„ Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm! Bismillâhirrahmânirrahîm! “.
„ Sığınırım Allâh’a, şeytanın ‘şerrinden’ ki, taşlanmıştır (merhametinden uzaklaştırılmıştır)!*
>7:200, 15:34, 16:98<
Allâh adına… Ki, sonsuz şefkatle merhamet edendir; inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir! “.
7:1 Elif, lâm, mim, sâd
Elif, Lâm, Mîm, Sâd…*
Kur’ân’ın şifresi, anahtarı Hurûf-ı Mukattaa: – https://ikra.vision
7:2 Kitâbun unzile ileyke fe lâ yekun fî sadrike haracun minhu litunzire bihî ve zikrâ lil mu’minîn (mu’minîne).
‘Yâ Muhammed! Bu’, Kitap (Kur’ân-ı Kerîm), indirildi sana!* Ki, artık ondan ‘bildirirken yalanlanma korkusuyla’ göğsünde güçlük olmasın!* Onunla onları ‘inkârcıları’ uyarman içindir!* ‘Hakikat bilgisini’ hatırlatmadır, ‘samimi’ inananlara!
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
>6:66, 6:104, 6:107, 7:2, 10:108, 11:120, 20:100, 20:124, 39:41, 90:10<
7:3 Ittebiû mâ unzile ileykum min rabbikum ve lâ tettebiû min dûnihî evliyâ (evliyâe), kalîlen mâ tezekkerûn (tezekkerûne).
Uyun, sizlere indirilen şeye ‘hakikat bilgisine’ Rabbinizden! Uymayın ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade; himayecilere (onların buyruklarına boyun eğme)!* Ne de az hatırda tutarsınız!
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
7:4 Ve kem min karyetin ehleknâhâ fe câehâ be’sunâ beyâten ev hum kâilûn (kâilûne).
Nice memlekette ‘uyarılan inkârcı uygarlıklar’ yok ettik. Öyle ki, geldi ona ‘halkına’, baskımız geceleyin veya onlar öğle uykusu uyurlarken.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:5 Fe mâ kâne da’vâhum iz câehum be’sunâ illâ en kâlû innâ kunnâ zâlimîn (zâlimîne).
Öyle ki, olmadı çağırışları geldiği zaman onlara baskımız, demelerinden başka ki: „ Doğrusu olduk zalimler! “.
7:6 Fe le nes’elennellezîne ursile ileyhim ve le nes’elennel murselîn (murselîne).
Fakat, elbette sorarız mutlaka o kimselere ki, onlara gönderilmiş ‘elçilerin, davetine ne cevap verdiklerini’. Ve elbette sorarız mutlaka gönderilmiş ‘elçilere de, davetlerine ne cevap verildiğini’.*
>5:109, 7:6, 28:65, 28:75, 33:7, 39:69, 42:13<
7:7 Fe le nekussanne aleyhim bi ilmin ve mâ kunnâ gâibîn (gâibîne).
Böylelikle elbette ‘yaptıklarını’ anlatırız mutlaka onlara, ilim ‘tanıklığı’ ile. Ki, değildik ‘bihaber’, saklıdan!*
>2:255, 6:59, 11:123, 13:9, 15:24, 16:19, 67:13, 67:14<
7:8 Vel veznu yevme izinil hakk (hakku), fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn (muflihûne).
Ve terazi, izin günü (Allâhû Teâlâ’nın izniyle gerçekleşecek kıyâmet günü),* gerçektir! Artık kimin ağır gelirse terazisi ‘mertebe değeri’, o hâlde işte onlar… Onlar, felâha erenlerdir!
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
7:9 Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum bimâ kânû biâyâtinâ yazlimûn (yazlimûne).
Ve kimin hafif gelirse terazisi ‘mertebe değeri’, öyleyse işte onlar, o kimselerdir ki ‘hakikati örtmeye şartlanmışlar’, canlarını hüsrana uğratanlardır, âyetlerimize ‘inkârla’ zulmediyor olmaları sebebiyle.
7:10 Ve lekad mekkennâkum fîl ardı ve cealnâ lekum fîhâ maâyiş’ (maâyişe), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).
Andolsun ki, sizleri imkânlandırdık yeryüzünde. Ve var ettik sizlere orada geçimlikler! Ne de az şükredersiniz!
7:11 Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs (iblîse), lem yekun mines sâcidîn (sâcidîne).
Ve andolsun ki, oluşumunu yapılandırarak yarattık sizleri! Sonra da orantılandırdık sizleri! Dedik ki, meleklere: „ ‘Saygı ile’ yere kapanın, Âdem’e! “. Hemen ‘her biri, saygı ile’ yere kapandılar ki, İblis (ümidi kesilmiş olan) hariç; ‘o, saygı ile’ yere kapananlardan olmadı.
7:12 Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk (emertuke), kâle ene hayrun minh (minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn (tînin).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Nedir sana mâni olan şey, ‘saygı ile’ yere kapanmana, emretmişken sana? “. ‘İblis’: „ Ben ondan daha hayırlıyım ‘üstünüm’ ki, yarattın beni, ateşten; oluşumunu yapılandırarak yarattın onu da, kilden! “.**
(Özümlenme ile vücuda yarayışlı biçime sokularak, dokuların yapısında yer alışı)
>15:28, 17:61, 20:55, 25:54, 30:20, 71:17<
7:13 Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn (sâgirîne).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Öyleyse in oradan ‘cennetten’! Çünkü ‘haddine’ değil orada sana kibirlenmek. Hemen çık, muhakkak ki sen, küçümsenenlerdensin! “.
7:14 Kâle enzırnî ilâ yevmi yub´asûn (yub´asûne).
‘İblis’ dedi ki: „ Beni gözlemle ‘süre ver, insanların’ diriltilecekleri güne dek! “.
7:15 Kâle inneke minel munzarîn (munzarîne).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Mutlaka gözlemlenenlerdensin ‘süre verilenlerdensin’! “.
7:16 Kâle fe bimâ agveytenî le ak´udenne lehum sırâtekel mustekîm (mustekîme).
‘İblis’ dedi ki: „ Fakat beni ayartmaya ‘mahkûmiyetin’ sebebiyle, mutlaka otururum onlar ‘insanlar için benimsediğin’ yol istikâmetine! “.*
>7:16, 15:39, 15:42, 26:94, 26:95, 26:224, 28:63, 37:32<
7:17 Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn (şâkirîne).
Sonra, mutlaka gelirim ‘belli ederek’ önlerinden (hiç ölmeyeceklermiş gibi yaşamaları için), ‘dolaylı yollarla’ arkalarından (yaptıkları iyiliklerle avutup), sağlarından (ahlâklı yaşadıklarına inandırıp, mevkii ve servet kölesi yapıp), sollarından (servet ve makam sahibi insanları örnek gösterip). Ki, bulamazsın onların birçoğunu şükredenlerden!*
>34:20, 34:21<
7:18 Kâlehruc minhâ mez´ûmen medhûrâ (medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn (ecmaîne).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Çık oradan hor görülmüş, ‘bahşetmem, bağışlamam, merhametle esirgememden’ kovulmuş ‘olarak’! Elbette kim uyduysa sana, onlardan ‘insanlardan’, mutlaka doldururum cehennemi sizlerden, topluca! “.*
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
7:19 Ve yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete fe kulâ min haysu şi´tumâ ve lâ takrebâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn (zâlimîne).
Ve ‘dedik ki’: „ Yâ Âdem! İskân ol, sen ve eşin has bahçe ‘cennete’!* (Âyetlerden anlaşıldığı üzere, bu yer dünyada olamaz) O hâlde ‘isterseniz’ yiyin, dilediğiniz yerden; yakınlaşmayın buradaki ağaca! Bu yüzden olursunuz ‘benliklerinize, günaha sebebiyet vererek’ zalimlerden! “.
>55:54, 69:23, 76:13<
7:20 Fe vesvese lehumuş şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev´âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn (hâlidîne).
Fakat vesveseyle şeytan onlara, açması için onlardan edep yerlerini, dedi ki: „ İkinize men etti Rabbiniz buradaki ağaçtan ki, olmayasınız iki melek veya ‘cennette’ kalanlardan. “.
7:21 Ve kâsemehumâ innî lekumâ le minen nâsıhîn (nâsıhîne).
Ve ‘şeytan’ onlara yemin etti: „ Mutlaka ben, elbette sizlerin ‘iyiliğiniz için’ nasihat edenlerdenim! “.
7:22 Fedellâhumâ bi gurûr (gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev´âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh (cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvun mubîn (mubînun).
Bu yüzden sarkıttı ‘ağacın dalını’ onları aldatarak. Fakat ağacı ‘meyvesini’ tattıklarında, belirdi onlara, cinsel organları ve başladılar üzerlerine yapıştırmaya has bahçe ‘cennet’ yapraklarından. Ve onlara nida etti Rableri: „ İkinizi de bu ağaçtan men etmedim mi? Ve söyledim sizlere muhakkak ki şeytan, apaçık düşmandır! “.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
7:23 Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn (hâsirîne).
Dediler ki: „ Rabbimiz… Benliklerimize zulmettik ve eğer bağışlamazsan bizleri ve bahşedip, merhametle esirgemezsen bizleri, mutlaka oluruz hüsrana uğrayanlardan! “.
7:24 Kâlehbitû ba´dukum li ba´dın aduvv (aduvvun), ve lekum fîl´ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn (hînin).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ İnin, birbirinize düşmanca! Ve sizleredir, yeryüzünde karar kılınan ‘yer’ ve menfaat, belli bir süre! “.*
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
7:25 Kâle fîhâ tahyevne ve fîhâ temûtûne ve minhâ tuhrecûn (tuhrecûne).
‘Allâhû Teâlâ’ dedi ki: „ Orada yaşarsınız ve orada ölürsünüz ve oradan çıkarılırsınız! “.*
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
7:26 Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ (rîşâen) ve libâsut takvâ zâlike hayr (hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).
Ey Âdemoğulları! İndirdik, üzerlerinize örtü ‘işleyim bilgisini’ ki, kapatır cinsel organlarınızı ve süsler ‘sizleri’. Ve ‘günahlardan’ korunma örtüsü, işte bu en hayırlısıdır. ‘Ki haya duygusu’, Allâh’ın âyetlerindendir (Zât’ının varlığına delalettir). Ki, belki hatırda tutarlar!*
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
7:27 Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, fitneye ‘zarara’ düşürmesin sizleri! Ebeveyniniz ‘Âdem aleyhisselâm ile Havvâ aleyhisselâm’ı’ has bahçe ‘cennetten’ çıkardığı gibi, soyarak onlardan örtülerini ki, cinsel organlarını göstermek için onlara. Muhakkak ki, o ‘şeytan’ ve onun ırkı, görürler sizleri ki, onları göremediğiniz bir yerden. Doğrusu Biz kıldık, şeytanları himayeciler o kimselere ki, (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği neticesine) inanmazlar.*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
7:28 Ve izâ faalû fâhişeten kâlû vecednâ aleyhâ âbâenâ vallâhu emerenâ bihâ kul innallâhe lâ ye’muru bil fahşâ (fahşâi), e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).
Ve ‘Kâbe’yi çıplak ziyaret ederek’, ifa ettikleri zaman müstehcenliği, dediler ki: „ Atalarımızı* üzerinde bulduğumuz ‘onlardan gördüğümüzdür’ ve Allâh, bizlere emretti onu! “.* ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Muhakkak ki Allâh, emretmez müstehcenliği! Allâh ‘adına’ bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?! “. *
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>7:28, 7:38, 7:39, 8:35<
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
7:29 Kul emere rabbî bil kıst (kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin ved’ûhu muhlisîne lehud dîn (dîne), kemâ bedeekum teûdûn (teûdûne).
‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Emretti Rabbim ki, adaleti ve ‘yalnızca Allâhû Teâlâ’ya’ uygulayın, yöneltin yüzlerinizi, her ibadethane yanında ‘secde yerinde’! Ve ‘yalnızca’ O’na davet ‘dua’ edin dînde ‘yücelterek överek, ibadetlerde’ samimi! Başlattığı gibi, örneksiz, yoktan var etmeye, ‘Zât’ı huzuruna’ geri dönersiniz! “.
7:30 Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn (muhtedûne).
Bir kısmı, ‘idrak etmişlik üzerine’ yönlendirildi. Ve bir kısmının üzerlerine sapkınlık hak oldu.* Doğrusu onlar, edindiler şeytanları Allâh’tan ziyade himayeciler.* Ve sanıyorlar ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlendirilmiş olduklarını.*
>6:153, 12:108, 15:41, 16:9, 92:12<
>3:118, 4:89, 4:144, 5:51, 5:57, 9:16, 9:23, 58:22, 60:1, 60:8, 60:9<
>2:264, 3:117, 14:18, 18:103, 18:104, 18:105, 24:39, 25:23, 33,19, 47:1<
7:31 Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn (musrifîne).
Ey Âdemoğulları! Alın süsünüzü (takı ve güzel giysiler) her ibadethane yanında ‘secde yerinde’!* ‘İsterseniz’ yiyin ve için; ve israf etmeyin!* Muhakkak ki O, sevmez israf ‘aşırılık’ edenleri!
>7:26, 7:28<
>6:141, 7:31<
7:32 Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk (rızkı), kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh (kıyâmeti), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Kim haram ‘caiz olmaz’ kıldı, Allâh’ın süsünü ‘ihtişamını’ ki, onu, ‘ortaya’ çıkardı ve temiz rızıkları, kulları için?! “. De ki: „ O ‘ihtişam’, dünya hayatında inançlı kimseler için ‘helâldir, caizdir’. Ki kıyâmet günü de ‘yalnızca onlara’ has! “.* İşte böyle detaylandırırız âyetleri ‘hakikat bilgisini, anlaya’ bilen bir toplum için!*
>7:32, 7:50, 7:51, 20:126, 57:13<
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
7:33 Kul innemâ harreme rabbiyel fevâhişe mâ zahere minhâ ve mâ batane vel isme vel bagye bi gayril hakkı ve en tuşrikû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve en tekûlû alallâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ancak Rabbim, ‘şunları’ haram ‘caiz olmaz’ kıldı: müstehcenliği (kolay kazanç, kötü arzuların esiri olmak) ki, ondan görüneni ve gizlisine de!* Ve günah ‘işlemeyi’ ve taşkınlık etmeyi, haksız yere! Ve Allâh’a ortak yakıştırmanızı ki, hakkında ‘Allâhû Teâlâ’nın’ bir delil indirmediği bir şeye ‘rağmen’!* Ve söylemenizi, Allâh ‘adına’ bilmediğiniz şeyleri! “.*
>4:15, 4:16, 4:17, 16:90, 24:2, 24:3, 24:4, 24:5, 29:45<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
7:34 Ve li kulli ummetin ecel (ecelun), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn (yestakdimûne).
Ve her ümmet için, vade vardır. Artık geldiği zaman vadeleri, ne bir saat ertelenirler ve ne de öne alınırlar.*
>3:145, 6:2, 7:34, 11:104, 15:4, 15:5, 30:8<
7:35 Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).
Ey Âdemoğulları!* Geldiğinde sizlere, sizlerden elçiler ki, kıssa eden ‘bahseden’ sizlere âyetlerimi ‘hakikat bilgisini’, o hâlde kim ‘günahlardan’ korunur ve ‘gidişatı’ düzeltirse, artık korku yoktur onlara ve ne de hüzünlenirler!
>2:30, 2:31, 7:35, 7:172, 7:173, 17:70, 20:115, 33:72, 36:60, 36:61, 36:67, 59:21<
7:36 Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).
Ve o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi ve kibirlendiler ona ‘hükümlere’. İşte onlar, ateş ‘cehennem’ sahabeleridir; onlar, orada kalıcılardır.*
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
7:37 Fe men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih (âyâtihi) ulâike yenâluhum nasîbuhum minel kitâb (kitâbi), hattâ izâ câethum rusulunâ yeteveffevnehum kâlû eyne mâ kuntum ted´ûne min dûnillâh (dûnillâhi) kâlû dallû annâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn (kâfirîne).
O hâlde kimdir daha zalim o kimseden ki, uydurur Allâh ‘adına’ yalanı?!* Veya yalanladı Zât’ının âyetlerini ‘hakikat bilgisini’. İşte onlar ki, erişir nasipleri ‘cezaları’, kitapta (Kur’ân-ı Kerîm) de yazılı olan’. Ta ki, elçilerimiz geldiği zaman onlara, vefat ‘bilinçsiz’ ettirirlerken* onları, derler ki: „ Nerede davet ‘dua’ ettikleriniz, Allâh’tan ziyade ‘kutsallaştırılan zât, put’! “.* ‘Onlar da’ derler ki: „ Bizlerden saptılar! “.* Ve şahitlerdir benlikleri üzerine ki, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlar olduklarına.*
>2:168, 2:169, 7:33, 16:116<
>4:97, 6:60, 6:61, 6:93, 7:37, 8:50, 16:28, 16:32, 47:27<
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
>19:84, 24:24, 27:82, 36:65<
7:38 Kâledhulû fî umemin kad halet min kablikum minel cinni vel insi fîn nâr (nâri), kullemâ dehalet ummetun leanet uhtehâ, hattâ izeddârekû fîhâ cemîân kâlet uhrâhum li ûlâhum rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di´fen minen nâr (nâri) kâle li kullin di´fun ve lâkin lâ ta´lemûn (ta´lemûne).
‘Melek’ der ki: „ Girin ümmetlerin içine ki, gelip geçmiş sizlerden önceki, ‘cehennemlik’ olan cinlerden (görünmeyen varlıklar) ve insanlardan! “. Ateş içine her defasında dâhil olduğunda bir ümmet (yanlış bilgilendirdiği için sapan ve neticelerine katlanan herkes)), lânetlediler ‘kendilerini yoldan çıkaran’ kardeşlerini eriştikleri zaman topluca oraya.* Derler ki diğerleri, onların ilkleri için: „ Rabbimiz… Şunlar saptırdılar bizleri,* öyleyse ver onlara ateşten iki kat azap! “.* ‘Allâhû Teâlâ’ der ki: „ Her biri için iki kattır ve lâkin sizler ‘kimin ne azap çekeceğini’ bilemezsiniz! “.
>7:38, 14:30, 22:9, 25:42, 31:6, 33:68<
>2:159, 2:161, 3:85, 3:86, 3:87, 7:38, 29:13<
7:39 Ve kâlet ûlâhum li uhrâhum fe mâ kâne lekum aleynâ min fadlin fe zûkûl azâbe bimâ kuntum teksibûn (teksibûne).
Ve dediler ki, onların ilkleri, diğerlerine: „ Ne var ki, olmadı sizlerden, üzerlerimize bir liyakat! “. ‘Ve denir ki hepsine’: O hâlde tadın azabı,* ki, kazanmış olduğunuz şeylerden!*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
7:40 İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât (hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn (mucrimîne).
Muhakkak o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi ve kibirlendiler ona ‘hükümlere’. Açılmaz onlara gök ‘cehennemin’ kapıları ‘ki, kurtulsunlar’.* Ve has bahçe ‘cennete’ dâhil edilmezler ki, halat, iğne deliğine girinceye kadar.** İşte böyle cezalandırırız, ‘günah’ suçlularını!
>7:40, 77:32, 77:33<
>15:44, 16:29, 39:71, 78:18, 78:19<
Kara delikler: – https://ikra.vision
7:41 Lehum min cehenneme mihâdun ve min fevkıhim gavaş (gavaşın) ve kezâlike neczîz zâlimîn (zâlimîne).
Onlaradır, cehennemden bir döşek, üstlerinde de ‘ateşten’ bürüyenler. Ve işte böyle cezalandırırız, zalimleri!
7:42 Vellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lâ nukellifu nefsen illâ vus´ahâ ulâike ashâbul cenneh (cenneti), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).
Ve o kimseleri ki, ‘samimi’ inananlardır ve gayretleri erdemlidir; ki, yükümlü tutmayız ‘hiçbir’ canı yetisinin dışında! İşte onlar, has bahçe ‘cennet’ sahabeleridir; onlar, orada kalıcılardır.
7:43 Ve neza´nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr (enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh (hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk (hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta´melûn (ta´melûne).
Ve kaldırdık göğüslerinden ‘gönüllerinde kalmış her’ şeyi kinden. Akar onların altından nehirler. Derler ki: „ ‘Esas’ yüceltilme, övgü, ‘sırf’ Allâh’adır! Ki, yönlendirdi bizleri buna! Ve değildik yönlendirilmişler ki, olmasaydı Allâh’ın yönlendirmesi. Andolsun ki, Rabbimizin elçileri gerçekle gelmişler. “. ‘Onlara’ nida edilir: „ Bu has bahçe ‘cennet’! Vâris kılındınız ona, gayret ediyor olduğunuz şeylerden! “.*
>7:43, 18:107, 19:63, 23:11, 39:74, 43:72, 76:22<
7:44 Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ vâadenâ rabbunâ hakka (hakkan) fe hel vecedtum mâ vaade rabbukum hakka (hakkan) kâlû neam fe ezzene muezzinun beynehum en lâ´netullâhi alez zâlimîn (zâlimîne).
Ve nida ettiler has bahçe ‘cennet’ sahabeleri, ateş ‘cehennem’ sahabelerine: „ Bulduk ki, vadettiği şey bizlere Rabbimizin, gerçekmiş. Öyleyse buldunuz mu sizler de, vadedilen şeyi Rabbinizden, gerçek? “. ‘Cehennemlikler’ derler ki: „ Evet! “.* Bunun üzerine ilân etti bir çağrıcı onlardan ki: „ Allâh’ın lâneti, zalimlerin üzerlerine olsun! “.
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
7:45 Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ (ivecen) ve hum bil âhireti kâfirûn (kâfirûne).
O kimseler ki, alıkoyarlar Allâh’ın yolundan* ve ondaki amaçları bir eğrilik ‘bulmaktır’. Ve ‘onlar’, âhireti inkâr edenlerdir.*
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
7:46 Ve beynehumâ hicâb (hicâbun) ve alel a´râfi ricâlun ya´rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn (yatmeûne).
Ve bunların ‘cennet ve cehennemin’ aralarında bir paravan, örtü ‘vardır’, A’râf (yükseklikler) üzerinde de hepsini ‘mizaçlarının oluşturduğu’ görünümlerinden tanıyan adamlar ‘vardır’.* Ve nida ederler has bahçe ‘cennet’ sahabelerine: „ Selâmun aleykum! ‘Esenlik üzerinize!’ “. ‘Cennetlikler, henüz’ oraya girmemişlerdir; ve onlar ‘girmeyi’ umarlar.
>3:106, 3:107, 7:46, 10:26, 47:30, 55:41, 75:22, 80:38, 83:24, 88:8<
7:47 Ve izâ surifet ebsâruhum tilkâe ashâbin nâri kâlû rabbenâ lâ tec´alnâ mealkavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Ve iliştiği zaman görme duyularının, ateş ‘cehennem’ sahabeleri tarafına, derler ki: „ Rabbimiz… Kılma bizleri, zalimler toplumuyla beraber! “.*
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
7:48 Ve nâdâ ashâbul´a´râfi ricâlen ya´rifunehum bi sîmâhum kâlû mâ agnâ ankum cem´ukum ve mâ kuntum testekbirûn (testekbirûne).
Ve nida ettiler A’râf sahabelerinden adamlar ki, onları ‘cehennemlikleri, mizaçlarının oluşturduğu’ görünümlerinden tanırlar;* derler ki: „ Yararı olmadı sizlere, ‘dünyada’ topladıklarınız ve kibirlenmiş olduğunuz şeyler ‘mevkii’!*
>3:106, 7:48, 10:27, 39:60, 67:27, 75:24, 80:40, 88:2<
>3:157, 7:48, 10:58<
7:49 E hâulâillezîne aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh (rahmetin) udhulûl cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn (tahzenûne).
Şunlar mı o kimseler? Ki yemin ettiniz, Allâh’ın bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesine, eremezler onlar ‘diye’! “. ‘Cennetliklere de denir ki’: „ Dâhil olun has bahçe ‘cennete’! Korku yoktur sizlere, hüzünlenmezsiniz de! “.
7:50 Ve nâdâ ashâbun nâri ashâbel cenneti en efîdû aleynâ minel mâi ev mimmâ rezekakumullâh (rezekakumullâhu), kâlû innallâhe harremehumâ alel kâfirîn (kâfirîne).
Ve nida ettiler ateş ‘cehennem’ sahabeleri, has bahçe ‘cennet’ sahabelerine: „ Dökün bizlere de sudan veya Allâh’ın rızıklandırdığı şeylerden sizleri! “. ‘Cennetlikler de’ derler ki: „ ‘Şu’ gerçek ki Allâh, onları haram ‘caiz olmaz’ kıldı, ‘hakikat bilgisini’ örtmeye şartlanmışlara! “.*
>7:32, 7:50, 7:51, 20:126, 57:13<
7:51 Ellezînettehazû dînehum lehven ve leiben ve garrethumul hayâtud dunyâ, felyevme nensâhum kemâ nesû likâe yevmihim hâzâ ve mâ kânû bi âyâtinâ yechadûn (yechadûne).
O kimseler ki, edindiler dînlerini ‘dîni algılarını’ eğlence ve oyun. Aldattı onları dünya hayatı ‘geçici bir menfaat’.* Öyleyse o gün* onları ‘önemsemeyip’ unuturuz. Nasıl ki, ‘önemsemeyip’ unuttular bu günlerine kavuşmayı; ve mücâdele ediyor olmaları sebebiyle âyetlerimize.*
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
>11:103, 11:104, 11:105, 14:48, 14:49, 21:103, 22:56, 24:24, 25:26, 28:66, 30:14<
>7:51, 9:67, 20:126, 32:14, 38:26, 45:34, 58:19, 59:19<
7:52 Ve lekad ci´nâhum bi kitâbin fassalnâhu alâ ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu´minûn (yu´minûne).
Ve andolsun ki, onlara getirdiğimiz bir kitap ile detaylandırdık onu, ‘hakikat bilgisini’ ilim ‘tanıklığı’ üzerine. Ki, yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenmedir inançlı bir toplum için!*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
7:53 Hel yanzurûne illâ te´vîleh (te´vîlehu), yevme ye´tî te´vîluhu yekûlullezîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bil hakk (hakkı), fe hel lenâ min şufeâe fe yeşfeû lenâ ev nureddu fe na´mele gayrellezî kunnâ na´mel (na´melu), kad hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn (yefterûne).
‘Hakikati örtmeye şartlanmışlar’ gözlerler, illâki onun (Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiği) neticesini mi?* Onun ‘bildirdiği’ neticesi geldiği gün, öncesinden onu ‘önemsemeyip’ unutmuş olan kimseler derler ki: „ Rabbimizin elçileri gerçekle gelmişler! Artık var mı şefaat edebilenler ki, bizlere şefaat etsinler.* Veya geri döndürülelim de, o zaman gayretlenelim olan gayretlerimizden başkasıyla. “. Ki, canlarını hüsrana uğratmışlardır. Saptı (hatırdan, gönülden çıkarıldı) onlardan, uydurmuş oldukları şeyler (edindikleri ilâhları).*
>2:210, 5:109, 6:57, 6:58, 10:11, 10:50, 10:51, 13:6, 14:42, 15:8, 16:1, 16:33, 16:61, 17:11, 18:58, 18:59, 25:25, 25:26, 35:45, 39:69, 47:18<
>19:87, 21:28, 39:43, 39:44, 53:26, 78:38<
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
7:54 İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih (emrihi), e lâ lehul halku vel emr (emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn (âlemîne).
Muhakkak ki Rabbiniz, Allâh’dır!* Ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı, gökleri ve yeri altı günde!* Sonra teşrif etti Arş’a (cennet ve cehennemi de içinde barındıran, zamansız, mekânsız, evrenin yönetmeliğine). Bürünüp örtülür gece, gündüzle ki, durmaksızın takip eder onu. Ve güneş ve ay ve yıldızlar, riayet etmişlerdir O’nun emrine ‘hükmüne’!* Değil mi ki ‘ancak’ Zat’ınındır, yaratılış ve emri?! Mübârek Allâh, var olan her şeyin Rabbidir!
>16:60, 16:74, 27:9, 30:27, 87:1, 92:20<
„2 gün / 4 gün / 6 gün“ : – https://ikra.vision
>6:96, 55:5<
7:55 Ud´û rabbekum tedarruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbul mu´tedîn (mu´tedîne).
Davet ‘dua’ edin Rabbinize yalvararak ve gizlice! Muhakkak ki Zât’ı, sevmez aşırılık edenleri!
7:56 Ve lâ tufsidû fîl ardı ba´de ıslâhıhâ ved´ûhu havfen ve tamaâ (tamaân) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn (muhsinîne).
Ve bozgun çıkarmayın yeryüzünde, ‘gidişatının’ düzelmesinin ardından! Ve ‘yalnızca’ O’na davet ‘dua’ edin, korkarak ve umutla! Şüphesiz ki Allâh’ın, bahşetmesi, bağışlaması, merhametle esirgemesi yakındır, ‘kendisini’ koruyan, iyilere!
7:57 Ve huvellezî yursilur riyâha buşren beyne yedey rahmetih (rahmetihi), hattâ izâ ekallet sehâben sikâle suknâhu li beledin meyyitin fe enzelnâ bihil mâe fe ahrecnâ bihîmin kullissemerât (semerâti), kezâlikenuhricul mevtâ leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).
Ve O’dur ki Zât’ı, gönderir rüzgârları müjdeleyici; ‘belli ederek’ önlerinden bahşetmesi, bağışlamasını (yağmuru). Nihayet ‘o rüzgârlar’ ağır bulutları taşıdığında, onu, cansız bir beldeye sevk eder de, böylelikle indiririz onunla su; ki, böylelikle çıkarırız onunla her mahsullerden. İşte bunun gibi ölüleri de çıkarırız.* Ki, belki hatırda tutarsınız!
>20:55, 22:6, 30:19, 35:9, 43:11, 50:11, 50:42, 71:18<
7:58 Vel beledut tayyibu yahrucu nebâtuhu bi izni rabbih (rabbihi), vellezî habuse lâ yahrucu illâ nekidâ (nekiden), kezâlike nusarriful âyâti li kavmin yeşkurûn (yeşkurûne).
Ve ‘toprağı iyi olan’ belde ki, bitkisini temiz ‘güzel’ çıkar ki, Rabbinin izniyle. Ve kötü olandan kavruk ot dışında ‘bir şey’ çıkmaz. İşte böyle ayrıntılarıyla açıklıyoruz âyetleri ‘alâmetleri’, şükreden bir toplum için!*
>7:52, 7:185, 10:101, 18:109, 23:71, 27:93, 31:27, 41:53, 51:20, 51:21, 51:22, 51:23<
7:59 Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh (gayruhu), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm (azîmin).
Andolsun ki, gönderdik Nûh’u halkına. Bunun üzerine dedi ki: „ Ey halkım! ‘Yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Muhakkak ki ben, korkarım üzerlerinize ‘gelecek’ büyük günün azabından! “.
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
7:60 Kâlel meleu min kavmihî innâ le nerâke fî dalâlin mubîn (mubînin).
Dediler ki, halkından yetkililer: „ Doğrusu elbet görüyoruz seni ki, apaçık şaşkınlık içinde! “.
7:61 Kâle yâ kavmi leyse bî dalâletun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn (âlemîne).
‘Nûh aleyhisselâm’ dedi ki: „ Ey halkım! Şaşırmış değilim. Ve lâkin ben, var olan her şeyin Rabbinden ‘gönderilen’ elçiyim!
7:62 Ubelligukum risâlâti rabbî ve ensahu lekum ve a’lemu minallahi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).
Tebliğ ediyorum sizlere, Rabbimin bildirilerini ve nasihat ediyorum sizlere ki, biliyorum Allâh’tan ‘gelen ilhamlarla’,** bilmediğiniz şeyleri!
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
7:63 E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn (turhamûne).
Ve tuhaf mı ki, gelmesi sizlere ‘hakikat bilgisini’ hatırlatma, Rabbinizden, sizlerden bir adama ki, sizleri ‘kıyâmetle’ uyarması için ve ‘günahlardan’ korunmanız için!* Ve belki bahşedilip, bağışlanıp, merhametle esirgenirsiniz! “.
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
7:64 Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn (amîne).
Ne var ki yalanladılar onu ‘Nûh aleyhisselâm’ı’. Bunun üzerine kurtardık onu ve beraberindeki kimseleri, gemilerde.* Ve ‘suda’ boğduk o kimseleri ki, yalanladılar âyetlerimizi.** Muhakkak ki, kör ‘idrak etmek istemeyen’ bir toplumdular.*
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
Hz. Nûh a.s.’ın halkının inkârı ve yok edilmeleri: – https://ikra.vision
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
7:65 Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ (hûden), kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh (gayruhu), e fe lâ tettekûn (tettekûne).
Ve Âd’a (Hûd aleyhisselâm’ın halkı) kardeşleri Hûd dedi ki: „ Ey halkım! ‘Yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Hâlâ ‘günahlardan’ korunmaz mısınız!? “.
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
7:66 Kâlelmeleullezîne keferû min kavmihî innâ le nerâke fî sefâhetin ve innâ le nezunnuke minel kâzibîn (kâzibîne).
Dediler ki, halkından yetkili, inkâr eden kimseler: „ Doğrusu elbet görüyoruz ki, akıl erdirmekten yoksunsun! Ve muhakkak ki, elbette zannediyoruz ki seni, yalancılardansın! “.
7:67 Kâle yâ kavmi leyse bî sefâhetun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn (âlemîne).
‘Hûd aleyhisselâm’ dedi ki: „ Ey halkım! Akıl erdirmekten yoksun değilim. Ve lâkin ben, var olan her şeyin Rabbinden ‘gönderilen’ elçiyim!
7:68 Ubelligukum risâlâti rabbî ve ene lekum nâsıhun emîn (emînun).
Tebliğ ediyorum sizlere, Rabbimin bildirilerini ve ben, sizlere güvenilir bir nasihatçiyim!
7:69 E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum, vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di kavmi nûhın ve zâdekum fil halkı bastaten, fezkurû âlâallahi leallekum tuflihûn (tuflihûne).
Ve tuhaf mı ki, gelmesi sizlere ‘hakikat bilgisini’ hatırlatma, Rabbinizden, sizlerden bir adama ki, sizleri ‘kıyâmetle’ uyarması için.* Ve hatırlayın, kıldığını sizleri halefler (medeniyette yerine geçen); Nûh halkının ardından; ve ziyade etti, yaratılışta boy bosu gösterişli. Öyleyse hatırlayın üzerlerinizdeki Allâh’ın yüceliğini! Ki, belki felâha erersiniz! “.
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
7:70 Kâlû e ci’tenâ li na’budallâhe vahdehu ve nezere mâ kâne ya’budu âbâunâ, fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdıkîn (sâdıkîne).
Dediler ki: „ Geldin ki bizlere, tek Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk etmemiz için mi? Ve bırakalım atalarımızın ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk ettikleri şeyleri (edindikleri ilâhları)!* Haydi, getir bizlere vadettiğin şeyi, eğer samimilerdensen! “.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
7:71 Kâle kad vakaa aleykum min rabbikum ricsun ve gadabun, e tucâdilûnenî fî esmâin semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ nezzelallâhu bihâ min sultânin, fentezırû innî meakum minel muntezırîn (muntezırîne).
‘Hûd aleyhisselâm’ dedi ki: „ ‘Bu tutumunuz sebebiyle’ vaki oldu üzerlerinize Rabbinizden murdarlık ve gazap! Cebelleşiyor musunuz benimle ki, sizlerin ve atalarınızın da onu ‘uydurarak’ isimlendirdiğiniz isimler ‘putlar’ hakkında?* Ki Allâh, indirmedi ona, bir delil!* Artık gözleyin ‘bekleyin’, doğrusu ben de sizlerle beraber gözleyenim ‘bekleyenim’! “.*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>7:71, 10:68, 12:40, 18:15, 30:35, 34:44, 35:40, 37:156, 37:157, 43:21<
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
7:72 Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata´nâ dâbirellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu´minîn (mu´minîne).
Bunun üzerine kurtardık onu ve beraberindeki kimseleri ki, Bizden bir bahşedilme, bağışlanma, merhametle esirgenme ile.* Ve kestik ‘ardı’ arkasını o kimselerin ki, yalanladılar âyetlerimizi.** Ve inançlı da olmadılar.
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
Hz. Hûd a.s.’ın Âd halkının inkârı ve yok edilmeleri: – https://ikra.vision
7:73 Ve ilâ semûde ehâhum sâlihan kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, kad câetkum beyyinetun min rabbikum hâzihî nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûha te’kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbun elîm (elîmun).
Ve Semûd’a (Sâlih aleyhisselâm’ın halkı) kardeşleri Sâlih dedi ki: „ Ey halkım! ‘Yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Gelmiştir sizlere ‘peygamber olduğuma dair’ ayan beyan ‘deliller’, Rabbinizden! Bu, Allâh’ın dişi devesidir ki, sizlere bir âyettir ‘alâmettir’!* Bu yüzden bırakın onu, yesin Allâh’ın yeryüzünde! Ve kötülükle dokunmayın ona, yoksa alır sizleri, elem azap!*
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
>17:59, 54:27<
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
7:74 Vezkurû iz cealekum hulefâe min ba´di âdin ve bevveekum fîl ardı tettehızûne min suhûlihâ kusûren ve tenhitûnel cibâle buyûten fezkurû âlâallâhi ve lâ ta´sev fîl ardı mufsidîn (mufsidîne).
Ve hatırlayın, kıldığını sizleri halefler (medeniyette yerine geçen); Âd (Hûd aleyhisselâm’ın halkı) ardından ve yerleştirdi sizleri yeryüzünde. ‘Yeryüzü’ ovalarında saraylar edindiniz ve dağlarda evler oyuyorsunuz. O hâlde hatırlayın üzerlerinizdeki Allâh’ın yüceliğini! Ve karışıklık çıkarmayın yeryüzünde, bozguncular ‘olup’! “.
7:75 Kâlel meleullezînestekberû min kavmihî lillezînestud´ıfû li men âmene minhum e ta´lemûne enne sâlihan murselun min rabbihi kâlû innâ bimâ ursile bihî mu´minûn (mu´minûne).
Dediler ki, halkından yetkili, kibirlenen kimseler, zayıf ‘âciz’ kimseler için ki, onlardan inançlı kişi için: „ Biliyor musunuz da Sâlih’in, Rabbinden gönderilmiş ‘elçi’ olduğunu? “. ‘Onlar da’ dediler ki: „ Mutlaka bizler, onunla gönderilen ‘her’ şeye inananlarız! “.
7:76 Kâlellezînestekberû innâ billezî âmentum bihî kâfirûn (kâfirûne).
Dediler ki, kibirlen kimseler: „ Doğrusu bizler ki, ona inandığınızı inkâr edenleriz! “.
7:77 Fe akarûn nâkate ve atev an emri rabbihim ve kâlû yâ sâlihu´tinâ bimâ teidunâ in kunte minel murselîn (murselîne).
Buna rağmen bacaklarını biçerek devirip doğradılar dişi deveyi. Ve başkaldırdılar Rablerinin emrinden ‘çıkıp’ ve dediler ki: „ Yâ Sâlih! Getir bizlere vadettiğin şeyi, eğer gönderilmiş ‘elçilerdensen’! “.*
>2:170, 6:148, 7:173, 14:10, 16:35, 36:6, 98:5<
7:78 Fe ehazethumur recfetu fe asbahû fî dârihim câsimîn (câsimîne).
Bunun üzerine aldı onları şiddetli, gürültülü bir sarsıntı. Öyle ki, sabahlayıp diyarlarında yığılıp kaldılar.*
Hz. Sâlih a.s.’ın Semûd halkının inkârı ve yok edilmeleri: – https://ikra.vision
7:79 Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlete rabbî ve nesahtu lekum ve lâkin lâ tuhıbbûnen nâsıhîn (nâsıhîne).
Artık ‘Sâlih aleyhisselâm’ dönüp ‘gitti’ onlardan ve dedi ki: „ Ey halkım! Andolsun ki, tebliğ ettim sizlere, Rabbimin bildirilerini ve nasihat ettim sizlere! Ve lâkin nasihat edenleri sevmiyorsunuz! “.*
>5:25, 6:34, 7:89, 10:88, 12:110, 14:15, 71:24<
7:80 Ve lûtan iz kâle li kavmihî e te´tûnel fâhışete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn (âlemîne).
Ve Lût, demişti ki, halkına: „ Müstehcenliğe mi varırsınız? Ki, onu sizlerden ‘önceki’ geçmiş cümle âlemlerden, ‘hiç’ birinde olmadığı ‘kadar’!
7:81 İnnekum le te´tûner ricâle şehveten min dûnin nisâi, bel entum kavmun musrifûn (musrifûne).
Doğrusu sizler, elbette varırsınız şehvetle erkeklere! Ki, kadınlardan ziyade! Yok sizler, israf ‘aşırılık’ eden bir toplumsunuz! “.
7:82 Ve mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû ahricûhum min karyetikum, innehum unâsun yetetahherûn (yetetahherûne).
Ve olmadı halkının cevabı, demelerinden başka ki: „ Çıkarın onları memleketinizden, doğrusu onlar ‘bu kirli işlerden’ arınmış insanlar! “.
7:83 Fe enceynâhu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn (gâbirîne).
Bunun üzerine kurtardık onu ve ‘ev’ ahalisini.** Ki, karısı hariç; ‘o, toza’ bürünenlerden oldu.*
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
>7:83, 11:81, 26:171, 51:35, 51:36<
>80:40<
7:84 Ve emtarnâ aleyhim matarâ, fenzur keyfe kâne âkıbetul mucrimîn (mucrimîne).
Ve yağdırdık üzerlerine ‘taş’ yağmuru.** Haydi bak, nasıl oldu âkıbeti ‘günah’ suçlularının!?*
>7:84, 25:40, 26:173, 27:58<
Hz. Lût a.s.’ın halkının inkârı ve yok edilmeleri: – https://ikra.vision
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
7:85 Ve ilâ medyene ehâhum şuaybâ kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu kad câetkum beyyinetun min rabbikum fe evfûl keyle vel mîzâne ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ tufsidû fîl ardı ba’de ıslahıhâ zâlikum hayrun lekum in kuntum mu’minîn (mu’minîne).
Ve Medyen’e (Şuayb aleyhisselâm’ın halkı) kardeşleri Şuayb dedi ki: „ Ey halkım! ‘Yalnızca’ Allâh’a ‘hizmetle, ibadetle’ kulluk edin!* Yoktur sizlere ilâh, O’ndan gayrı! Gelmiştir sizlere ‘peygamber olduğuma dair’ ayan beyan ‘deliller’, Rabbinizden! Artık vefa edin ölçeğe ve ölçüye! Ve ‘değerini’ düşürmeyin insanların eşyalarının! Ve bozgun çıkarmayın yeryüzünde, ‘gidişatının’ düzelmesinin ardından! İşte bu en hayırlısıdır sizlere ki, eğer ‘samimi’ inananlarsanız!
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<
7:86 Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûnehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetul mufsidîn (mufsidîne).
Ve oturmayın her yola ‘tehdit’ vadederek! Ve alıkoyuyorsunuz Allâh’ın yolundan! Ki kimileri ona ‘hakikat bilgisine, samimi’ inandı! Ve amaçlıyorsunuz onda bir eğrilik! Ve hatırlayın ki, sizler az idiniz, bunun üzerine sizleri çoğalttı! Ve bakın, nasıl oldu âkıbeti bozguncuların?!*
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
7:87 Ve in kâne tâifetun minkum âmenû billezî ursiltu bihî ve tâifetun lem yu’minû fasbirû hattâ yahkumallâhu beynenâ, ve huve hayrul hâkimîn (hâkimîne).
Ve eğer sizlerden bir tayfa ‘samimi’ inanır ki onunla, ‘bu görevle’ gönderildiğime ve bir tayfa inanmazsa,* o hâlde sabredin Allâh hükmedinceye kadar aramızda! “. Ve O’dur, âdil, hakkı yerine getiren, adaletle hükmedenlerin en hayırlısı!
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
7:88 Kâlel meleullezînestekberû min kavmihî le nuhricenneke yâ şuaybu vellezîne âmenû meake min karyetinâ ev le teûdunne fî milletinâ, kâle e ve lev kunnâ kârihîn (kârihîne).
Dediler ki, halkından yetkili, kibirlenen kimseler: „ Seni mutlaka çıkarırız, yâ Şuayb! Ve inanan o kimseleri de senin beraberindeki, memleketimizden veya mutlaka geri dönersiniz milletimize ‘aynı inancı paylaşanlara’! “. ‘Şuayb aleyhisselâm’ dedi ki: „ Ve eğer hoşlanmıyor olsak ta mı?
7:89 Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn (fâtihîne).
Uydurmuş oluruz Allâh ‘adına’ yalanı, eğer milletinize ‘aynı inancı paylaşanlara’ geri dönersek ki, Allâh’ın kurtarmasının ardından bizleri, ondan ‘uydurma inancınızdan’. Ve olmaz bizim geri dönmemiz ki müstesnadır, Rabbimiz, Allâh’ın dilemesi. Kapsamıştır Rabbimiz, her şeyi ilimle! ‘Her şey bilgisi dâhilinde olan’ Allâh’a itimat ettik! Rabbim… Aç benim ve toplumumuzun arasını hak ile!* Ve Sen, zafer verenlerin en hayırlısısın! “.
>5:25, 6:34, 7:89, 10:88, 12:110, 14:15, 71:24<
7:90 Ve kâlel meleullezîne keferû min kavmihî le initteba’tum şuayben innekum izen le hâsirûn (hâsirûne).
Dediler ki, halkından yetkili, inkâr eden kimseler: „ Mutlaka eğer uyarsanız Şuayb’a, mutlaka sizler o zaman, elbette hüsrana uğrarsınız! “.
7:91 Fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn (câsimîne).
Bunun üzerine aldı onları şiddetli, gürültülü bir sarsıntı. Öyle ki, sabahlayıp diyarlarında yığılıp kaldılar.
7:92 Ellezîne kezzebû şuayben ke en lem yagnev fîhâ, ellezîne kezzebû şuayben kânû humul hâsirîn (hâsirîne).
O kimseler ki, yalanladılar Şuayb’ı; sanki orada hiç sefa sürmemişlerdi.* O kimseler ki, yalanladılar Şuayb’ı; oldular hüsrana uğrayanlardan.*
Hz. Şuayb a.s.’ın Medyen, Eyke, Ress halkının inkârı, yok edilmeleri: – https://ikra.vision
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
7:93 Fe tevellâ anhum ve kâle yâ kavmi lekad eblagtukum risâlâti rabbî ve nesahtu lekum, fe keyfe âsâ alâ kavmin kâfirîn (kâfirîne).
Bu yüzden ‘Şuayb aleyhisselâm’ dönüp ‘gitti’ onlardan ve dedi ki: „ Ey halkım! Andolsun ki, tebliğ ettim sizlere, Rabbimin bildirilerini ve nasihat ettim sizlere! Artık nasıl acınırım, inkârcı topluma karşı?! “.
7:94 Ve mâ erselnâ fî karyetin min nebiyyin illâ ehaznâ ehlehâ bil be’sâi ved darrâi leallehum yaddarraûn (yaddarraûne).
Ve göndermedik ‘hiçbir’ bir memlekete, bildiricilerden (peygamber) ki,* olmaksızın almış ‘sınamış’ ahalisini baskı altında ve darlıkla ki, belki yalvarırlar!*
>2:38, 2:121, 14:4, 16:36, 39:71, 62:2<
>7:94, 12:109, 14:4, 15:4, 17:58, 26:208<
7:95 Summe beddelnâ mekânes seyyietil hasenete hattâ afev ve kâlû kad messe âbâenad darrâu ves serrâu fe ehaznâhum bagteten ve hum lâ yeş’urûn (yeş’urûne).
Sonra değiştirdik kötülüğün ‘darlığın’ yerini iyilikle ‘ferahlıkla’, ta ki, ‘sayıca ve servetçe’ çoğaldılar ve dediler ki: „ Dokunmuştu atalarımıza da, darlık ve ferahlık. “.* Bunun üzerine aldık ‘yakaladık’ onları, ansızın;* ve onlar, ‘bunun’ farkına ‘bile’ varmazlarken.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:96 Ve lev enne ehlel kurâ âmenû vettekav le fetahnâ aleyhim berekâtin mines semâi vel ardı ve lâkin kezzebû fe ehaznâhum bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).
Ve eğer olsaydı ‘o’ şehirlerin ahalisi de, ‘samimi’ inananlar ve ‘günahlardan’ korunanlar, elbette açardık üzerlerine bereketler gökten ve yerden. Ve lâkin yalanladılar. Bunun üzerine aldık ‘yakaladık’ onları, kazanmış oldukları ‘ceza’ sebebiyle.
7:97 E fe emine ehlul kurâ en ye’tiyehum be’sunâ beyâten ve hum nâimûn (nâimûne).
Öyleyse emin miydiler, o şehirlerin ahalisi, baskımızın onlara gelmesinden geceleyin ve onlar uyurlarken?!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:98 E ve emine ehlul kurâ en ye’tiyehum be’sunâ duhan ve hum yel’abûn (yel’abûne).
Ve emin miydiler, o şehirlerin ahalisi ki, baskımızın onlara gelmesinden ve ‘oyalanıp’ oynayarak ‘kuşluk vakti’ aydınlığında?!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:99 E fe eminû mekrallahi, fe lâ ye’menu mekrallahi illel kavmul hâsirûn (hâsirûne).
Öyleyse emin miydiler, kurduğu Allâh’ın düzeninden? Kurduğu Allâh’ın düzeninden, hüsrana uğrayanlar toplumundan başkası emin olmaz!
7:100 E ve lem yehdi lillezîne yerisûnel arda min ba’di ehlihâ en lev neşâu esabnâhum bi zunûbihim, ve natbeu alâ kulûbihim fe hum lâ yesme’ûn (yesme’ûne).
Ve ‘gördükleri’ yönlendirmez mi o kimseleri? Ki, oranın ‘o şehrin’ ahalisinin ardından, yeryüzüne vâris oldular. Eğer dileseydik suçları sebebiyle ‘musibetler’ isabet ettirirdik onlara da. Ve mühürleriz kalplerinin üzerini de,* artık duymazlar (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!*
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
7:101 Tilkel kurâ nakussu aleyke min enbâihâ ve lekad câethum rusuluhum bil beyyinâti fe mâ kânû liyu’minû bi mâ kezzebû min kablu kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbil kâfirîn (kâfirîne).
‘Yâ Muhammed!’, Bunlar, ‘yok edilen’ şehirler ki, kıssa ediyoruz ‘bahsediyoruz’ sana havadislerinden!* Ve andolsun ki, geldi onlara elçileri, ayan beyan ‘delillerle’. Ne var ki, inanacak olamazlardı, öncesinden yalanladıkları sebebbiyle.* İşte böyle mühürler Allâh, kalplerinin üzerini,* inkârcıların (anlamak istemedikleri için, idrak kuvveleri kilitlidir)!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
7:102 Ve mâ vecednâ li ekserihim min ahdin, ve in vecednâ ekserehum le fâsikîn (fâsikîne).
Ve bulmadık birçoğunu onların, taahhüde ‘bağlı’. Ve bulduk ki, birçoğunu onların, elbette fesatlardan.
7:103 Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ bi âyâtinâ ilâ fir’avne ve melâihi fe zalemû bihâ, fanzur keyfe kâne âkıbetul mufsidîn (mufsidîne).
Sonra harekete geçirdik bunun ardından, Mûsâ’yı âyetlerimizle ‘alâmetlerimizle’, Firavuna ve yetkililerine.* Ne var ki, zulmettiler ona. Haydi bak, nasıl oldu âkıbeti bozguncuların?!*
>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<
>6:123, 7:86, 8:36, 11:19, 14:3, 16:88, 17:16, 34:34, 43:23<
7:104 Ve kâle mûsâ yâ fir’avnu innî resûlun min rabbil âlemîn (âlemîne).
Ve dedi ki, Mûsâ: „ Ey Firavun! Muhakkak ki ben, var olan her şeyin Rabbinden ‘gönderilen’ elçiyim!
7:105 Hakîkun alâ en lâ ekûle alallâhi illel hakk (hakka), kad ci’tukum bi beyyinetin min rabbikum fe ersil maiye benî isrâîl (isrâîle).
Hakkında, üzerine söylememem, Allâh ‘adına’ gerçeklerden başka ‘bir şey’. Getirdim sizlere ayan beyan ‘deliller’, Rabbinizden! Bu yüzden, gönder İsrâîloğullarını benimle beraber! “.
7:106 Kâle in kunte ci’te bi âyetin fe’ti bihâ in kunte mines sâdikîn (sâdikîne).
‘Firavun’ dedi ki: „ Eğer bir âyet ‘alâmet ile’ geldiysen, öyleyse getir onu, eğer samimilerdensen! “.
7:107 Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn (mubînun).
Bunun üzerine ‘Mûsâ aleyhisselâm’ attı asasını ‘yere’. Hemen o oluverdi, apaçık bir yılan.
7:108 Ve neze’a yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzırîn (nâzırîne).
Ve elini ‘böğründen’ çekip çıkardığında, öyle ki berrak ‘göründü’ bakanlar için.
7:109 Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm (alîmun).
Dediler ki, Firavunun halkından yetkililer: „ Doğrusu bu, mutlaka bilgili ‘dalavereci’ bir sihirbaz! “.
7:110 Yurîdu en yuhricekum min ardıkum, fe mâzâ te’murûn (te’murûne).
(Mûsâ aleyhisselâm ve Hârûn aleyhisselâm’ı kastederek, Yahudi halkına sordu)*: „ Muradı, sizleri yerlerinizden çıkarmak! ‘Çevresindeki yetkililere de’: O hâlde, ‘onun hakkında’ ne buyurursunuz?! “.
>2:61<
7:111 Kâlû ercih ve ehâhu ve ersil fîl medâini hâşirîn (hâşirîne).
‘Yetkililer’ dediler ki: „ Onu ve ağabeyi ‘Hârûn aleyhisselâm’ı’ oyala ve gönder şehirlere bir araya getiriciler ‘tellâllar’!
7:112 Ye’tûke bi kulli sâhırin alîm (alîmin).
Ki, getirsinler sana hepsini, en bilgili sihirbazların! “.
7:113 Ve câes seharatu fir’avne kâlû inne lenâ le ecren in kunnâ nahnul gâlibîn (gâlibîne).
Ve geldiler sihirbazlar Firavuna, dediler ki: „ Mutlaka bizlere ise, elbet bir ücret vardır eğer galip gelenler olursak!? “.
7:114 Kâle ne’am ve innekum le minel mukarrebîn (mukarrebîne).
‘Firavun’ dedi ki: „ Evet ve doğrusu sizler, elbette ‘bana’ yakınlaştırılanlardansınız! “.
7:115 Kâlû yâ mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne nahnul mulkîn (mulkîne).
‘Sihirbazlar’ dediler ki: „ Yâ Mûsâ! ‘Ortaya’ ya atarsın, ya da bizler olalım atanlar! “.
7:116 Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm (azîmin).
‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Atın! “. Ne var ki, attıklarında, büyülediler insanların görmelerini ve irkilttiler onları. Ve ‘meydana’ getirdiler, büyük bir sihir.
7:117 Ve evhaynâ ilâ mûsâ en elkı asâke, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn (ye’fikûne).
Ve vahyettik** Mûsâ’ya ki, atmasını asasını ‘yere’. Öyle ki o, yutuverdi aldatmaca şeyleri.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
7:118 Fe vakaal hakku ve batale mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Nihayet hak vaki oldu. Ve asılsız oldu gayret ediyor oldukları şeyler.*
>8:8, 9:32, 9:33, 10:82, 17:81, 40:14, 61:8, 61:9<
7:119 Fe gulibû hunâlike venkalebû sâgırîn (sâgırîne).
Öyle ki, ‘Firavun ve emrindekilere’ galip gelindi orada. Ve ‘büyüklenenler’, geri döndüler küçümsenerek.
7:120 Ve ulkıyes seharatu sâcidîn (sâcidîne).
Ve atıldılar ‘ikna olan’ sihirbazlar ki, ‘Allâhû Teâlâ’nın huzuruna’ yere kapananlardan ‘oldular’.
7:121 Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn (âlemîne).
‘Îmân eden sihirbazlar’ dediler ki: „ İnandık var olan her şeyin Rabbine!
7:122 Rabbi mûsâ ve hârûn (hârûne).
Rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un! “.
7:123 Kâle fir’avnu âmentum bihî kable en âzene lekum, inne hâzâ le mekrun mekertumûhu fîl medîneti li tuhricû minhâ ehlehâ, fe sevfe ta’lemûn (ta’lemûne).
Dedi ki, Firavun: „ İnandınız ona ‘ha’? İzin vermemden önce sizlere! Muhakkak ki bu, elbette kurulmuş bir düzendir; o düzeni kurdunuz ki, şehirden çıkarmanız için oradan ahalisini. Artık kesinlikle bileceksiniz!
7:124 Le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin summe le usallibennekum ecmaîn (ecmaîne).
Mutlaka keserim ellerinizi ve ayaklarınızı ki, karşı çıkmaktan! Sonra da mutlaka asarım sizleri topluca! “.
7:125 Kâlû innâ ilâ rabbinâ munkalibûn (munkalibûne).
‘Îmân eden sihirbazlar’ dediler ki: „ Doğrusu bizler, Rabbimize geri dönenleriz!
7:126 Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti rabbinâ lemmâ câetnâ, rabbenâ efrıg aleynâ sabren ve teveffenâ muslimîn (muslimîne).
Ve tenkit ettiğiniz şey bizleri, illâki ‘samimi’ inandığımızdan Rabbimizin âyetlerine ki, geldiğinde bizlere! Rabbimiz… Üzerimize sabır yağdır!* Ve bizleri Müslümanlar (Allâhû Teâlâ’ya teslimiyeti benimseyen) ‘olarak’ vefat ettir! “.
>2:250, 3:146, 3:147, 8:11, 16:94, 47:7<
7:127 Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve kavmehu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn (kâhirûne).
Ve dediler ki, Firavunun halkından yetkililer: „ Bırakacak mısın Mûsâ’yı ve halkını? Yeryüzünde bozgun çıkarsınlar ve sana ‘hizmet etmeyi’ bıraksınlar ve ilâhlarını da! “.* ‘Firavun’ dedi ki: „ Oğullarını katledeceğiz ve kadınlarını utandırırız! Ve muhakkak ki bizler, onların üstünde mutlak güç sahibiyiz! “.
>7:127, 26:29, 28:38, 79:24<
7:128 Kâle mûsâ li kavmihisteînû billâhi vasbirû, innel arda lillâhi yûrisuhâ men yeşâu min ibâdih (ibâdihî), vel âkıbetu lil muttekîn (muttekîne).
Demişti ki Mûsâ, halkına: „ Allâh’tan ‘idrak etmek için ve zorluklara karşı’ yardım medet umun ve sabredin!* Muhakkak ki yeryüzü, Allâh’ındır; kullarından dilediği ‘rızasına uyan’ kişiyi vâris kılar ona! “.* Ve ‘güzel’ âkıbet, ‘günahlardan’ korunanlarındır.*
>1:4, 2:186, 3:195, 8:9, 21:112<
>7:128, 7:129, 7:137, 14:14, 21:105, 24:55, 28:5, 28:6, 44:25, 44:26, 44:27, 44:28<
>2:195, 7:128, 8:40, 11:49, 13:22, 13:23, 13:24, 13:35, 18:44, 25:15, 28:77, 28:83<
7:129 Kâlû ûzînâ min kabli en te’tiyenâ ve min ba’di mâ ci’tenâ, kâle asâ rabbukum en yuhlike aduvvekum ve yestahlifekum fîl ardı fe yanzure keyfe ta’melûn (ta’melûne).
‘Mûsâ aleyhisselâm’ın halkı’ dediler ki: „ Eza edildik, senin bizlere gelmenden önce de ve bizlere getirdiğin şeyin ardından da! “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Ola ki, Rabbiniz, mahveder düşmanınızı ve halef eder sizleri yeryüzünde.* Böylelikle bakar ki, nasıl gayret ediyorsunuz! “.
>7:128, 7:129, 7:137, 14:14, 21:105, 24:55, 28:5, 28:6, 44:25, 44:26, 44:27, 44:28<
7:130 Ve lekad ehaznâ âle fir’avne bis sinîne ve naksın mines semerâti leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).
Ve andolsun ki, aldık ‘sınadık’ Firavun hanedanını senelerce ve eksilterek mahsullerden. Ki, belki hatırda tutarlar!
7:131 Fe izâ câethumul hasenetu kâlû lenâ hâzih (hâzihî), ve in tusibhum seyyietun yettayyerû bi mûsâ ve men meah (meahu), e lâ innemâ tâiruhum indallahi ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
Öyle ki, geldiği zaman onlara bir iyilik, dediler ki: „ Buradaki, bizlerin ‘emeğimizdendir’! “. Ve eğer isabet ederse onlara bir kötülük, sayıyorlar Mûsâ ve beraberindeki kimselerin talihsizliği. Değil mi ki, zaten onların talihi ‘gayretlerinin neticesi, yazılıdır’ Allâh’ın katında?!** Ve lâkin onların birçoğu, bilmezler.
>7:131, 17:13, 25:23, 27:47, 36:18, 36:19, 52:3<
7:132 Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn (mu’minîne).
Ve dediler ki, ‘Firavun ve yetkililer’: „ Onu ‘ve’ her neyi getirsen de bizlere âyetten ‘ki, doğal alâmetlerden’; onunla büyüleyip ‘dalavere yapmak’ için bizlere, buna rağmen sana inanmış değiliz! “.*
>7:106, 7:107, 7:108, 7:109<
7:133 Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn (mucrimîne).
Bu yüzden, gönderdik üzerlerine tufan ve çekirgeler ve bitler ve kurbağalar ve kan ‘kızıl su, gibi’ detaylarla âyetler ‘alâmetler’.* Buna rağmen kibirlendiler ve oldular ‘günah’ suçluları toplumu.
>7:107, 7:108, 7:133, 7:160, 7:171, 17:101, 26:63, 28:30<
7:134 Ve lemmâ vakaa aleyhimur riczu kâlû yâ mûsed’u lenâ rabbeke bi mâ ahide indek (indeke), le in keşefte anner ricze le nu’minenne leke ve le nursilenne meake benî isrâîl (isrâîle).
Ve vaki olduğunda üzerlerine murdarlık, dediler ki: „ Yâ Mûsâ! Davet ‘dua’ et bizler için Rabbine ki, katındaki şeyle ‘peygamberlik’ taahhüdü ‘hürmetine’! Mutlaka eğer bizlerden murdarlığı giderirse, mutlaka inanırız elbette sana ve mutlaka göndeririz elbette İsrâîloğullarını seninle beraber! “.
7:135 Fe lemmâ keşefnâ anhumur ricze ilâ ecelin hum bâligûhu izâ hum yenkusûn (yenkusûne).
Ne var ki, giderdiğimizde onlardan murdarlığı, bir vadeye ‘hedeflerine’, ulaştıkları zaman, ‘sözlerini’ bozdular.
7:136 Fentekamnâ minhum fe agraknâhum fîl yemmi biennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn (gâfilîne).
Bunun üzerine intikam aldık onlardan ve böylelikle deryada ‘suda’ boğduk onları. Ki onların, âyetlerimizi yalanlamalarından ve ondan, vurdumduymazlar olmalarındandır.*
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
7:137 Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn (ya’rişûne).
Ve vâris kıldık, o toplumdaki zayıf ‘âciz’ kimseleri ki o, orada bereketlendirdiğimiz yerin doğusuna ve onun batısına.* Ve tamamlandı, Rabbinin kelimesi ‘vadettiği hükmü’ en güzeliyle, üzerlerine İsrâîloğullarının ki, sabrettikleri sebebiyle. Ve harap ettik, Firavun ve halkının üretiyor oldukları şeyleri ve kuruyor oldukları çardak ‘gibi dikip yükselttikleri’ şeyleri.*
>7:128, 7:129, 7:137, 14:14, 21:105, 24:55, 28:5, 28:6, 44:25, 44:26, 44:27, 44:28<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:138 Ve câveznâ bi benî israîlel bahre fe etev alâ kavmin ya’kufûne alâ asnâmin lehum, kâlû yâ mûsac’al lenâ ilâhen ke mâ lehum âlihetun, kâle innekum kavmun techelûn (techelûne).
Ve geçirdik İsrâîloğullarını denizden. Derken vardılar bir topluma ki, tapınıyorlar putlara. Dediler ki: „ Yâ Mûsâ! Yap bizim için de bir ilâh, onların ‘put’ ilâhları gibi. “. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Doğrusu sizler, cahillik ‘düşüncesizlik’ eden toplumsunuz!*
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
7:139 İnne hâulâi mutebberun mâ hum fîhi ve bâtılun mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Muhakkak ki bunlar, dumura uğramış şeylerdir, içinde bulundukları. Ve asılsızdır gayret ediyor oldukları şeyler! “.
7:140 Kâle e gayrallâhi ebgîkum ilâhen ve huve faddalekum alel âlemîn (âlemîne).
‘Mûsâ aleyhisselâm halkına’ dedi ki: „ Allâh’tan gayrı mı ilâh gaye edineyim sizlere!? “. Ve O’dur, sizleri liyakatli kılan, cümle âlemlere!*
İsrailoğullarının liyakatli kılınmış olmaları: – https://ikra.vision
7:141 Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâb (azâbi), yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm (azîmun).
Ve kurtardığımız zaman sizleri, Firavun hanedanından ki, çektiriyorlardı sizlere azabın en kötüsünü. Oğullarınızı katlettirip ve kadınlarınızı ‘hayâsızca davranarak’ utandırıyorlardı. Ve işte bu sınav, Rabbinizdendir ki, ‘çok’ büyüktür!
7:142 Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten ve etmemnâhâ bi aşrin fe temme mîkâtu rabbihî erbaîne leyleh (leyleten), ve kâle mûsâ li ahîhi hârûnahlufnî fî kavmî ve aslıh ve lâ tettebi’ sebîlel mufsidîn (mufsidîne).
Ve vadettik Mûsâ’ya otuz gece ve onu on ‘gece ilâveten, dağa çıkış ve iniş süresi’ ile tamamladık. Böylelikle tamamlandı, Rabbinin belirlediği süre kırk geceye. Ve Mûsâ dedi ki, ağabeyi Hârûn’a: „ Halk içinde bana halef ol ‘yerime geç’ ve ‘gidişatı’ düzelt ve uyma bozguncuların yoluna (onların buyruklarına boyun eğme)! “.
7:143 Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk (ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn (mu’minîne).
Ve geldiğinde Mûsâ, belirlediğimiz sürede ‘Sînâ’daki Tur dağına’ ve konuştu onunla Rabbi ‘vahiyle’**. ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Göster bana ‘Zât’ını’, bakayım Sana! “. ‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’ dedi ki: „ Asla göremezsin Beni! Ve lâkin bak dağa, ancak o eğer yerinde durabilirse, öyleyse kesinlikle göreceksin Beni! “(Allâhû Teâlâ’nın gözle görülemeyip ancak âhirette Zât’ının görülebilmesi).* Fakat belirdiğinde Rabbi dağa, un ufak kıldı onu (ilhamla, kıyâmet günü dağa ne olacağını gösterdi).* Ve Mûsâ düştü çarpılıp ‘bayılarak’. Hemen ayılınca dedi ki: „ Noksanlık, kusur, âcizlikten ötesin! ‘Bu isteğimden ve geçmişim için’ tövbe ettim! Ve ben, öncüsüyüm inançlıların! “.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
>6:103, 14:8, 20:108, 39:68, 39:69, 56:61, 56:89, 75:22, 75:23, 75:30, 83:15, 89:22<
>18:99, 30:14, 30:43, 69:14, 73:18, 89:21<
7:144 Kâle yâ mûsâ innîstafeytuke alen nâsi bi risâlâtî ve bi kelâmî fe huz mâ âteytuke ve kun mineş şâkirîn (şâkirîne).
‘Allâhû Teâlâ, vahiyle’** dedi ki: „ Yâ Mûsâ! Muhakkak ki, seçkin kıldım seni insanlara, bildirilerimle ve sözlerimle! Artık al ‘uygula’, sana verdiğim şeyleri ‘hakikat bilgisini’ ve şükredenlerden ol! “.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
7:145 Ve ketebnâ lehu fîl elvâhı min kulli şey’in mev’ızaten ve tafsîlen li kulli şey’in fe huzhâ bi kuvvetin ve’mur kavmeke ye’huzû bi ahsenihâ seurîkum dârel fâsikîn (fâsikîne).
Ve yazdık ona ‘Mûsâ aleyhisselâm’a, Tevrât’a ait’ levhalara her şeyden, nasihat ederek ve detaylı her şeyi. ‘Ve Dedik ki’: „ Artık al ‘uygula’ onu, kuvvetlice ve halkına tembihle, onu iyice alsınlar ‘uygulasınlar’! Göstereceğim sizlere, fesatlar diyarını ‘ibret olması için’! “.*
>7:137<
7:146 Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl (sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn (gâfilîne).
Savuşturacağım âyetlerimden ‘hakikat bilgisinden’, o kimseleri ki, yeryüzünde haksız yere kibirlenirler. Ve eğer görseler de tüm âyetleri ‘alâmetleri’, inanmazlar ona.* Ve eğer görseler olgunluk yolunu, onu yol edinmezler. Ve eğer görseler karmaşa yolunu, onu yol edinirler.* İşte bu, onların, âyetlerimizi yalanlamalarından ve ondan, vurdumduymazlar olmalarındandır.*
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
>2:256, 4:170, 6:104, 7:146, 10:108, 11:120, 17:107, 18:29, 39:41, 90:10<
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
7:147 Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ve o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi* ve âhirete kavuşmayı ki, heba oldu gayretleri.* Başka bir şeyle mi cezalandırılırlar ki, gayret ediyor olduklarından?!*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
>2:264, 3:117, 14:18, 18:103, 18:104, 18:105, 24:39, 25:23, 33,19, 47:1<
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
7:148 Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr (huvârun), e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn (zâlimîne).
Ve ‘tanrı’ edindiler, Mûsâ’nın halkı, bunun ‘dağa gitmesinin’ ardından takılarından, bir buzağı cismi ki, böğürme sesi olan. Görmüyorlar mı ki, onun onlarla konuşmadığını ve onları yönlendirmediğini ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu’ yola? ‘Tanrı’ edindiler onu ve oldular zalimler.
7:149 Ve lemmâ sukıta fî eydîhim ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ rabbunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsirîn (hâsirîne).
Ve düşürüldüğünde ‘pişmanlıklarından’ başları ellerine ve gördüler ki, sapmış olduklarını da, dediler ki: „ Mutlaka eğer bahşedip, merhametle esirgemezse bizleri Rabbimiz ve bağışlamazsa bizleri, mutlaka oluruz elbette hüsrana uğrayanlardan! “.
7:150 Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh (ileyhi), kâlebne umme innel kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn (zâlimîne).
Ve rücu ettiğinde Mûsâ, ‘saptığı bildirilen’ halkına, hiddetle ve esefle;* dedi ki: „ Ne kötü halef oldunuz ardımdan? Rabbinizin emrini ‘beklemeyip’ acele mi ettiniz? “. Ve attı ‘yere’ levhaları ve ağabeyinin başını aldı ‘tuttu’, onu kendine doğru çekiyordu ki, ‘Hârûn aleyhisselâm’ dedi ki: „ Anam oğlu, doğrusu bu halk zayıf ‘âciz’ buldu beni ve neredeyse öldürüyorlardı beni. Öyleyse ‘bu tavır davranıp’ güldürme benimle, o düşmanları; ve kılma beni zalimler toplumuyla beraber! “.*
>2:51, 20:84, 20:85, 20:96<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
7:151 Kâle rabbıgfirlî ve li ahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente erhamur râhımîn (râhımîne).
‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Beni ve ağabeyimi bağışla ve bahşedip, merhametle esirgemene dâhil et bizi! Ve Sen, inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedenlerin en esirgeyeni, acıyanı, bahşedenisin! “.
7:152 İnnellezînettehazûl ıcle seyenâluhum gadabun min rabbihim ve zilletun fîl hayâtid dunyâ, ve kezâlike neczîl mufterîn (mufterîne).
Muhakkak ki, buzağıyı ‘tanrı’ edinen o kimseler, onlara Rablerinden gazap; ve dünya hayatında da zillet erişecektir! Ve işte böyle cezalandırırız, uyduranları!*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
7:153 Vellezîne amilûs seyyiâti summe tâbû min ba’dihâ ve âmenû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm (rahîmun).
Ve o kimseler ki, kötü gayretlerden sonra tövbe edenlerdir ardından; ve ‘samimi’ inandılar. Şüphesiz ki Rabbin, ‘tövbenin’ ardından elbette fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
7:154 Ve lemmâ sekete an mûsel gadabu ehazel elvâh (elvâha), ve fî nushatihâ huden ve rahmetun lillezîne hum li rabbihim yerhebûn (yerhebûne).
Ve dindiğinde Mûsâ’dan hiddeti, levhaları aldı. Ve onun ‘levhaların bir’ nüshası, yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenme; o kimselere ki onlar, Rablerinden irkilenlerdir!
7:155 Vahtâra mûsâ kavmehu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humur recfetu kâle rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feales sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk (fitnetuke), tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrûl gâfirîn (gâfirîne).
Ve seçti Mûsâ, ‘isyanları sebebiyle’* halkından yetmiş adam, belirlediğimiz süre için. Hemen onları şiddetli, gürültülü bir sarsıntı alınca, ‘Mûsâ aleyhisselâm’ dedi ki: „ Rabbim… Eğer dileseydin daha önceden de mahvederdin onları ve beni de! Mahvedilecek miyiz, bizlerden, akıl erdirmekten yoksunların faaliyetleri sebebiyle! O ise, sınamandan başka değildir ki, onunla dilediğin ‘müstahik’ kişiyi şaşırtırsın* ve dilediğin ‘rızana uyan’ kişiyi de yönlendirirsin.* Sen, himayecimizsin! Artık bağışla bizleri ve bahşet, merhametle esirge bizleri! Ve Sen, bağışlayanların en hayırlısısın!
>2:55, 4:153<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
7:156 Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk (ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’ (şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn (yu’minûne).
Ve yaz bizlere, burada dünyada iyilikler ve âhirette de. Muhakkak ki bizler, Sana yöneldik! “. ‘Allâhû Teâlâ’ der ki: „ Azabımı dilediğim ‘müstahik’ kişiye isabet ettiririm!* Ve bahşetmemiz, bağışlamamız, merhametle esirgememiz her şeyi kapsamıştır! O hâlde yazacağım onu ‘sevabı’ o kimselere ki, belki ‘günahlardan’ korunurlar ve verirler zekâtı. Ve o kimselerdir ki onlar, âyetlerimize ‘samimi’ inananlardır!
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
7:157 Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn (muflihûne).
‘Ve’ o kimselere ki, elçiye ‘Muhammed aleyhisselâm’a’ uyarlar. Bildiriciye ki o, ‘İlâhî esaslar adına bir şey’ bilmeyendi!* Bulurlar onu yazılı ‘tanımlanmış olarak’ yanlarındaki Tevrât’ta ve İncîl’de.* ‘O’, tembihler onlara, meşru olanla ve men eder onları, fenalıktan. Ve helâl ‘caiz’ kılar onlara, temizi ve haram ‘caiz olmaz’ kılar onlara fenalığı. Ve bıraktırır onlardan ‘kendilerine belirledikleri uydurma kuralların’ ağır yüklerini ve zincirin halkalarını ki, ‘tatbiki zor hükümlerdir’ üzerlerinde. Öyleyse ‘yazacağım’ o kimselere ki, ‘samimi’ inananlardır ona ‘Muhammed aleyhisselâm’ a’ ve dayanak oldular ona ve yardım ettiler ona ve aydınlığa ‘İlâhî esaslara’ uydular ki o, indirildi onunla (Kur’ân-ı Kerîm) ile beraber.* İşte onlar… Onlar, felâha erenlerdir! “.
>7:157, 10:16, 25:5, 29:48<
>2:257, 5:16, 6:59, 6:122, 14:5, 33:43, 57:9, 65:11<
7:158 Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Ey insanlar… Muhakkak ki, Allâh’ın elçisiyim, sizlere topluca! O ki, Zât’ının dır saltanat, hükümranlık, göklerde ve yerde! Ki, ilâh olamaz O’nun dışında!* Ki, yaşatır ve öldürür! “. O hâlde ‘samimi’ inanın Allâh’a ve elçisine! Bildiriciye ki o, ‘İlâhî esaslar adına bir şey’ bilmeyendi!* ‘Samimi’ inanandır Allâh’a ve kelâmına ‘hakikat bilgisine’. Ve uyun ona! Ki, belki ‘Allâhû Teâlâ’nın razı olduğu yola’ yönlenirsiniz!
>17:44, 26:23, 26:24, 42:11, 59:22, 59:23, 59:24, 112:4<
>7:157, 10:16, 29:48<
7:159 Ve min kavmi mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).
Ve Mûsâ’nın halkından bir ümmet, yönlendirirler ‘insanları’, hak ile ‘İlâhî esaslara’; ve ona müsavi tutarlar.*
>2:124, 6:84, 28:5, 32:24<
7:160 Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ (umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer (hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ (aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn (yazlimûne).
Kestik ‘ayırdık’ onları on iki soy ümmete. Ve vahyettik** Mûsâ’ya ki, halkı su istediği zaman ondan: „ Vur asanla taşa! “. Hemen fışkırdı ondan on iki göze olarak. Bilmişti insanların her biri kendi içeceği yeri. Ve gölgeledik üzerlerine bulutu! Ve indirdik üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın! Ki, ‘isterseniz’ yiyin temizlerinden, sizleri rızıklandırdığımız şeylerden! Ve ‘onlar’ Bize zulmetmediler; ve lâkin ‘günaha sebebiyet vererek’, benliklerine zulmediyorlardı.
>2:253, 4:164, 7:62, 7:117, 7:143, 19:9, 21:45, 42:51<
(42:51’den bilindiği gibi, Allâhû Teâlâ’nın, hiçbir insanla konuşması olmamıştır! Kelâmıyla olsa da, yine vahiyledir veya melekler aracılığıyla.)
7:161 Ve iz kîle lehumuskunû hâzihil karyete ve kulû minhâ haysu şi’tum ve kûlû hıttatun vedhulûl bâbe succeden nagfir lekum hatîâtikum, senezîdul muhsinîn (muhsinîne).
Ve denilmişti onlara (Tîh sahrasından çıktıktan sonra) ki: „ İskân olun buradaki memlekete! Ve ‘isterseniz’ yiyin ondan ‘imkânlarından’, dilediğiniz yerden! Ve deyin ki: „Hıtta! (İstiğfar etmek)“. Ve girin kapıdan ‘Allâhû Teâlâ’nın huzuruna’ yere kapanarak! Ki, bağışlayalım sizlere hatalarınızı. Ve ‘mükâfatlarını’ ziyade edeceğiz ‘kendisini’ koruyan, iyilere. “.
7:162 Fe beddelellezîne zalemû minhum kavlen gayrellezî kîle lehum fe erselnâ aleyhim riczen mines semâi bi mâ kânû yazlimûn (yazlimûne).
Ne var ki, değiştirir onlardan zalim kimseler, ‘hıtta (istiğfar etmek)’ sözünü ki o, onlara söylenenden başkasıyla (buğday manasındaki hınta ile).* Bu yüzden, gönderdik üzerlerine gökten murdarlık ki, zulmediyor olmaları sebebiyle.
>2:75, 2:159, 5:13, 9:9, 9:10, 14:28, 41:40<
7:163 Ves’elhum anil karyetilletî kânet hâdıratel bahri iz ya’dûne fîs sebti iz te’tîhim hîtânuhum yevme sebtihim şurre’an ve yevme lâ yesbitune lâ te’tîhim, kezâlike neblûhum bi mâ kânû yefsukûn (yefsukûne).
Ve ‘istersen’ sor onlara ‘Yahudilere, o’ memleketten ki o, deniz kıyısında olan! Sınır tanımadıkları zaman Cumartesi’leri (kutsal şabat tatili) ‘ihlâl ederek’. Ki, balıklarının geldikleri zamanı onlara, tatil günü sürüyle.* Ve ‘balıklar’ tatilsiz gün gelmiyorlardı onlara. Böylelikle deniyorduk onları, fesat olmaları sebebiyle.
>2:65, 4:154, 16:124<
7:164 Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne kavmenillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ (şedîden), kâlû ma’zireten ilâ rabbikum ve leallehum yettekûn (yettekûne).
Ve demişlerdi ki onlardan bir ümmet ‘birbirlerine’: „ Neden ‘boşuna’ nasihat ediyorsunuz bir topluma ki, Allâh, yok eder onlara veya şiddetli azap ile azap eder onlara? “.* ‘Bir kısmı da’ dediler ki: „ Rabbinize ‘sunulan bir’ mazeret olsun! “. Ve belki ‘günahlardan’ korunurlar!*
>2:39, 2:81, 2:257, 4:56, 10:27, 13:5, 21:39, 36:63, 39:8, 40:6<
>5:63, 7:159, 7:165<
7:165 Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî enceynellezîne yenhevne anis sûi ve ahaznellezîne zalemû bi azâbin beîsin bi mâ kânû yefsukûn (yefsukûne).
Artık ‘önemsemeyip’ unuttuklarında ki, o ‘hakikat bilgisiyle’ hatırlatıldıkları şeyi, kurtardık kötülüklerden men eden kimseleri.* Ve aldık ‘yakaladık’ zalim kimseleri, baskıcı azap ile, fesat olmaları sebebiyle.*
>10:103, 21:88, 30:47, 40:51<
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:166 Fe lemmâ atev an mâ nuhû anhu kulnâ lehum kûnû kıredeten hâsiîn (hâsiîne).
Ne var ki başkaldırdıklarında, ondan men edildikleri şeyden, dedik ki, onlara: „ Olun ‘soytarı’ alçak maymunlar! “.*
>2:65, 4:154, 16:124<
7:167 Ve iz teezzene rabbuke le yeb’asenne aleyhim ilâ yevmil kıyâmeti men yesûmuhum sûel azâb (azâbi), inne rabbeke le serîul ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm (rahîmun).
Ve o zaman ilân etmişti Rabbin ki: „ Mutlaka harekete geçirir üzerlerine, kıyâmet gününe dek, azabın en kötüsünü çektiren kimseleri! “.** Şüphesiz ki Rabbinin, eziyeti elbette tezdir! Ve şüphesiz ki O, elbette fazlalığına bakmaksızın günahları örten, bağışlayandır;* inançlıları esirgeyen, acıyan, bahşedendir!
>5:64, 7:167, 14:7, 16:61, 17:5, 17:6, 17:7, 17:8<
İsrailoğullarının, muhtemelen 2163 senesinde sonları: – https://ikra.vision
>4:48, 5:39, 15:49, 17:25, 20:82, 25:71, 28:16, 39:53<
7:168 Ve katta’nâhum fîl ardı umemâ (umemen), minhumus sâlihûne ve minhum dûne zâlike ve belevnâhum bil hasenâti ves seyyiâti leallehum yerciûn (yerciûne).
Ve kestik ‘ayırdık’ onları ‘Yahudileri’ yeryüzünde ümmetlere. Ve onlardan, erdemliler ve onlardan bunun dışındakiler de ‘vardı’. Ve denedik onları, iyilikle ve kötülükle.* Ki, belki rücu ederler.
>8:25, 9:126, 21:35, 29:2<
7:169 Fe halefe min ba’dihim halfun verisûl kitâbe ye’huzûne arada hâzel ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh (ye’huzûhu), e lem yu’haz aleyhim mîsâkul kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi illel hakka ve deresû mâ fîh (fîhî), ved dârul âhıretu hayrun lillezîne yettekûn (yettekûne), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).
Fakat bunun ardından, arkalarından ‘gelen’ halefler (medeniyette yerine geçen), ki, kitaba (Tevrât) vâris, alırlar bu daha yakın ‘dünyevî’ menfaati ve diyorlar ki: „ ‘Nasıl olsa’ bağışlanacağız! “. Ve eğer gelse onlara, onun gibi bir misli daha ‘dünyevî’ menfaat, onu da alırlar. Alınmadı mı ki kitapta (Tevrât) kesin söz, söylememelerine ‘dair’ Allâh ‘adına’ gerçeklerden başka ‘bir şey’? Ve ders almadılar ki, içindeki şeylerden ‘hakikat bilgisinden’. Ve âhiret diyarı en hayırlısıdır ‘günahlardan’ korunan kimselere.* Hâlâ akıl yürütmez misiniz!?
>3:185, 10:58, 17:18, 17:19, 17:20, 25:15, 57:20<
7:170 Vellezîne yumessikûne bil kitâbi ve ekâmus salâte innâ lâ nudîu ecrel muslihîn (muslihîne).
Ve o kimseler ki, sımsıkı sarılanlardır kitaba ve uygularlar takdisi (Allâhû Teâlâ’yı kutsamak, hürmet ve hamd etmek için namaz)!* Mutlaka zayi etmeyiz ecrini, ‘gidişatı’ düzeltenlerin.
>2:43, 2:238, 4:103, 11:114, 14:40, 17:78, 17:110, 19:31, 19:55, 20:130, 20:132, 21:73, 22:78, 25:64, 30:17, 30:18, 39:9, 50:39, 51:17, 51:18, 52:49, 73:2, 73:3, 73:4, 76:16<
7:171 Ve iz netaknel cebele fevkahum ke ennehu zulletun ve zannû ennehu vâkıun bihim, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûn (tettekûne).
Ve çektiğimiz zaman dağı üstlerine,* o, bir gölgelik gibi oldu. (Sînâ’daki Tur dağının düşen parçalarının mağara oluşturup, gölgelik olması)** Ve zannettiler ki, onun, onlara düşüyor olduğunu. Ki, alın ‘uygulayın’ sizlere verdiğimiz şeyleri (Tevrât) kuvvetle! Ve hatırda tutun içindeki şeyleri ‘hakikat bilgisini’! Ki, belki ‘günahlardan’ korunursunuz!
>2:63, 2:93, 4:154<
>7:143, 7:171, 16:81<
Sînâ’daki Tur dağının mağara olması: – https://ikra.vision
7:172 Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).
Ve almıştı Rabbin, Âdemoğullarından onların sırtlarından soylarını ve şahit edinerek onları, benlikleri aleyhine. ‘Sordu’: „ Ben değil miyim Rabbiniz? “.** Dediler ki: „ Yok ‘Rabbimizsin’, şahidiz! “.* Ki demeyesiniz kıyâmet günü: „ Muhakkak ki bizler, bundan bihaberdik! “.*
>2:30, 2:31, 7:35, 7:172, 7:173, 17:70, 20:115, 33:72, 36:60, 36:61, 36:67, 59:21<
“Dünya’ya gelmem bana sorulmadı!”: – https://ikra.vision
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
7:173 Ev tekûlû innemâ eşreke âbâunâ min kablu ve kunnâ zurriyyeten min ba’dihim, e fe tuhlikunâ bimâ fealel mubtilûn (mubtilûne).
Veya dersiniz ki: „ Çünkü atalarımız da daha önceleri ortak yakıştırdı* ve bizler, bunun ardından olan soylarız, buna rağmen mahvedilecek miyiz, ‘hakikat bilgisini’ asılsızlaştıranların faaliyetleri sebebiyle? “.
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
7:174 Ve kezâlike nufassılul âyâti ve leallehum yerci’ûn (yerci’ûne).
Ve işte böyle detaylandırırız âyetleri ‘hakikat bilgisini’. Ve belki rücu ederler.
7:175 Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn (gâvîne).
‘Yâ Muhammed!’, Ve kıraat et onlara, havadisini ‘ilham verdiğimiz kimsenin’! O ki, verdik ona, âyetlerimizi ‘alâmetleri’, ne var ki, soyutlandı ondan. Artık peşine düşürdü onu şeytan,* bu yüzden o, ayartılanlardan oldu.*
>2:208, 2:268, 4:120, 5:91, 6:121, 8:48, 14:22, 16:99, 17:62, 17:63, 17:64, 17:65, 24:21, 35:6<
>7:16, 15:39, 15:42, 26:94, 26:95, 26:224, 28:63, 37:32<
7:176 Ve lev şi’nâ le refa’nâhu bihâ ve lâkinnehû ahlede ilel ardı vettebea hevâh (hevâhu), fe meseluhu ke meselil kelb (kelbi), in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes, zâlike meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, faksusîl kasasa leallehum yetefekkerûn (yetefekkerûne).
Ve eğer dileseydik elbette, onunla ‘âyetlerimizle’ yükseltirdik onu. Ve lâkin o, kalıcı ‘gibi’ yeryüzüne* ve uydu isteklerine (arzularının esiri yapan tutkular).* Artık onun emsali, köpeğin misali gibidir ki, eğer yüklensen üzerine ‘kovsan’, dili sarkık solur veya kendi hâline bıraksan da onu, dili sarkık solur.* İşte böyledir emsali, o toplumdaki kimselerin ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Yâ Muhammed!’, Bu yüzden bu kıssayı anlat! Ki, belki inceden inceye düşünürler!*
>7:176, 104:3<
>7:176, 10:58, 14:43, 15:3, 17:18, 17:19, 17:20, 18:28, 20:16, 25:43, 28:50, 38:26, 45:23, 47:14, 47:25, 57:20, 79:40, 79:41<
Kavrayış kabiliyeti eksikliği ve kalp hastalığını oluşturan 7. Kromozom: – https://ikra.vision
>4:153, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 10:97, 14:11, 14:47, 23:71, 29:51<
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
7:177 Sâe meselennil kavmullezîne kezzebû bi âyatinâ ve enfusehum kânû yazlimûn (yazlimûne).
Kötü emsaldir, o toplumdaki kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi.* Ve ‘günaha sebebiyet vererek’ benliklerine zulmediyorlardı.
>2:6, 6:12, 6:109, 6:110, 6:111, 7:146, 8:55, 10:39, 10:40, 10:96, 10:97, 17:10, 26:201<
7:178 Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn (hâsirûne).
‘Rızasına uyan’ kimi yönlendirirse Allâh, artık o’dur, ‘razı olduğu yola’ yönlendirilmiş.* Ve ‘müstahik’ kimi şaşırtırsa, artık işte onlar… Onlar, hüsrandalardır!*
>2:256, 5:16, 5:48, 7:178, 9:126, 16:9, 18:29, 31:22, 39:41, 64:11<
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
7:179 Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn (gâfilûne).
Ve andolsun ki, türetip saçtık cehenneme cinlerden (görünmeyen varlıklar) ve insanlardan birçoğuna!* Onların kalpleri ‘vardır’ ki, onunla derinden kavramazlar ve onların gözleri ‘vardır’ ki, onunla görmezler ve onların kulakları ‘vardır’ ki, onunla (anlamak istemedikleri için) duymazlar.* İşte onlar ‘iç güdüyle hareken eden sürü’ hayvanları gibilerdir; yok daha da sapanlardır. İşte onlar… Onlar, vurdumduymazlardır!*
>6:130, 7:14, 7:15, 7:16, 7:17, 7:18, 7:38, 7:179, 17:63, 17:64, 17:65, 41:28<
>2:171, 3:108, 6:104, 7:101, 7:179, 8:22, 8:23, 10:100, 13:19, 17:72, 17:97, 21:45, 22:46, 25:44, 40:35, 64:11, 67:10<
>4:163, 4:164, 4:165, 6:130, 6:131, 6:155, 6:156, 6:157, 7:172, 7:173, 17:15, 20:134, 26:208, 28:59, 35:24, 67:8, 67:9<
7:180 Ve lillâhil esmâul husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâih (esmâihî), se yuczevne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).
Ve Allâh’ındır, isimlerin en güzeli. O hâlde O’na davet ‘dua’ edin, onunla ‘güzel isimleriyle’! Artık bırakın saptıran kimseleri, O’nun isimlerini! ‘Onlar, cehennemde’ cezalandırılacaklar, gayret ediyor olduklarından.
7:181 Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne).
Ve kimi, yarattıklarımızdan bir ümmet, yönlendirirler ‘insanları’, hak ile ‘İlâhî esaslara’; ve ona müsavi tutarlar.
7:182 Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
Ve o kimseler ki, yalanladılar âyetlerimizi ki, ‘onları’, aşama aşama ‘azaba’ çekeceğiz, bilemedikleri bir yerden.*
>6:42, 6:43, 6:44, 6:45, 7:95, 7:96, 7:97, 7:98, 11:117, 15:4, 19:74, 19:75, 21:6, 23:64, 23:76<
7:183 Ve umlî lehum, inne keydî metîn (metînun).
,Ve mühlet veririm onlara ki, ‘yaptıklarıyla keyiflensinler’. Doğrusu Benim tuzağım sağlamdır (yaptıklarının devamına müsaadesiyle, aleyhlerine oluşturur)!
7:184 E ve lem yetefekkerû mâ bi sâhıbihim min cinneh (cinnetin), in huve illâ nezîrun mubîn (mubînun).
Ve inceden inceye düşünmezler mi, sahip çıkanlarında ‘Muhammed aleyhisselâm da’ cinlenmişlik olmadığını?* Ki o, ancak apaçık ‘kıyâmetle’ uyarandır.*
>7:184, 23:25, 23:70, 34:46<
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
7:185 E ve lem yanzurû fî melekûtis semâvâti vel ardı ve mâ halakallâhu min şey’in ve en asâ en yekûne kadıkterebe eceluhum, fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn (yu’minûne).
Ve bakmazlar mı, ‘emre âmâde, uyumlu işleyişin’ hükümranlığına, göklerde ve yerde? Allâh’ın oluşumunu yapılandırarak yarattığı şeylere. Ve vadelerinin yakınlaşmış ‘olma’ olasılığına. Artık hangi söze inanırlar ki, ardından?!
7:186 Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh (lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn (ya’mehûne).
‘Müstahik’ kimi şaşırtırsa Allâh, artık olmaz ona, bir yönlendirici.* Ve bırakır onları ki, haddi aşmalarıyla körü körüne bocalarlar.
>4:48, 6:88, 7:146, 8:23, 8:51, 9:80, 16:107, 16:108, 40:12, 47:28<
>2:15, 6:5, 6:10, 7:101, 10:11, 13:32, 14:42<
7:187 Yes’elûneke anis sâ’ati eyyâne mursâhâ, kul innemâ ilmuhâ inde rabbî, lâ yucellîhâ li vaktihâ illâ huv (huve), sekulet fîs semâvâti vel ard (ardı), lâ te’tîkum illâ bagtete (bagteten), yes’elûneke ke enneke hafiyyun anhâ, kul innemâ ilmuhâ indallâhi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).
‘Yâ Muhammed!’, Sual ederler sana, ‘son’ saatten ki, ne ara durur. De ki: „ Ancak onun ilmi, Rabbimin katındadır! Açıklayamaz vaktini O’nun dışında ‘kimse’! “.* ‘Dayanılmaz’ ağır geldi göklere ve yere de ki, ansızın olmaksızın gelmez sizlere de! Sual ederler sana, sanki ondan ‘bilmediğiniz hükümlerden’ vakıf edilmişsin. De ki: „ Ancak onun ilmi, Allâh’ın katındadır! “. Ve lâkin ‘bu gerçeği’ insanların birçoğu bilmezler.
>10:53, 10:54, 11:104, 11:105, 14:48, 16:111, 18:47, 20:15, 20:102, 21:104, 29:53, 40:59, 52:9, 70:8, 73:14, 73:18, 79:35, 101:104<
7:188 Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh (mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
‘Yâ Muhammed!’, De ki: „ Sahip değilim canıma fayda ‘sağlamaya’ ve ne de zararı ‘önlemeye’ ki müstesnadır, Allâh’ın dilediği şey! Ve eğer biliyor olsaydım algılanamayanı, mutlaka daha da çoğaltırdım ‘lehime’ hayırdan ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ki ben, ancak ‘kıyâmetle’ uyaran ve ‘hakikat bilgisi ve cennetle’ müjdeleyiciyim, inançlı bir toplum için! “.*
>2:151, 3:164, 3:184, 4:41, 4:166, 6:42, 14:44, 16:44, 16:89, 17:77, 28:47<
7:189 Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihan le nekûnenne mineş şâkirîn (şâkirîne).
O’dur ki Zât’ı, oluşumunu yapılandırarak yarattı sizleri, bir candan ‘hücreden’!* Ve var etti ondan ‘aynısından’ eşini de, onunla sükûnet bulması için! Nihayet ona, sarmaş dolaş olunca, yüklendi (hamile kaldı) hafif bir yük ki, böylelikle onunla ‘bir süre’ gezeledi. Nihayet ağırlaştığında, Rableri Allâh’a, davet ‘dua’ ettiler ki: „ Elbet eğer verirsen bize erdemli ‘bir evlât’, mutlaka şükredenlerden oluruz! “.*
İnsanın tek hücrelilerden meydana geldiği: – https://ikra.vision
>6:63, 6:64, 10:12, 10:22, 10:23, 16:54, 30:33, 31:32, 41:49, 41:50, 41:51<
7:190 Fe lemmâ âtâhumâ sâlihan cealâ lehu şurakâe fîmâ âtâhumâ, fe teâlâllâhu ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).
Ne var ki, verdiğinde onlara erdemli ‘bir evlât’, verdiği şeyle ‘onları, putların isimleriyle isimlendirip’ Zât’ına ortaklar kıldılar.* Oysa ki, yücedir Allâh, onların ortak yakıştırdıkları şeylerden!
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
7:191 E yuşrikûne mâ lâ yahluku şey’en ve hum yuhlekûn (yuhlekûne).
Ortak mı yakıştırıyorlar ki, ‘hiçbir’ şey yaratamayan şeyleri!?* Ve onlar ‘kendileri’, yaratılmışlardır!
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
7:192 Ve lâ yestetîûne lehum nasran ve lâ enfusehum yansurûn (yansurûne).
Ve ‘ortak yakıştırdıkları’ mecal edemezler onlara yardıma ve ne de onlar, benliklerine yardım edebilirler.*
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
7:193 Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yettebiûkum, sevâun aleykum e deavtumûhum em entum sâmitûn (sâmitûne).
Ve eğer davet ‘dua’ ederseniz onlara ‘putlara’; yönlendirilmeye ‘vesile diye’, uymazlar sizlere! ‘Tutumları’ eşittir sizlere karşı ki, davet mi ‘dua mı’ ettiniz onlara ‘putlara’, ya da sustunuz!
7:194 İnnellezîne ted’ûne min dûnillâhi ıbâdun emsâlukum fed’ûhum felyestecibû lekum in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).
‘Ey Allâh’a ortak yakıştıranlar!’, Muhakkak davet ‘dua’ ettiğiniz kimseler, Allâh’tan ziyade ‘kutsallaştırılan zât, put’, sizler emsali kullardır!* Öyleyse çağırın onları haydi, ‘duanıza’ icabet etsinler sizlere, eğer samimilerseniz!
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
7:195 E lehum erculun yemşûne bihâ, em lehum eydin yabtışûne bihâ, em lehum a’yunun yubsırûne bihâ, em lehum âzânun yesmeûne bihâ, kulid’û şurekâekum summe kîdûni fe lâ tunzırûn (tunzırûne).
Onların ‘putların’ ayakları mı var ki, onlarla yürürler? Veya elleri mi var ki, onlarla tutarlar? Veya gözleri mi var ki, onlarla görürler? Veya kulakları mı var ki, onlarla duyarlar? ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Çağırın ortaklarınızı (edindiğiniz ilâhları), sonra da tuzak kurun bana haydi, göz ‘bile’ açtırmaksızın!*
>3:151, 4:117, 6:100, 10:18, 23:117, 39:3, 42:21, 46:5<
7:196 İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles sâlihîn (sâlihîne).
Muhakkak ki benim, himayecim Allâh ki, Zât’ı indirdi kitabı (Kur’ân-ı Kerîm)!* Ve O’dur, dönen ‘yönelen’ erdemlilere! “.
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
7:197 Vellezîne ted’ûne min dûnihî lâ yestetîûne nasrakum ve lâ enfusehum yensurûn (yensurûne).
‘Ey Allâh’a ortak yakıştıranlar!’, Ve o kimseler ‘kutsallaştırılan zât, put’ ki, O’ndan ‘Allâhû Teâlâ’dan’ ziyade davet ‘dua’ ettikleriniz, mecal edemezler sizlere yardıma ve ne de onlar, benliklerine yardım edebilirler.*
>2:166, 4:117, 6:100, 10:28, 10:29, 14:36, 16:86, 18:52, 19:82, 21:65, 25:17, 28:63, 29:25, 34:40, 34:41, 35:14, 46:5, 46:6<
7:198 Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubsırûn (yubsırûne).
Ve eğer davet ‘dua’ ederseniz onlara ‘putlara’; yönlendirilmeye ‘vesile diye’, işitmezler! Ve görürsün onları, sana bakarken ve onlar, görmezler!
7:199 Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rıd anil câhilîn (câhilîne).
Affı benimse ve tembihle meşru olanı! Ve aldırış etme, cahillerden ‘düşüncesizlerden gelene’!
7:200 Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh (billâhi), innehu semîun alîm (alîmun).
Ve şayet şeytandan kışkırtırsa seni, ‘ara bozuculukla’ kışkırtarak, hemen Allâh’a sığın!* Şüphesiz ki O, işitmesi devamlı ve her şeyi kapsayan, işittiğine icabet edendir; en iyi bilendir!
>7:200, 16:98, 16:99, 16:100, 23:97, 23:98, 41:36, 43:36, 114:1, 114:2, 114:3, 114:4, 114:5, 114:6<
7:201 İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn (mubsırûne).
Muhakkak ki ‘günahlardan’ korunan kimseler ki, dokunduğu zaman onlara, şeytandan bir afet, ‘hakikat bilgisini’ hatırda tutarlar. Öyle ki, o zaman görürler ‘idrak ederler’.
7:202 Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ yuksirûn (yuksirûne).
Ve ‘değilse, yoldan çıkarmak isteyen’ kardeşleri (yandaşlar), sürüklerler onları karmaşaya. Sonra da ‘amaçlarından’ vazgeçmezler.*
>7:38, 33:18, 59:11<
7:203 Ve izâ lem te’tihim biâyetin kâlû lev lectebeytehâ, kul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye min rabbî hâzâ besâiru min rabbikum ve huden ve rahmetun li kavmin yu’minûn (yu’minûne).
Ve onlara ‘Mekke halkına, görmek istedikleri’, bir âyet getirmediğinde dediler ki: „ Onu seçip ‘eleseydin’ ya! “. ‘Yâ Muhammed! Allâh’a ortak yakıştıranlara’, de ki: „ Sadece uyarım, bana vahyolunan şeye ‘İlâhî esaslara’ Rabbimden! “. Bu basiretlerdir ‘idrak vesiledir’, Rabbinizden; ve yönlendirilmeye ‘vesiledir’ ve bahşedilme, bağışlanma, esirgenmedir inançlı bir toplum için!*
>2:2, 7:52, 10:38, 10:57, 16:102, 17:82, 17:106, 26:192, 26:193, 26:194, 26:195<
7:204 Ve izâ kuriel kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn (turhamûne).
Ve Kur’ân okunduğunda, o zaman dinleyin onu ve susun! Ki, belki bahşedilip, bağışlanıp, merhametle esirgenirsiniz!
7:205 Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn (gâfilîne).
Ve yâd et Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak ve sözün açıkçası dışında (sessizce), erkenden ve gün sonu!* Ve olma vurdumduymazlardan!
>2:152, 2:239, 3:135, 3:191, 4:103, 6:118, 13:28, 20:14, 33:41<
7:206 İnnellezîne inde rabbike lâ yestekbirûne an ibadetihî ve yusebbihûnehu ve lehu yescudûn (yescudûne).
Muhakkak o kimseler ki, kibirlenmezler Rabbinin huzurunda, ibadet etmekten O’na!* Ve noksanlık, kusur, âcizlikten öte sayarlar O’nu ve ‘yalnızca’ Zât’ı ‘huzuruna, saygıyla’ yere kapanıyorlar!
>2:21, 2:153, 2:186, 6:102, 7:55, 7:56, 7:205, 15:98, 15:99, 17:110, 20:8, 59:24, 98:5<