40. MÜ’MİN:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

40:1    Hâ mîm.

 

Hâ, Mîm…*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision

 

40:2    Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm (alîmi).

 

Peyderpey indirilişi kitabın (Kur’ân-ı Kerîm’in), Allâh’tandır!* Ki, ‘Zât’ı’, mutlak yüce, eşsiz, benzersizdir; en iyi bilendir!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

40:3    Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl (tavli), lâ ilâhe illâ huve, ileyhil masîr (masîru).

 

Affedip, bağışlayandır suçu! Ve tövbeyi kabul eyleyen, cezadan vazgeçendir!* Eziyeti şiddetlidir! Servetin, varlığın, ikrâmın sahibidir! Ki, ‘diğer bir’ ilâh olamaz O’ndan başka!* Zât’ınadır varış!

 

>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

40:4    Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd (bilâdi).

 

Cebelleşmezler Allâh’ın âyetleri hakkında, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimselerden başkası. ‘Yâ Muhammed!’ Fakat aldatmasın seni, dolaşmaları, beldelerde!*

 

>3:196, 3:197, 40:4, 50:36, 89:11<

 

40:5    Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dihim ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb (ıkâbi).

 

Yalanladılar onlardan önceki Nûh’un halkı ve onların ardından ‘gelen’ topluluklar.* Ve yeltendiler her ümmet elçilerine onu almak ‘yakalamak’ için ve cebelleşmek ki, asılsız ile çürütmek için hakikati ‘İlâhî esasları’.* Bu yüzden onları aldım ‘yakaladım’. Artık ‘bakın’, nasıl oldu eziyet!*

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

>2:42, 3:70, 3:71, 40:5<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<

 

40:6    Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr (nâri).

 

Böylelikle gerçekleşmiştir Rabbinin kelâmı ‘hükmü, hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler üzerlerine ki, ateş ‘cehennem’ sahabeleri oldukları.*

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

40:7    Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm (cahîmi).

 

‘O’ kimseler ki, yüklendirilenler (melekler) Arş’ı (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğini) ve ‘Arş’ın’ çevresindeki kimseler,* noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar, minnet ederek, Rablerine. İnananlardır ona (İlâhî esaslara).* ve istiğfar ederler îmân etmiş kimseler için ki: „ Rabbimiz… Kapsadın her şeyi bahşetme, bağışlama, merhametle esirgemeyle ve ilimle!* Artık bağışla tövbe eden kimseleri ve uydular ‘razı olduğun’ yola!* Koru onları ‘cehennemde’ alev azabından!

 

Dünya dışı başka varlıkların yaşadığı: – https://ikra.vision

 

>6:92, 21:19, 21:20, 40:7, 41:38, 42:5<

 

>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<

 

>2:271, 3:193, 3:194, 3:195, 5:12, 8:29, 9:111, 25:70, 29:7, 39:35, 40:9, 46:16, 47:2, 48:5, 64:9, 57:19, 66:8<

 

40:8    Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm (hakîmu).

 

Rabbimiz… Ve dâhil et onları, Adn has bahçeleri ‘cennetlerine’ ki onu, Sen vadettin onlara! Ve kim de erdemliyse, atalarından ve eşlerinden ve soylarından! Şüphesiz ki, Sen… Sen’sin, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden!

 

40:9    Vekıhimus seyyiât (seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh (rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm (azîmu).

 

Koru onları kötülüklerden ‘günahlardan’! Ve kimi de korursan kötülüklerden ‘günahlardan’ izin günü (Allâh’ın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* o hâlde, bahşetmiş, bağışlamış, merhametle esirgemişsindir onu! “. Ve işte budur o, büyük başarı.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

40:10  İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min maktikum enfusekum iz tud’avne ilel îmâni fe tekfurûn (tekfurûne).

 

Muhakkak ki, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimselere nida edilir ki: „ Elbette Allâh’ın nefreti daha büyüktür, nefslerinize nefretinizden! Ki, çağrıldığınız zaman îmâna, buna rağmen inkâr edersiniz! “.*

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

40:11  Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl (sebîlin).

 

Dediler ki: „ Rabbimiz… Öldürdün bizi iki kere ve canlandırdın bizi iki kere!** Fakat itiraf ettik suçlarımızı! Var mı çıkmaya bir yol? “.*

 

>2:28, 2:56, 6:60, 6:61, 22:66, 39:42, 40:11<

 

İki defa ölüm, iki defa diriltilme: – https://ikra.vision

 

>23:65, 23:66, 39:71, 40:11, 40:12, 45:31, 67:9, 67:11<

 

40:12  Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr (kebîri).

 

İşte bunun olmasının sebebi, Allâh’a davet ‘dua’ edildiği zaman, O’nun tekliğini inkâr edip;* ve hakkında ortak yakıştırılırsa, inanmanız!* Artık hüküm, ‘ancak’ Allâh’ındır!* Ki, üstün, kudretli, ulvidir; sınırsız büyüktür!

 

>7:70, 17:46, 37:35, 39:3, 39:45, 40:12, 40:84<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>6:57, 6:62, 12:40, 12:67, 28:70, 28:88, 40:12, 42:10<

 

40:13  Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ (rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb (yunîbu).

 

O’dur ki Zât’ı, gösterir sizlere âyetlerini ‘alâmetlerini’! Ve indirir sizlere gökten rızık. Ve ‘bunu’ hatırda tutmazlar, nedametle yönelmiş kimseler dışında!*

 

>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<

 

40:14  Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn (kâfirûne).

 

O hâlde ‘yalnızca’ Allâh’a davet ‘dua’ edin! Samimi, dîni ‘algıları has kılarak’ Zât’ına.** Ve şayet inkâr edenler, ‘bundan’ hoşlanmasalar da.*

 

>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<

 

40:15  Refîud derecâti zul arş (arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk (telâkı).

 

‘O’, yükseltendir dereceleri! Arş’ın (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evren) sahibidir! İlka eder, ‘melekleri aracılığıyla’* ruhu ‘ilhamı’ emrinden ki * üzerine, kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişinin ki,* uyarmaları için ‘âhirette’ buluşma gününü.*

 

>16:2, 40:15<

 

>2:87, 5:110, 16:2, 16:102, 17:85, 58:22, 66:12<

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<

 

40:16  Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm (yevme), lillâhil vâhidil kahhâr (kahhâri).

 

O gün ‘kıyâmet günü’ onlar barizdir.* Ki, saklı yoktur Allâh’a onlardan ‘hiçbir’ şey.* Kimindir o gün hükümranlık? Allâh’ındır… Ki, tek yegâne kahredicidir!

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<

 

40:17  El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevm (yevme), innallâhe serîul hisâb (hisâbi).

 

O gün ‘kıyâmet günü’, ödüllendirilir her nefs, kazandığı şeylerden!* Zulüm olmaz o gün. Şüphesiz ki Allâh, tez, noksansız hesaplayan, saptayandır!

 

>6:70, 20:15, 32:17, 40:17, 45:22, 74:38<

 

40:18  Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledel hanâciri kâzımîn (kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.

 

‘Yâ Muhammed!’ Ve uyar onları, yaklaşan güne (kıyâmet)! Ki, yutkunan yürekler gırtlağa dayanır (yürekleri ağza getirir). Yoktur zalimlere hamiden ve ne de şefaat eden ki, itaat edilen!*

 

>6:94, 19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<

 

40:19  Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr (sudûru).

 

Ki ‘Allâh’ bilir, gözlerin hainliklerini ve sakladıkları şeyi, göğüslerde ‘gönüllerindeki kinlerini’.

 

40:20  Vallâhu yakdî bil hakk (hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr (basîru).

 

Ve Allâh, muktedirdir hakikat ile.* Ve ‘o’ kimseler ki, davet ‘dua’ ettikleri (kutsallaştırılan zât, put)* ki, O’ndan ‘Allâh’tan’ ziyade; muktedir değillerdir ‘hiç’ bir şeylere. Şüphesiz ki Allâh, O’dur ki, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; her hâliyle gören!

 

>6:60, 9:109, 9:110, 10:19, 24:64, 27:83, 27:84, 27:85<

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

40:21  E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk (vâkın).

 

Ve dolaşmazlar mı yeryüzünde ki, haydi baksınlar, nasıl oldu âkıbeti, onlardan önceki kimselerden de ‘bazılarına’ olanlar? Ki, onlar, daha şiddetliydiler onlardan, kuvvetçe. Ve izler ‘eserler bıraktılar’ yeryüzünde. Bunun üzerine aldı ‘yakaladı’ onları Allâh, suçları ‘sebebiyle’.* Ve olamaz onlara, Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ koruyan!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

40:22  Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe ehazehumullâh (ehazehumullâhu), innehu kaviyyun şedîdul ikâb (ikâbi).

 

İşte bu onların, gelmiş olmasından onlara da elçilerinin, ayan beyan ‘delillerle’. Ne var ki, ‘geldiğinde’, inkâr ettiler. Bunun üzerine aldı ‘yakaladı’ onları Allâh.* Şüphesiz ki O, gücüne, iktidarına güç yetirilemeyen, sağlam, kuvvetlidir; eziyeti şiddetlidir!

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

40:23  Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn (mubînin).

 

Ve andolsun ki, gönderdik Mûsâ’yı âyetlerimizle ‘alâmetlerimizle’* ve apaçık delille.

 

>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<

 

40:24  İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb (kezzâbun).

 

Firavuna ve Hâmân’a ve Kârûn’a. Ne var ki, (peygambere inanmayıp) dediler ki: „ Yalancı bir sihirbaz! “.

 

40:25  Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl (dalâlin).

 

Öyle ki, geldiğinde onlara, hakikat ‘bilgisi’ ile;** nezdimizden,*  dediler ki: „ Öldürün onunla beraber îmân etmiş kimselerin oğullarını! Ve ‘hayâsızlığa sevk ederek’ utandırın kadınlarını! “. Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların tuzağı, şaşkınlık içinde ‘olmak’ dışında ‘bir şey’ değildir!

 

>4:174, 5:15, 6:104, 6:149, 6:157, 10:108<

 

>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<

 

>2:119, 7:158, 16:44, 21:107, 28:47, 34:28, 35:24, 74:36<

 

40:26  Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u rabbeh (rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl fesâd (fesâde).

 

Ve dedi ki, Firavun: „ Bırakın öldüreyim Mûsâ’yı! Ve çağırsın Rabbini ‘yardıma’. Doğrusu ben, korkarım değiştirmesinden dîninizi ‘dîni algılarınızı’, veya yeryüzünde fesat çıkmasından! “.

 

40:27  Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb (hisâbi).

 

Ve dedi ki, Mûsâ: „ Muhakkak ki ben, sığındım ‘Allâh’a’ ki, Rabbimdir ve sizlerin de Rabbidir! Hesap gününe (kıyâmette) inanmayanların, kibirlenenlerin hepsinden! “.

 

40:28  Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh (kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb (kezzâbun).

 

Ve dedi ki inançlı bir adam, Firavun hanedanından îmânını gizleyen** ki: „ Öldürecek misiniz bir adamı ki Rabbim Allâh’tır demesinden? Ve gelmiştir sizlere ayan beyan ‘delillerle’ Rabbinizden! Ve eğer olursa yalancı, o hâlde aleyhinedir. Ve eğer olursa samimi, isabet eder bazıları ki o, vadediyor ‘olduklarının’ sizlere! Muhakkak ki Allâh, ‘hakikati örtmeye şartlandıkları için, razı olduğu yola’ yönlendirmez* kimdir ki o, israf ‘aşırılık’ eden yalancıyı!

 

(Kimliğini gizleyen, Mûsâ’nın ağabeyi Hârûn)

 

>5:25, 10:75, 23:45, 28:34, 28:35<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

40:29  Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler reşâd (reşâdi).

 

Ey halkım… sizlerindir bu gün ‘ezici’ baskınlık yeryüzünde! Ne var ki, kim yardım eder Allâh’ın baskısına, eğer gelirse bizlere?! “. Dedi ki, Firavun: „ Gösteriyorum sizlere ancak gördüğüm şeyi! Ve yönlendirmem sizleri, doğruluğun yolu dışında! “.

 

40:30  Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb (ahzâbi).

 

Ve dedi ki îmân etmiş ‘o’ kimse:** „ Ey halkım… Doğrusu ben, korkarım üzerlerinize ‘gelecek’ benzer topluluklara ‘gelen’ günden! “.

 

(Kimliğini gizleyen, Mûsâ’nın ağabeyi Hârûn)

 

>5:25, 10:75, 23:45, 28:34, 28:35<

 

40:31  Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd (ibâdi).

 

‘İnkârcıların’ durumları, Nûh’un halkı ve Âd (Hûd’un halkı) ve Semûd (Sâlih’in halkı) ve onların ardından ‘gelen’ kimselerin benzeridir. Ve değildir Allâh’ın muradı, kullara ‘haksız yere’ zulüm.

 

40:32  Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd (tenâdi).

 

Ve ‘inançlı adam’**: „ Ey halkım… Doğrusu ben, korkarım üzerlerinize ‘gelecek’ nida gününden! “.*

 

(Kimliğini gizleyen, Mûsâ’nın ağabeyi Hârûn)

 

>5:25, 10:75, 23:45, 28:34, 28:35<

 

>3:193, 7:44, 40:32, 50:41<

 

40:33  Yevme tuvellûne mudbirîn (mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım (âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).

 

‘Kıyâmet’ günü arkanızı dönüp ‘kaçıp kurtulmak olmaz’! Ve yoktur sizlere, Allâh’tan ‘gelecek azaba karşı’ kurtarıcı! Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık yoktur ona, bir yönlendirici.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

40:34  Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih (bihî), hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ (resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb (murtâbun).

 

Ve andolsun ki, geldi Yûsuf sizlere daha önceden, ayan beyan ‘delillerle’. Ne var ki, zail olmadı şüphe içinde olmanız, onu getirdiği şeyde sizlere. Ta ki, mahvolduğu zaman ‘öldüğünde’, dediniz ki: „ Asla harekete geçirmez Allâh, onun ardından ‘başka bir’ elçiyi! İşte böyle şaşırtır Allâh, kimdir ki o, israf ‘aşırılık’ eden vehimliyi.*

 

>11:62 11:109, 11:110, 27:66, 34:20, 34:21, 34:53, 34:54, 40:34, 44:9, 44:10<

 

40:35  Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebure makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin cebbâr (cebbârin).

 

‘O’ kimseler, cebelleşiyorlar Allâh’ın âyetleri hakkında ki, onlara gelen bir delil olmaksızın.* Ki, büyük kızgınlıktır Allâh’ın katında ve îmân etmiş kimseler nezdinde. İşte böyle mühürler Allâh, kalbinin üzerini, kibirlenen zorbaların hepsinin, (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!*

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

40:36  Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb (esbâbe).

 

Ve dedi ki, Firavun: „ Ey Hâmân bina et bir kule; belki ulaşırım vesilelere…

 

40:37  Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ (kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl (sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb (tebâbin).

 

Göklere vesileler ki, artık aşina olurum İlâhına Mûsâ’nın! Ve muhakkak ki, elbette zannediyorum ki onu, yalancı! “. İşte böyle süslendi ‘cazip gösterildi’ Firavun’a kötü gayretleri ve alıkonuldu ‘Allâh’ın razı olduğu’ yoldan. Ve ‘Firavun’un tuzağı, çöküm dışında ‘bir şey’ değildir.

 

40:38  Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd (reşâdi).

 

Ve dedi ki îmân etmiş ‘o’ kimse**: „ Ey halkım… Uyun bana ki, yönlendireyim sizleri, doğruluğun yoluna!

 

(Kimliğini gizleyen, Mûsâ’nın ağabeyi Hârûn)

 

>5:25, 10:75, 23:45, 28:34, 28:35<

 

40:39  Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirete hiye dârul karâr (karâri).

 

Ey halkım… buradaki dünya hayatı, sadece ‘geçici’ bir menfaattir!* Ve muhakkak ki, âhiret, o, karar kılınan diyardır!* “.

 

>3:185, 10:23, 10:58, 13:26, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 28:61, 57:20<

 

>7:43, 18:31, 52:20, 76:13, 76:14, 76:15, 76:19, 76:20, 76:21, 76:22<

 

40:40  Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu´minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb (hisâbin).

 

Kim, gayretleri kötülükse, artık cezalandırılmaz onun ‘günahının bir’ mislinden başka. Ve kim, gayretleri erdemliyse, erkeklerden veya kadın; ve o, ‘samimi’ inandıysa, o hâlde işte onlar, dâhil edilirler has bahçe ‘cennete’. Ki, rızıklandırılırlar orada hesapsızca.*

 

>6:17, 10:107, 33:17, 39:38<

 

40:41  Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr (nâri).

 

‘Ve dedi ki îmân etmiş kimse’**: „ Ey halkım… Nasıl olur, davet ediyorken sizleri kurtuluşa ve beni ateşe davet edersiniz?!

 

(Kimliğini gizleyen, Mûsâ’nın ağabeyi Hârûn)

 

>5:25, 10:75, 23:45, 28:34, 28:35<

 

40:42  Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr (gaffâri).

 

Davet edersiniz inkâr etmeye Allâh’ı ve ortak yakıştırmaya O’na, hakkında bilgim olmayan bir şeyi! Ve ben, davet ediyorken sizleri, mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; tekrar tekrar bağışlayana!*

 

>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

40:43  Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr (nâri).

 

Hiç kuşkusuz ki, beni davet ediyor olduğunuz şey, kendilerine (kutsallaştırılan zât’a, puta) ki, yoktur onlara, davet dünyada ve ne de âhirette! Ve muhakkak ki, geri dönüş Allâh’adır! Ve muhakkak ki, israf ‘aşırılık’ edenler, onlar ateş ‘cehennem’ sahabeleridir!

 

40:44  Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâh (ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd (ibâdi).

 

Ne var ki, hatırlayacaksınız ‘iş işten geçince’ dediğim şeyleri sizlere!** Ve havale ediyorum işimi Allâh’a! “. Şüphesiz ki Allâh, her hâliyle görendir kullarını!

 

>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<

 

>2:119, 7:158, 16:44, 21:107, 28:47, 34:28, 35:24, 74:36<

 

40:45  Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb (azâbi).

 

Bunun üzerine korudu onları Allâh, kötülükler düzeninden. Ve sarıverdi Firavun hanedanını azabın en kötüsü.*

 

>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<

 

>27:83, 38:59, 67:8<

 

40:46  En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ (aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah (sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb (azâbi).

 

‘Cehennemde’ ateşe arz olunurlar,* erkenden ve gün batımı. Ve ‘kıyâmet’ günü, durduğunda saat, ‘denilir’ ki: „ Dâhil edin Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine! “.*

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

40:47  Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben minen nâr (nâri).

 

Ve o zaman tartışırlarken ateş içinde, böylelikle diyorlar ki, ‘cehennemde’ zayıflar ‘âcizler’, kibirlenen kimselere: „ Doğrusu bizler, sizlere uyanlardık!* Artık sizler, giderebilir misiniz bizlerden ateşten bir pay? “.*

 

>6:157, 14:21, 28:49, 32:12, 34:31, 34:32, 34:33, 43:24<

 

>6:27, 6:28, 25:26, 25:27, 25:28, 32:12, 32:13, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 39:71, 40:6, 41:25, 46:18, 89:23<

 

40:48  Kâlellezî nestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme beynel ibâd (ibâdi).

 

Ve dedi ki kibirlenen kimseler: „ Doğrusu bizler de, hepimiz içindeyiz! Muhakkak ki Allâh, hükmetti kulları arasında! “.

 

40:49  Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb (azâbi).

 

Ve derler ki, ateş içinde, cehennem bekçilerine: „ Davet ‘dua’ edin Rabbinize ki, hafifletsin* bizden azaptan, bir gün ‘bari’! “.

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

40:50  Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât (beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl (dalâlin).

 

‘Onlar da’ dediler ki: „ Ve gelmedi mi sizlere de elçileriniz ayan beyan ‘delillerle’? “. Derler ki: „ Yok ‘geldiler’! “. ‘Onlar da’ dediler ki: „ O hâlde ‘siz’ davet ‘dua’ edin! “. Ve ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışların davetleri ‘duaları’, şaşkınlık içinde ‘yapılan dua’ dışında ‘bir şey’ değildir (Allâh, ancak çaresizken akıllarına gelir)!*

 

>7:189, 10:12, 10:22, 10:23, 13:14, 16:53, 16:54, 30:33, 40:50, 41:49, 41:50, 41:51 67:9<

 

40:51  İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd (eşhâdu).

 

Doğrusu bizler, elbette yardım ederiz elçilerimize ve îmân etmiş kimselere ki,* dünya hayatında ve durulan şahitlik günü!*

 

>10:103, 21:88, 30:47, 39:61, 40:51<

 

>2:275, 14:41, 40:51, 83:6<

 

40:52  Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziretuhum ve lehumul lâ’netu ve lehum sûud dâr (dâri).

 

Ki ‘o’ gün ‘âhirette’, fayda sağlamaz zalimlere mazeretleri. Ve onlaradır lânet! Ve onlaradır, diyarın kötüsü.

 

40:53  Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb (kitâbe).

 

Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya yönlendirilmeye ‘vesile’. Ve vâris kıldık, İsrâîloğullarını kitaba (Tevrât’a).

 

40:54  Huden ve zikrâ li ulîl elbâb (elbâbi).

 

Yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve akıl işleten, derin kavrayışlılara.*

 

>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<

 

40:55  Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr (ibkâri).

 

‘Yâ Muhammed!’ Artık sabret! Muhakkak ki, Allâh’ın vaadi hakikidir! Ve suçun için istiğfar et! Bu yüzden noksanlık, kusur, âcizlikten öte say; minnet ederek Rabbine! Günbatımı ve gün bâkirken!

 

40:56  İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîh (bâligîhi), festeiz billâh (billâhi), innehu huves semîul basîr (basîru).

 

Muhakkak ki ‘o’ kimseler, cebelleşiyorlar Allâh’ın âyetleri hakkında ki, onlara gelen bir delil olmaksızın.* Olsa olsa, göğüslerindeki ‘gönüllerindeki’ ancak ululuktur ki, onların, ona ulaşamadıkları. Artık Allâh’a sığın!* Şüphesiz ki O… O’dur ki, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; her hâliyle gören!

 

>2:139, 22:3, 22:4, 22:8, 22:9, 22:19, 31:20, 31:21<

 

>7:200, 16:98, 16:99, 16:100, 23:97, 23:98, 41:36, 43:36, 114:1, 114:2, 114:3, 114:4, 114:5, 114:6<

 

40:57  Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).

 

Elbette ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratışı göklerin ve yerin, daha büyüktür ki, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yaratışından insanların!* Ve lâkin ‘bu gerçeği’, insanların birçoğu bilmezler.

 

>19:67, 36:77, 37:11, 40:57, 79:27<

 

40:58  Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn (tetezekkerûne).

 

Ve eşit midir kör ve gören?* Ve îmân etmiş kimseler ve gayretleri erdemlidir; ve ne de kötülük yapanın ‘eşit olmayışı gibi’. Ne de az hatırda tutarsınız!

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

40:59  İnnes sâate le âtiyetun lâ reybe fîhâ ve lâkinne ekseren nâsi lâ yû’minûn (yû’minûne).

 

Ve muhakkak ki, o saat (kıyâmet) elbette gelir;* ki, kuşku yoktur onda! Ve lâkin ‘bu gerçeğe’, insanların birçoğu inanmazlar!*

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

40:60  Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).

 

Ve dedi ki: „ Rabbiniz… ‘Yalnızca’ Bana davet ‘dua’ edin ki, icabet edeyim sizlere! Muhakkak ‘o’ kimseler ki, kibirlenenler ibadet etmekten, dâhil edilecekler cehenneme ki,* ‘Zât’ının hükmüne’ boyun eğerek.*

 

>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>2:255, 3:83, 6:59, 13:15, 16:49, 17:44, 22:18, 67:14<

 

40:61  Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ (mubsıren), innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn (yeşkurûne).

 

Allâh ki, Zât’ı, kıldı sizlere geceyi, onda sükûnet bulmanız için ve gündüzü görmeye.** Şüphesiz ki Allâh, elbette liyakat sahibidir insanların üzerlerine! Ve lâkin ‘bu gerçeğe’, insanların birçoğu şükretmezler.*

 

>7:54, 10:67, 24:44, 25:47, 25:62, 28:71, 28:72, 28:73<

 

(Gece ve gündüzü, yani dinlenebilmenin veya uğraşılarda görebilmenin kıymetini, ancak onları tanımamış olsaydık iyi anlardık.)

 

>4:119, 7:17, 34:13, 34:20, 34:21, 36:9<

 

40:62  Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn (tû’fekûne).

 

İşte budur Allâh!… Rabbiniz! Ki, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı her şeyi! Ki, ‘diğer bir’ ilâh olamaz O’ndan başka!* Buna rağmen nasıl ‘Allâh’tan’ çevriliyorsunuz?

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

40:63  Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn (yechadûne).

 

İşte bunun gibi ‘Allâh’tan’ çevrilen kimseler, Allâh’ın âyetlerine mücâdele ediyorlardı.*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

40:64  Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve savverekum fe ahsene suverekum ve razakakum minet tayyibât (tayyibâti), zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârekallâhu rabbul âlemîn (âlemîne).

 

Allâh ki, Zât’ı, var etti sizlere yeryüzünü karar kılınan ‘yer’ ve göğü de bina damı! Ve biçimlendirdi sizleri; öyle ki, en iyi biçimlendirilmenizle! Ve sizleri rızıklandı, temizinden! İşte budur Allâh!… Rabbiniz! Öyle ki, mübârek Allâh, var olan her şeyin Rabbidir!

 

40:65  Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).

 

Ki, diridir! Ki, ‘diğer bir’ ilâh olamaz O’ndan başka!* O hâlde ‘yalnızca’ O’na davet ‘dua’ edin! Samimi, dîni ‘algıları has kılarak’ Zât’ına.** Minnet, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki, Rabbidir var olan her şeyin!*

 

>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<

 

>3:19, 3:83, 3:84, 3:85, 5:3, 6:153, 6:161, 10:105, 12:108, 15:41, 16:9, 16:123, 21:25, 30:30<

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

40:66  Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn (âlemîne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki ben, men edildim ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmekten ‘o’ kimselere ki, davet ‘dua’ ettikleriniz (kutsallaştırılan zât’a, puta) ki, Allâh’tan ziyade;* ayan beyan ‘deliller’ geldiğinde bana, Rabbimden! Ve emrolundum ki, teslimiyeti benimsemekle, var olan her şeyin Rabbine! “.*

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<

 

40:67  Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ (şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn (ta’kılûne).

 

O’dur ki Zât’ı, ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı sizleri, topraktan!** Sonra özümlenmiş damladan, sonra sülük pıhtısından! Sonra çıkarır sizleri çocuk ‘hâlinde’ ki, sonra gücünüze ulaşmanız için, sonra da yaşlılar olmanız için! Ve sizlerden kimileri, ‘yaşlılığa erişmeden, vade dolunca’ vefat ettirilir daha önceden (Ruh teslim edilerek).* Ve ‘kimilerinizin de’ ulaşmanız için adlandırılmış bir vadeye ‘dek’!* Ve belki akıl yürütürsünüz!

 

(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)

 

>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<

 

>2:28, 2:56, 6:60, 6:61, 22:66, 39:42, 40:11<

 

>3:145, 3:154, 4:78, 6:2, 28:15, 39:42<

 

40:68  Huvellezî yuhyî ve yumît (yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn (yekûnu).

 

O’dur ki Zât’ı, canlandırır ve öldürür! Olmasına takdir ettiği zaman, emriyle ‘oluşan her şeye’, artık sadece diyor ona, ki: „ Ol! “. ‘O şey’, hemen (harekete geçer, vaktiyle de) olur!

 

40:69  E lem tere ilellezîne yucâdilûne fî âyâtillâh (âyâtillâhi), ennâ yusrafûn (yusrafûne).

 

Baksana ‘o’ kimselere ki, cebelleşiyorlar Allâh’ın âyetleri hakkında, nasıl da ‘Allâh’tan’ savuşturuluyorlar.

 

40:70  Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn (ya’lemûne).

 

‘O’ kimseler ki, yalanladılar kitabı (Kur’ân-ı Kerîm’i)* ve gönderdiğimiz şeyleri ‘hakikat bilgisini, nice’ elçilerimizle. O hâlde artık bilecekler ‘âhirette’!*

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

40:71  İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsil (selâsilu), yushabûn (yushabûne).

 

Bağladığımız zaman boyunları* ve zincirlerle sürüklenirler.

 

>13:5, 17:13, 34:33, 36:8, 40:71<

 

40:72  Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn (yuscerûne).

 

Kaynamış sıvıya… Sonra da ateş içinde yakılırlar.

 

40:73  Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn (tuşrikûne).

 

Sonra denildi ki onlara: „ Nerede ‘Allâh’a’ ortak yakıştırdığınız şeyler (kutsallaştırılan zât’lar, putlar)?..*

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

40:74  Min dûnillâh (dûnillâhi), kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â (şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn (kâfirîne).

 

Ki, Allâh’tan ziyade! “.* ‘Onlar da’ derler ki: „ Bizlerden saptılar! Yok, ‘samimi’ olmadık davet ‘dua’ ettiklerimiz bir şeye (kutsallaştırılan zât’a, puta) daha önceden! “.* İşte böyle şaşırtır Allâh, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışları.

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>19:84, 24:24, 27:82, 36:65<

 

40:75  Zâlikum bimâ kuntum tefrehûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrehûn (temrehûne).

 

İşte bu ‘azap’,* mutlu olduğunuz şeylerden yeryüzünde haksız yere ve böbürleniyor olduğunuz şeylerden!*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

40:76  Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).

 

Dâhil olun, cehennem kapılarından ‘girerek’, kalıcılar ‘olarak’ orada.* Oysa ki, elbette ne kötüdür kalınan yer, kibirlenenlere!*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

40:77  Fasbir inne va’dallâhi hakk (hakkun), fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn (yurceûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Artık sabret! Muhakkak ki, Allâh’ın vaadi hakikidir! Ve şayet gösterseydik sana bazılarını ki o, onlara verdiğimiz sözü (dünya azabını veya kıyâmeti), veya ‘vade dolunca’ vefat ettirsek seni (Ruh teslim edilerek),* nihayet Bize rücu edilirler.*

 

>10:46, 13:40, 19:75, 23:95, 40:77<

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

40:78  Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk (aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn (mubtılûne).

 

‘Yâ Muhammed!’ Ve andolsun ki, gönderdik ‘nice’ elçileri senden önce de!* Onlardan kimilerini kıssa ettik ‘bahsettik’ sana ve onlardan kimilerini de kıssa etmedik sana! Ve olamaz bir elçinin bir âyet ‘alâmet’ getirmesi, Allâh’ın izni dışında! Artık geldiği zaman ‘yok etme’ emri Allâh’ın, bitirilmiş oldu hakikat ile.*  Ve orada ‘âhirette’ hüsrana uğrayandır, ‘İlâhî esasları’ geçersizleştirenler.*

 

>2:38, 6:130, 6:131, 14:4, 16:36,, 28:46, 32:3, 34:44, 35:24, 35:25, 36:6, 46:3, 62:2<

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<

 

40:79  Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn (te’kulûne).

 

Allâh ki, Zât’ı, var etti sizlere davarlar; ki, binmeniz için onlara! Ve ondan yersiniz.*

 

>5:97, 22:30, 22:34, 23:21, 36:71, 36:72, 36:73, 40:79, 40:80, 45:4<

 

40:80  Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn (tuhmelûne).

 

Sizleredir orada faydalar,* Ve ulaşmanız için üzerlerinde bir hacet ‘halinde’ göğüslerinizdeki ‘gönüllerinizdeki’. Ve ‘hayvanlar’ üzerlerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.

 

>5:97, 22:30, 22:34, 23:21, 36:71, 36:72, 36:73, 40:79, 40:80, 45:4<

 

40:81  Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn (tunkirûne).

 

Ve gösterir sizlere âyetlerini ‘alâmetlerini’! Buna rağmen hangi Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?!

 

40:82  E fe lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve eşedde kuvveten ve âsâren fîl ardı fe mâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).

 

Hâlâ dolaşmazlar mı yeryüzünde ki, haydi baksınlar, nasıl oldu âkıbeti, onlardan önceki kimselerden de ‘bazılarının’?* Ki, daha çoktular onlardan ve daha şiddetliydiler kuvvetçe. Ve izler ‘eserler bıraktılar’ yeryüzünde. Ne var ki, yararı olmadı onlara, kazanmış oldukları şeyler.*

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

>18:35, 18:36, 19:77, 19:78, 26:205, 41:50<

 

40:83  Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ inde hum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn (yestehziûne).

 

Ne var ki geldiklerinde onlara elçileri, ayan beyan ‘delillerle’, iftihar ettiler yanlarındaki ilimle.* Ve sarıverdi onları, onunla alay etmiş oldukları şey.*

 

>6:44, 11:10, 17:37, 30:36, 31:18, 31:19, 39:49, 57:20<

 

>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<

 

40:84  Fe lemmâ reev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn (muşrikîne).

 

Ne var ki gördüklerinde baskımızı ‘inkâr edenler’ dediler ki: „ Îmân ettik O’nun tekliğine!* Ve inkâr edenleriz, ‘o’ şeyi ki, olmadık onunla ortak yakıştıranlar! “.

 

>7:70, 17:46, 37:35, 39:3, 39:45, 40:12, 40:84<

 

40:85  Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ reev be’senâ, sunnetâllahilletî kad halet fî ibâdih (ibâdihî), ve hasire hunâlikel kâfirûn (kâfirûne).

 

Ne var ki olmadı fayda sağlaması onlara, îmânları ki, gördüklerinde baskımızı. ‘Bu’ usulüdür Allâh’ın, (İlâhî hüküm)* ki o, gelip geçmişten ‘beri’ kulları hakkında. Orada ‘âhirette’ hüsrana uğrayandır, inkâr edenler*

 

>3:137, 8:38, 15:13, 17:77, 18:55, 33:38, 33:62, 35:43, 40:85, 48:23<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6<