„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
34:1 El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh (âhireti), ve huvel hakîmul habîr (habîru).
Minnet, ‘yalnızca’ Allâh’adır! Ki Zât’ının dır, göklerdeki şeyler ve yerdeki şeyler! ‘Sırf’ Zât’ına dır minnet, âhirette de! Ve O’dur, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden; haberdar, üstün bilgi sahibi!
34:2 Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucû fîhâ, ve huver rahîmul gafûr (gafûru).
Ki bilir, giren şeyi yeryüzüne ve ondan çıkan şeyi. Ve inen şeyi gökten ve seken ‘sıçrayan’ şeyi oraya.** Ve O, inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir; fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır!*
>15:14, 34:2, 57:4<
Uzayda yolculuk yapılacağının bildirimi: – https://ikra.vision
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
34:3 Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah (sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb (gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn (mubînin).
Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler ki: „ Gelmez o saat (kıyâmet)!* “. ‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Yok, Rabbim ‘hakkı için’ ki, mutlaka getirir sizlere bilen, algılanamayanı!* Ki kaçmaz O’ndan, zerre ağırlığınca ‘bir şey’,** göklerde ve ne de yerde.* Ve olmaz daha küçüğü ve bundan daha büyüğü ki, olmasın apaçık ‘İlâhî esasları açıklayan’ Kitapta (Levh-i Mahfûz; Allâh’ın ilminin, saklanmış ve korunmuş kayıt levhası)!*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<
>4:40, 10:61, 34:3, 34:22, 99:7, 99:8<
„Zerre“: – https://ikra.vision
>6:59, 13:39, 36:12, 57:22, 85:21, 85:22<
34:4 Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihât (sâlihâti), ulâike lehum magfiretun ve rızkun kerîm (kerîmun).
Ki, ‘Allâh’ın’ ödüllendirmesi için îmân etmiş kimseleri ve gayretleri erdemlidir!* İşte onlar ki… Onlaradır bağışlanma ve karşılıksız kıymetli rızık.*
>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<
>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<
34:5 Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbun min riczin elîm (elîmun).
Ve ‘o’ kimseleri ki, çabalayan âciziyyete âyetlerimizi. İşte onlar ki… Onlaradır, murdarlıktan elem azap!*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<
34:6 Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd (hamîdi).
‘Yâ Muhammed!’ Ve görüyorlar ‘ilhamla’ ilim verilen kimseler ki,* Rabbinden sana indirilen şey (Kur’ân-ı Kerîm) o, hakikat ‘bilgisidir’!* Ve yönlendirir mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; minnete lâyık ‘olanın’ yoluna.
>3:7, 4:162, 17:107, 29:49, 34:6<
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
34:7 Ve kâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculin yunebbiukum izâ muzzıktum kulle mumezzekın innekum le fî halkın cedîd (cedîdin).
Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler ki: „ Delalet edelim mi size, bir adam ki, bildirir sizlere parça parça tamamen dağıldığınız zaman: „Doğrusu sizler, elbette yeniden yaratılırsınız!“ ’diyen’! “.*
>6:30, 36:81, 46:33, 50:15, 75:40, 83:4<
34:8 Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh (cinnetun), belillezîne lâ yûminûne bil âhireti fîl azâbi ved dalâlil baîd (baîdi).
Uydurur Allâh ‘adına’ yalanı da; yoksa, onda cinlenmişlik mi ‘var’!?* Yok, ‘o’ kimseler ki, inanmazlar âhirete;* azap içinde ve uzak ‘geri dönülmez’ bir şaşkınlık içindeler.
>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
34:9 E fe lem yerev ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard (ardı), in neşe’nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines semâ (semâi), inne fî zâlike le âyeten li kulli abdin munîb (munîbin).
Hâlâ görmüyorlar mı ki, önlerindekileri ve arkalarındakileri (gelecek ve geçmişi) gökte ve yerde!**** Eğer dilersek çökertiriz onları, yeryüzünde.* Veya düşürürüz gökten ‘taş’ parçaları. Muhakkak ki işte bunda, elbette âyet ‘alâmet vardır’, nedametle yönelmiş kul için.
>14:43, 15:14, 15:15, 15:16, 21:97, 26:4, 34:2, 34:9, 36:41, 36:42, 36:43, 36:44, 36:45, 36:49, 36:50, 36:51, 36:53, 44:16, 52:44, 52:45, 52:46, 54:1, 54:7, 79:6, 79:7, 79:8, 79:9, 99:1, 99:2, 99:3, 99:4, 99:5, 99:6<
Dünyanın karşı karşıya kalacağı felaket: – https://ikra.vision
Dünyanın sonunun muhtemelen bir Meteorit felaketiyle olacağı: – https://ikra.vision
Dünya yaşamının nasıl sona ereceği, ardından yaşam savaşı verileceği: – https://ikra.vision
>26:4, 34:9, 36:43, 36:45<
34:10 Ve lekad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ (fadlen), yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr (tayre), ve elennâ lehul hadîd (hadîde).
Ve andolsun ki, verdik Dâvûd’a Bizden bir liyakat. ‘Dedik ki’: „ Ey dağlar! Yankı yapın onunla beraber (tesbih sesine) ve kuşlarla da (eşlik edin)! “. Ve yumuşattık ona demiri.*
>21:79, 34:10, 38:18<
34:11 Enimel sâbigâtin ve kaddir fîs serdi va’melû sâlihâ (sâlihan), innî bimâ tamelûne basîr (basîrun).
„ Geniş zırhlar yap! Ve ölçülü iç içe halkalar ‘şeklinde’! Ve erdemli ‘yararlı işlere’ gayret edin! “.* Muhakkak ki Ben, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görenim!*
(Allâh’ın, tüm peygamberler aracılığıyla insanlara verdiği mesaj!)
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<
34:12 Ve li suleymâner rîha guduvvuhâ şehrun ve revâhuhâ şehr (şehrun), ve eselnâ lehu aynel kıtr (kıtri), ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih (rabbihî), ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis saîr (saîri).
Ve Süleyman’aydı yel ki, erkenden bir ay ve günün sonuna da bir ay (yürüme hızıyla katettiği mesafeyi yol alırdı). Ve akıttık ona bakır gözesi. Ve cinlerden (görünmeyen varlıklar) kimseler, yaparlardı ellerindeki ‘işleri’ Rabbinin izniyle. Ve onlardan kim saparsa emrimizden tattırırız ona ‘cehennemde’ karıştırılan, kızgınlaştırılan çılgın ateş azabını.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<
34:13 Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyât (râsiyâtin), i’melû âle dâvûde şukrâ (şukren), ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr (şekûru).
‘Cinler’ yaparlardı ona dilediği şeyi ki, mihraplar ve timsaller ‘heykeller’ ve havuzlar gibi çanaklar ve yerinden kalkmaz kazanlar. ‘Yararlı işlere’ gayret edin ‘ey’ Dâvûd ailesi, şükrederek! Ve kullarımdan şükreden ‘o kadar’ az ki!*
>4:119, 7:17, 34:13, 34:20, 34:21, 36:9<
34:14 Fe lemmâ kadaynâ aleyhil mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu minseeteh (minseetehu), fe lemmâ harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn (muhîni).
Artık icra ettiğimize ‘Süleyman’ın’ üzerine ‘vade dolunca’ ölümü, delalet etmedi üzerine ‘çöken’ ölümünü, asasını yiyen yerde mahlûkat ‘ağaç kurdu’ dışında ’bir şey’. Ancak yere düştüğünde belli oldu. Cinler (görünmeyen varlıklar), şayet bilseydiler algılanamayanı, kalmazlardı alçaltıcı azapta.*
>2:102, 6:100, 18:51, 34:14<
34:15 Lekad kâne li sebein fî meskenihim âyeh (âyetun), cennetâni an yemînin ve şimâl (şimâlin), kulû min rızkı rabbikum veşkurû leh (lehu), beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr (gafûrun).
Andolsun ki, Sebâ’nın ‘halkının’ meskenlerinde âyet ‘hadise’ vardır. İki bahçe ki, sağdan ve soldan ki: „ Yiyin rızkından Rabbinizin! Ve Zât’ına şükredin! “. Bir şehir ki, tertemiz. Ve fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan bir Rab!*
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
34:16 Fe a’radû fe erselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâ-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalîl (kalîlin).
Fakat ‘hatırlatılan âyetlere’ aldırış etmediler. Bu yüzden, gönderdik üzerlerine Arim ‘vadisi’ selini. Ve değiştirdik iki bahçelerini de buruk yemişli ağaçlara ve meyvesiz ağaçlara ve az bir şey de sedir ağacından ‘oluşan’ iki bahçe niteliğinde.
34:17 Zâlike cezeynâhum bimâ keferû, ve hel nucâzî illel kefûr (kefûra).
İşte böyledir cezaları, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlandıkları sebebiyle. Ve nankörleşenden başkasını cezalandırırız mıyız ki!?
34:18 Ve cealnâ beynehum ve beynel kurelletî bâreknâ fîhâ kuren zâhireten ve kaddernâ fîhes seyr (seyre), sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn (âminîne).
Ve ‘öncesinden’ var ettik bunların aralarında ve şehirler arasında ki o, oradaki bereketlendirdiğimiz dayanışma içindeki şehirleri. Ve takdir ettik orada ki, seyir edin, gezinin orada geceleri ve gündüzleri emniyetle.
34:19 Fe kâlû rabbenâ bâidbeyne esfârinâ ve zalemû enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzak (mumezzakın), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr (şekûrin).
Ne var ki, (oradaki peygambere inanmayıp) dediler ki: „ Rabbimiz.. Uzaklaştır arasını seferlerimizin! “.* Ve ‘günaha sebebiyet vererek’ zulmettiler nefslerine. Artık kıldık onları, hadise. Ve o zaman parça parça tamamen dağıttık onları. Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, şükredip sabreden her biri için!*
>23:44, 34:19<
>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<
34:20 Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn (mûminîne).
Ve andolsun ki, tasdikledi üzerlerindeki zannını İblis (ümidi kesilmiş olan)* ki, artık uydular ona, ‘samimi’ inananlardan bir kısmı dışında!
>4:119, 7:17, 34:13, 34:20, 34:21, 36:9<
34:21 Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî şekk (şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz (hafîzun).
Ve olamazdı ona, üzerlerinde salahiyet.* Ancak, bilmemiz içindir ki, kim, ‘samimi’ inanır âhirete, kim de ondan, şüphe içindedir.* Ve Rabbin, her şey üzerinde muhafaza eden, koruyup kollayan, gözetendir!
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
>11:62 11:109, 11:110, 27:66, 34:20, 34:21, 34:53, 34:54, 40:34, 44:9, 44:10<
34:22 Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnillâh (dûnillâhi), lâ yemlikûne miskâle zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve mâ lehum fîhimâ min şirkin ve mâ lehu minhum min zahîr (zahîrin).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Davet ‘dua’ edin, zannettiğiniz (kutsallaştırılan zât’a, puta) ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade! “.* Ki, ehil değillerdir zerre ağırlığınca ‘bir şeye’,** göklerde ve ne de yerde. Ve yoktur onların, onlarda (gökler ve yerde) ‘bir’ ortaklığı. Ve yoktur Zât’ına, onlardan dayanışan.*
>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<
>4:40, 10:61, 34:3, 34:22, 99:7, 99:8<
„Zerre“: – https://ikra.vision
>21:22, 34:22, 35:40, 42:29<
34:23 Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh (lehu), hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk (hakka), ve huvel aliyyul kebîr (kebîru).
Ve fayda sağlamaz şefaat, O’nun katında ‘o’ kimse dışında ki, ona izin verdiğinden.* Ta ki, telaşlandığı zaman yürekleri, dediler ki ‘şefaat edeceklere’: „ ‘Hakkımızda’ nedir söylediği Rabbinizin? “. Dediler ki: „ Hakikati! “.* Ve O’dur üstün, kudretli, ulvi; sınırsız büyük!
>6:94, 19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>33:4, 33:53, 34:23<
34:24 Kul men yerzukukum mines semâvâti vel ard (ardı), kulillâhu ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn (mubînin).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Kim, rızıklandırıyor sizleri, göklerden ve yerden?! “. De ki: „ Allâh!…* Ve değilse ki, bizler veya yalnızca sizler, elbette yönlendirilmişlik üzerinde veya apaçık şaşkınlık içinde! “.
>11:6, 34:24,. 34:39<
34:25 Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn (ta’melûne).
‘Yâ Muhammed! De ki: „ Olmaz sizlere mesuliyet, işlediğimiz cürümden! Ve olmaz bizlere mesuliyet, gayret ettiğiniz şeylerden! “.
34:26 Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakk (hakkı), ve huvel fettâhul alîm (alîmu).
‘Yâ Muhammed! De ki: „ Toplar ‘bulur’ aramızı Rabbimiz, sonra açar aramızı hakikat ile! Ve O’dur, hükmüyle açan, zafer veren; O’dur, en iyi bilen! “.
34:27 Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurekâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm (hakîmu).
‘Yâ Muhammed! De ki: „ Gösterin bana kendilerini ki, ilhak ettiğiniz ortaklarınızı (edindiğiniz ilâhları)! Hayır, yok ‘öyle bir şey’! O’dur Allâh ki, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir! “.
34:28 Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’ Ve göndermedik seni, topyekun insanlara ki,* ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyen ve ‘kıyâmetle’ uyaran ‘olman’ dışında!* Ve lâkin ‘bu gerçeği’, insanların birçoğu bilmezler.
>2:119, 7:158, 16:44, 21:107, 28:47, 34:28, 35:24, 74:36<
>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<
34:29 Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn (sâdikîne).
Ve ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’ diyorlar ki: „ Ne zamanmış bu vaat (kıyâmet), eğer samimilerseniz?! “.*
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
34:30 Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhû sâaten ve lâ testakdimûn (testakdimûne).
Yâ Muhammed! De ki: „ Sizlere miat bir gündür ki, ondan ne bir saat erteleyebilirsiniz ve ne de öne alırsınız! “.*
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 14:48, 30:8, 78:17<
34:31 Ve kâlellezîne keferû len nû’mine bi hâzel kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyh (yedeyhi), ve lev terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ ba’dınil kavl (kavle), yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ entum le kunnâ mûminîn (mûminîne).
Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler ki: „ Asla inanmayız bu Kur’ân’a ve ne de ki, onunla ellerindeki ‘diğer mukaddes kitaplara! “. Yâ Muhammed!’, Ve şayet bir görseydin, o zaman zalimleri, tutuklandıklarında Rablerinin katında.* Ki, rücu ederler onların bazıları, bazılarına sözü de, zayıf ‘âciz’ kimseler, kibirlenen kimselere der ki: „ Şayet sizler olmasaydınız, elbette ‘samimi’ inananlar olurduk! “.*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<
>6:157, 14:21, 28:49, 32:12, 34:31, 34:32, 34:33, 43:24<
34:32 Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadednâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucrimîn (mucrimîne).
Dediler, kibirlenen kimseler, zayıf ‘âciz’ kimselere ki: „ Biz mi alıkoyduk sizleri ki, yönlendirilmeye ‘vesile’ gelmesisin ardından?* Ki, ‘günah’ suçluları idiniz! “.*
>6:157, 14:21, 28:49, 32:12, 34:31, 34:32, 34:33, 43:24<
>6:27, 6:28, 25:26, 25:27, 25:28, 32:12, 32:13, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 39:71, 40:6, 41:25, 46:18, 89:23<
34:33 Ve kâlellezînestud’ifû lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure billâhi ve nec’ale lehû endâdâ (endâden), ve eserrûn nedâmete lemmâ raevûl azâb (azâbe), ve cealnel aglâle fî a’nâkıllezîne keferû, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ve der ki, zayıf ‘âciz’ kimseler, kibirlenen kimselere: „ Yok, düzen kurup gece ve gündüz tembihlemiştiniz bizlere inkâr etmemizi Allâh’ı ve Zât’ına denkler kılmamızı! “.* Ve gizlediler pişmanlıklarını, görünce azabı.** Ve bağladık boyunlarından* ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseleri. Başkasıyla mı cezalandırılırlar ki, gayret ettikleri şeylerden?!*
>6:157, 14:21, 28:49, 32:12, 34:31, 34:32, 34:33, 43:24<
>2:166, 9:48, 10:54, 19:75, 34:33<
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
>13:5, 17:13, 34:33, 36:8, 40:71<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
34:34 Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn (kâfirûne).
Ve göndermedik bir memlekete, ‘hiçbir kıyâmetle’ uyaranlardan ki,* olmaksızın onun refahta olanlarının demesi: „ Doğrusu bizler, inkâr edenleriz onunla gönderildiğiniz şeyi! “.*
>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<
>6:123, 17:16, 25:30, 34:34, 43:23<
34:35 Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi muazzebîn (muazzebîne).
Dediler ki: „ Bizler, mal çokluğunca ve evlâtlarca (fazlayız, kim karşı koyabilir)!* Ve (olmayan âhirette de) azap edilecekte değiliz! “.**
>9:69, 34:35<
>6:29, 6:30, 26:138, 34:35, 40:10, 44:35, 45:32<
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 70:41, 71:18<
34:36 Kul inne rabbî yebsutur rızka limen yeşâu ve yakdiru ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Muhakkak ki Rabbim, ‘adaleti gereği’ rızkı genişletir, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye ve takdir ‘miktarınca’ verir! “.* Ve lâkin ‘bu gerçeği’, insanların birçoğu bilmezler.
>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<
34:37 Ve mâ emvâlukum ve lâ evlâdukum billetî tukarribukum indenâ zulfâ illâ men âmene ve amile sâlihan fe ulâike lehum cezâud dı’fi bimâ amilû ve hum fîl gurufâti âminûn (âminûne).
Ve olmaz mallarınız ve ne de evlâtlarınız ki o, yakınlaştıran sizleri, nezdimizde yakınlık mertebesine.* Müstesnadır, îmân etmiş kişi ve gayretleri erdemlidir; artık işte onlar ki… Onlaradır, ödül kat kat fazlasıyla, gayretleri sebebiyle. Ve onlar, ‘cennetin yüce’ köşklerinde güvendedirler.
>9:126, 21:35, 23:55, 23:56, 29:2, 57:20, 64:15, 70:19, 70:20, 70:21<
34:38 Vellezîne yes’avne fî âyâtinâ muâcizîne ulâike fîl azâbi muhdarûn (muhdarûne).
Ve ‘o’ kimseleri ki, çabalarlar âyetlerimizi âciziyyete.* İşte onlar, azaba âmâde olanlardır.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<
34:39 Kul inne rabbî yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru leh (lehu), ve mâ enfaktum min şeyin fe huve yuhlifuh (yuhlifuhu), ve huve hayrur râzikîn (râzikîne).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Muhakkak ki Rabbim, ‘adaleti gereği’ rızkı genişletir, dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye kullarından ve takdir ‘miktarınca’ verir onun için! Ve ne bağış yaptıysanız bir şeyden, o hâlde O’dur, halef eden (bağışının yerine geçiren) onu! “.* Ve O’dur, rızık verenlerin en hayırlısı!
>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<
34:40 Ve yevme yahşuruhum cemîan summe yekûlu lil melâiketi e hâulâi iyyâkum kânû ya’budûn (ya’budûne).
Ve ‘kıyâmet’ günü* bir araya toplar onları ‘Allâh’, topluca. Sonra der ki meleklere: „ Şunlar mı yalnızca sizlere ‘hizmetle, ibadetle’, kulluk edenler? “.*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<
>6:100, 6:130, 18:51, 34:40, 34:41, 37:158, 51:56<
34:41 Kâlû subhâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn (cinne), ekseruhum bihim mû’minûn (mû’minûne).
‘Melekler’ dediler ki: „ Noksanlık, kusur, âcizlikten ötesin! Sensin himayecimiz ki, onlardan ziyade! Yok, Cinlere (görünmeyen şeytan varlıklara uyup, hayallerine), ‘hizmetle, ibadetle’, kulluk edenlerdi! Onların birçoğu, onlara inandılar! “.*
>7:16, 15:39, 15:42, 26:94, 26:95, 26:224, 28:63, 37:32<
34:42 Fel yevme lâ yemliku ba’dukum li ba’dın nef’an ve lâ darrâ (darren), ve nekûlu lillezîne zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn (tukezzibûne).
Artık o gün ‘âhirette’, ehil değildir (cinler ve sizlerden kimse) birbirinize, fayda sağlamaya ve ne de mağduriyet önlemeye. Ve deriz ki ‘cehennemde’ zalim kimselere: „ Tadın ateş azabını o ki, onu yalanlamıştınız! “.*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<
34:43 Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ (mufteran) ve kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun mubîn (mubînun).
Ve kıraat edildiği zaman onlara âyetlerimiz ayan beyan, dediler ki: „ Bu olsa olsa ancak bir adam ki, muradı alıkoymak sizleri, atalarınızın ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ettikleri şeylerden (edindikleri ilâhlardan)! “.* Ve dediler ki: „ Bu olsa olsa ancak uydurulmuş uydurmadır! “. Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler, ‘Muhammed’ hakikat ‘bilgisi’ ile geldiğinde onlara ki: „ Bu olsa olsa ancak apaçık sihir ‘dalaveredir’! “.
>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<
34:44 Ve mâ âteynâhum min kutubin yedrusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kableke min nezîr (nezîrin).
‘Yâ Muhammed!’ Ve onlara (ilk çağdaki putlara tapanlara), vermedik kitaplardan ki, ders alacakları.* Ve göndermedik onlara, senden önceki ‘kıyâmetle’ uyaran ki, (hâlâ onlara uyuyorlar)!*
>7:71, 10:68, 12:40, 18:15, 30:35, 34:44, 35:40, 37:156, 37:157, 43:21<
>6:130, 6:131, 23:68, 28:46, 32:3, 34:44, 34:45, 36:6, 62:2, 62:3<
34:45 Ve kezzebellezîne min kablihim ve mâ belegû mi’şâre mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr (nekîri).
Ve yalanladılar ‘peygamberlerini’, onlardan önceki kimselerden de ‘bazıları’ (ilk çağdaki putlara tapanlardan sonraki ataları).* Ve ulaşamadılar onda birine ‘bile’ onlara ‘atalarına’ verdiklerimizin. Ne var ki yalanladılar elçileri. Artık ‘bakın’, nasıl oldu inkâr ‘edilmem’!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<
34:46 Kul innemâ eızukum bi vâhideh (vâhidetin), en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe tetefekkerû, mâ bi sâhıbikum min cinneh (cinnetin), in huve illâ nezîrun lekum beyne yedey azâbin şedîd (şedîdin).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Sadece tek bir şey nasihat ediyorum sizlere ki, ‘gözden geçirmenizi’ duruşunuzu Allâh için, ikişer ve bireyler ‘olarak’! “. Sonra inceden inceye düşünün ki, sahip çıkanınızda ‘Muhammed da’ cinlenmişlik olmadığını!* Ki o, ancak apaçık ‘kıyâmetle’ uyarandır sizleri ki, önünüzdeki şiddetli azapla ‘cezalandırılacak olmanızı’.*
>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<
34:47 Kul mâ seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illâ alâllâh (alâllâhi), ve huve alâ kulli şey’in şehîd (şehîdun).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Sual etmedim sizlerden ‘tebliğime’ bir ücret! Oysa ki, o,
(Rabbinizin yolunu ‘rızasını’ edinmenizi hatırlatmadır)* sizlere! Varsa da ücretim, ancak Allâh’a ‘kalmıştır’! “. Ve O, her şey üzerinde her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahittir!
>6:90, 12:104, 25:57, 34:47<
34:48 Kul inne rabbî yakzifu bil hakk (hakkı), allâmul guyûb (guyûbi).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Muhakkak ki Rabbim, koyar hakikat ‘bilgisi’ ile! “. Ki, en iyi bilendir; algılanamayanı!
>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<
34:49 Kul câel hakku ve mâ yubdiûl bâtılu ve mâ yuîd (yuîdu).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Hakikat ‘bilgisi’ geldi ve izhar olamaz asılsızlık ve geri dönemez ‘tekrar etmez’! “.*
>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<
34:50 Kul in dalaltu fe innemâ edıllu alâ nefsî, ve in ihtedeytu fe bimâ yûhî ileyye rabbî, innehu semîun karîb (karîbun).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Eğer saptıysam, artık sadece nefsim aleyhine sapmışımdır.* Ve eğer ‘Allâh’ın razı olduğu yola’ yönelmişsem, artık vahyetmesi sebebiyledir bana Rabbimin! “.** Şüphesiz ki O, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; yakındır!
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâh’ın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmı, yine vahiyle veya melekler aracılığıyladır.)
34:51 Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû min mekânin karîb (karîbin).
‘Yâ Muhammed!’ Ve şayet bir görseydin, dehşete kapıldıkları zaman, artık kaçış olmayıp ve yakalandıklarında (şah damarından daha) yakın bir yerden.**
>22:1, 22:2, 23:100, 23:101, 34:51, 50:16, 50:41, 56:83, 56:84, 56:85, 56:86, 56:87, 70:10, 70:11, 70:12,70:13, 70:14, 78:17, 78:18, 99:1, 99:2, 99:3, 99:4, 99:5, 99:6<
34:52 Ve kâlû âmennâ bih (bihî), ve ennâ lehumut tenâvuşu min mekânin baîd (baîdin).
Ve ‘dünyada inkâr edenler’ dediler ki: „ Îmân ettik ona! “. Ve nasıl onlar için kolayca elde edilir ki, uzak bir yerden?!*
>9:126, 21:35, 23:55, 23:56, 29:2, 57:20, 64:15, 70:19, 70:20, 70:21<
34:53 Ve kad keferû bihî min kabl (kablu), ve yakzifûne bil gaybi min mekânin baîd (baîdin).
Ve inkâr etmişlerdi onu ‘âhireti’ öncesinden. Ve ‘atıp tutup, laf’ konduruyorlardı gıyaben uzak bir yerden.*
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
34:54 Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kabl (kablu), innehum kânû fî şekkin murîb (murîbin).
Ve mania konuldu bunların aralarında ve şehvetleri arasında ki, öncesinden (bunların yaşamına özenen, ama ulaşamayan) takipçilerine* yapıldığı gibi. Muhakkak ki onlar, şüphe içinde, kuşkuluydular.*
>6:157, 14:21, 28:49, 32:12, 34:31, 34:32, 34:33, 43:24<
>11:62 11:109, 11:110, 27:66, 34:20, 34:21, 34:53, 34:54, 40:34, 44:9, 44:10<