22. HACC:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

22:1    Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum, inne zelzeletes sâati şey’un azîm (azîmun).

 

Ey insanlar… Korunun Rabbinize ‘karşı gelmekten’! Muhakkak ki zelzelesi, o saatin (kıyâmet’in), büyük şeydir.*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

22:2    Yevme teravnehâ tezhelu kullu murdıatin ammâ erdaat ve tedau kullu zâti hamlin hamlehâ ve teren nâse sukârâ ve mâ hum bi sukârâ ve lâkinne azâballâhi şedîd (şedîdun).

 

O gün* gördüğünüzde onu ki, vazgeçer her emziren kadın ‘bile’ emzirdiği şeylerden ‘bebeğinden’; ve doğurur her hamile kadın taşıdığını. Ve görürsün insanları, sarhoş; ve değillerdir sarhoş.** Ve lâkin Allâh’ın azabı, şiddetlidir!

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>22:1, 22:2, 23:100, 23:101, 34:51, 50:16, 50:41, 56:83, 56:84, 56:85, 56:86, 56:87, 70:10, 70:11, 70:12,70:13, 70:14, 78:17, 78:18, 99:1, 99:2, 99:3, 99:4, 99:5, 99:6<

 

Sûr’a üfürülme ile kıyametin başlatılması ve bu sesin çöl kumu sesine benzetilmesi: – https://ikra.vision

 

22:3    Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve yettebiu kulle şeytânin merîd (merîdin).

 

Ve insanlardan kimileri cebelleşirler, Allâh hakkında ki, bilgisizce. Ve uyarlar ‘ancak’ her tür inatçı şeytanlara.*

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

22:4    Kutibe aleyhi ennehu men tevellâhu fe ennehu yudılluhu ve yehdîhi ilâ azâbis saîr (saîri).

 

Üzerine yazıldı ‘zorunlu kılındı’ mutlaka onun ‘şeytanın’ ki, kim dönerse ona, o hâlde mutlaka şaşırtır onu* ve yöneltir onu, ‘cehennemde’ karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateş azabına.*

 

>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:5    Yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî raybin minel ba’si fe innâ halaknâkum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe min mudgatin muhallekatin ve gayri muhallekatin li nubeyyine lekum, ve nukırru fîl erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen summe nuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum ve minkum men yuteveffâ ve minkum men yuraddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme min ba’di ilmin şey’â (şey’an), ve terel arda hâmideten fe izâ enzelnâ aleyhel mâehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behîc (behîcin).

 

Ey insanlar… Ve eğer kuşkulanıyorsanız diriltilmeye ki, buna rağmen oluşumunu yapılandırarak yarattık sizleri, topraktan!** sonra özümlenmiş damladan, sonra sülük pıhtısından, sonra da yumrudan (cenin) ki, oluşumu yapılandırılarak yaratılmış ve yaratılmamış ‘arası’ ki, beyan etmemiz için sizlere! Ve karar kılınan ‘yerde tutarız’ rahimlerde dilediğimiz şeyi, adlandırılmış bir vadeye ‘dek’. Sonra çıkarırız sizleri çocuk ‘hâlinde’ ki, sonra gücünüze ulaşmanız için. Ve sizlerden kimileri, vefat ettirilir. Ve sizlerden kimileri, geri döndürülür ömrün en rezilliğine ki, bilememesi için bir bilgiden (bildikleri) ardından bir şey. Ve görürsün ki, yeryüzü hareketsiz, cansızdır; derken indirdiğim zaman üzerine su, depreşir ve kabarır. Ve ‘bitkiler’ yetiştirir her tür iç açıcı ‘zıt cins’ çiftten.

 

(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)

 

>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<

 

22:6    Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve ennehu yuhyil mevtâ ve ennehu alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).

 

İşte bu Allâh’tır!… Muhakkak ki O’dur, hakikat! Ve ki muhakkak ki O’dur, ölüleri yaşatan! Ve muhakkak ki O’dur, her şey üzerinde irade ettiğini, icraya kudretli!

 

22:7    Ve ennes sâate âtiyetun lâ raybe fîhâ ve ennallâhe yeb’asu men fîl kubûr (kubûri).

 

Ve muhakkak ki, o saat (kıyâmet) gelir!* Ki, kuşku yoktur onda! Ve ‘bilin’ Allâh’ın, diriltir olduğunu,* kabirlerdeki kimseleri!*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<

 

22:8    Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).

 

Ve insanlardan kimileri cebelleşirler, Allâh hakkında, bilgisizce. Ve bir yönlendirilme ‘vesilesi’ olmaksızın ve aydınlatıcı bir kitaba ‘hakikat bilgisine’ dayanmaksızın.*

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

22:9    Sâniye ıtfihî li yudılle an sebîlillâh (sebîlillâhi), lehu fid dunyâ hızyun ve nuzîkuhu yevmel kıyâmeti azâbel harîk (harîkı).

 

İkinci ‘tür insan ise’, nezaketiyle ‘ikna eder’ ki, şaşırtmak için ‘insanları’, Allâh’ın yolundan.* Onadır dünyada rüsva’lık. Ve tattırırız ona kıyâmet günü, yakıcı azabı.*

 

>7:38, 14:30, 22:9, 25:42, 31:6, 33:68<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:10  Zâlike bimâ kaddemet yedâke ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd (abîdi).

 

İşte bu ‘azap’, ellerinle sunduğun ‘günahlar’ sebebiyledir! Ve değildir Allâh’ın, kullara zulmedici olduğundan!

 

22:11  Ve minen nâsi men ya’budullâhe alâ harf (harfın), fe in asâbehu hayrunıtmeenne bih (bihî), ve in asâbethu fitnetuninkalebe alâ vechihî, hasired dunyâ vel âhıreh (âhırete), zâlike huvel husrânul mubîn (mubînu).

 

Ve insanlardan kimileri kıyadan kenardan ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk eder Allâh’a. Öyle ki, eğer isabet ederse ona en hayırlısı, kanaatkârdır onunla.* Ve eğer isabet ederse ona bir fitne ‘zarar’, geri döner yüzüstü ‘dîni algılarından’. ‘O’ hüsrana uğrayandır dünyada ve âhirette. İşte budur o, apaçık hüsran.

 

>10:7, 22:11, 89:27, 89:28, 89:29, 89:30<

 

22:12  Yed’û min dûnillâhi mâ lâ yedurruhû ve mâ lâ yenfeuh (yenfeuhu), zâlike huved dalâlul baîd (baîdu).

 

Davet ‘dua’ ederler Allâh’tan ziyade ‘kutsallaştırılan zât’a, puta’.* Ki, zarar vermeyen onlara ve fayda sağlamayan şeylere, onlara. İşte budur o, uzak ‘geri dönülmez’ sapkınlık.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

22:13  Yed’û le men darruhû akrabu min nef’ıh (nef’ıhî), le bi’sel mevlâ ve le bi’sel aşîr (aşîru).

 

Davet ‘dua’ ederler elbette ‘o’ kişilere ‘kutsallaştırılan zâtlara’ ki, zararı ‘daha’ yakındır faydasından. Ne kötü efendi, ne kötü aşiret.

 

22:14  İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), innallâhe yef’alu mâ yurîd (yurîdu).

 

Muhakkak ki Allâh, dâhil eder o kimseleri ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; has bahçelere ‘cennetlere’ ki, akar onun altından nehirler. Muhakkak ki Allâh, ifa eder murad ettiği şeyi!

 

22:15  Men kâne yezunnu en len yensurehullâhu fîd dunyâ vel âhıreti felyemdud bi sebebin iles semâi summel yakta’ felyenzur hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz (yagîzu).

 

Asla yardım etmez ona (Muhammed aleyhisselâm’a) dünyada ve âhirette de;* Allâh, zannediyor olan kimse, haydi uzatsın bir sebebi göğe, sonra kessin ‘irtibatı’, artık baksın giderir mi ‘kendisine kurduğu bu’ tuzağı öfkelendiği şeyi?

 

>10:7, 22:11, 89:27, 89:28, 89:29, 89:30<

 

22:16  Ve kezâlike enzelnâhu âyâtin beyyinâtin ve ennallâhe yehdî men yurîd (yurîdu).

 

Ve işte böyle, Biz indirdik onu, ayan beyan âyetleri!* Muhakkak ki Allâh, yönlendirir murad ettiği ‘rızasına uyan’ kişiyi ‘razı olduğu yola’!*

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

22:17  İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrekû innallâhe yafsılu beynehum yevmel kıyâmeh (kıyâmeti), innallâhe alâ kulli şey’in şehîd (şehîdun).

 

Muhakkak o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve Yahudi kimseler ve Sâbiîler ve Hristiyanlar ve Mecûsîler ve ‘Allâh’a’ ortak yakıştıran kimseler. Muhakkak ki Allâh, ayırır onların aralarını kıyâmet günü. Şüphesiz ki Allâh, her şey üzerinde her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!

 

SÂBİÎLİK – TDV İslâm Ansiklopedisi

 

MECÛSÎLİK – TDV İslâm Ansiklopedisi

 

22:18  E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen nâs (nâsi), ve kesîrun hakka aleyhil azâb (azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrim (mukrimin), innallâhe yef’alu mâ yeşâ’ (yeşâu).

 

Görmez misin Allâh’a secde ediyorlar olduğunu ki, ‘yalnızca’ Zât’ına; göklerdeki kimseler* ve yeryüzündeki kimseler!* Ve güneş ve ay ve yıldızlar ve dağlar ve ağaçlar ve canlılar ve insanlardan birçoğu da!** Ve birçoğunun üzerlerine azap hak oldu.* Ve ‘müstahik’ kimi hor kılarsa Allâh, artık yoktur onu, onurlandıran. Muhakkak ki Allâh, ifa eder dilediği şeyi!

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı: – https://ikra.vision

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

>3:83, 13:15, 16:48, 16:49, 17:44, 17:107, 22:18, 32:15, 41:37, 53:62<

 

(Allâh’ın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

>23:65, 23:66, 39:71, 40:11, 40:12, 45:31, 67:9, 67:11<

 

22:19 Hâzâni hasmânihtesamû fî rabbihim fellezîne keferû kuttıat lehum siyâbun min nâr (nârin), yusabbu min fevkı ruûsihumul hamîm (hamîmu).

 

Bu ikisi, iki hasımdır* ki, çekiştiler Rableri hakkında. O kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; biçildi onlara ateşten kıyafetler. Dökülür üstlerinden başlarına kaynar su.

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

22:20  Yusheru bihî mâ fî butûnihim vel culûd (culûdu).

 

Kaynaşır onunla karınlarındaki şeyler ve deriler.

 

22:21  Ve lehum makâmıu min hadîd (hadîdin).

 

Ve onlaradır demirden boyunduruklar.

 

22:22  Kullemâ erâdû en yahrucû minhâ min gammin uîdû fîhâ ve zûkû azâbel harîk (harîkı).

 

Her defasında murad ettiklerinde çıkmaya oradan, gamdan; geri döndürülürler oraya. ‘Denilir’ ki: „ Ve tadın yakıcı azabı! “.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:23  İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilus sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru yuhallevne fîhâ min esâvira min zehebin ve lu’luâ (lu’luen), ve libâsuhum fîhâ harîr (harîrun).

 

Muhakkak ki Allâh, dâhil eder o kimseleri ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; has bahçelere ‘cennetlere’ ki, akar onun altından nehirler. ‘Cennetlikler’ süslenirler orada altından bileziklerle ve incilerle. Ve örtüleri orada, ipektir.

 

22:24  Ve hudû ilet tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sırâtıl hamîd (hamîdi).

 

Ve yönlendirilenlerdir, sözün temiz ‘hoş olanına’. Ve yönlendirilenlerdir, yüceltilmeye, övgüye lâyık ‘olanın’ yoluna.

 

22:25  İnnellezîne keferû ve yasuddûne an sebîlillâhi vel mescidil harâmillezî cealnâhu lin nâsi sevâenil âkıfu fîhi vel bâd (bâdı), ve men yurid fîhi bi ilhâdin bi zulmin nuzıkhu min âzâbin elîm (elîmin).

 

Muhakkak o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve alıkoyarlar Allâh’ın yolundan.* Ve hürmetli, yasakların uygulandığı ibadethaneden (Kâbe).* O ki, kıldık onu insanlara eşit; ibadete çekilene ve çölden gelene. Ve kimin muradı orada, zulümle amacından saptırmak ‘olursa’, tattırırız ona elem azaptan.**

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

>2:126, 2:127, 3:96, 3:97, 8:26, 27:91, 28:57, 29:67<

 

>8:34, 8:35<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:26  Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd (sucûdi).

 

Ve yerleştirdiğimiz zaman İbrahim’i, Ev’in (Kâbe) mekânına; ‘taahhüt ettik ki’, Bana ortak yakıştırmamayı bir şeyi! Ve temiz tutmayı evimi, tavaf (etrafında dolaşarak yerine getirilen ibadet) edenler için ve ‘Allâh’ın huzuruna’ dikilenlere ve eğilenlere ve yere kapananlara!*

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâh’ın inananlara emri: – https://ikra.vision

 

22:27  Ve ezzin fîn nâsi bil hacci ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmirin ye’tîne min kulli feccin amîk (amîkın).

 

‘Yâ Muhammed!’, İlân et, insanlar içinde haccı! Gelsinler sana, yaya olarak ve üzerinde her bir yorgun-bitkin develerle ki, gelirler her derin vadilerden.

 

22:28  Li yeşhedû menâfia lehum ve yezkurusmallâhi fî eyyâmin ma’lûmâtin alâ mâ rezakahum min behîmetil en’âm (en’âmi), fe kulû minhâ ve at’ımul bâisel fakîr (fakîre).

 

Ki, şahit olsunlar, kendilerine sağlanan faydalara! Ve üzerine Allâh’ın adını ‘besmele ile’ yâd etsinler* malûm günlerde ki, onları rızıklandırdığı şeye dört ayaklı ‘çiftlik’ hayvanlarından! Artık yiyin ondan ve doyurun zor durumda olanı, fakiri!

 

>22:28, 22:34, 22:36<

 

22:29  Summel yakdû tefesehum vel yûfû nuzûrahum vel yettavvefû bil beytil atîk (atîkı).

 

Sonra da kötü davranışlarına, kirlerine son versinler! Adaklarını yerine getirsinler ve kadim Ev’i (Kâbe)* tavaf (etrafında dolaşarak yerine getirilen ibadet) etsinler!*

 

>2:126, 2:127, 3:96, 3:97, 8:26, 27:91, 28:57, 29:67<

 

22:30  Zâlike ve men yuazzım hurumâtillâhi fe huve hayrun lehu inde rabbih (rabbihî), ve uhıllet lekumul en’âmu illâ mâ yutlâ aleykum fectenibûr ricse minel evsâni vectenibû kavlez zûr (zûri).

 

İşte bunları ve kim, yüceltirse hürmetleri ‘saygı gösterilmesi gerekenleri’ Allâh’ın, o hâlde o’dur, en hayırlısı ona, Rabbinin katında! Ve helâl ‘caiz’ kılındı sizlere ‘çiftlik’ hayvanları sizlere ki, kıraat edilen şeyler hariç! Bu yüzden kaçının murdar putlardan ve kaçının çarpıtılan sözden!

 

22:31  Hunefâe lillâhi gayre muşrikîne bih (bihî), ve men yuşrik billâhi fe ke ennemâ harre mines semâi fe tahtafuhut tayru ev tehvî bihir rîhu fî mekânin sahîk (sahîkın).

 

Hanifler (yegâne İlâh’a inanan) ‘olarak yaşayın’ Allâh için ki, O’na ortak yakıştırmaksızın! Ve kim, ortak yakıştırırsa Allâh’a,* o hâlde, sanki düştü de gökten, böylece kapmış gibidir onu, kuş. Veya sürükler onu bir yel, derin bir mekâna.

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

22:32  Zâlike ve men yuazzım şeâirallâhi fe innehâ min takvâl kulûb (kulûbi).

 

İşte bunları ve kim, yüceltirse şeriatlarını (yaşam ortamı ve şartlarına göre kurallar) Allâh’ın, o hâlde o, yüreklerinin ‘günahlardan’ korunduğundandır.

 

22:33  Lekum fîhâ menâfiu ilâ ecelin musemmen summe mahılluhâ ilel beytil atîk (atîki).

 

Sizleredir orada faydalar,* adlandırılmış bir vadeye ‘dek’.* Ki, ‘saygı gösterilmesi gerekenlerin’ sonraki mahalli de kadim Ev’edir (Kâbe).*

 

>5:2, 5:97, 16:5, 22:30, 22:33, 22:34<

 

>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 14:48, 30:8, 78:17<

 

>2:126, 2:127, 3:96, 3:97, 8:26, 27:91, 28:57, 29:67<

 

22:34  Ve li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min behîmetil en’âm (en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril muhbitîn (muhbitîne).

 

Ve her ümmet için, kıldık bir ayin. Üzerine ‘besmele ile’ yâd etsinler adını Allâh’ın* ki, onları rızıklandırdığı şeye dört ayaklı ‘çiftlik’ hayvanlarından! Çünkü İlâhınız tek İlâhtır! Artık Zât’ına, teslimiyeti benimseyin! ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdele alçak gönüllüleri!

 

>22:28, 22:34, 22:36<

 

22:35  Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).

 

Ki o kimseler, yâd edildiği zaman Allâh, tedirgin olur yürekleri. Ve sabredenlerdir üzerlerine isabet eden ‘musibet’ şeylere. Ve uygulayanlardır takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)!* Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden, ‘Allâh’ın rızası için’ bağış yaparlar!

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

22:36  Vel budne cealnâhâ lekum min şeâirillâhi lekum fîhâ hayr (hayrun), fezkurûsmallâhi aleyhâ savâff (savâffe), fe izâ vecebet cunûbuhâ fe kulû minhâ ve at’ımûl kânia vel mu’terr (mu’terra), kezâlike sahharnâhâ lekum leallekum teşkurûn (teşkurûne).

 

Ve kurbanlık büyükbaş hayvanlar… Kıldık onu sizlere, şeriatlarından (yaşam ortamı ve şartlarına göre kurallar) Allâh’ın. Ki, sizlere orada en hayırlısıdır. O hâlde, üzerine Allâh’ın adını ‘besmele ile’ yâd edin, ‘kurban edilmek üzere’ dizilmişlerken!* Nihayet yanları yere gelince ‘devrilip canları çıkınca’, artık yiyin ondan; ve doyurun kanaatkârı ve muhtacı! İşte böyle riayet ettirdik sizlere. Ki, belki şükredersiniz!

 

>22:28, 22:34, 22:36<

 

22:37  Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn (muhsinîne).

 

Asla erişmez Allâh’a ‘kurbanların’ etleri ve ne de kanları. Ve lâkin erişir O’na, ‘samimi kulluk çabanız ve karşı gelmekten’ korunmanız. İşte böyle riayet ettirir onu (kurbanlıkları) sizlere, yüceltmeniz için Allâh’ı ki, sizleri yönlendirdiği şey üzerine.* ‘Yâ Muhammed!’, Ve ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdele ‘kendisini’ koruyan, iyileri!

 

>2:196, 22:37<

 

22:38  İnnallâhe yudâfiu anillezîne âmenû, innallâhe lâ yuhıbbu kulle havvânin kefûr (kefûrin).

 

Muhakkak ki Allâh, defeder ‘samimi’ inanan kimselerden ‘hainlerin şerrini’. Muhakkak ki Allâh, sevmez ihanette ısrarcı, nankörleşenlerin tümünü!

 

22:39  Uzine lillezîne yukâtelûne bi ennehum zulim (zulimû), ve innallâhe alâ nasrihim le kadîr (kadîrun).

 

İzin verilmiştir savaşmaları o kimseler için ki, zulme uğradıkları sebebiyle. Şüphesiz ki Allâh, onlara yardıma elbette irade ederse, icraya kudretlidir!

 

22:40  Ellezîne uhricû min diyârihim bi gayri hakkın illâ en yekûlû rabbunallâh (rabbunallâhu), ve lev lâ def’ullâhin nâse ba’dahum bi ba’dın lehuddimet savâmıu ve biyaun ve salavâtun ve mesâcidu yuzkeru fîhesmullâhi kesîrâ (kesîran), ve le yansurennallâhu men yansuruh (yansuruhu), innallâhe le kaviyyun azîz (azîzun).

 

O kimseler ki, çıkarıldılar diyarlarından, haksız yere. Ancak ki: „Rabbimiz Allâh!“ demelerinden. Ve olmasaydı defetmesi Allâh’ın, insanlardan birilerini bir kısmıyla, elbette yıkılmıştı ‘rahiplerin’ mabetleri ve ‘Hristiyanların’ kiliseleri ve ‘Yahudilerin’ takdis yerleri ‘havraları’ ve ‘Müslümanların’ mescitleri ki, yâd edildiği içerisinde adı Allâh’ın, çokça. Ve elbette yardım eder Allâh, O’na, ‘davasında’ yardım edene. Şüphesiz ki Allâh, elbette gücüne, iktidarına güç yetirilemeyen, sağlam, kuvvetlidir; mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir!

 

22:41  Ellezîne in mekkennâhum fîl ardı ekâmûs salâte ve âtevuz zekâte ve emerû bil ma’rûfi ve nehev anil munker (munkeri), ve lillâhi âkıbetul umûr (umûri).

 

O kimseler ki, imkânlandırdık mı onları yeryüzünde, uyguladılar takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)* ve verdiler zekâtı ve tembihlediler meşru olanla ve men ettiler fenalıktan! Ve Allâh’a ‘kalmıştır’ âkıbeti işlerin.*

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

22:42  Ve in yukezzibûke fe kad kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve semûd (semûdun).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve eğer yalanlıyorlarsa seni, o zaman ‘bil ki’, yalanladı onlardan önceki Nûh’un halkı da ve Âd (Hûd aleyhisselâm’ın halkı) ve Semûd (Sâlih aleyhisselâm’ın halkı)!

 

22:43  Ve kavmu ibrâhîme ve kavmu lût (lûtın).

 

Ve İbrâhîm’in halkı ve Lût halkı da.

 

22:44  Ve ashâbu medyen (medyene), ve kuzzibe mûsâ fe emleytu lil kâfirîne summe ehaztuhum, fe keyfe kâne nekîr (nekîri).

 

Ve Medyen sahabeleri (Şuayb aleyhisselâm’ın halkı). Ve yalanlandı Mûsâ da. Buna rağmen mühlet verdim, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara. Sonra onları aldım ‘yakaladım’.* Artık ‘bakın’, nasıl oldu inkâr ‘edilmem’!*

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<

 

22:45  Fe ke eyyin min karyetin ehleknâhâ ve hiye zâlimetun fe hiye hâviyetun alâ urûşihâ ve bi’rin muattalatin ve kasrın meşîd (meşîdin).

 

Ne var ki, nice memlekette ‘olduğu’ gibi, onun ‘uygarlıklarını’ yok ettik; ve o ‘halkı’, zulmediyorlarken.* Ki, artık o ‘evler’ boş, virane, temelleri üzerine yıkılmış ve su kuyusu terk edilmiş ve inşası bozuk saraydan ‘ibarettir’.

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

22:46  E fe lem yesîrû fîl ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânunyesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’mal ebsâru ve lâkin ta’mal kulûbulletî fîs sudûr (sudûri).

 

Hâlâ dolaşmazlar mı yeryüzünde ki, bu yüzden olsun kendilerinde, onunla akıl yürütecek yürekler. Veya kulaklar ki, onlarla işitirler? Ne var ki, doğrusu o görme duyuları kör değildir ve lâkin yürekler kördür; ki o, göğüslerdeki ‘gönüllerdeki’.*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

22:47  Ve yesta’cilûneke bil azâbi ve len yuhlifallâhu va’deh (va’dehu), ve inne yevmen inde rabbike ke elfi senetin mimmâ teuddûn (teuddûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve acele istiyorlar senden, ‘vadedilen’ azabı!* Ve Allâh, asla ihtilâf etmez vaadine! Ve muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün, bin sene gibidir, saydığınız şeylerden ‘müddetle’.*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

Allâh katında zaman kavramı: – https://ikra.vision

 

22:48  Ve ke eyyin min karyetin emleytu lehâ ve hiye zâlimetun summe ehaztuhâ, ve ileyyel masîr (masîru).

 

Ve nice memleketlerde ‘olduğu’ gibi, onun ‘uygarlıklarına’, mühlet verdim; ve o ‘halkı’, zulmediyorlarken. Sonra aldım ‘yakaladım’ onu.* Ve varış, Bana’dır!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

22:49  Kul yâ eyyuhen nâsu innemâ ene lekum nezîrun mubîn (mubînun).

 

De ki: „ Ey insanlar… Ben, sadece sizleri apaçık ‘kıyâmetle’ uyaranım! “.*

 

>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:158, 16:44, 16:89, 17:77, 21:107, 28:47, 35:24<

 

22:50  Fellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiretun ve rızkun kerîm (kerîmun).

 

Artık o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır* ve gayretleri erdemlidir! Onlaradır, bağışlanma ve karşılıksız kıymetli rızık.*

 

>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<

 

>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 24:26, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<

 

22:51  Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike ashâbul cehîm (cehîmi).

 

Ve o kimseleri ki, çabalayan, âciziyyete âyetlerimizi. İşte onlar, ‘cehennemin’ alevli ateşi sahabeleridir.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:52  Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş şeytânu fî umniyyetih (umniyyetihî), fe yensehullâhu mâ yulkış şeytânu summe yuhkimullâhu âyâtih (âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm (hakîmun).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve göndermedik senden önce de ‘hiçbir’ elçiden ve bildirici (peygamber) ki, olmaksızın ‘kendisine inen vahyin, Allâh’tan olduğunu’ temenni ettiği zaman, şeytanın ‘kuşku’ katması, temennisine!* Ne var ki, Allâh fesheder ‘düşüncelerine’ kattığı şeyi şeytanın. Sonra âyetlerini ‘hakikat bilgisini, delillerle’ sağlamlaştırır Allâh.* Ve Allâh, en iyi bilendir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!

 

>6:123, 17:16, 25:30, 34:34, 43:23<

 

>11:1, 11:120, 15:9, 22:52, 25:32, 41:42<

 

22:53  Li yec’ale mâ yulkış şeytânu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innez zâlimîne le fî şikâkın baîd (baîdin).

 

Ki, belirlemek içindir, kattığı şey şeytanın, sınama ‘vesilesiyle’;* yürekleri ‘şüphe, inkâr’ hastalıklı kimseleri ve yürekleri katılaşmış ‘olanı’. Muhakkak ki zalimler, elbette uzak bir kopukluk içindedirler.

 

>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<

 

22:54  Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).

 

Ve bilmesi ‘belirlemesi’ içindir, ‘ilhamla’ ilim verilen kimselerin ki,* bilirler muhakkak ki hakikat ‘bilgisinin’, Rablerinden olduğunu. Böylelikle inanırlar ona, artık gönülden bağlanarak, ‘tüm’ yürekleriyle. Ve şüphesiz ki Allâh, elbette yönlendirendir; ‘samimi’ inanan kimseleri ‘razı olduğu’ yol istikâmetine.*

 

>3:7, 4:162, 17:107, 29:49, 34:6<

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

22:55  Ve lâ yezâlullezîne keferû fî miryetin minhu hattâ te’tiyehumus sâatu bagteten ev ye’tiyehum azâbu yevmin akîm (akîmin).

 

Ve zail olmaz inkâr eden kimselerden, ondaki kararsızlık ta ki, o saat (kıyâmet)* ansızın gelir onlara, veya gelir onlara azap kısır bir gün.

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

22:56  El mulku yevme izin lillâh (lillâhi), yahkumu beynehum, fellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fî cennâtin naîm (naîmi).

 

Saltanat, hükümranlık, izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* Allâh’ındır; ki, hükmeder onların aralarında.* Artık o kimseler ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; Naîm has bahçeleri ‘cennetlerindedirler’.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 17:22, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

22:57  Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ fe ulâike lehum azâbun muhîn (muhînun).

 

Ve o kimseler ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır; ve yalanladılar âyetlerimizi;* artık işte onlar ki… Onlaradır, alçaltıcı azap!*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

22:58  Vellezîne hâcerû fî sebîlillâhi summe kutilû ev mâtû le yerzukannehumullâhu rızkan hasenâ (hasenen), ve innallâhe le huve hayrur râzikîn (râzikîne).

 

Ve hicret ‘göç’ eden kimseler, Allâh’ın yolunda, sonra da katledilenler veya ölenler ki, elbette, mutlaka rızıklandırır Allâh onları, iyi bir rızıkla. Ve şüphesiz ki Allâh, elbette O’dur, rızık verenlerin en hayırlısı!

 

>2:154, 3:169, 3:195, 9:111, 22:58, 47:4<

 

22:59  Le yudhılennehum mudhalen yerdavneh (yerdavnehu), ve innallâhe le alîmun halîm (halîmun).

 

Elbette dâhil eder onları mutlaka bir yere ki, hoşnutturlar ondan. Ve şüphesiz ki Allâh, elbette en iyi bilendir; hemen cezalandırmayan, ılımlı davranandır!

 

22:60  Zâlik (zâlike), ve men âkabe bi misli mâ ûkıbe bihî summe bugıye aleyhi le yansurennehullâh (yansurennehullâhu), innallâhe le afuvvun gafûr (gafûrun).

 

İşte bundan ‘sonra’ ve kim eziyet ederse benzeriyle, onunla eziyet edildiği şeyin* ve sonra ‘yine’ zulme uğrarsa, elbette yardım eder mutlaka ona Allâh. Şüphesiz ki Allâh, elbette affedendir; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*

 

>2:190, 2:193, 4:76, 8:39, 9:12, 9:29, 9:123, 60:8, 60:9<

 

>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

22:61  Zâlike bi ennallâhe yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve ennallâhe semîun basîr (basîrun).

 

İşte bu Allâh’tır!… Muhakkak ki O’dur, gerçek! Ki, ‘yine aynı İlâhî adaleti gereği’ sokuyor olduğundandır, geceyi gündüze ve sokuyor gündüzü geceye! Ve ‘İlâhî adaletin sağlanması ise’, Allâh’ın, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; her hâliyle gören olduğundandır!

 

22:62  Zâlike bi ennallâhe huvel hakku ve enne mâ yed’ûne min dûnihî huvel bâtılu ve ennallâhe huvel aliyyul kebîr (kebîru).

 

İşte bu Allâh’tır!… Muhakkak ki O’dur, hakikat! Ve muhakkak ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade davet ‘dua’ ettikleri şeyler ‘kutsallaştırılan zât, put’; o, asılsızdır.* Ve Allâh’ın… Ki O’nun, üstün, kudretli, ulvi; sınırsız büyük olduğundandır!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

22:63  E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe tusbihul ardu muhdarreh (muhdarreten), innallâhe latîfun habîr (habîrun).

 

Görmez misin Allâh olduğunu ki, indirdi gökten su; ki, böylece olur yemyeşil?! Şüphesiz ki Allâh, hoş, nazik, tüm inceliklere, ayrıntılara nüfuz ederek bilen, lütufkârdır; haberdar, üstün bilgi sahibidir!

 

22:64  Lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard (ardı), ve innallâhe le huvel ganiyyul hamîd (hamîdu).

 

Zât’ının dır, ne varsa göklerde ve ne varsa yerde! Ve şüphesiz ki Allâh, elbette O’dur, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağni; yüceltilmeye, övgüye lâyıktır!

 

22:65  E lem tere ennallâhe sahhara lekum mâ fîl ardı vel fulke tecrî fîl bahri bi emrih (emrihî), ve yumsikus semâe en tekaa alel ardı illâ bi iznih (iznihî), innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).

 

Görmez misin Allâh olduğunu ki, riayet ettirdi (kullanılabilir kıldı) sizlere, ne varsa yeryüzünde;* ve gemileri ki, yüzer denizde O’nun emriyle ‘hükmü ile’?! Ve tuttu göğü ki, düşmesin yeryüzü üzerine, O’nun izni olmadıkça. Şüphesiz ki Allâh, insanlara, elbette insaf edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!

 

Evrendeki bilinen tüm madenlerin kaynağı Süpernovalar: – https://ikra.vision

 

22:66  Ve huvellezî ahyâkum summe yumîtukum summe yuhyîkum, innel insâne le kefûr (kefûrun).

 

Ve O’dur ki Zât’ı, ‘yeniden türeterek’ yaşattı sizleri! Sonra öldürür sizleri, sonra da yaşatır sizleri!** Muhakkak ki insan, elbette nankörleşir!*

 

>2:28, 2:56, 22:66, 39:42, 40:11<

 

İki defa ölüm, iki defa diriltilme: – https://ikra.vision

 

>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<

 

22:67  Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik (rabbike), inneke le alâ huden mustekîm (mustekîmin).

 

Ve her ümmet için, kıldık bir ayin. Onlar ‘kitap erbapları’, ayinlerinde artık keşmekeşlik etmesinler emir ‘hüküm’ hakkında.* ‘Yâ Muhammed!’, Ve davet ‘dua’ et Rabbine! Ve muhakkak ki sen, elbette yönlendirilme üzeresin ‘razı olunan’ istikâmete!

 

>2:148, 22:67, 29:46, 42:15<

 

22:68  Ve in câdelûke fe kulillâhu a’lemu bimâ ta’melûn (ta’melûne).

 

‘Yâ Muhammed!’, Ve eğer cebelleşirlerse seninle, o zaman de ki: „ Allâh, en iyi bilendir; gayret ettiğiniz şeyleri! “!

 

22:69  Allâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmeti fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn (tahtelifûne).

 

Allâh, hükmeder aranızda kıyâmet günü, hakkında ihtilâf ediyor olduğunuz şeyleri!*

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

22:70  E lem ta’lem ennallâhe ya’lemu mâ fis semâi vel ard (ardı), inne zâlike fî kitâb (kitâbin), inne zâlike alâllâhi yesîr (yesîrun).

 

Bilmez misin ki, Allâh’ın biliyor olduğunu, ne varsa gökte ve yerde.* Muhakkak ki işte bu, Allâh’a kolaydır!

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

22:71  Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve mâ leyse lehum bihî ılm (ılmun), ve mâ liz zâlimîne min nasîr (nasîrin).

 

Ve Allâh’tan ziyade ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederler ‘edindikleri’ (ilâhlara)! Ki, hakkında ‘Allâh’ın’ bir delil indirmediği bir şeye ‘rağmen’* ve onların da hakkında bilgileri olmayan şeylere. Ve yoktur zalimlere yardımcıları!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

22:72  Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin ta’rifu fî vucûhillezîne keferûl munker (munkere), yekâdûne yestûne billezîne yetlûne aleyhim âyâtinâ, kul e fe unebbiukum bi şerrin min zâlikum, en nâr (nâru), vaadehallâhullezîne keferû, ve bi’sel masîr (masîru).

 

Ve kıraat edildiği zaman onlara âyetlerimiz ayan beyan, tanırsın yüzlerinden fena kimseleri ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır. Neredeyse saldırırlar o kimselere ki, kıraat ederler onlara âyetlerimizi. ‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Öyleyse bildireyim mi sizlere, bundan ‘daha’ şerlisini?!.. Ateş!.. * Ki, vaat etti Allâh, o kimselere ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlardır! “. Ve ne kötü varış!

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<

 

22:73  Yâ eyyuhen nâsu duribe meselun festemiû leh (lehu), innellezîne ted’ûne min dûnillâhi len yahlukû zubâben ve levictemeû leh (lehu), ve in yeslubhumuz zubâbu şey’en lâ yestenkızûhu minh (minhu), daufat tâlibu vel matlûb (matlûbu).

 

Ey insanlar… Vurgulandı bir misal ki, öyleyse dinleyin onu! Muhakkak o kimseler ‘edindikleri’ (ilahlar) ki, Allâh’tan ziyade davet ‘dua’ ediyorsunuz,* asla yaratamazlar bir sineği ve toplansalar bile ona. Ve eğer kapıp kaçsa onlardan, sinek bir şey, kurtaramazlar onu, ondan. ‘Ne’ zayıf ‘âciz’, talep eden de ve talep edilen de!

 

>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<

 

22:74  Mâ kaderûllâhe hakka kadrih (kadrihî), innallâhe le kaviyyun azîz (azîzun).

 

Ve ‘insanlar’ takdir edemediler hakkıyla ‘gereğince’ Allâh’ı, O’nun kudretini. Şüphesiz ki Allâh, elbette gücüne, iktidarına güç yetirilemeyen, sağlam, kuvvetlidir; mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir!

 

22:75  Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs (nâsi), innallâhe semîun basîr (basîrun).

 

Allâh, seçkin kılar ‘dilediğini’ meleklerden, elçilerden ve insanlardan da.* Şüphesiz ki Allâh, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!

 

>2:247, 3:33, 3:42, 22:75, 35:32<

 

22:76  Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve ilallâhi turceul umûr (umûru).

 

Ki bilir, onların ‘elçilerin de’, önlerindekileri ve arkalarındakileri (geçmiş ve geleceklerini)!* Ve Allâh’a ‘kalmıştır’ ki, rücu edilir emirleriyle ‘oluşan her şey’!

 

>6:61, 13:11, 17:13, 17:71, 18:49, 21:28, 43:80, 50:17, 50:18, 69:19, 69:25, 82:10, 82:11, 82:12, 84:7, 84:8, 86:4<

 

22:77  Yâ eyyuhellezîne âmenûrkeû vescudû va’budû rabbekum vef’alûl hayre leallekum tuflihûn (tuflihûne). (Secde Ayeti).

 

Ey ‘samimi’ inanan kimseler! Rabbinizin ‘huzuruna’ eğilin ve yere kapanın! Ve ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Ve hayır işleyin! Ki, belki felâha erersiniz!

 

>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<

 

22:78  Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih (cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac (haracin), millete ebîkum ibrâhîm (ibrâhîme), huve semmakumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs (nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte va’tesımû billâh (billâhi), huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr (nasîru).

 

Ve cihâd (kararlılıkla İslâm’ı yaşama mücâdelesi) edin Allâh için, hakkıyla ‘titizlikle, gereğince’ O’nun ‘indirdiği âyetlerle’ cihâd et!* O’dur ki, seçti sizleri ve kılmadı üzerlerinize güçlük, dînde ‘İlâhî esaslarda’. Atanız İbrâhîm’in milleti ‘aynı inancı paylaşanların da dînidir’. O’dur ki, adlandırdı sizleri Müslümanlar ‘olarak’ (Allâh’a teslimiyeti benimseyenler) daha önceden ve bununla (Kur’ân-ı Kerîm ile). Ki, olması için elçinin de ‘inancınıza tanıklık eden’ şahit, üzerlerinize!* Ve ‘sizler de’ olun ‘İlâhî esasların’ şahitleri insanlara! Öyleyse uygulayın takdisi (Allâh’ı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)** ve verin zekâtı! Ve sımsıkı tutunun Allâh’a ‘teslimiyete’! Ki, O’dur sahibiniz, koruyucunuz! O hâlde ne güzel sahip, koruyucudur; ve ne güzel yardımcı!*

 

>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<

 

>4:41, 16:84, 16:89, 17:71, 22:78, 33:45<

 

>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<

 

Âdem aleyhisselâm’dan beri Allâh’ın inananlara emri: – https://ikra.vision

 

>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<