:38, 15:4, 15:5, 17:13, 18:49, 19:30<

 

19:31  Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ (hayyen).

 

Ve kıldı beni mübarek ki, neredeysem. Ve vasiyet etti bana, takdisi (Allâhû Teâlâ’yı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)** ve zekâtı, yaşadığım sürece!

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri: – https://ikra.vision

 

19:32  Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ (şakıyyen).

 

Ve dürüsttü annesine; ve kılmadı bedbaht ‘eden’ zorba!

 

19:33  Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ (hayyen).

 

Ve esenlik üzerimedir, doğduğum gün ve öleceğim gün ve diriltileceğim gün, canlı ‘olarak’! “.

 

19:34  Zâlike îsebnu meryem (meryeme), kavlel hakkıllezî fîhi yemterûn (yemterûne).

 

İşte budur Meryem oğlu Îsâ! Ki, sözüdür Hakk’ın.* O kimseler ki, hakkında kuruntu ediyorlar.

 

>3:45, 4:171<

 

19:35  Mâ kâne lillâhi en yettehıze min veledin subhâneh (subhânehu), izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).

 

Olamaz Allâh için, edinmesi evlât!* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Olmasına takdir ettiği zaman, emriyle ‘oluşan her şeye’, artık sadece diyor ki, ona: „ Ol! “; ‘o şey’, hemen ‘harekete geçer, vaktiyle de’ olur!

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

19:36  Ve innallâhe rabbî ve rabbukum fa’budûh (fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustekîm (mustekîmun).

 

‘Îsâ aleyhisselâm’: „ Muhakkak ki Allâh, Rabbimdir ve sizlerin de Rabbidir! Öyleyse ‘yalnızca’ O’na, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Bu, ‘Allâhû Teâlâ’nın, razı olduğu’ yol istikâmetidir! “.

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:161, 10:105, 16:123, 21:25, 30:30<

 

19:37  Fahtelefel ahzâbu min beynihim, fe veylun lillezîne keferû min meşhedi yevmin azîm (azîmin).

 

İhtilâf ettiler topluluklar, ‘kendi’ aralarında. Bu yüzden vay hallerine ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmış kimselerin ki, şahit olunduğunda büyük gün ‘cezalandırılacak olmalarına’!*

 

İnkârcılar ve günahkârların ikinci dirilişi: – https://ikra.vision

 

19:38  Esmi’ bihim ve ebsır yevme ye’tûnenâ lâkiniz zâlimûnel yevme fî dalâlin mubîn (mubînin).

 

‘Öyle bir’ duyurulur onlara ve gösterilir ki; geldikleri gün Bize, lâkin zalimler, bugün de apaçık sapkınlık içinde.

 

19:39  Ve enzirhum yevmel hasreti iz kudıyel emr (emru), ve hum fî gafletin ve hum lâ yu’minûn (yu’minûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve uyar onları, iç sızıntısı günüyle (kıyâmetle)! Ki, olmasına hükmedildiği zaman; ve onlar, vurdumduymazlık içinde ‘oyalanırlarken’.* Ve onlar, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar!*

 

>10:7, 10:8, 21:1, 21:2, 21:97, 23:63, 51:11, 53:57, 53:58, 53:59<

 

>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<

 

19:40  İnnâ nahnu nerisul arda ve men aleyhâ ve ileynâ yurceûn (yurceûne).

 

Muhakkak ki, Biz… Biziz vâris, yeryüzüne ve üzerindeki kimselere de.* Ve Bize rücu edilirler.

 

>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<

 

19:41  Vezkur fîl kitâbi ibrâhîm (ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).

 

Ve zikret ‘bu’ kitapta İbrâhîm’i! Muhakkak ki o, samimi bildiriciydi (peygamber)!

 

19:42  İz kâle li ebîhi, yâ ebeti lime ta’budu mâ lâ yesmau ve lâ yubsıru ve lâ yugnî anke şey’â (şey’en).

 

Demişti ki, babasına: „ Yâ babacığım! Neden ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ediyorsun, duymayan ve görmeyen ve fayda sağlamayan şeye?!

 

19:43  Yâ ebeti innî kad câenî minel ilmi mâ lem ye’tike fettebi’nî ehdike sırâtan seviyyâ (seviyyen).

 

Yâ babacığım! Muhakkak ki ben, bana gelmesiyle ‘ilhamla, haiz’ oldum, sana gelmeyen ilimden ‘hakikat bilgisinden’! Haydi uy bana ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu, orantılı yola yönlendireyim seni!

 

19:44  Yâ ebeti lâ ta’budiş şeytân (şeytâne), inneş şeytâne kâne lir rahmâni asıyyâ (asıyyen).

 

Yâ babacığım! ‘Hizmetle, ibadetle’ kulluk etme şeytana! Muhakkak ki şeytan, oldu sonsuz şefkatle merhamet edene âsi!

 

19:45  Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş şeytâni veliyyâ (veliyyen).

 

Yâ babacığım! Doğrusu, korkarım dokunmasından sana ki, Sonsuz şefkatle merhamet edenden, bir azabın. Bu yüzden olursun şeytanın himaye ettiği! “.

 

19:46  Kâle e râgıbun ente an âlihetî yâ ibrâhîm (ibrâhîmu), lein lem tentehi le ercumenneke vehcurnî meliyyâ (meliyyen).

 

‘Babası’ dedi ki: „ Rağbet etmeyip ‘yüz mü çeviriyorsun’ sen, ilâhlarımdan yâ İbrâhîm?! Mutlaka eğer son vermezsen, elbet taşlarım seni! Ve ayrıl benden uzun bir süre! “.

 

19:47  Kâle selâmun aleyk (aleyke), se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ (hafiyyen).

 

‘İbrâhîm aleyhisselâm’ dedi ki: „ Selâmun aleyk! ‘Esenlikle kal!’ İstiğfar edeceğim senin için Rabbimden. Şüphesiz ki O, beni vakıf edendir!

 

19:48  Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ (şakıyyen).

 

Ve soyutlandım sizlerden ve davet ‘dua’ ettiğiniz şeylerden ki, Allah’tan ziyade.* Ve davet ‘dua’ ediyorum Rabbime. Ola ki, olmam Rabbime dualarla, bedbaht! “.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

19:49  Fe lemmâ’tezelehum ve mâ ya’budûne min dûnillâhi vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb (ya’kûbe) ve kullen cealnâ nebiyyâ (nebiyyen).

 

Artık soyutlandığında onlardan ve Allâh’tan ziyade ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ettikleri (ilâhlardan); ve hibe ettik ona ‘İbrâhîm aleyhisselâm’a’, İshâk ve Yâkub’u (İbrâhîm aleyhisselâm’ın torunu). Ve hepsini kıldık bildiriciler (peygamber).*

 

>2:124, 6:84, 28:5, 32:24<

 

19:50  Ve vehebnâ lehum min rahmetinâ ve cealnâ lehum lisâne sıdkın aliyyâ (aliyyen).

 

Ve hibe ettik onlara ‘o peygamberlere’, bahşetmemizden, bağışlamamızdan, merhametle esirgememizden. Ve kıldık onlara, ulvi sadakatli bir lisan, (namlarını yücelttik).*

 

>19:50, 26:84, 37:78, 37:108, 37:119, 37:129<

 

19:51  Vezkur fîl kitâbi mûsâ, innehu kâne muhlesan ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).

 

Ve zikret ‘bu’ kitapta Mûsâ’yı! Muhakkak ki o, samimiydi ve bildirici (peygamber) elçiydi!

 

19:52  Ve nâdeynâhu min cânibit tûril eymeni ve karrebnâhu neciyyâ (neciyyen).

 

Ve nida ettik ona, Tur’un (Sînâ’daki Tur dağı) yamacında sağ tarafından. Ve yakınlaştırdık onu, baş başa gizli konuşmaya.*

 

>4:164, 7:143, 28:80<

 

19:53  Ve vehebnâ lehu min rahmetinâ ehâhu hârûne nebiyyâ (nebiyyen).

 

Ve hibe ettik ona, bahşetmemizden, bağışlamamızdan, merhametle esirgememizden* ağabeyi Hârûn’u bildirici (peygamber).

 

>20:29, 20:30, 20:31, 20:32, 25:35, 26:12, 26:13<

 

19:54  Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).

 

Ve zikret ‘bu’ kitapta İsmâîl’i! Muhakkak ki o, vaade sadakatli ve bildirici (peygamber) elçiydi!

 

19:55  Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ (mardıyyen).

 

Ve tembihlerdi ‘ev’ ahalisine takdisi (Allâhû Teâlâ’yı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)* ve zekâtı.* Ve Rabbinin katında kabul görendi.

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâhû Teâlâ’nın inananlara emri: – https://ikra.vision

 

19:56  Vezkur fîl kitâbi idrîse innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).

 

Ve zikret ‘bu’ kitapta İdrîs’i! Muhakkak ki o, samimi bildiriciydi (peygamber)!

 

19:57  Ve refa’nâhu mekânen aliyyâ (aliyyen).

 

Ve yükselttik onu ulvi bir mevkiye.

 

19:58  Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ (bukiyyen).

 

İşte onlar, o kimselerdir ki Allâh’ın, üzerlerine ‘iyi hâl’ bağışladığı bildiricilerdendir (peygamber), Âdem soyundan ve kimilerini ‘gemilere’ yükledik Nûh ile beraber. Ve İbrâhîm soyundan ve İsrâîl. Ve kimileri, yönlendirdiklerimiz ve seçtiklerimizdir.* Ki, kıraat edildiği zaman onlara âyetleri, sonsuz şefkatle merhamet edenin, çöktüler ‘saygı ile’ yere kapanarak ve ağlayarak.

 

>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<

 

19:59  Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâ (gayyen).

 

Fakat bunun ardından, arkalarından ‘gelen’ halefler (medeniyette yerine geçen), takdisi (Allâhû Teâlâ’yı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz) zâyi ettiler ve peşine düştüler şehvetlerin.* O hâlde, kesinlikle karşılaşacaklar karmaşayla.

 

>7:176, 10:58, 14:43, 15:3, 17:18, 17:19, 17:20, 18:28, 20:16, 25:43, 28:50, 38:26, 45:23, 47:14, 47:25, 57:20, 79:40, 79:41<

 

19:60  İllâ men tâbe ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â (şey’en).

 

Ancak kim, tövbe eder ve ‘samimi’ inanır da ve gayretleri erdemliyse, o hâlde işte onlar, dâhil edilirler has bahçe ‘cennete’. Ve zulmedilmezler ‘hiçbir’ şeyle.*

 

>7:8, 7:9, 23:102, 23:103, 99:7, 99:8, 101:6, 101:7, 101:8, 101:9<

 

19:61  Cennâti adninilletî vaader rahmânu ibâdehu bil gayb (gaybi), innehu kâne va’duhu me’tiyyâ (me’tiyyen).

 

Adn has bahçeleri ‘cennetleri’ ki, vadetti sonsuz şefkatle merhamet eden, kullarına gıyaben. Muhakkak ki O’nun ‘Allâhû Teâlâ’nın’, vaadi gerçekleşmiş olur.

 

19:62  Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ (selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukreten ve aşiyyâ (aşiyyen).

 

‘Cennetlikler’ işitmezler orada boş söz: „ Selâm! “ ‘Esenlik dilekleri!’ dışında. Onlaradır, ‘cennette’ rızıkları orada erkenden ve günbatımı.

 

19:63  Tilkel cennetulletî nûrisu min ibâdinâ men kâne takıyyâ (takıyyen).

 

Budur cennet!* Ki vâris kılarız, kullarımızdan, ‘günahlardan’ korunuyor olan kimseleri.

 

>7:43, 18:107, 19:63, 23:11, 39:74, 43:72, 76:22<

 

19:64  Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbik (rabbike), lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlik (zâlike), ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ (nesiyyen).

 

‘Melekler’: „ Ve inmeyiz Rabbinin emriyle olmaksızın!* Zât’ının dır ‘bilgisi dâhilindedir’ önümüzdekiler ve arkamızdakiler ve işte bunların arasındakiler. Ve olmadı Rabbin, unutan!

 

>19:64, 41:30, 97:4<

 

19:65  Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ fa’budhu vastabir li ibâdetih (ibâdetihî), hel ta’lemu lehu semiyyâ (semiyyen).

 

Ki, Rabbidir göklerin ve yerin ve bunların arasındaki şeylerin de!* Öyleyse ‘yalnızca’ O’na kulluk et ve sabret, O’na ibadetinde!* Ki, hiç biliyor musun Zât’ına adaş?! “.

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

19:66  Ve yekûlul insânu e izâ mâ mittu le sevfe uhracu hayyâ (hayyen).

 

Ve diyor ki ‘hakikat bilgisini örtmeye şartlanmış’ insan: „Öldüğüm zaman mı, mutlaka ‘mezardan’ kesinlikle çıkarılırım, canlı ‘olarak’?! “.*

 

>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<

 

19:67  E ve lâ yezkurul insânu ennâ halaknâhu min kablu ve lem yeku şey’â (şey’en).

 

Ve hatırda tutmaz mı, ‘hakikat bilgisini örtmeye şartlanmış’ insan, nasıl oluşumunu yapılandırarak yarattık öncesinden ve o, ‘anılmaya değer’ bir şey değilken!*

 

>16:4, 19:67, 21:18, 36:77<

 

19:68  Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ (cisiyyen).

 

Fakat ve Rabbin ‘adına’ ki… Elbette bir araya getiririz, mutlaka onları ve şeytanları. Sonra da elbette hazır kılarız onları cehennem çevresinde, diz çökmüş.

 

19:69  Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu aler rahmâni ıtiyyâ (ıtiyyen).

 

Sonra, elbette ayırırız her birini ‘ayrı ayrı’ taraflara ki, hangileri daha şiddetliyse sonsuz şefkatle merhamet edene, son radde.

 

19:70  Summe le nahnu a’lemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ (sıliyyen).

 

Sonra, elbette iyi biliyoruz o kimseleri ki, onlara, revadır ona ‘cehenneme’, maruz kalmak.*

 

>6:27, 25:26, 25:27, 32:12, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 89:23<

 

19:71  Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).

 

Ve ki, sizlerden ‘reva görülenler’, illâki varanlardır ona ‘cehenneme’.* Ki, Rabbinin üstlenmiş olduğu mukadder bir hükümdür!*

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

>19:70, 19:71, 25:16<

 

19:72  Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ (cisiyyen).

 

Sonra kurtarırız o kimseleri ki, ‘onlar, günahlardan’ korunanlardır. Ve bırakırız zalimleri, orada diz çökmüş.

 

19:73  Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lillezîne âmenû eyyul ferîkayni hayrun makâmen ve ahsenu nediyyâ (nediyyen).

 

Ve kıraat edildiği zaman onlara âyetlerimiz ayan beyan, dediler o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ‘samimi’ inanan kimselere: „ Hangi kesim en hayırlısıdır makamca ve ‘daha’ iyi ‘itibarlı’ çevrece?! “.

 

19:74  Ve kem ehleknâ kablehum min karnin hum ahsenu esâsen ve ri’yâ (ri’yen).

 

Ve nicelerini yok ettik, onlardan önceki ‘uyarılan inkârcı’ uygarlıklardan.* Ki onlar, ‘daha’ iyi çeşitli eşya ‘sahibi’ ve gösterişli ‘idiler’.

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

19:75  Kul men kâne fîd dalâleti fel yemdud lehur rahmânu meddâ (medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immel azâbe ve immes sâah (sâate), fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ (cunden).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ ‘Bana vahyolunan şu ki’, sapkınlık içinde olan kimseye, artık uzatır ona, sonsuz şefkatle merhamet eden, uzatarak ki, gördükleri zamana kadar verilen sözü; ama ‘dünyadaki’ azabı,* ama o saati (kıyâmet). Nihayet bilecekler kimdir ki o, konumu şerli ve daha zayıf örgütü ‘olan’! “.*

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

19:76  Ve yezîdullâhullezînehtedev hudâ (huden), vel bâkıyâtus sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun mereddâ (meredden).

 

Ve ziyade eder Allâh, ‘razı olduğu yola’ yönlenmiş kimselere, yönlendirilmeye ‘vesileleri’. Ve kalıcı ‘olan’ erdemdir ki, en hayırlısıdır Rabbinin katında, sevapça ‘kazançça’; ve en hayırlı geri dönüş.

 

19:77  E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ (veleden).

 

‘Yâ Muhammed!’, Fakat bakar mısın âyetlerimizi inkâr eden kimselere?! Ve der ki: „ Elbette verilir mal ve evlât! “.*

 

>18:35, 18:36, 19:77, 19:78, 26:205, 41:50<

 

19:78  Ettalaal gaybe emittehaze inder rahmâni ahdâ (ahden).

 

Aşina mı oldu ki algılanamayana, yoksa edindi mi, sonsuz şefkatle merhamet edenin katından, taahhüt?!*

 

>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<

 

19:79 Kellâ, se nektubu mâ yekûlu ve nemuddu lehu minel azâbi meddâ (medden).

 

Hayır, yazacağız söylediği şeyleri ve uzatırız ona azaptan ki, uzatarak.*

 

>18:49, 19:73, 19:75, 58:6<

 

19:80  Ve nerisuhu mâ yekûlu ve ye’tînâ ferdâ (ferden).

 

Ve vârisis ona, ‘verileceğini’ söylediği şeylere. Ve gelir Bize birey ‘olarak’.*

 

>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<

 

19:81  Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ (ızzen).

 

Ve edindiler Allâh’tan ziyade ilâhlar; * ki, itibar olsun onlara.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

19:82  Kellâ, se yekfurûne bi ibâdetihim ve yekûnûne aleyhim dıddâ (dıdden).

 

Hayır, (insan ve cin şeytanlar),* inkâr edecekler, ‘hizmetle, ibadetle’ ibadetlerini onların ve olurlar onlara zıt.

 

>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<

 

19:83  E lem tere ennâ erselneş şeyâtîne alel kâfirîne teuzzuhum ezzâ (ezzen).

 

Görmez misin ki, nasıl gönderdik şeytanları, inkârcıların üzerlerine ki, ‘vesveseleriyle’ usandırdıkça usandırsın onları?!*

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

19:84  Fe lâ ta’cel aleyhim, innemâ neuddu lehum addâ (adden).

 

‘Yâ Muhammed!’, Fakat acele etme aleyhlerine!* Zaten sayıyoruz onlara ‘söylediklerini’, sayarak ‘tespit ederek’.*

 

>19:84, 24:24, 27:82, 36:65<

 

>19:79, 19:84, 19:94, 45:29<

 

19:85  Yevme nahşurul muttekîne iler rahmâni vefdâ (vefden).

 

O gün* bir araya getiririz ‘günahlardan’ korunanları sonsuz şefkatle merhamet edene, heyet ‘olarak’.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

19:86  Ve nesûkul mucrimîne ilâ cehenneme virdâ (virden).

 

Ve sevk ederiz ‘günah’ suçlularını cehenneme güderek.

 

19:87  Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ (ahden).

 

‘Âhirette’ ehil değillerdir şefaate,* ‘o’ kimse dışında ki, edindi sonsuz şefkatle merhamet edenin katından taahhüt!

 

>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<

 

19:88  Ve kâluttehazer rahmânu veledâ (veleden).

 

Ve ‘hakikati örtenler’, derler ki: „ Edindi, sonsuz şefkatle merhamet eden, evlât! “.*

 

>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<

 

19:89  Lekad ci’tum şey’en iddâ (idden).

 

Andolsun ki, getirdiğiniz şey iddiadır!

 

19:90  Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ (hedden).

 

Ki, neredeyse gökler çatlar ondan ‘bu sözden’ ve yarılır yeryüzü ve çöker dağlar göçerek.

 

19:91  En deav lir rahmâni veledâ (veleden).

 

Davetlerinde (dualarında) sonsuz şefkatle merhamet edene, bir evlâdı ‘varmışçasına’!

 

19:92  Ve mâ yenbagî lir rahmâni en yettehıze veledâ (veleden).

 

Ve yaraşmaz sonsuz şefkatle merhamet edene, evlât edinmek.

 

19:93  İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ (abden).

 

Ki, illâki tüm göklerdeki kimseler* ve yeryüzünde,* ancak sonsuz şefkatle merhamet edene gelir, kul ‘olarak’!

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı: – https://ikra.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

19:94  Lekad ahsâhum ve addehum addâ (adden).

 

Andolsun ki, ‘Allâhû Teâlâ’ saptadı ve saydı onları, sayarak ‘tespit ederek’.*

 

>19:84, 19:94, 45:29<

 

19:95  Ve kulluhum âtîhi yevmel kıyâmeti ferdâ (ferden).

 

Ve her biri onların, gelir O’na, kıyâmet günü birey ‘olarak’.*

 

>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<

 

19:96  İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ (vudden).

 

Muhakkak o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; var edecektir onlara sonsuz şefkatle merhamet eden; sevgi.*

 

>2:165, 3:31, 19:96, 42:23, 49:7<

 

19:97  Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ (ludden).

 

‘Yâ Muhammed!’, Artık sadece kolaylaştırdık onu (Kur’ân-ı Kerîm), senin lisanınla* ki, ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdelemen için onunla ‘günahlardan’ korunanları ve uyarasın onunla ‘kıyâmetle’, dik başlıyı.*

 

>14:4, 16:103, 19:97, 46:12<

 

>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<

 

19:98  Ve kem ehleknâ kablehum min karn (karnin), hel tuhıssu minhum min ehadin ev tesmeu lehum rikzâ (rikzen).

 

Ve nicelerini yok ettik, onlardan önceki ‘uyarılan inkârcı’ uygarlıklardan. Sezinliyor musun onlardan birini veya duyuyor musun iniltilerini?*

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<