„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
39:1 Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm (hakîmi).
Peyderpey indirilişi Kitabın (Kur’ân-ı Kerîm’in), Allâh’tandır!* Ki ‘Zât’ı’, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedendir!
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
39:2 İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn (dine).
‘Yâ Muhammed!’ Muhakkak ki, Biz indirdik sana, Kitabı (Kur’ân-ı Kerîm’i), hakikat ‘bilgisi’ ile!* O hâlde ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk et samimi, dîni ‘algıları has kılarak’ Zât’ına!**
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<
39:3 E lâ lillâhid dînul hâlis (hâlisu), vellezînettehazû min dûnihî evliyâ, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilallâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn (yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr (keffârun).
Değil mi ki, has dîn ‘ibadetler’ Allâh’adır! Ve (kutsallaştırılan zât’tan, puttan) himayeciler edinen kimseler ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade;* ‘derler ki’: „ Kulluk etmiyoruz onlara ki, bizleri yakınlaştırması dışında bir yakınlık mertebesine Allâh’a! “. Muhakkak ki Allâh, hükmeder ‘kıyâmet günü’ onların aralarında; ki, hakkında ihtilâf ettikleri şeylerde.* Muhakkak ki Allâh, ‘hakikati örtmeye şartlandıkları için, razı olduğu yola’ yönlendirmez* kimdir ki o, yalancı inkârcılardır.*
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
>18:49, 22:76, 23:105, 29:3, 29:68, 41:20, 43:80, 50:16, 50:17, 50:18, 69:49<
39:4 Lev erâdallâhu en yettehıze veleden lastafâ mimmâ yahluku mâ yeşâu subhâneh (subhânehu), huvallâhul vâhıdul kahhâr (kahhâru).
Şayet Allâh’ın muradı, evlât edinmek ‘olsaydı’,* elbette tercihi, ‘ancak, yine oluşumu yapılandırılarak’ yaratmak ‘olurdu’ dilediği bir şeylerden.* Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! O’dur ki, Allâh… Ki, tek yegâne kahredicidir!
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
39:5 Halakas semâvâti vel arda bil hakk (hakkı), yukevvirul leyle alen nehâri ve yukevvirun nehâre alel leyli ve sehhareş şemse vel kamer (kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ (musemmen), e lâ huvel azîzul gaffâr (gaffâru).
‘Allâh, oluşumu yapılandırılarak’ yarattı, gökleri ve yeri hak ile ‘gayeyle’!* Ve yuvarlar geceyi, gündüzün üzerine ve yuvarlar gündüzü gecenin üzerine!* Ve riayet ettirdi (hesaplanıp ölçülebilir, kullanılabilir kıldı) güneşi ve ay’ı.* Ki, hepsi cereyan eder* adlandırılmış bir vadeyle.* Değil mi ki, O’dur, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; tekrar tekrar bağışlayan?!*
>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<
>7:54, 10:67, 24:44, 25:47, 25:62, 28:71, 28:72, 28:73<
>6:96, 55:5<
„Tecrî“ Yüzerek veya akarak hareket etme benzerliği: – https://ikra.vision
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
39:6 Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvâc (ezvâcin), yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâs (selâsin), zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk (mulku), lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).
‘Zât’ı, oluşumu yapılandırılarak’ yarattı sizleri, bir candan ‘hücreden’!* Sonra var etti ondan ‘aynısından da’ eşini. Ve indirdi sizlere eşli, sekiz davarlardan. ‘Allâh, oluşumu yapılandırılarak’ yaratır sizleri, annelerinizin karınlarının içinde ki, bir yaratılışın ardından ‘başka’ bir yaratılışa ‘dönüştürerek’ üç karanlıklar içinde. İşte budur Allâh!… Rabbiniz! Ki, Zât’ının dır hükümranlık. Ki, ‘diğer bir’ ilâh olamaz O’ndan başka!* Buna rağmen nasıl da ‘Allâh’tan’ savuşturuluyorsunuz?
İnsanın tek hücrelilerden meydana geldiği: – https://ikra.vision
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
39:7 İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr (kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr (sudûri).
Ve eğer inkâr ederseniz ‘ziyanı kendinizedir’!* O hâlde şüphesiz ki Allâh, hiçbir şeye muhtaç olmayan, müstağnidir sizlerden! Ve hoşnut olmaz, kullarının nankörlüklerinden. Ve eğer şükrederseniz hoşnut olur sizlerden. Ve taşımaz ‘bir günah’ taşıyan, diğer bir taşıyanın ‘günahını’.* Sonra Rabbinizedir rücu’nuz! Artık bildirir sizlere, gayret ediyor olduğunuz şeyleri!* Muhakkak ki O, en iyi bilendir; göğüslerin sahip olduğunu (gönüllerde barındırılan niyetleri)!*
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
>6:164, 17:15, 29:12, 31:33, 35:18, 39:7, 53:38<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<
39:8 Ve izâ messel insâne durrun deâ rabbehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi endâden li yudılle an sebîlih (sebîlihi), kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbin nâr (nâri).
Ve dokunduğu zaman insana bir mağduriyet, davet ‘dua’ etti Rabbine nedametle yönelerek Zât’ına. Sonra lütfettiğimiz zaman ona, Kendisinden bir lütfu, unuttu davet ‘dua’ ettiğini Zât’ına daha önceden.* Ve kıldı Allâh’a denkler ki, şaşırtmak için O’nun yolundan. ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştırana’, de ki: „ Menfaatlen nankörlüğünle biraz ‘dünya yaşamı boyunca’!* Mutlaka ateş ‘cehennem’ sahabelerindensin! “.
>7:189, 10:12, 10:22, 10:23, 13:14, 16:53, 16:54, 30:33, 40:50, 41:49, 41:50, 41:51 67:9<
>3:185, 10:23, 10:58, 13:26, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 28:61, 57:20<
39:9 Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih (rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb (elbâbi).
‘Aynı’ mıdır kimdir ki o, ‘Allâh’a’ itaatkâr; gece boyunca ‘Allâh’ın huzuruna’ secde eden ve dikilerek kıraat eden (isteğe bağlı gece namazı), âhiretten sakınan ve uman Rabbinin bahşetmesini, bağışlamasını, merhametle esirgemesini?!* ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki:„ Eşit midir ‘o’ kimseler ki, bilenlerdir ve ‘o’ kimseler ki, bilmeyenlerdir? “.* ‘Bunu’ ancak, akıl işleten, derin kavrayış sahipleri hatırda tutarlar!*
>3:142, 4:95, 9:20, 22:78, 29:69, 47:31<
>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
39:10 Kul yâ ıbâdıllezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh (hasenetun), ve ardullâhi vâsiah (vâsiatun) innemâ yuveffas sâbirûne ecrehum bi gayri hisâb (hisâbin).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: ‘O, der ki’ „ Ey kullarımdan îmân etmiş kimseler… Korunun rabbinize ‘karşı gelmekten’! İyilik eden kimseleredir, bu dünyada iyilikler! “.* Ve Allâh’ın yeryüzü, ‘imkânları’, geniştir. Sadece sabredenler muvaffak olurlar ecirlerine, hesapsızca!*
>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<
>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<
39:11 Kul innî umirtu en a’budallâhe muhlisan lehud dîn (dîne).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Muhakkak ki ben, emrolundum ki, ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmemle;* samimi, dîni ‘algıları has kılarak’ Zât’ına!**
>2:121, 6:114, 10:40, 13:36, 28:52, 29:47<
>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<
39:12 Ve umirtu li en ekûne evvelel muslimîn (muslimîne).
Ve emrolundum ki, öncüsü olmamla Müslümanların (Allâh’a teslimiyeti benimseyen)! “.
39:13 Kul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm (azîmin).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Doğrusu ben, korkarım eğer isyan edersem Rabbime, büyük günün azabından! “.
39:14 Kulillâhe a’budu muhlisan lehu dînî.
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ O hâlde ‘yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederim samimi, dîni ‘algıları has kılarak’ Zât’ına!**
>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<
>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<
39:15 Fa’budû mâ şi’tum min dûnih (dûnihi), kul innel hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh (kıyâmeti) e lâ zâlike huvel husrânul mubîn (mubînu).
Artık ‘isterseniz hizmetle, ibadetle’ kulluk edin dilediğiniz şeye (kutsallaştırılan zât’a, puta) ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade! ‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Muhakkak ki hüsrana uğrayanlar, ‘o’ kimselerdir ki, nefslerini ve erbaplarını hüsrana uğratanlardır kıyâmet günü! “.* İşte bu, değil mi ki o, apaçık hüsran?!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
39:16 Lehum min fevkıhim zulelun minen nâri ve min tahtihim zulel (zulelun), zâlike yuhavvifullâhu bihî ıbâdeh (ıbâdetu), yâ ıbâdi fettekûn (fettekûni).
Onlaradır, ‘hem’ üstlerinden ateşten gölgeler ve ‘hem de’ altlarından gölgeler. İşte böyle korkutur Allâh, onunla kullarını! Ey kullarım… Artık ‘yalnızca’ Bana ‘karşı gelmekten’ korunun!*
>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<
39:17 Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd (ıbâdi).
Ve ‘o’ kimseler ki, kaçınırlar tâğut’tan (Allâh’ı hiddetlendirenler); ona ‘hizmetle, ibadetle’, kulluk etmekten ve Allâh’a’ doğrulanlar; ki, onlaradır müjde.* ‘Yâ Muhammed!’ Bu yüzden müjdele kullarımı!
>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<
39:18 Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh (ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb (elbâbi).
‘O’ kimselerdir ki, dinlerler sözü de, böylelikle uyarlar iyilere. İşte onlar, ‘o’ kimselerdir ki, yönlendirdikleridir Allâh’ın. Ve işte onlar… Onlar, akıl işleten, derin kavrayış sahipleridir.*
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
39:19 E fe men hakka aleyhi kelimetul azâb (azâbi), e fe ente tunkızu men fîn nâr (nâri).
O hâlde, ‘o’ kimse ‘aynı’ mıdır ki, üzerlerine müstahak olanlar azap kelâmı ‘hükmü’?** ‘Yâ Muhammed!’ Fakat sen, kurtarabilir misin, ateş içindeki kişiyi?*
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
>6:94, 19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
39:20 Lâkinillezînettekav rabbehum lehum gurefun min fevkıhâ gurefun mebniyyetun tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), va’dallâh (va’dallâhi), lâ yuhlifullâhul mîâd (mîâde).
Lâkin ‘o’ kimseler ki, korunanlardır ‘karşı gelmekten’ Rablerine; onlaradır ‘cennetin yüce’ köşkleri üst üste yapılı köşkler ki, cereyan eder onun altından nehirler. Allâh’ın vaadidir ‘bu’. Ki Allâh, ihtilâf etmez miada.
39:21 E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe selekehu yenâbîa fîl ardı summe yuhricu bihî zer’an muhtelifen elvânuhu summe yehîcu fe terâhu musferran summe yec’aluhu hutâmâ (hutâmen), inne fî zâlike le zikrâ li ulîl elbâb (elbâbi).
Görmez misin Allâh’ın ‘eseri’ olduğunu ki, indirdi gökten su; ki, böylelikle geçirir onu kaynaklara yeryüzünde. Sonra çıkarır onunla renkleri türlü türlü ekini. Sonra kurur ‘bu ekin’ de, artık sararmış görürsün onu. Sonra kılar onu, çer çöp. Muhakkak ki işte bunlar, elbette ‘hakikat bilgisini’ hatırlatmadır, akıl işleten, derin kavrayışlılara.*
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
39:22 E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih (rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh (zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin).
O hâlde, ‘o’ kimse ‘aynı’ mıdır ki, Allâh’ın göğsünü (gönlünü, hakikati bulmaya çabaladığından, iyi niyetli insan olduğundan), İslâm’a (Allâh’a teslimiyete) açtığı ki, böylelikle o, aydınlık ‘İlâhî esaslar’ üzerindedir, Rabbinden.* Bu yüzden vay hallerine ki, yürekleri katılaşmış ‘olanın’, Allâh’ı yâd etmekten.* İşte onlar, apaçık şaşkınlık içindeler.
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
39:23 Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesânîye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh (zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).
Allâh indirdi en iyi hadis ‘hakikat bilgisi’ kitabını.* Ki ‘öncekilerin’ benzeri, iç içe kıvrımlarla, manalarla, tıklım tıklım ‘dolu’ ikişerli (tekrarlı bir sisteme dayalı). Titrer ondan ciltleri ‘o’ kimselerin ki, ürperirler Rablerinden gıyaben. Sonra yatışır ciltleri ve yürekleri Allâh’ı yâd etmekten.* İşte bu, Allâh’ın yönlendirmesidir! Ki, yönlendirir onunla dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi.* Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık yoktur ona, bir yönlendirici.*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
39:24 E fe men yettekî bi vechihî sûel azâbi yevmel kıyâme (kıyâmeti), ve kıyle liz zâlimîne zûkû mâ kuntum teksibûn (teksibûne).
O hâlde, ‘o’ kimse ‘aynı’ mıdır ki, yüzünü koruyan azabın en kötüsünden, kıyâmet günü. Ve denildiği zaman zalimlere ki: „ O hâlde tadın ‘azabı’* ki, kazanmış olduğunuz şeylerden! “.
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<
39:25 Kezzebellezîne min kablihim fe etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn (yeş’urûne).
Yalanladılar ‘peygamberlerini’, onlardan önceki kimselerden de ‘bazıları’ (ilk çağdaki putlara tapanlardan sonraki ataları). Öyle ki, geldi onlara azap bir yerden ki, ‘bunun’ farkına ‘bile’ varmazlarken.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
39:26 Fe ezâkahumullâhul hızye fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhıreti ekber (ekberu), lev kânû ya’lemûn (ya’lemûne).
Bunun üzerine tattırdı onlara Allâh, rüsva’lığı, dünya hayatında. Ve mutlak ki, âhiret azabı daha büyüktür. Şayet bilirlerse!
39:27 Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin leallehum yetezekkerûn (yetezekkerûne).
Ve andolsun ki, vurguladık insanlara bu Kur’ân’da, misallerin hepsinden.* Ki, belki hatırda tutarlar!
>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<
39:28 Kur’ânen arabiyyen gayre zî ivecin leallehum yettekûn (yettekûne).
Kur’ân Arapçadır;* ki, ‘hiç’ bir eğriliği olmayan! Ki, belki ‘günahlardan’ korunurlar!
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>14:4, 16:103, 19:97, 46:12<
39:29 Daraballâhu meselen raculen fîhi şurekâu muteşâkisûne ve raculen selemen li racul (raculin), hel yesteviyâni mesel (meselen), el hamdulillâh (el hamdulillâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
Vurgularla Allâh, emsal verdi: Bir (köle) adamı ki, birbiriyle çekişen, onda ortak oldukları ‘ile’, bir adama teslim bir (köle) adamı. Eşit midir emsalce? Minnet, ‘yalnızca’ Allâh’adır! Yok onların birçoğu, bilmezler.
39:30 İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn (meyyitûne).
‘Yâ Muhammed!’ Muhakkak ki, sen de ölürsün! Ve muhakkak ki, onlarda ölürler.
39:31 Summe innekum yevmel kıyâmeti inde rabbikum tahtasımûn (tahtasımûne).
Sonra muhakkak sizler, kıyâmet günü, Rabbinizin huzurunda çekişirsiniz!*
>39:31, 50:28<
39:32 Fe men azlemu mimmen kezzebe alâllâhi ve kezzebe bis sıdkı iz câeh (câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn (kâfirîne).
O hâlde kimdir daha zalim ‘o’ kimseden ki, yalanladı Allâh ‘adına’* ve yalanladı doğruluğu, dürüstlüğü ki, ‘hakikat bilgisi ile’ geldiği zaman ona?! Değil midir ki cehennem, kalınan yerdir, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar için?!*
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<
39:33 Vellezî câe bis sıdkı ve saddeka bihî ulâike humul muttekûn (muttekûne).
Ve ‘o’ kimseler ki, doğrulukla, dürüstlükle gelirse ve tasdikleyense onu ‘hakikat bilgisini’, işte onlar… Onlar, ‘günahlardan’ korunanlardır.
39:34 Lehum mâ yeşâûne inde rabbihim, zâlike cezâûl muhsinîn (muhsinîne).
Onlaradır, diledikleri şeyler Rablerinin katında. İşte budur ödül, iffetli, iyilere.*
>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<
39:35 Li yukeffirallâhu anhum esveellezî amilû ve yecziyehum ecrehum bi ahsenillezî kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ki, Allâh’ın kefaret etmesi ‘örtmesi’ için onlardan, en kötü ki o, işledikleri ‘günahlarının’.* Ve ödüllendirir onları ecirlerinin en iyisiyle ki o, gayret ettikleri ‘şeylerden’.*
>2:271, 3:193, 3:194, 3:195, 5:12, 8:29, 9:111, 25:70, 29:7, 39:35, 40:9, 46:16, 47:2, 48:5, 64:9, 57:19, 66:8<
>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<
39:36 E leysallâhu bi kâfin abdeh (abdehu), ve yuhavvifûneke billezîne min dûnih (dûnihî), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).
Değil mi ki Allâh kâfidir, O’nun kuluna?!* Ve korkuturlar seni, ‘o’ kimselerle (kutsallaştırılan zât’la, putla) ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade! Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık yoktur ona, bir yönlendirici.*
>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
39:37 Ve men yehdillâhu fe mâ lehu min mudıll (mudıllin), e leysallâhu bi azîzin zîntikâm (zîntikâmin).
Ve ‘rızasına uyan’ kimi yönlendirirse Allâh, artık yoktur onu, bir saptıran.* Değil mi ki Allâh, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; intikam sahibidir!
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
39:38 Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh (yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetih (rahmetihi), kul hasbîyallâh (hasbîyallâhu), aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn (mutevekkılûne).
Ve elbette eğer sorsan onlara ki: „ Kim ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı, gökleri ve yeri;* elbette derler ki: „ Allâh!… “.* ‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Fakat bakar mısınız davet ‘dua’ ettikleriniz şeylere (kutsallaştırılan zât’a, puta) ki, Allâh’tan ziyade.* Ki, eğer muradı bana, Allâh’ın mağduriyet ‘dokundurmaksa’, onlar mı giderir mağduriyeti? Veya muradı bana, bir bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme ‘ise’, onlar mı tutabilirler bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgemesini?! “.* De ki: „ Yeter bana Allâh ki, ‘zaten’ Zât’ına itimat edenler de ’yalnızca, O’na’ itimat ederler! “.
>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<
>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<
>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<
>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<
39:39 Kul yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil (âmilun), fe sevfe ta’lemûne.
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Ey halkım… Yerinizde ‘elinizden gelene’ gayret edin! Mutlaka ben de ‘vazifeme’ gayret ederim! O hâlde artık bileceksiniz ‘âhirette’!
39:40 Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm (mukîmun).
Kime gelir onu, rüsva eden azap. Ve iner ona, devamlı azap! “.
39:41 İnnâ enzelnâ aleykel kitâbe lin nâsi bil hakkı, fe men ihtedâ fe li nefsih (nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ente aleyhim bi vekîl (vekîlin).
‘Yâ Muhammed!’ Muhakkak ki, Biz indirdik sana, Kitabı (Kur’ân-ı Kerîm’i)!* Ki, insanlar için, hakikat ‘bilgisi’ ile! Nihayet kim, ‘Allâh’ın razı olduğu yola’ yönelmişse, ancak kendisini ‘âhirette arındırmak’ içindir. Ve kim de saptıysa, artık sadece aleyhine sapmıştır.* Ve değilsin, üzerlerine ‘savunan’ yetkili! “.*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>4:109, 6:104, 6:107, 7:2, 17:2, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10, 90:11<
39:42 Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temût fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ (musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).
Allâh, ‘vade dolunca’ vefat ettirir (Ruh teslim edilerek)* ölümleri esnasında canları. Ve o ki, ölmeyenleri de uykusunda ‘rüyada’ tutar ki o, takdir ettiğini, ölümü ona.** Ve gönderir diğerini adlandırılmış bir vadeye ‘dek’.** Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, inceden inceye düşünen bir toplum için!*
>2:28, 2:56, 6:60, 6:61, 22:66, 39:42, 40:11<
>3:145, 3:154, 4:78, 6:2, 28:15, 39:42<
Komadaki insanın ruhu bekletiliyor: – https://ikra.vision
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 14:48, 30:8, 78:17<
>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<
39:43 Emittehazû min dûnillâhi şufeâe, kul e ve lev kânû lâ yemlikûne şey’en ve lâ ya’kılûn (ya’kılûne).
‘Buna rağmen’ edindiler ya (kutsallaştırılan zât’tan, puttan) ki, Allâh’tan ziyade; şefaatçiler.* ‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Ve şayet ehil değillerse ‘gerçeklere ait’ bir şeye ve akıl yürütmediyseler?! “.*
>6:94, 19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<
39:44 Kul lillâhiş şefâatu cemîâ (cemîan), lehu mulkus semâvâti vel ard (ardı), summe ileyhi turceûn (turceûne).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Tamamen Allâh’ındır, şefaat ‘yetkilendirmesi’! “.* Zât’ının dır hükümranlık, göklerde ve yerde! Sonra Zât’ı ‘huzuruna’ rücu edilirsiniz!
>6:94, 19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
39:45 Ve izâ zukirallâhu vahdehuşmeezzet kulûbullezîne lâ yu’minûne bil âhıreh (âhıreti), ve izâ zukirellezîne min dûnihi izâ hum yestebşirûn (yestebşirûne).
Ve Allâh yâd edildiği zaman, O’nun tekliği, iğrenip ‘kabarır’ yürekleri ‘o’ kimselerin ki,* inanmazlar âhirete.* Ve ‘o’ kimseler (kutsallaştırılan zât, put) yâd edildiği zaman ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade; o zaman onlar, ‘sevinip’ müjdeleşirler.
>7:70, 17:46, 37:35, 39:3, 39:45, 40:12, 40:84<
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
39:46 Kulillâhumme fâtıras semâvâti vel ardı âlimel gaybi veş şehâdeti ente tahkumu beyne ıbâdike fî mâ kânû fîhi yahtelifûn (yahtelifûne).
De ki: „ Allâh’ım… Ki, göklerin ve yerin Fâtîr’ıdır!* Bilensin, algılanamayanı ve şahit olunanı ‘görüneni’!* Sensin hükmeden kulların arasında, hakkında ihtilâf ediyor oldukları şeylerde.*
(Yokluktan dâhili cevher yaratılması, bunun yarılma ile meydana gelmesi, açığa çıkarılması)
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<
>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<
39:47 Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bihî min sûil azâbi yevmel kıyâmeh (kıyâmeti), ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn (yahtesibûne).
Ve şayet olsaydı zalim kimselerin, yeryüzündeki şeyler topluca ve bir misli daha onunla beraber, ‘kurtulmak için’ feda ederlerdi onları azabın en kötüsünden, kıyâmet günü. Ve belli oldu onlara, Allâh’tan hesaba katmıyor oldular şey.*
>6:28, 18:58, 35:45, 39:47, 39:48, 39:51, 42:34, 45:33<
39:48 Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn (yestehziûne).
Ve belli oldu onlara, kötülükle kazandıkları şeylerle ‘cezalandırılacakları’. Ve sarıverdi onları, onunla alay etmiş oldukları şey.*
>6:28, 18:58, 35:45, 39:47, 39:48, 39:51, 42:34, 45:33<
>5:53, 7:38, 7:49, 16:86, 18:59, 28:63<
39:49 Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilm (ilmin), bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
Artık dokunduğu zaman insana bir mağduriyet, davet ‘dua’ etti Bize. Sonra lütfettiğimiz zaman ona, Bizden bir lütfu, dedi ki: „ Sadece verildi ki o ‘servet’, ilim üzerine! “.* Yok o, fitne ‘sınanma vesilesidir’!* Ve lâkin onların birçoğu, bilmezler.
>6:44, 11:10, 17:37, 30:36, 31:18, 31:19, 39:49, 57:20<
>9:126, 21:35, 23:55, 23:56, 29:2, 57:20, 64:15, 70:19, 70:20, 70:21<
39:50 Kad kâlehellezîne min kablihim fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).
Demişti onu onlardan önceki kimselerden de ‘bazıları’. Ne var ki, yararı olmadı onlara, kazanmış oldukları şeyler.*
>18:35, 18:36, 19:77, 19:78, 26:205, 41:50<
39:51 Fe esâbehum seyyiâtu mâ kesebû, vellezîne zalemû min hâulâi se yusîbuhum seyyiâtu mâ kesebû ve mâ hum bi mu’cizîn (bimu’cizîne).
Böylelikle isabet etti, kötülükle kazandıkları şeylerle ‘cezalandırılma’. Ve zalim kimseler bunlardan da ‘vardır’ ki, isabet edecek, ‘onlara da’ kötülükle kazandıkları şeylerle ‘cezalandırılma’.* Ve onlar, ‘Allâh’ın hükmünü’ âciz bırakanlar değillerdir.*
>6:28, 18:58, 35:45, 39:47, 39:48, 39:51, 42:34, 45:33<
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
39:52 E ve lem ya’lemû ennallâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir (yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
Ve bilmezler mi ki, Allâh’ın, rızkı genişletir olduğunu dilediği ‘rızasına uyan’ kişiye ve takdir ‘miktarınca’ verdiğini?!** Muhakkak ki işte bunlar, elbette âyetlerdir ‘alâmetlerdir’, inançlı bir toplum için!*
(Doğa yasaları, yaşam şartları gereği!)
>11:6, 15:19, 15:20, 22:28, 29:60, 34:24,. 34:39<
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
39:53 Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm (rahîmu).
‘Yâ Muhammed!’ De ki: ‘O, der ki’ „ Ey kullarımdan nefslerine israf ‘aşırılık’ eden kimseler… Ümit kesmeyin Allâh’ın bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesinden!* Muhakkak ki Allâh, bağışlar suçları, tamamen! Şüphesiz ki O… O’dur ki, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayan; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşeden!*
>12:87, 15:56, 17:83, 29:23, 30:36, 39:53, 41:49<
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
39:54 Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn (tunsarûne).
Ve nedametle yönelin Rabbinize ve teslimiyeti benimseyin Zât’ına, azap gelmeden önce size! Sonra yardım olunmazsınız!
>2:136, 3:20, 4:65, 33:56, 39:54, 39:55<
39:55 Vettebiû ahsene mâ unzile ileykum min rabbikum min kabli en ye’tiyekumul azâbu bagteten ve entum lâ teş’urûn (teş’urûne).
Uyun, sizlere indirilen en iyi şeye ‘hakikat bilgisine’, Rabbinizden! Ve azap gelmeden önce size, ansızın ve sizler, ‘bunun’ farkına ‘bile’ varmazsınız!
39:56 En tekûle nefsun yâ hasretâ alâ mâ ferrattu fî cenbillâhi ve in kuntu le mines sâhirîn (sâhirîne).
Demeden nefs ki: „ Ah içim sızlıyor! “. Ki ettiği kusura, Allâh’ı ihmal ettiğinden. Ve: „ Ki, elbette alay edenlerden olduğumdan! “.*
>5:53, 7:38, 7:49, 16:86, 18:59, 28:63<
39:57 Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn (muttekîne).
Veya demesi: „ Şayet Allâh, ‘razı olduğu yola’ yönlendiriyor olsaydı beni, elbette olurdum ‘günahlardan’ korunanlardan! “.
39:58 Ev tekûle hîne terel azâbe lev enne lî kerreten fe ekûne minel muhsinîn (muhsinîne).
Veya demesi, gördüğü esnada azabı ki: „ Keşke olsaydı benim için tekrar ‘fırsat’; ki hemen olayım, iffetli, iyilerden! “.*
>6:27, 6:28, 25:26, 25:27, 25:28, 32:12, 32:13, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 39:71, 40:6, 41:25, 46:18, 89:23<
39:59 Belâ kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ vestekberte ve kunte minel kâfirîn (kâfirîne).
Yok, gelmişti sana âyetlerim ‘hakikat bilgisi’!* Ne var ki, yalanladın onu ve büyüklendin ‘hükümlere’* ve oldun nankörlerden!
>7:35, 7:172, 7:173, 17:70, 20:115, 33:72, 33:73, 36:60, 36:61, 59:21<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<
39:60 Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh (musveddetun), e leyse fî cehenneme mesven lil mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Ve kıyâmet günü* görürsün ki, Allâh’a karşı* yalan söyleyen kimseleri, yüzleri kararmış.* Değil midir ki cehennem, kalınan yerdir, büyüklenenlere?!*
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
>3:106, 7:48, 10:27, 39:60, 67:27, 75:24, 80:40, 88:2<
>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<
39:61 Ve yuneccîllâhullezînettekav bi mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Ve kurtarır Allâh, ‘o’ kimseleri ki, ‘onlar, günahlardan’ korunanlardır.* Kurtulacak bir yer ‘vardır’ onlara ki,* dokunmaz bir kötülük ve ne de hüzünlenirler.
>10:103, 21:88, 30:47, 39:61, 40:51<
>3:188, 39:61<
39:62 Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl (vekîlun).
Allâh, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı her şeyi! Ve O’dur, her şey üzerinde her hususta tanık, idareyi üstlenen, itimat edilen!
39:63 Lehu mekâlîdus semâvâti vel ard (ardı), vellezîne keferû bi âyâtillâhi ulâike humul hâsirûn (hâsirûne).
Zât’ının dır anahtarlar (tüm kuvveler) göklerde ve yerde! Ve inkâr eden kimseler Allâh’ın âyetlerini; işte onlar… Onlar, hüsrandalardır!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
39:64 Kul e fe gayrallâhi te’murûnnî a’budu eyyuhel câhilûn (câhilûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Buna rağmen Allâh’tan gayrısına mı ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmemi tembihliyorsunuz; ey cahiller?! “.
39:65 Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik (kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn (hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana vahyedilen** ve senden önceki kimselere de ‘şu ki’: „ Mutlaka eğer ortak yakıştırırsan, heba olur gayretlerin ve mutlaka olursun hüsrana uğrayanlardan! “.*
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâh’ın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmı, yine vahiyle veya melekler aracılığıyladır.)
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
39:66 Belillâhe fa’bud ve kun mineş şâkirîn (şâkirîne).
Ki ‘yalnızca’ Allâh’a, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk et* ve şükredenlerden ol!*
>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<
>4:119, 7:17, 34:13, 34:20, 34:21, 36:9<
39:67 Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî vel ardu cemîan kabdatuhu yevmel kıyâmeti ves semâvâtu matviyyâtun bi yemînih (yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).
Ve ‘inkârcılar’ takdir edemediler hakkıyla ‘gereğince’ Allâh’ı, O’nun kudretini. Ve yeryüzü ki, tamamen kavzar onu kıyâmet günü. Ve gökler katlanır sağından. Noksanlık, kusur, âcizlikten ötedir O! Ve yücedir ortak yakıştırdıkları şeylerden!*
>2:116, 10:68, 18:4, 19:88, 19:89, 19:90, 19:91, 19:92<
39:68 Ve nufiha fîs sûri fe sâıka men fîs semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâh (şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yenzurûn (yenzurûne).
Ve üfürüldü Sûr’a.** Hemen çarpılıp ‘bayıldı’ göklerdeki kimseler* ve yeryüzündeki kimseler; ki, müstesnadır Allâh’ın dilediği kimseler. Sonra üfürüldü ondan, diğer bir ‘defa daha’.* Öyle ki, o zaman onlar, dikilip bakınırlar.
>22:1, 22:2, 23:100, 23:101, 34:51, 50:16, 50:41, 56:83, 56:84, 56:85, 56:86, 56:87, 70:10, 70:11, 70:12,70:13, 70:14, 78:17, 78:18, 99:1, 99:2, 99:3, 99:4, 99:5, 99:6<
İlk diriliş, 2. Sûr’a üfürülme: – https://ikra.vision
Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı: – https://ikra.vision
39:69 Ve eşrekatil ardu bi nûri rabbihâ ve vudıal kitâbu ve cîe bin nebiyyîne veş şuhedâi ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).
Ve yeryüzü parladı Rabbinin aydınlığıyla.* Ve konuldu ‘dünyadaki gidişat’ kitabı. Ve getirildi bildiriciler (peygamber) ve şahitler. Ve bitirilmiş oldu ‘emir’ onların aralarında, hakikat ile.* Ve onlar zulmedilmezler.*
>24:35, 27:8, 39:69<
>17:11, 17:71, 18:49, 23:62, 45:29<
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
39:70 Ve vuffiyet kullu nefsin mâ amilet ve huve a’lemu bimâ yef’alûn (yef’alûne).
Ve muvaffak edildi her nefse, gayret ettiği şeyler. Ve O ‘Allâh’, en iyi bilendir; ifa ettikleri şeyleri!
39:71 Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ (zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn (kâfirîne).
Ve sevk edildiler ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler cehenneme, zümre zümre. Ta ki, geldikleri zaman ona ‘cehenneme’, açıldığında kapıları; ve dedi ki, onlara onun bekçileri: „ Gelmedi mi sizlere, sizlerden elçiler?* Ki, kıraat ederler sizlere, Rabbinizin âyetlerini ‘hakikat bilgisini’ ve ‘kıyâmetle’ uyaran sizleri, kavuşulan bu gününüzle? “. Derler ki: „ Yok ‘geldiler’! “.* Ve lâkin gerçekleşmiştir azap kelâmı ‘hükmü’,** üzerlerine ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların.*
>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<
>23:65, 23:66, 39:71, 40:11, 40:12, 45:31, 67:9, 67:11<
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
39:72 Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Denildi ki: „ Dâhil olun cehennem kapılarından ‘girerek’, kalıcılar ‘olarak’ orada! “.* Fakat ne kötüdür kalınan yer, büyüklenenlere!*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<
>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<
39:73 Vesîkallezînettekav rabbehum ilel cenneti zumerâ (zumeran), hattâ izâ câuhâ ve futihat ebvâbuhâ ve kâle lehum hazenetuhâ selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn (hâlidîne).
Ve sevk edildiler ‘o’ kimseler ki, korunanlardır ‘karşı gelmekten’ Rablerine; has bahçeye ‘cennete’ zümre zümre. Ta ki, geldikleri zaman ona ‘cennete’, açıldığında kapıları; ve dedi ki, onlara onun bekçileri: „ Selâmun aleykum! ‘Esenlik üzerinize!’ Hoş geldiniz; haydi dâhil olun kalıcılar ‘olarak’! “.*
>7:43, 18:31, 52:20, 76:13, 76:14, 76:15, 76:19, 76:20, 76:21, 76:22<
39:74 Ve kâlûl hamdu lillâhillezî sadakanâ va’dehu ve evresenel arda netebevveu minel cenneti haysu neşâ (neşâu), fe ni’me ecrul âmilîn (âmilîne).
‘Cennetlikler’ derler ki: „ Minnet, ‘yalnızca’ Allâh’adır! Samimiydi bizlere vaadinde! Vâris kıldı bizleri ‘bu’ yere ki, yerleşiyoruz has bahçe ‘cennette’ dilediğimiz yere! “.* Artık ne müthiş ecri, ‘yararlı işlere’ gayret edenlerin!*
>7:43, 18:31, 52:20, 76:13, 76:14, 76:15, 76:19, 76:20, 76:21, 76:22<
>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<
39:75 Ve terel melâikete hâffîne min havlil arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).
Ve ‘âhirette’ görürsün ki, melekler sararlar Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğinin) çevresini.* Noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar, minnet ederek, Rablerine. Ve bitirilmiş oldu ‘emir’ onların aralarında, hakikat ile.* Ve denildi ki: „ Minnet, ‘yalnızca’ Allâh’adır! Ki, Rabbidir var olan her şeyin! “.*
>6:92, 21:19, 21:20, 40:7, 41:38, 42:5<
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<