41. FUSSİLET:

 

„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.

 

„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın (âsiler) ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*

 

>7:200, 15:34, 16:98<

 

Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.

 

 

41:1    Hâ mîm.

 

Hâ, Mîm…*

 

Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision

 

41:2    Tenzîlun miner rahmânir rahîm (rahîmi).

 

Peyderpey indirilişi (Kur’ân-ı Kerîm’in);* Sonsuz şefkatle merhamet eden; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendendir!

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

41:3    Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).

 

‘Öyle bir’ Kitap ki, âyetleri detaylandırıldı.* Kur’ân Arapçadır ki,** ‘hakikat bilgisini, anlaya’ bilen bir toplum için!

 

>11:1, 11:120, 15:9, 22:52, 25:32, 41:42<

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

>14:4, 16:103, 19:97, 46:12<

 

41:4    Beşîren ve nezîrâ (nezîren), fe a’rada ekseruhum fe hum lâ yesmeûn (yesmeûne).

 

Ki, ’cennetle’ müjdeleyen ve ‘kıyâmetle’ uyarandır. Buna rağmen aldırış etmedi onların birçoğu. Artık onlar (anlamak istemedikleri için) duymazlar.*

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

41:5    Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ ted’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakrun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn (âmilûne).

 

Ve derler ki: „ Yüreklerimiz kılıflı ki,* ona ‘kulluğa’, davet ettiğiniz şeyden!* Ve kulaklarımızda ağırlık vardır (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!* Ve senin ve bizim aramızda örtü var! Haydi ‘elinizden gelene’ gayret edin! Mutlaka biz de ‘vazifemize’ gayret ederiz! “.

 

>11:62 11:109, 11:110, 27:66, 34:20, 34:21, 34:53, 34:54, 40:34, 44:9, 44:10<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

41:6    Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh (vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn (muşrikîne).

 

‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ Ben, sadece insanoğluyum, sizler benzeri!* Bana vahyedilen, İlâhınız tek İlâh, olduğudur!** Artık istikamette ‘dürüst olun’ Zât’ına. Ve istiğfar edin O’na! Ve vay hallerine ‘Allâh’a’ ortak yakıştıranların!*

 

>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<

 

(42:51’den bilindiği gibi, Allâh’ın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmı, yine vahiyle veya melekler aracılığıyladır.)

 

>2:151, 3:184, 4:41, 4:79, 4:166, 6:42, 7:184, 14:1, 16:89, 17:77, 23:70, 34:46<

 

41:7    Ellezîne lâ yû’tûnez zekâte ve hum bil âhireti hum kâfirûn (kâfirûne).

 

‘O’ kimselerdir, vermeyenler zekâtı. Ve onlar, âhireti inkâr edenler de onlardır.*

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

41:8    İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum ecrun gayru memnûn (memnûnin).

 

Muhakkak ki, îmân etmiş kimseler ki ve gayretleri erdemlidir; onlaradır, müdanesiz ecir.*

 

>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<

 

41:9    Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tec’alûne lehû endâdâ (endâden), zâlike rabbul âlemîn (âlemîne).

 

‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Doğrusu sizler, elbette inkâr mı ediyorsunuz* ki, onunla ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı yeryüzünü iki günde?!*** Ve Zât’ına denkler kılıyorsunuz! “. İşte budur var olan her şeyin Rabbi!*

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

>3:191, 30:8, 38:27, 44:38, 44:39, 45:22, 51:56, 75:36<

 

„2 gün“= 4,606 milyar yıl: – https://ikra.vision

 

„2 gün / 4 gün / 6 gün“ : – https://ikra.vision

 

>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<

 

41:10  Ve ceale fîhâ revâsiye min fevkıhâ ve bâreke fîhâ ve kaddere fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm (eyyâmin), sevâen lis sâilîn (sâilîne).

 

Ve ‘Allâh’, var etti içinde katmanlı kütleler* üst üste. Ve bereketlendirdi ve ölçülendirdi orada gıdalarını dört günde,* eşit ‘olarak’ gereksinenlere.

 

Demirin indirildiği ve yerkürenin merkezinin demir ve nikel gibi madenlerden oluştuğu: – https://ikra.vision

 

Dünyanın merkezindeki ağırlıklarının, volkanik depremlere yol açtığı ve bu nedenle yollar ve akarsu yataklarının oluşumu: – https://ikra.vision

 

„4 gün“= 9,213 milyar yıl: – https://ikra.vision

 

41:11  Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ (kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn (tâiîne).

 

Sonra teşrif etmiştir göğe ve o buharken. Böylelikle dedi ki, ona ve yeryüzüne: „ Varın ikiniz de, gönüllü ve zoraki! “.* İkisi de dediler ki: „ Vardık itaatkâr ‘olarak’! “.*

 

>21:30, 25:54, 31:10, 41:11, 79:27, 79:28, 79:29, 79:30<

 

(Allâh’ın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

41:12  Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ (hıfzen), zâlike takdîrul azîzil alîm (alîmi).

 

Öyle ki ‘Allâh’, takdir etti onlara, yedi gökler ‘olmalarını’,** iki günde.** Ve vahyetti her bir göğe işini, (doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam etmeyi). Ve süsledik ‘ihtişamlı kıldık’,*** Dünyanın gökyüzünü kandillerle ve muhafaza ederek. İşte bu, buyruğudur mutlak yüce, eşsiz, benzersiz; en iyi bilenin!

 

>2:29, 17:44, 23:17, 23:86, 41:12, 65:12, 71:15<

 

Göklerin 7 katmandan oluşumu: – https://ikra.vision

 

„2 gün“= 4,606 milyar yıl: – https://ikra.vision

 

„2 gün / 4 gün / 6 gün“ : – https://ikra.vision

 

>15:16, 37:6, 37:6, 41:12, 50:6, 67:5<

 

(Kozmos, Yunanca kökenli bir kelime olup “düzen”, “sistem” ve “güzellik” anlamlarına gelir. Ve günümüzde “kozmetik” gibi türevleri de buradan gelir. Bu anlamda sadece altı kere geçiyor.)*

 

6 defa „OL!“ : – https://ikra.vision

 

41:13  Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd (semûde).

 

‘Yâ Muhammed!’ Fakat eğer ‘hatırlatılan âyetlere’ aldırış etmezlerse, o hâlde de ki: „ Uyardım sizleri ‘bayıltan’ bir çarpılmayla (kıyâmetle) ki, Âd (Hûd’un halkı) ve Semûd (Sâlih’in halkı) benzeri! “.

 

41:14  İz câethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illallâh (illallâhe), kâlû lev şâe rabbunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn (kâfirûne).

 

Geldiği zaman onlara elçiler, önlerindekiler ve arkalarındakiler (gelecek ve geçmiş) ki, ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmeyin, Allâh dışında ‘kimseye’!* Dediler ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’: „ Şayet dileseydi Rabbimiz, elbet indirirdi melekler! Doğrusu bizler, inkâr edenleriz onunla gönderildiğiniz şeyi! “.*

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

>6:123, 17:16, 25:30, 34:34, 43:23<

 

41:15  Fe emmâ âdun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh (kuvveten), e ve lem yerev ennellâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh (kuvveten) ve kânû bi âyâtinâ yechadûn (yechadûne).

 

Ancak Âd (Hûd’un halkı) ise buna rağmen büyüklendiler yeryüzünde haksız yere.* Dediler ki: „ Kimdir ki, daha şiddetli, kuvvetçe bizden? “. Ve görmüyorlar mı ki, Allâh’ın olduğunu ki, yarattı onları da! Ki O’dur, daha şiddetli onlardan, kuvvetçe! Ve karşı çıkıyorlardı âyetlerimize.*

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

41:16  Fe erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhireti ahzâ ve hum lâ yunsarûn (yunsarûne).

 

Bu yüzden, gönderdik üzerlerine talihsiz günlerde dondurucu bir yel.* Ki, tattırmamız için onlara dünya hayatında rüsva’lık azabını.* Ve mutlak ki, âhiret azabı daha rüsvadır. Ve onlar yardım olunmayanlardır.

 

Hz. Hûd a.s.’ın Âd halkının inkârı ve yok edilmeleri: – https://ikra.vision

 

>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<

 

41:17  Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).

 

Ve Semûd (Sâlih’in halkını) ise öyle ki, yönlendirdik onları.* Ne var ki, kör olmayı ‘tercih edip’ sevdiler, yönlendirilmeye ‘vesileye’ karşı. Bu yüzden aldı ‘yakaladı’ onları ‘bayıltan’ bir çarpılma* ki, alçaltıcı azap; kazanmış oldukları ‘günahlar’ sebebiyle.

 

>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<

 

Hz. Şuayb a.s.’ın Medyen, Eyke, Ress halkının inkârı, yok edilmeleri: – https://ikra.vision

 

41:18  Ve necceynellezîne âmenû ve kânû yettekûn (yettekûne).

 

Ve kurtardık* îmân etmiş kimseleri ve ‘günahlardan’ korunanları.

 

>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<

 

41:19  Ve yevme yuhşeru a’dâullâhi ilen nâri fe hum yûzeûn (yûzeûne).

 

Ve ‘kıyâmet’ günü* bir araya toplanırlar, Allâh’ın düşmanları ateşe.* Öyle ki, hemen zorla tutuldular.

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<

 

41:20  Hattâ izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem’uhum ve ebsâruhum ve culûduhum bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).

 

Ta ki, geldikleri zaman ona ‘âhirette ateşe’,* şahit oldu aleyhlerine işitmeleri görme duyuları ve ciltleri;* gayret ettikleri şeylere.*

 

>9:68, 19:70, 19:71, 21:98, 21:101, 27:89, 39:60, 39:61, 92:14, 92:15, 92:16, 92:17<

 

>19:84, 24:24, 27:82, 36:65, 41:20<

 

>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<

 

41:21  Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanallâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele merretin ve ileyhi turceûn (turceûne).

 

Ve dediler ki, ciltlerine: „ Neden şahitlik ettiniz aleyhimize? “. Dediler ki: „ Bizi konuşturan Allâh ki, Zât’ı, konuşturup ‘söyletti’ her şeyi! “. Ve O’dur ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı sizleri, evveli defa!* Ve Zât’ı ‘huzuruna’ rücu edilirsiniz!

 

>6:94, 15:23, 19:40, 19:80, 19:95<

 

41:22  Ve mâ kuntum testetirûne en yeşhede aleykum sem’ukum ve lâ ebsârukum ve lâ culûdukum ve lâkin zanentum ennellâhe lâ ya’lemu kesîren mimmâ ta’melûn (ta’melûne).

 

Ve sakınmadınız şahitlik etmesinden aleyhinize işitmelerinizin ve ne de görme duyularınızın ve ne de ciltlerinizin!* Ve lâkin zannınız, Allâh’ın bilemez olduğuydu gayret ettiğiniz şeylerden birçoğunu!*

 

>19:84, 24:24, 27:82, 36:65, 41:20<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<

 

41:23  Ve zâlikum zannukumullezî zanentum bi rabbikum erdâkum fe asbahtum minel hâsirîn (hâsirîne).

 

İşte bu Rabbiniz ‘hakkındaki’ zanlarınız ki o, zannınız helâke sürükledi sizleri! Böylelikle oldunuz hüsrana uğrayanlardan!*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

41:24  Fe in yasbirû fen nâru mesven lehum ve in yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn (mu’tebîne).

 

Fakat eğer (Allâh’ın düşmanları) sabredebilirlerse, artık ‘ bilsinler ki, âhirette’ ateş, kalınan yerdir onlara.* Ve eğer pişmanlıkla medet umarlarsa, onlar, pişmanlığı kabul olunanlar değillerdir.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<

 

>6:27, 6:28, 25:26, 25:27, 25:28, 32:12, 32:13, 33:66, 33:67, 34:52, 34:53, 39:71, 40:6, 41:25, 46:18, 89:23<

 

41:25  Ve kayyadnâ lehum kurenâe fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins (insi), innehum kânû hâsirîn (hâsirîne).

 

Ve tayin ettik onlara yoldaşlar. Böylece süslediler ‘cazip gösterdiler’ onlara önlerindekileri ve arkalarındakileri (gelecek ve geçmiş).* Ve üzerlerine müstahak oldu söz ‘hüküm’* ümmetlerin içine ki, gelip geçmiş onlardan önceki, ‘cehennemlik’ olan cinlerden (görünmeyen varlıklar) ve insanlardan! Muhakkak ki onlar, hüsrana uğrayanlardan!*

 

>7:16, 15:39, 15:42, 26:94, 26:95, 26:224, 28:63, 37:32<

 

>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

41:26  Ve kâlellezîne keferû lâ tesmeû li hâzel kur’âni velgav fîhi leallekum taglibûn (taglibûne).

 

Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler ki: „ Dinlemeyin bu Kur’ân’ı ve boş sözler içindekiler! Ki, belki galip olursunuz! “.

 

41:27  Fe le nuzîkannellezîne keferû azâben şedîden ve le necziyennehum esveellezî kânû ya’melûn (ya’melûne).

 

Bu yüzden mutlaka tattırırız ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimselere, şiddetli azabı.* Ve mutlaka cezalandırırız onları en kötü ki o, gayret ettikleri ‘şeylerden’.*

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<

 

>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<

 

41:28  Zâlike cezâu a’dâillâhin nâr (nârun), lehum fîhâ dârul huld (huldi), cezâen bimâ kânû bi âyâtinâ yechadûn (yechadûne).

 

İşte böyledir cezası, Allâh’ın düşmanlarının, ateş ki,* onlaradır, orada kalıcı diyar.* Ceza olmak üzere ki, karşı çıkıyorlar oldukları sebebiyle âyetlerimize.*

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 21:98, 36:63, 39:8, 40:6, 40:17, 43:39<

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

41:29  Ve kâlellezîne keferû rabbenâ erinellezeyni edallânâ minel cinni vel insi nec’al humâ tahte akdâminâ li yekûnâ minel esfelîn (esfelîne).

 

Ve dediler, ‘hakikat bilgisini’ inkâr eden kimseler ki: „ Rabbimiz… Göster bizlere saptıran kimseleri bizleri,* cinlerden (görünmeyen varlıklar) ve insanlardan ki, ayaklarımızın altına alalım, olması için en aşağılanmışlar! “.*

 

>2:159, 2:161, 3:85, 3:86, 3:87, 7:38, 29:13<

 

>7:38, 14:30, 22:9, 25:42, 31:6, 33:68, 38:61, 38:64<

 

41:30  İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn (tûadûne).

 

Muhakkak ki: „ Rabbimiz Allâh’tır! “ diyen kimselere, sonra da istikametteyseler ‘dürüstseler’, inerler üzerlerine melekler: „ Korkmayın ve hüzünlenmeyin ve sevinip’ müjdeleşin has bahçe ‘cennet’ için ki o, vadolunduğunuz ‘diyerek’!*

 

>19:64, 41:30, 97:4<

 

41:31  Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhireh (âhireti), ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn (teddeûne).

 

Bizler himayecileriz sizlere dünya hayatında ve âhirette de. Ve sizleredir orada nefslerinizin şehvetleri! Ve sizleredir orada ‘var olduğunu’ iddia ettiğiniz şeyler!

 

41:32  Nuzulen min gafûrin rahîm (rahîmin).

 

Ağırlanmadır, fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandan; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedenden! “.*

 

>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<

 

41:33  Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn (muslimîne).

 

Ve kimdir ki, ‘daha’ iyi sözlü ‘o’ kimseden ki, davet ‘eden’ Allâh’a; ve gayretleri erdemlidir. Ve dedi ki: „ Muhakkak ki ben, Müslümanlardanım (Allâh’a teslimiyeti benimseyen)! “.

 

41:34  Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh (seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm (hamîmun).

 

Ve eşit olmaz iyilik ve fenalık. ‘Yâ Muhammed!’ Def et onunla ki o, iyi ‘niyetle’ fenalığı! Böylece o ki, senin aran ve onun arasında düşmanlık olduğu zaman o kimse, himayeci kayırıcı gibi olur!

 

41:35  Ve mâ yulakkâhâ illellezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm (azîmin).

 

Ve ‘buna’ kavuşturulmaz ‘o’ kimseler hariç ki, sabrettiler; ve kavuşturulmaz büyük bir pay sahiplerinden başkası.           *

 

>2:25, 8:4, 16:30, 16:41, 16:96, 16:97, 18:88, 20:15, 22:50, 32:17, 33:31, 34:4, 39:10<

 

41:36  Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh (billâhi), innehu huves semîul alîm (alîmu).

 

Ve şayet şeytan (âsiler) kışkırtırsa seni, ‘ara bozuculukla’ kışkırtarak, hemen Allâh’a sığın!* Şüphesiz ki O… O’dur ki, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet eden; en iyi bilen!

 

>7:200, 16:98, 16:99, 16:100, 23:97, 23:98, 41:36, 43:36, 114:1, 114:2, 114:3, 114:4, 114:5, 114:6<

 

41:37  Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer (kameru), lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn (ta’budûne).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’, gece ve gündüz** ve güneş ve ay.* Secde etmeyin ay’a ve ne de güneşe! ’Yalnızca’ Allâh’a secde edin! Ki Zât’ı,* ‘oluşumu yapılandırılarak’ yarattı onları da! Eğer yalnızca O’na ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ederseniz!*

 

>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<

 

>7:54, 10:67, 24:44, 25:47, 25:62, 28:71, 28:72, 28:73<

 

(Dinlenebilmenin veya uğraşılarda görebilmenin paha biçilmez değeri.)

 

>6:96, 55:5<

 

>2:21, 2:152, 2:153, 2:186, 7:55, 7:56, 7:180, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:7, 59:24, 98:5<

 

41:38  Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn (yes’emûne).

 

Buna rağmen büyükleniyorlarsa, ancak ‘bilsinler o’ kimseler ki, Rabbinin huzurunda ‘olanlar’* noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar Zât’ını; geceleyin ve gündüz!** Ve onlar, usanmazlar.

 

>3:45, 4:172, 56:10, 56:11, 56:12, 56:13, 56:14, 56:88, 56:89, 83:21, 83:28<

 

>3:83, 13:15, 16:48, 16:49, 17:44, 17:107, 22:18, 32:15, 41:37, 53:62<

 

(Allâh’ın yarattığı tüm ne varsa, Zât’ının koyduğu doğa yasalarına uyup, yaratılış amaçları gereği işlevlerine devam ederler; dolayısıyla, istekli veya isteksiz O’nun buyruğuna riayet etmiş ve kendi usullerince yüceliğini övüp, ibadet etmiş olurlar. Hür iradeyle Allâh’ın rızasını kazananlar ise, O’nun yüceliğini bilinçli bir şekilde över ve ibadet ederler.)

 

41:39  Ve min âyâtihî enneke terel arda hâşiaten fe izâ enzelnâ aleyhel mâehtezzet ve rabet, innellezî ahyâhâ le muhyîl mevtâ, innehu alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).

 

Ve O’nun âyetlerindendir ‘alâmetlerindendir’; muhakkak ki sen, görürsün ki, yeryüzü huşûda (canlılığını yitirmiş kupkuru kalıntı), derken indirdiğimiz zaman üzerine su, depreşir ve kabarır. Muhakkak ki, onu canlandıran Kimse, ‘âhirette de’ elbet canlandırır ölüleri. Şüphesiz ki O, her şey üzerinde ‘irade ettiğini, icraya’ kudretlidir!

 

41:40  İnnellezîne yulhıdûne fî âyâtinâ lâ yahfevne aleynâ, e fe men yulkâ fîn nâri hayrun em men ye’tî âminen yevmel kıyâmeh (kıyâmeti), i’melû mâ şi’tum innehu bimâ ta’melûne basîr (basîrun).

 

Muhakkak ki, âyetlerimizi çarpıtan kimseler,* saklanamazlar Bizden. O hâlde, ateş içinde bırakılan kimse mi hayırlıdır, yoksa, kıyâmet günü emniyetle varan kimse mi? Gayret edin dilediğiniz şeye! Şüphesiz ki O, gayret ettiğiniz şeyleri her hâliyle görendir!*

 

>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<

 

41:41  İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz (azîzun).

 

Muhakkak ki, Zikri (Kur’ân-ı Kerîm’i) inkâr eden kimseler, ‘kabullenmediler’ geldiğinde onlara. Ve muhakkak ki o, elbette yüce bir Kitaptır!*

 

>11:1, 11:120, 15:9, 22:52, 25:32, 41:42<

 

41:42  Lâ ye’tîhil bâtılu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih (halfihî), tenzîlun min hakîmin hamîd (hamîdin).

 

Varamaz asılsızlık, önünden ve ne de arkasından (gelecek ve geçmiş).* Peyderpey indirilişi (Kur’ân-ı Kerîm’in);* âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmeden; minnete lâyık ‘olandan’!

 

>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<

 

>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<

 

41:43  Mâ yukâlu leke illâ mâ kad kîle lir rusuli min kablik (kablike), inne rabbeke le zû magfiretin ve zû ikâbin elîm (elîmin).

 

‘Yâ Muhammed!’ Sana denilen şey, senden önceki elçilere denilmiş olan şeyden başka değil! Ve şüphesiz ki Rabbin, elbette bağışlamanın sahibidir! Ve elem eziyet sahibidir!

 

41:44  Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh (âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy (arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ (amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd (baîdin).

 

Ve şayet kılsaydık onu ki, Kur’ân’ı, ‘Arapçaya’ yabancı,* mutlaka, derlerdi ki: „ Olmaz mıydı âyetleri detaylandırılsa?* Ve Arap’a yabancı ‘dil’ mi? “. ‘Yâ Muhammed!’ De ki: „ O (Kur’ân-ı Kerîm), îmân etmiş kimseler için yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve ‘gönüllere’ şifadır! “. Ve ‘o’ kimseler ki, inanmazlar;* kulaklarında ağırlık vardır (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir).* Ve o (Kur’ân-ı Kerîm), onlara ‘gönüllerde’ körlüktür.* ‘sanki’ işte onlara nida edilir, uzak bir yerden.*

 

>14:4, 16:103, 19:97, 46:12<

 

>6:46, 6:65, 6:97, 6:98, 7:32, 10:5, 10:24, 11:1 13:2<

 

>2:6, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:96, 10:97, 14:11, 23:71, 45:32, 50:5<

 

>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<

 

>6:104, 17:72, 20:124, 22:46, 40:58<

 

41:45  Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fahtulife fîh (fîhi), ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefî şekkin minhu murîb (murîbin).

 

Ve andolsun ki, verdik Mûsâ’ya Kitap (Tevrât). Ancak onun hakkında ihtilâf ettiler. Ve olmasaydı geçmiş bir kelâm ‘vade hükmü’, Rabbinden, elbette bitirilmiş olurdu ‘emir’ onların aralarında.* Ve muhakkak ki onlar, elbette şüphe içindeler ondan, kuşkuyla.*

 

>7:34, 10:19, 11:110, 20:129, 41:45, 42:14<

 

>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<

 

41:46  Men amile sâlihan fe li nefsihî ve men esâe fe aleyhâ, ve mâ rabbuke bi zallâmin lil abîd (abîdi).

 

Ve kimin gayretleri erdemliyse, ancak kendisini ‘âhirette arındırmak’ içindir. Ve kim de kötüyse, o hâlde aleyhinedir onun. Ve değildir Rabbin, kullara zulmedici!

 

41:47  İleyhi yureddu ilmus sâah (sâati), ve mâ tahrucu min semerâtinmin ekmâmihâ ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih (ilmihî), ve yevme yunâdîhim eyne şurekâî kâlû âzennâke mâ minnâ min şehîd (şehîdin).

 

Zât’ı ‘huzuruna’ geri döndürülür ‘son’ saat bilgisi.* Ve çıkmaz mahsuller kabuklarından. Ve ‘gebelikle’ yüklenemez bir dişi ve düşük yapmaz, O’nun ilmi ile olmaksızın.* Ve ‘kıyâmet’ günü* nida edilir onlara ‘Allâh, ortak yakıştıranlara’ ki: „ Nerede ortaklarım (edindiğiniz ilâhlar)? “.* Derler ki: „ Arz ettik Sana ki, bizden, hiç ‘birimiz’ olmadı ‘buna’, şahit! “.

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

>13:8, 35:11, 41:47, 43:11, 54:49, 55:7<

 

>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 18:47, 21:104, 24:24, 28:66, 30:14, 40:16<

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

41:48  Ve dalle anhum mâ kânû yed’ûne min kablu ve zannû mâ lehum min mahîs (mahîsın).

 

Ve saptı (hatırdan, gönülden çıkarıldı) onlardan, ki davet ‘dua’ ettikleri şeyler (kutsallaştırılan zât, put) daha önceden!* Ve zannettiler ‘fark ettiler’ ki, yoktur onlara ondan ‘cehennemden’ kaçış.

 

>2:166, 3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 18:52, 23:117, 35:14, 39:3, 42:21, 46:5<

 

41:49  Lâ yes’emul insânu min duâil hayri ve in messehuş şerru fe yeûsun kanût (kanûtun).

 

Usanmaz insan, davet ‘dua’ etmekten, hayırdan ‘istemekten’. Ve eğer dokunursa ona, bir şer, artık umudu kesilir, ümitsiz olur.**

 

>12:87, 15:56, 17:83, 29:23, 30:36, 39:53, 41:49<

 

>9:126, 21:35, 23:55, 23:56, 29:2, 57:20, 64:15, 70:19, 70:20, 70:21<

 

41:50  Ve le in ezaknâhu rahmeten minnâ min ba’di darrâe messethu le yekûlenne hâzâ lî ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in ruci’tu ilâ rabbî inne lî indehu lel husnâ, fe le nunebbiennellezîne keferû bimâ amilû ve le nuzîkannehum min azâbin galîz (galîzin).

 

Ve elbette eğer tattırırsak ona, Bizden bir bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme ki, onlara bir mağduriyet dokunduğunun, mutlaka derler ki: „ Bu ‘zaten’ benim! Ve zannetmem ki, o saat, ayakta kalır ‘gerçekleşir’!* Ve elbette eğer ‘bir gün’ rücu edilirsem de Rabbime, muhakkak ki, O’nun katındadır mutlaka en güzeli! “.* Artık elbet bildiririz inkâr eden ‘o’ kimselere, gayretleri sebebiyle. Ve elbette, mutlaka tattırırız onlara katı azaptan.

 

>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<

 

>2:264, 3:117, 14:18, 18:103, 18:104, 18:105, 24:39, 25:23, 33,19, 47:1<

 

41:51  Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâ bi cânibih (cânibihî), ve izâ messehuş şerru fe zû duâin arîd (arîdın).

 

Ve lütuflandırdığımız zaman ‘istekleriyle’ insanı, aldırış etmez ve çekilir bir tarafa. Ve dokunduğu zaman ona, bir şer, hemen geniş davete ‘duaya’ sahiptir.**

 

>12:87, 15:56, 17:83, 29:23, 30:36, 39:53, 41:49<

 

>9:126, 21:35, 23:55, 23:56, 29:2, 57:20, 64:15, 70:19, 70:20, 70:21<

 

41:52  Kul e reeytum in kâne min indillâhi summe kefertum bihî men edallu mimmen huve fî şikâkın baîd (baîdin).

 

‘Yâ Muhammed! Hakikati örtmeye şartlanmışlara’ de ki: „ Bakar mısınız, eğer Allâh’ın katından da, sonra inkâr ederseniz onu ‘Kur’ân-ı Kerîm’i’; kimdir daha sapmış ondan? Ki o, kimse uzak bir kopukluk içindedir! “.

 

41:53  Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk (hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd (şehîdun).

 

Onlara göstereceğiz âyetlerimizi ‘alâmetlerimizi’, ufuklarda ve nefslerinde, ta ki, belli oluncaya kadar onlara hakikatin ‘İlâhî esasların, gerçek’ olduğu.* Ve kâfi değil mi, Rabbin? Muhakkak ki O’dur, her şey üzerinde, her daim hazır, her şeyin iç yüzünün farkında, şahit!

 

>2:164, 6:99, 10:101, 12:105, 13:4, 18:109, 21:37, 27:93, 30:20, 30:24, 30:25, 30:26, 31:27, 31:31, 40:13, 41:39, 41:53, 42:29, 51:20, 51:21, 51:22<

 

41:54  E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît (muhîtun).

 

Değil mi ki, muhakkak ki onlar, tereddüt içinde, Rablerine kavuşmaktan.* Değil mi ki, muhakkak ki O, her şeyi kuşatan, kavrayandır!*

 

>18:105, 29:23, 32:23<

 

>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 41:22, 67:13, 67:14<